- 494 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yerli Yersiz
YERLİ YERSİZ
Kullandığımız ürünlerin ne kadarı yerli, ne kadarı yabancı?
Bir arkadaşım elindeki katalogdan bize ürünlerini tanıtıyordu. Elinde üç ayrı firmaya ait katalog vardı. Üçü de yabancıydı.
Eskiden, ilkokulda “Yerli Malları Haftası”nı büyük bir sevinçle kutlardık. Yıllar sonra bugün, “neden böyle bir kutlama yapıyoruz” diye düşündüm. Etrafıma baktım, sehpada duran içecek şişesi yabancı, arkadaşın yeni aldığı kıyafetlerin markası yabancı, doğal olarak çantasının üzerinde de, yabancı yazılar var. Televizyonda yabancı müzik. İş arkadaşlarımın tişörtlerinde, anlamadığımız yabancı yazılar.
Karşı da ki, işyerinin tabelası da, hakeza. Çalıştıranı Türk, müşterisi Türk ve burası Türkiye olmasına rağmen yabancı! Sonra arkadaşımın elindeki üç farklı katalog! Bu konuyu buradan ele alabilirim galiba. Kataloglu mağazalarda
alışveriş yapmayı hanımların büyük çoğunluğu sever. Bunun böyle olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek. Yalnız bu gerçeği herkesten önce bilen ve en önde, bunu kâra dönüştüren yine yabancı firmalardır. Bu konunun çerçevesini epeyce genişletmek, elbette mümkündür.
Ben bu yazımda katalogla yapılan ithal alışveriş tarzından bahsetmek istiyorum. İç giyim, dış giyim, ev temizlik ürünleri, parfümler, makyaj malzemeleri, kişisel bakım ürünleri vs.
Bu işin görünen yüzünde, her şehirde örgütlenmiş temsilcilikler ve bunların uzantısı olan, tahsili, mesleği ne olursa olsun hanımlar, beyler var. Özellikle hanımlar, hem reklam, hem satış, hem tüketici kesim olarak bu ağın vazgeçilmez elamanları. Ev hanımı, çalışan, öğrenci fark etmiyor. Her hanımın kolaylıkla yapabileceği, bir iş.
Özellikle hiçbir geliri olmayan ev hanımları bu işi, büyük bir özveriyle yapıyorlar. Bildiğiniz üzere, geçim derdi zor. Artık ev hanımları da evime nasıl faydalı olurum, ya da eşime yük olmadan kendi bakım ürünlerimi nasıl alırım, gibi düşüncedeyken, harika bir iş fırsatı ayağına geliyor. Katalogla satış işi.
Bu durum gayet normal gibi gözükebilir, hatta sevindirici gelişmeler gibi de algılanabilir.
Yalnız detaylara bir inince şunu göreceksiniz: bu katalog yöntemiyle ürünlerini sattıran firmaların neredeyse, tamamı yabancı. Hani yabancı markaları her alanda görmeye alışkınız da, alışkın olmamız bunun yararımıza olduğunu göstermez öyle değil mi? Yani birçok ürün gibi bu katalogların sattığı da, Türkiye’de ve vatandaşlarımız tarafından üretilen ürünler değildirler.
Ne çıkar bundan diyeceksiniz, çıkar efendim, çıkar, az işten çok iş çıkar! Bazı ulusal problemlerimizin kökeninde bunun gibi detayları göz ardı edişlerimiz var.
Etrafımdaki birçok hanım, işyeri, iş diploması gerektirmeyen, vitrini, mağazası yalnız katalog olan bu iş için adeta birer, er gibi, canla başla çalışıyorlar.
Arkadaşlarım, müşterilerim, komşularımdan biri, gün olmuyor ki, kol çantasından yeni katalogu çıkarıp ürün tanıtımı yapmasın. Ya da kaliteli, malı ucuza getirtip, ailesinin tüm ihtiyaçlarını katalogdan getirişini ballandıra ballandıra anlatmasın.
Bazen hatır için bende bu ürünlerden alıyorum. Fakat bunu, gerçekten satışı yapan hanımı kırmamak adına yapıyorum, aslında almak istemiyorum, neden mi?
Bence çok neden var amma, bir iki tanesini anlatmaya çalışayım. Evime, aileme, gereken bütün ihtiyaçları katalogdan getirirsem, çarşıda dükkân kirası veren, vergi ödeyen, sattığı mala, toptan yatırım yapan esnafa yazık değil mi? Belki bizde esnaf olduğumuzdan bu konuda fazla hassas düşünüyor olabilirim.
Fakat, şimdi en önemli nedenimi açıklamaya çalışayım: Bu ürünün sahibi yabancı firmaların, dünyanın öbür ucundan gelip de bizim şehirlerimizde, kasabalarımızda, köylerimizde, evlerimizde bu kadar destursuz, bu kadar rakipsiz dolaşmaları ne yalan söyleyeyim ağırıma gidiyor, ister istemez düşünüyorum.
