- 692 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BARIŞIN VE KARDEŞLİĞİN ŞAİRİ
Günümüz Yunan şiirinin en büyük ustası sayılan ozan, 1909 yılında Pelaponez’de doğdu. Şiir yazmaya öğrenciliğinin daha ilk yıllarında başladı. On yedi yaşında öğrenimini sürdürmek için Atina’ya gitti. Ama burada hastalanarak çeşitli sanatoryumlarda yatmak zorunda kaldı.
Yannis Ritsos’tan söz ediyorum, Yunan şiirinin büyük ustasından...İlk şiiri daha on sekiz yaşındayken yayımlanan Ritsos’un aradan geçen yıllarda çıkardığı şiir kitaplarının sayısı yetmişlerde kırkları aşıyordu.
Şiirlerinde dört dönemli bir şairdir Ritsos. Yetişme yılları diyebileceğimiz ilk dönemde yayımladığı ki,(bu yıllar 1934 ve 1936 yıllarını kapsar.) Tıraktörler, Piramitler ve Epitaphios gibi kitaplarında Ritsos’un kişisel, toplumsal ve siyasal yaşantıları arasında bir bağ kurmaya çalıştığını görüyoruz. Otuzların sonlarını kapsayan ikinci dönemde ise Kızkardeşimin Türküsü, İlkyaz Senfonisi ve Okyanusun Yürüyüşü kitaplarıyla Ritsos lirik bir anlatım ve yalın bir dille alışılmamış görüntüleri ve dramatik bir duyarlılığı birleştirerek bütün yazdıklarının temelinde yatan toplumsal bilince sağlam bir bilinç kazandırır. Üçüncü dönemi Nazi istilasını, iç savaş ve sürgün yıllarını kapsar. Sınama, Karanfili Adam ve Uyanıklık bu korkunç yılları yansıtan yapıtlardır.
Yazarlık hayatının son dönemine ’Dördüncü Boyut’ adını veren Ritsos bu döneminde en olgun yapıtlarını yayınlamaya başlar. Bunlar sırasıyla 1956 ve 1973 yıllarını kapsayan, Ayışığı Sonatı,Veda, Günlük, Pencere, Köprü, Dağın gölgesi altında, Parmaklıklar ve Aynadaki Duvar’ dır.Bunlardan Ayışığı Sonatı 1956’da Yunan Şiir Ödülünü kazanmıştır.
İlerici düşünceleri yüzünden bir çok kez kovuşturmaya uğrayan ve sürgüne gönderilen Ritsos’un Epitaphios adlı uzun şiiri Atina’da Zeus Tapınağında törenle yakılmış, kendisi de 1948-52 yılları arasında Lemnos, Makronisos ve Ayios İstratist adalarında sürgün olarak yaşamıştır. Şair o korkunç yılları bir şiirinde şöyle anlatır:
Makranisos’ta ölümle koyun koyuna yattık
Artık bir çoğu uykuda bağırıyor
Birçokları konuşamıyor
Birçoğu göremiyor...Duymuyor
Bütün suçumuz özgürlük ve barışı sevmek
1967 yılında’da yönetimi ele geçiren albaylar cuntası tarafından bir çok başka yazar ve sanatçıyla birlikte tutuklanarak Leros adasına gönderilen Ritsos, 1968 de hastalığının artması üzerine karısı ve kızı ile Samos adasına yerleştirilmiş , uluslararası sanatçı ve aydınların baskısı sonunda da kendisinin ailesiyle birlikte 1970 de Atina’ya dönmesine izin verilmiştir.
Şiirlerinde Yunan toprağının özelliklerini çok yalın ve çarpıcı bir koşuk tekniğiyle yansıtan Ritsos’un yapıtlarından bir çoğu çeşitli dillere çevrilmiş, kendisi özellikle Fransa’da büyük ilgi görerek Aragon tarafından günümüzün en büyük şairlerinden biri olarak tanıtılmıştır.
Bitirirken bu büyük ustayı, yoldaşı Nazım Hikmet’e yazdığı ’BİR AD MÜZİK VE EVRENE DÖNÜŞÜNCE’ adlı şiiriyle selamlıyorum. Işık içinde uyusun.
Nâzım kardeşim
mavi gözlü Nâzım
mavi yüreğin
ve daha da mavi düşlerinle
Sen ki karanlığa derin derin
baktığın zaman
en ufak bir kin duymadan
karanlığı bile mavileştirirsin
Nâzım
sen ki bir kadeh şarap
ve güzel bir kadının diziyle
üzerinde sevdanın halk bayrağı
dalgalanan bir deniz köşesiyle
ufukları ağartır
bir pencere açarsın
her şeyin yok olduğu yerde
ve tepelerden taşlar yuvarlanır keyifle
kayıklara kadar
ve sokak fenerinin altında
bir köpek düşlere dalar
Nâzım
senin küçük sokak çalgıcılarını gördüm
Galata Köprüsü üstünde
senden birkaç dize saklıydı
keman kutularının içinde
söylemeye izinli olduklarından başka bir dize
bulutlara bakarak bekliyorlardı
onları söyleyebilecekleri günü
(bazen bir keman Nâzım
sıkılmış bir yumruk gibidir
ve sıkılmış yumruğun içinde
bir kanat gizlidir)
Nâzım
grevci dok işçilerini gördüm
vinçler direkler şiirler arasında
çuvallar sandıklar güller arasında
ve büyük geminin yanında
bekleyen iki mavi ışık
demir almak üzereydi gemi
(Kim bilir hangi yolculuğa?)
kavgaydı bu
sevdaydı bu
ve sen Nâzım kaptanıydın
sınırlardan öteye yönelen bu yolculuğun
Nâzım
biri çıkıyordu geminin merdiveninden
kafeste kanaryalarıyla
pabuçlarının bağları çözük
“günaydın” demesi gerekirken
“kırmızı” diyen biri
bir kadın ağlıyordu kapıda
balıkçı geçti kimsenin gözüne ilişmeden
saatinin içinde
tozlu camın altında
küçük bir balık bağırıyordu
sen duydun onu ben duydum
ve istedim ki
en karanlık sözcüğü vereyim de
apak olsun yeniden
direttim
bugünkü gibi
her zamanki gibi
hepimiz gibi
işte böyle, Nâzım
Ama sen Nâzım
hangi zindandan
gecenin hangi köşesinden
hangi ölümden olursa olsun
gülümsüyorsun
dünyanın gülümseyişini koruyan
o masmavi gülümseyişinle
Nâzım kardeşim
yoldaşımız bizim
Selam, selam Nâzım
Nâzım
sen bizi öyle çok sevdin
biz seni öyle çok sevdik ki
ön adınla çağırır herkes seni
herkes sen der sana
Fransa da Rusya da Yunanistan da
Aragon da Nâzım
Neruda da Nâzım
ben de Nâzım
özgürlük ki adlarından biridir senin
o senin en güzel adın
Selam Nazım