- 359 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bulduğunu Bildiğine Vermek 4
Bulduğunu Bildiğine Vermek 4
“Ölmeden önce ölünüz” hadisi hatırımda…
Sefil hayat zıtlarla devam eder!
Hayat faaliyettir!
Maddenin varlık hali (esfel) sefildir! Yani madde zaten dengesizliğin ürünü. Varlık ve yokluk dengesinin bir şekilde tercihle bozulmasının ürünü!
Her şey, evren dahil dengeye koşar, yani ölüme!
Evren, enerji dengesini kurabilirse kıyamet olur.
İnsan, dengesini kurduğunda “Ölüm” olur!
Şimdi felsefe zamanı.
Bir önceki yazımda 3. olanda evren modeli yazmıştım. Bükülen bir evren küre şeklinde kusursuz olmak isteyen bir evren. Matematikteki devreden konusunu hatırlayalım; 1,999… sonsuza kadar devreder ve bu sayı 2 olmaya çalışır ama iki olmaz! Olmak istediği olsa yani “2” olsa kendi “1,999…” ölür ve yerine 2 gelir! Evren modelini hatırlayalım; bir nokta ve yanına gelen diğer nokta ile çizgi; üçüncü nokta ile de üç boyutlu bir bükük düzlem! Bu noktalar çoğalınca futbol topundaki küreyi oluşturan çokgen yüzeye benzer bir bükük düzlem ve bu bükük düzlemler yan yana gelince küre olmak ister! Bir yandan da düz görünür, çok büyüyünce düz görünür! Küre olması tamamlansa yani kapansa matematikteki devreden sayının tamamlanması gibi yok olur! İşte evrenin kıyameti böyle denge kurulduğunda gerçekleşir. Denge için sadece bir an yeterlidir. Nasıl ki 1,999… devreden için ufak bir birim yeterli 2 olması için. Bunlar misaller!
Hayatın devamı için zıtlar gerekli demiştim. Yani faaliyet! Farzı muhal insanlar acıkmasa, susamasa, hiçbir barınma ve üreme gereksinimleri olmasa, kin haset ve kıskançlığı zaten bu maddi sefil ihtiyaçlar doğuruyor. Hazlar da bunlarda saklı. Ne olur? Bir nevi ölüm olur, denge hali yani. Enerji dengesi ölüme yol açar! Yani insan, “İnsan” olmaktan çıkar! Hayat faaliyettir! Faaliyet ise maddi evrenin her alanına hakim. Bu da kütle çekim ile büyük ölçekte; artı, eksi enerji yükleriyle küçük ölçekte gözlemleniyor. Maddenin hem kütle çekim enerjisi var hem de var olma enerjisi! Var olmuşsa enerji almıştır. Madde karşı madde ile karşılaşınca yok olur deniyor ya hani bilimsel kitaplarda. İşte bu enerjinin denge halinde olma hali. Yani ölüm! Evrensel bilinen enerji dengelenince “Karanlık enerji” olarak olması gerektiği söylenen enerji devreye girer! Önceki yazılarımda fotoğraf filmlerindeki negatif örneğindeki durum. Negatifteki karanlık yerler, basımda aydınlık, aydınlık yerler de karanlık çıkıyordu ya… İşte karanlık enerji olarak adlandırılan ve evrenin en büyük alanını kapsayan ve ölçülemeyen bu enerji veya durum “Ahret” olarak devreye girer! Denge sağlanır, sefil hal yani madde hali son bulur; “Ahret” olarak adlandırılabilecek yeni hal gelir. Yukarıdaki örnekteki devreden sayının durumuna benzer!
“Bir yaratıcının var olması ya da olmaması bizim arzularımızdan bağımsızdır.” Lawrence M. Krauss Bu sözü sevdim, ondan yazdım; lazım olur…
Hikmet mi sonuca götürüyor, sonuçtan mı hikmet aranıyor?
Bunu bir fıkradan esinlendiğim örnekle irdelemek isterim.
