- 592 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR DERVİŞİN HAYATI 1.BÖLÜM
BİR DERVİŞİN HAYATI
Ağustos 1995 Sabah saatleri
Burası Bir lisenin bahçesi. Genç Derviş adayımız heyecanlı. Tek ders sınavını bekliyor. Bir haftalık çalışma sona erdi. Artık sınava girilecekti. İşin kötüsü sınavda geçirilecek 20-30 dakika gencin ilerdeki 50-60 yıllık hayatının gidişatını belirleyecekti. Eğer bu sınavı kazanamazsa okuma hakkını kaybetmiş olacak ve bir daha okullarda okuyamayacaktı. Babası esnaftı bir atölyesi vardı. Genç atölyede çırak olarak çalışıyordu.babasıyla arası oldukça bozuktu. Babası önceki yaptıklarına bakıp oğlunun hiçbir işe yaramaz serseri biri olduğunu düşünüyordu. Dışarıdan bakan biri de mutlaka ona hak verirdi.gençte kendinin ne halde olduğunu biliyor kurtulmak istiyordu.iyi biri olmak yararlı ve başarılı olmak istiyor fakat bir türlü başaramıyordu.
Fakat artık başarmıştı. Son bir hafta onun 5-6 yıllık hayatını, düşüncesini ve yaşayışını değiştirmişti. Sanki yıllardır olması gerektiği halde bir türlü olamadığı karaktere 1 haftada kavuşmuştu. Bir ruh inkılâbı olmuştu. Huzurluydu. Bir hafta boyunca “bu sınavı kazanmam gerek” diye söyleniyordu. Komşunun kızı Şaziye’den İngilizce orta 2 kitabını istedi. Kendiside zaten önceden İngilizce kursuna gitmişti.Kitapla gece 12-1 e kadar çalıştı.Namaza başladı. Allah’a yalvarıyor “ne olur ya rabbi kazanmam gerek yardım et bana” diyordu. Kötü bir iş yapmamaya dikkat ediyordu.
Sınava az kalmıştı. Her şey az sonra belli olacaktı. Sınava az kişi beklide birkaç kişi gireceğinden sonucu hemen öğrenebilecekti. Heyecandan sigara üstüne sigara içiyor, bir aşağı bir yukarı volta atıyordu. Sanki cezaevinde maltaya çıkmış mahkûm gibiydi.
Zavallı genç neler geçmemişti iki şu kısacık hayatın da 11 inde anne babasından ayrılmıştı. Yatılı Kur’an Kursuna girdi. 13 ‘ünde başka şehre gitti 15 inde bir atölyenin yükünü omuzlarında hissetti şimdi 17 sinde hayata nasıl başlayacağı sorusunu cevaplayacaktı. Bu ne büyük sorumluluktu. “çocuk olsaydım” diye düşündü. Hiçbir sorumluluğu olmayan bir çocuk.Hani Güneşin batışından sonra saklambaç oyununa dalmıştı da anne babası bütün mahalleyi ayağa kaldırmıştılar. Nerdeyse polisi arayacaklardı öyle işte.Halbuki o az ilerdeki mahalledeydi “Arka Mahallede”. Ne olmuştu yani, yazın sıcacık biraz saklambaç oynamanın ne mahzuru olabilirdi. Ki. 9 yaşındaydı ama ne çıkardı ki o kaybolmaz eve gelebilirdi. Hem arkadaşları da vardı yanında, onlarla geri dönebilirdi. Nitekim geç kaldığını anladığı an eve döndü. Saat22:00 civarı idi. Geç kaldığını anlamıştı. Evde dayak yiyeceğinden korkarak yürüyordu. Eve girdi. Fakat babası ona hiç kızmadı, onu dövmedi. Sadece” akşam hava kararınca eve gelmesini” söyledi işte o zaman babasını çok sevdi. Kendi kendine “bir daha yapmayacağına” söz verdi.
