- 389 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bulduğunu Bildiğine Vermek 8
Bulduğunu Bildiğine Vermek 8
İnsan denen mahlukat Allah’ın yer yüzünde halifesidir! Yani kün bilgisini (ruh, ene, ben, data, o ) şuurlu olarak yansıtan esmaya en geniş ayna. Bu açıdan insan benliğine sahip çıkmak zorundadır. Yani "Emanete hıyanet etmemek" olarak tarif edilen durum. "Ben" o kadar önemli ki insan formunu kıskanan formlar (Hani meşhur şeytan, insanı kıskanıp onunla kıyamete kadar uğraşarak insan benliğini alçaltmaya çalışır şeklinde bilinir!) direk insan benliğini alçaltmayı hedefler! Başkalarının yükselmesinde araç olmak yerine insan kendi emanetini hedefe ulaştırmalıdır!
Kendi aslını, başka “Asıllara” suret yaparak aslını inkara giden bir şirk hali. Maazallah, bu imanın gitme hali. Günahlar solda sıfır kalır bu durum karşısında. Günahın tövbesi var, affı var. Şirkin o da yok.
Hipnoza açık insanlar ve robot gibi aynı etkiye aynı tepkiyi veren sürüler oluşturmak egemenlerin işini kolay ettiği için bu işler revaçta. Standart kişilik yeterli olsa on milyarlarca insan Dünya’ya gelmezdi. Hepsi farklı, hepsinin esmadan bir başka açıyı göstermesi istenmiş. İlahlar ise insanları kendilerine ibadet ettirerek bunu standartlaştırmış! “La ilahe illallah!” (İlah yok Allah var)
İlahlara ibadet nasıl oluyor?
Klasik olarak insanın tercihini etkileyen her şey “İlah” kapsamındadır! Para, mal, hırs, şehvet, korku, mükafat, öcü, cici hepsi bu kapsamda… İnsanın tercihini pozitif veya negatif etkileyen her şey! Cici ilahlar, öcü ilahlar olarak da sınıflanabilir! Bereket ilahesi, savaş ilahı, aşk ilahı uzun bir liste! Aslında Allah’ın esmasının her birine bir ilah nerdeyse tarihsel süreçte üretilmiş! İnsanlık gelişince, bilinçlenince ilahlar yerine o işleri temsilen esma devreye girmiş mi? Bu insanın bilinç derecesine göre yansır!
Konuya en geniş açıdan bakmaya çalışalım, subliminal mesajlarla beyin kontrolü çok önemli!
Eskiden buna büyü, sihir denirdi!
Daha doğuştan bazı etkilere açık olan insan beyni ilerdeki kullanım şekline göre kodlanır! Kullanılan metotlara “Büyü, sihir” denilebilir! Evrensel enerjileri de hedef noktaya yönlendirmek bu kapsamda. İnsanların şuurlarını kullanmak için önce kodlamak gerek! Bu kodlama da daha doğuştan yapılır! Öğretiler ve kutsal değişmez kabullerle ilk aşama tamamlanır! Sonrasında bu kodlar daha ayrıntılı işlenir! Daha sonrasında ise bireyin bilinci; belli şifrelerle, belirli hedeflere yönelik kullanılmaya başlar! “Milyarlarca insan bu halde!” dense, yalan olmaz! Şuurlar ele geçirilmiş! Bu en kapsamlı şekilde yapılabilir! Laboratuvar ortamında korku, ümit, sevinç, endişe, saldırganlık sinyalleri bile üretilmeye çalışılıyor… Günümüze kadar öğretilerle ve sihir ile yapılan bu zihin kontrolü; günümüzde laboratuvar ortamında uygun sinyali üreterek de yapılabilir! İsyan çıkarmak, bazı idealler uğruna ölümüne savaştırmak için insanları uygun kodlarla tahrik etmek mümkün… Bu kodlamayı keşfeden gelişmiş insanlar diğer insanlara ilah bile olabilir. Zaman içinde ilahlar önemini yitirince de aracı, kurtarıcı oluverirler. Çare tükenmez!