Bizim kimyagerlerimiz daha sağlıklı daha güzel kozmetik ürünler yapamıyor mu? Bizim fabrikalarımız onlar kadar kaliteli ürün üretemiyor mu?
Bu soruların cevabını tam olarak bilmesem de son zamanlarda önemli gelişmeler kat ettiğimizi biliyorum. Lakin daha hızlı olmalıyız diye düşünüyorum. Bir de, emin olduğum bir şey var; o da bizim pazarlamacılarımız onlar kadar bize ulaşamıyor.
Ben, bu ülkenin bir vatandaşı olarak firma sahiplerine derim ki: Ek gelir edinmeye çalışan ev hanımlarını azımsamayın, ya da ikinci işi de, başarıyla götüren iş kadınlarını da gözden çıkarmayın.
Yabancı firmalar, bu durumu uzun zamandır keşfetmişler. Öyle ki bu kataloglardaki yabancı ürün isimlerini okuma/yazma bilmeyenimiz dahi, çok rahat telaffuz edebiliyor. Bu ürünün reklamını tanıtımını çok rahat ve ikna edebilecek şekilde yapıyor. Bu ürünleri, hem kullanıcı hem satıcıyız yani…!
Tamam, ithalat iyi bir şey olsa gerek, lakin bizim insanımız bu derece işsizlik yaşarken, neden başkalarının ürettiği ürünleri böyle çılgınlar gibi tüketiyoruz?
Düşünüyorum da bizim coğrafyamız, iklimimiz, toprağımız her türlü tarım için elverişli.
Tıbbi, kozmetik alanlarında kullanılan ürünleri bizim çitçilerimiz, üretse, bu ürünler bizim kimyagerlerimiz, bizim bilim adamlarımız tarafından hazırlansa iyi olmaz mı? Hem böylece bizim insanımız, bu tür fabrikalarda çalışır, böylece işsiz sayımız biraz daha azalır.
Bizim ev hanımlarımızda bu ürünleri, tanıtsa, satsa, kullansa nasıl olur? Elin ürününü, pazarlayıp satıncaya kadar, ülkemiz için emek harcasalar olmaz mı? Sonra, Düşünce insanlarımız artık, düşüncelerini kutup oluşturmaya yoğunlaştırmasalar, bunun yerine ülke sorunlarının çözümüne odaklanıp bu yönde görüş bildirseler olmaz mı?
İşsizlik gibi bir sorun varken ve aslında o sorun çözülünce, ülkemizin birçok sorununu zaten kendiliğinden çözülecekken başka gündem yaratmaya ne gerek var.
Şimdi bir Japon firmasının, ikinci dünya savaşı sırasında, yaptığı bir uygulamayı hatırlayalım.
Bir fabrikada işçilerine radyo yaptırırken, diğer fabrikalarında, bu radyoları söktürmüşler.
İnanabiliyor musunuz, onca işçiye maaş ödeyip radyo yaptırmışlar, sonra o radyoları sökmesi için başka fabrikalarında, insanlara yine maaş ödemişler?
Neden hemen kâra geçmek yerine, bunu yapmışlar dersiniz. Kaliteli eleman yetiştirmişler. Dışa bağımlı kalmak istememişler. En iyisi, en güzeli kendi ülkelerinde üretilsin istemişler. İşte gerçek milliyetçilik budur.
Ah! Üzülerek söylüyorum, şu an bizim yangın Helikopter’lerimizde Rus pilotlar görev yapıyor, daha ucuza çalıştıkları için! Yani geçen sezona kadar, Arsuz’da böyleydi. Bu yıl bir şey değişti mi bilmiyorum.
Arsuz, Hatay’ın İskenderun İlçesine bağlı bir belde. Bu beldenin yolu üzerine Kurulmuş Yangın söndürme Helikopter üssünde çalışan bir tanıdığım var. O, Rusça öğrendiğini söyleyince, öğrendim Rus pilotların bizim için çalıştığını.
Nedenini sordum. Türk Helikopter pilotu pek yokmuş, olanda çok yüksek ücret istiyormuş.
Bunu Bize anlatan genç, aslında Helikopter Pilotluğu kursu açıldığını ama ücretinin çok yüksek olduğunu söyledi. İç geçirerek o kadar param olsa hiç düşünmez bende giderdim dedi.
Tabi o kadar pahalı olursa işsiz gençler böyle kurslara, nasıl gitsin. Ancak hali vakti yerinde olan gider, onlarda normal bir maaşa çalışmaz.
Bu da bizim milliyetçilik anlayışımızın bir özeti diye düşünüyorum.