Çocukluğunda çok kötü arkadaşları oldu. 2. Sınıfa giderken sigaraya başladı. Küfür etmeyi öğrendi. Mahallenin kenarındaki mezarlık onların mekanıydı. Çok yaramazlık yapmıştı çocukluk arkadaşlarıyla.
Fakat onlardan ayrıldı. İlkokulu bitirmişti Yaz tatilinin daha başlangıcıydı. Babası onun hafız olmasını istiyordu.Babasını sevmişti ya oda istedi.Bir pazartesi günü onu Kur’an Kursuna götürdü. Yatılı olarak orada bıraktı. İşte hayatının önemli devirlerinden biri başlıyordu. O zamanlar 11 yaşındaydı. Kurs hayatı başlıyordu.
Kurs hayatı
Bu kurs şehrin ortasında bir yerdeydi. Çevresi duvarlarla kaplıydı.Hemen yan tarafında daha doğrusu her tarafında dükkanlar vardı. Kursun ortasında bir cami vardı. Caminin sağında yatakhaneler solunda yemekhane ve dershaneler vardı. Eskiden orası tekkeymiş Hani içinde kendi hallerinde dervişlerin bulunduğu tekkelerden zaten tekkeyi kuranda hemen caminin baş tarafında yatıyordu.Yüksek duvarlar kursu çepeçevre kuşatmıştı.
Kursa bir akşam vakti girdiler Doğruca idareye girdiler. İçerde bir hoca vardı. Babası hocayla konuşmaya başladı;
_Hocam bu adamı size getirdim. İnşallah hafız olacak dedi
Hoca çocuğa şöyle bir tebessümle . Çocuk mahcup oldu önüne baktı.Hoca;
_Öyle mi? Ne güzel dedi Hafız olmak istiyor musun diye sordu
çocuğa çocuk sadece
_evet diyebildi .
Biraz da konuştular. İdaredeki hoca nöbetçiyi çağırdı. Lacivert ceketli orta boylu esmer bir çocuk geldi. Birkaç senedir burada olduğu belliydi. Hoca;
_Al bu kardeşi 4. Koğuşa götür dedi.
Nöbetçi çocuğu aldı. Yatakhaneye doğru gitmeye başladır. Çocuğun evi yakın olduğu halde fazlaca elbise getirmişti. Bir çantanın içinde 3-4 kat iç çamaşır 2-3 tane pantolon tişört havlu hiç sevmediği halde diş fırçası ve bir takım da eşortman getirmişti.
Yatakhanenin merdivenlerinden çıkarken Nöbetçi çocukla, nöbetçi çocuk yeni gelen çocuğa dönüp;
_ Hoş geldin aramıza
_Hoşbulduk
_adın ne
_Nur Muhammet
Çocuk Nöbetçiye hiçbir şey sormadı. Küçük bir salona girdiler. Salonda 20 kadar ranza ve elbise dolabı vardı. İçerde birkaç talebe oturuyordu.
Nöbetçi onlardan birine yaklaştı;
_Hasan bu yatakhanede hangi ranza boş?
_Bu çocuk burada mı yatacak diye sordu.
_ evet dedi
Hasan iki tane yatak gösterdi. Biri kapının kenarda alt katta diğeri pencere kenarında üst kattaydı. Nur pencere kenarındaki ni seçti çünkü üst katta hiç yatmamıştı. Yatak toparlanmıştı sünger yatağı açtı. Battaniyeyi dibe yastığı duvar kenarına doğru koydu. Sonra nöbetçi;
_Nevresim takımı getirdinmi diye sordu Nur’a
_Hayır
_eviniz yakınsa babana söyle sana nevresim takımı getirsin burada nevresim takımını talebe kendisi getirir ayrılırken evine götürürsün.
_Evimiz yakın hemen babama söyleyeyim dedi nur
Hemen koşa koşa idareye giti. Birden içeri girdi. İçerde hiç tanımadığı hoca vardı hocada ona baktı. Göz göze geldiler.