Ortalık kar ile kaplanmış ve şehir dışında bir arabada gece vakti yol almaya çalışan felsefeci, sanatçı ve mühendis bir köy evine sığınırlar! Ev sahibi onları soba başına buyur eder ve ikram için odadan ayrıldığında konuklar sobanın altına bazı taşların konup sobanın yükseltildiğini fark ederler! Sanatçı, estetik olsun diye köylü böyle yapmış şeklinde yorumlar; mühendis, ısının odaya daha iyi dağılması açısından yapmış olabilir şeklinde yorum yapar! Felsefeci ise çok nedeni olabilir, bunu köylüye sormanın daha uygun olacağını söyler! Köylü gelince sorarlar köylünün cevabı çok manidardır! “Boru yetmedi ondan sobanın altına taşlar dizdim!” Bu hikaye üzerinden iki durumu gözlemleyelim. Birinde sonuçtan geri doğru hikmet aramak var! Mühendis ve sanatçının yaptığı budur! Felsefeci ise hikmet aramak yerine öğrenmeyi amaçlamış! Diğer durum şu; hikmetten sonuç çıkarmak! Bunu da köylü yapmış. Madem boru yetersiz, boru almaya gidecek imkan da yok, yol kapalı; çözüm aramış ve sobanın altına taşlar koyarak işi halletmiş! Yani hikmetten sonuç çıkarmış. Sonuçtan hikmet çıkaranlar sanatçı ve mühendisti.
Yani insan ya mevcut duruma kılıf, hikmet arar; ya da mevcut durumu öğrenmeye çalışır! Çözüm arar, çözüm üretir! Tercih bizim! Ben hikmet aramak yerine felsefeci gibi öğrenmeyi seçtim! Din adamlarının hikmet arayış gayretlerini söz konusu bile etmeyeceğim. Çok alınganlar ve kibirliler bu nedenle sanatçı ve mühendise yüklendim…
Evreni incelerken elimizde sadece ışık hızı sınırında veriler var! Yani yıldızlardan ve galaksilerden gelen ışıklar var onlar da zaman içinde hem entropiye yenik düşüyor hem de madde olması nedeniyle uzayda bükülüyor. Işık hızının ışık yılıyla uzun süre yolda gelmesi yüzünden gözlemlenen yıldız veya galaksi belki de ortadan yok olmuştur çok sonra gözlemlenme imkanı oluşmuştur. Bu maddi boyutun esfel denen hali.Yani şu an gözlemlenen ışıklar yeni değil! Gözlemden, sonuçtan hikmet çıkarmak o kadar da kolay olmaz! Hikayedeki köylü gibi biz işimize bakmalıyız! Dünyalılar olarak! Eksik ulaşan sonuçtan hikmet çıkarıp uzun vaatlerle insanların başını ağrıtanların hallerinin de hoş olmayacağı açık! Bu eksik ulaşan sonuç sadece ışık ve gözlem değil; Orta Çağ söylemleri ve nakillerinden de hikmet arayışları aynı kapsamda…
Sonuçtan hikmet arayışı veya hikmetten sonuç arayışı konusunda bir örnek uyduracağım; ağustos sıcağında konuklara limonata ikram ediliyor! Burada ikramın hikmeti aransa çok şey çıkar! “Soğuk” diye bir şey olmasaydı “Sıcak” da olmazdı; soğuk limonata ikramı anlamsız olurdu! Şeklinde de yorum olabilir. Ya da Şubat soğuğunda çay ikramı için! “Sıcaklık” olmasaydı bu soğukta bu ikram anlamsız olurdu şeklinde. Yani sonuca göre hikmet arayışı var! Zaten sıcak, soğuk zıt! İkramı da bu doğuruyor aslen… Yani sonuç aslen hikmetten çıkar! Sonuçtan hikmet aramak geri doğru bir eylemdir ve faydası da olmaz! Bu misali zaten uydurdum…
Bulduğumu bildiğime vermeye devam edeceğim, inşallah!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.