Bizim dışarıdan ithal etmemiz gereken şey ne ürün ne kültür, ne bilim. Yalnız, hızlı karar verme ve anında uygulama yöntemlerini alabiliriz, sonuçta bizde de fikir çok, ancak biz tartışmaya devam ederken onlar, uygulamayı bitiriyorlar.
Biz onların milliyetçi yönlerini de örnek alabiliriz.
Baksanıza Japonya’daki şirkete, kendi halkını en kalite elaman olarak yetiştirmek için zarara uğramayı göze almışlar görüyoruz ki, uzun vadede kazandılar. Şimdi Sony bir dünya markası.
Şu an refah seviyesi bizden iyi olan ülkelerin düşünme tarzı ticaret anlayışı sınır tanımıyor.
Mesela, bir hastalık söylentisi ya da belirtisi gösterip, aşı, ilaç satıyorlar. Bazen savaş pazarı oluşturuyorlar. Böylece füze, cephane, silah satıyorlar…
Bunlar yanlış örneklerdi, tabi. Bu örnekleri vermemdeki amaç, yalnız onların normal düşünce sınırlarını ne kadar aşabildiklerini hatırlatmak içindi.
Bizi, öyle hazıra alıştırmışlar ki, hastalığımıza da, kavgamıza da yön veriyorlar.
Konu katalog satışıydı nerden nereye geldim ama ben size dedim, az işten çok iş çıkabilir.
Ben dünya devletlerini asla bir hasım bir düşman olarak görmüyorum. Yalnızca şu hazır alma işinden daha hızlı vazgeçelim diyorum. Bu bizim için en tehlikeli durum. Bizi yıllarca hazıra ve tembelliğe alıştırmışlar.
Milliyetçi ruhumuzu ancak birbirimizi incitirken gösteriyoruz. Oysa dışarıdan ucuza mal bulunca o ruhtan, çoğumuzda eser kalmıyor. Birbirimizi yabancılaşmakla suçlarken, bu yabancılaşmanın asıl nedenlerini suçlu görmemiz lazım.
Her birey kendi yabancı alışkanlığından vazgeçebildiği sürece, milliyetçi ve özgür sayılır, bence. Aksi hâlde kimsenin, kimseyi suçlamaya hakkı yok.
Geçmişi birbirimize hatırlatıp durmakla, ataların kahramanlıklarıyla övünmekle, atalarımıza olan vefa borcumuzu ödeyemeyiz. Onlar tam bağımsızlık için şehit oldular. Onlar uzak geçmişte de fetih ettikleri ülkelere yerleşmediler, benliklerinden taviz vermemek için.
Anlayın lütfen, şimdi ülkeye hizmet için cepheye mermi taşınmıyor, şimdi, yalnız efe olup dağlarda dolaşılmıyor. Şimdi akıl ve para savaşı var!
Ülkemiz kalkınsın diye, yeri gelecek kısa vadeli çıkarlardan vazgeçilecek.
Her konuda dışa bağımlılıktan kurtulalım. Biz hanımları da yabancı firmaların savunucusu, yabancı ürünlerin tanıtımcısı, kullanıcısı olmaktan kurtarın.
Bu gün bize katalogdan ürün satmaya çalışan arkadaşım ilkokul mezunu, iki çocuğuyla dul kalmış bir hanım. Öyle ki, ev kirasıyla birlikte, bütün geçim derdini tek başına omuzlamış.
Temizliğe giderek ve bu katalogların tüm çeşidiyle satış yaparak geçinmeye çalışıyor.
Arkadaşım bize hevesle ürünlerini tanıtırken, ben, onunda cepheye mermi taşıyan bir ninenin torunu olduğunu düşündüm. Yeri gelirse o da aynı fedakârlıktan kaçınmayacaktır.
Fakat şimdi onun elinde bir zamanlar, ninesinin namusunu, vatanını korumak için çırpınıp durduğu adamın ülkesine döviz kazandıran katalog vardı. Üstelik büyük bir zevk ve inançla ürünleri bana anlatıyordu.
Bu, çok alakasız bir kıyaslama gibi görünse de. (Ne var bunda savaşta değiliz artık, biz tüm dünyayla barış içindeyiz diyen olabilir) olsun. Ben düşünmeden edemedim işte! Acaba bizim ürünlerimizi de, o ülkenin ev hanımları, aynı benimseyişle kullanıp satıyorlar mı diye? !
Neyse böyle örnekler çoğaltılabilir. Şunu tekrar hatırlatayım, yabancı düşmanı asla değilim. Yalnız vatanperverliğimizi göstermenin en iyi şeklinin, birbirimizi kalkındırmak olduğunu düşünüyorum.
Tepeden tırnağa kadar yabancı giyinir, yabancı beslenirsek ülkemiz nasıl kalkınacak? En iyisi artık yazıma nokta koyayım. Bu arada, merak ettim bizden başka ülkede “Yerli malları Haftası” var mı…?
Selâm ve saygılarımla…
Leyla Gülsüren