Kendi kişiliğini yani orjin Adem ile temsil edilen insan hakikatini kendine izafi açığa çıkaramayanlar, çaresizlikten rol arayışına girer! Bu zayıflık hali insana nesiller boyunca genlerle miras olarak da gelir! Doğuştan da devamı gelir! Bakın sosyal medyaya; insanların çoğu hipnoz etkisinde gibiler! Belli bir grup içinde var olma o grupta kendini gösterme çabasında. Bunun farkında olan daha gelişmişler onlara kendini ifade edebileceği ortamları hazırlar ve o ortamdaki amaç ne ise ona tüm katılımcılar yandaş ya da karşıt olarak hizmet ettirilir! İki önemli etki vardır. Linç ve kabul. Bazı göstermelik kabuller olur bazı da göstermelik linçler! Çoğunluk bu kabuller ve linçlere göre kendi haddini bilir! Bakın buna kılıf da hazır. “Haddini bilmek” ne kadar masum değil mi? Birey kendini şöyle narkozlar; itaat ediyorum o halde varım! Linç ve kabul arasında kendini koruma gayreti geliştirir! Günlük yaşamaya başlar. Ne kadar kabul görürse o kadar tatmin olur! Adeta mastürbasyon yapar! Linç edilenleri gördüğünde de şükreder! Hani bir yazımda “O da osurmasaydı!” hikayesi yazdımdı. Onu tekrar ekleyim bu yazıma!
Dedemden dinlediğim bir hikaye var; “O da osurmasaydı!” Bu hikaye şöyle; orman köylerinde köy evleri ahşap malzemeden yapılır. Alt kısımda “Dam” denen ahır ve depo olarak kullanılan kısım vardır. Üstte olan oturma kısmı yine ahşap malzeme ile bölünmüştür. Bu nedenle ses yalıtımı yeterli olmaz! O zamanlar buğday kadar patates de önemli bir gıda maddesi; odun ateşinde közlendiğinde harika olur! Bazı gençler eğlence için depolardan patates aşırıp dere kenarında közleyip yemeye bayılırmış. Aslında ayrı gayrıları yok ama yetişkinler disiplin ister! Bir gece gençler bir evin alt katındaki depodan patates aşırırken yukarıdaki köylünün osuruğunu duymuşlar. Köylü kuru fasulyeyi fazla kaçırmış anlaşılan! Bir miktar patatesi aşıran gençler gündüz dere kenarında ateşlerini yakıp patatesleri köze yatırmışlar. O zamanlar büyüğe saygı önemli! Patatesi çalınan köylü, yaşlı dedelerden birine şikayet eder durumu! Yaşlı gençlerin kulağını çekmek için yanlarına gelir ve sorar; “Neden bu garibanın patatesinden aşırdınız, daha varlıklı olanlardan isteseydiniz verirlerdi!” Gençlerin cevabı çok manidar; “O da osurmasaydı!” Bu hikayeyi dinlediğimde hem güldüm hem de mesajı bana manidar geldi! Sanki gençler köylü osurmasaydı patates çalmayacak mıydı? Zaten girmişler depoya… Günümüzde buna benzer sözler var mı, ne dersiniz! Osuruktan bahanelerle insanlar yaptığı hatayı ya da yanlışı gizlemeye çalışmıyor mu?
Son tahlilde; kişiliğini oluşturamayan insanlar, muallakta, havada asılı kalmaya mahkumdur! Genlerle miras aldığı veya doğuştan aklına sokulan acizlik ve itaat fikrinden kurtulmadıkça felaha, kurtuluşa eremez! Bunun için de tüm öğretileri resetlemesi, sıfırlaması kaçınılmaz. Kendi kişiliğini tekrar kurmak zorunda. Virüs kapan programı resetlemek gibi. Kendi şahsiyetindeki virüsleri ayıklamak için kendini resetlemesi kaçınılmaz. Yoksa sefil olacak, birilerine yaranmak için gayret edip tüm potansiyelini oralara kaptıracak! Tüm vaktini sırt sıvamak ve karşılığında sırtının sıvanmasına harcayacak! Zaten dikkat ederseniz popüler ortamlarda insanların kişiliği gelişemiyor. Standart tavırları tekrar edip karşılıklı yağlaşıyorlar! Yeni bir üretim de olmuyor zaten, hazır verilmiş olanı tekrar edince alkış alıyorlar! Yeni olan, eğer istenen amaca uygun değilse başka yollardan o yeni olan harcanıyor! Namus, ahlak ve ideolojik nedenler devreye giriveriyor! Ve kısır döngü içersinde insanlar; “İtaat ediyorum, kabul görüyorum; o halde varım!” tesellisiyle debelenmeye devam ediyor. Kıyam neydi? Kıyam diriliş ayağa kalkış. Şiirde üstadımın bir dizesi buraya yakıştı!
“Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!.. “ Necip Fazıl Kısakürek
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.