_Buyur ne istedin
_babama baktım da
_baban kim senin
_İsmail hakkı
_Hafif şişman sakallı olan mı
_Evet o benim babam
_o gitti seni bize emanet etti
Nur bir anda kendisini yapayalnız hissetti
_ne var bir şey mi oldu
Boynu büktü önüne baktı
_hayır bir şey olmadı dedi idareden çıktı
Yatsı ezanı okunmaya başladı. Talebeler camiye yöneldi. Hocalar oyuna dalmış olanları uyardı. Nur da camiye girdi. Daha önce mahalle camiinde namaz kılmasını öğrenmişti. Gerçi duaları bilmiyordu fakat dışarıdan gören bunu anlamazdı. İlk acemiliğini belli etmedi.
O gece nevresimsiz battaniyenin insanın vücudunu kaşındıran tüyleri altında evinden uzakta bir gece geçirdi. İsteseydi bir nevresim ayarlardılar. Ama hiçbir şey söylemedi. Onun gibi yatakhanede 15 kişi yeni başlayan vardı. Onlarında eksikleri vardı. Mahcup olmadı. Yeni gelenlerin kimisi Anadolu’nun uzak illerinden gelmiş kimisi ilçelerinden dağ köylerinden kimisi ağlıyor kimisi köylüsünü bulmuş sohpet edip gülüyorlardı Nur’un da bir amcasının oğlu vardı kursta fakat o büyük olduğu için 1. Koğuşta kalıyordu. 1 sene sonra hafız olup mezun olacaktı. Hasılı binlerce yaşıtının evlerinde kendi odalarında babalarının yanında yattığı bir zamanda o evinden ayrılmıştı. O geceyi her şeye rağmen uyuyarak geçirdi. Derin bir uykuya daldı.
Saat 5 de sabah namazına kalktılar. Namaz yarım saat kadar sürdü. Namaz’dan sonra tekrar yatmaya gidiler. Saat 08 de kahvaltıya kalkdılar kahvaltı güzeldi self tabaklarında peynir,zeytin ve tereyağı vardı. Çay büyük kazanlarda kaynatılıyordu. Kolay mı 200 kişiye yapılıyordu. Sonra masa başkanları demliklerle servis yapıyorlardı. Şeker çayın kendindendi. Herkes bardağı kendi getirmişti kimi doğu usulü ufak bardaklar kimi orta boy kulplu kimi su bardağı kimi demir bardak getirmişti fakat Nur’un bardağı hepsinden değişikti. Nur oldukça büyük kulplu plastik ayran bardağı getirmişti. Diğerleri 2.bardağı bitirirken Nur birinci bardağı yeni bitiriyordu. Hem hızlıda çay içerdi.
Yemekten sonra herkes sınıfına dağıldı. Oda idareye gitti. Akşamki babasıyla konuşan hocayı gördü.
_Hocam ben hangi sınıfa gideceğim diye sordu
_sen A şubesine git dedi.
A şubesi yatakhanelerin altında ufak bir sınıftı. A şubesi hocası kursun en yumuşak hocasıydı. Çok kızsa bile dayak atmazdı. Hem müdürdü de. Sınıf küçük olmasına rağmen en kalabalık sınıftı. 30 kişi kadar vardı.10 tanesi hafızlık yapıyordu. 10 tanesi yüzünden çalışıyordu. Diğerleri Nur gibi yeni başlayanlardı
Saat 9 civarı Hoca geldi talebeler ayağa kalktılar
_ Selamun aleykum çocuklar
Hep bir ağızdan
_Aleyküm selam hocam
Başkan hocanın yanına gitti Olmayan yok hocam, yeni gelenler var dedi Hoca Gülümsedi
_Yeni gelenleri görelim bakalım ellerini kaldırsınlar.
7 kişi elini kaldırdı.
_Hadi sırayla kaklında sizi tanıyalım.
En önde veli oturuyordu. İlk önce o kalktı
_Adın ne
_Nur Muhammet
_Nerelisin
_Trabzonluyum.
_Tama otur
İki sıra arkadan biri kalktı
_senin adın
_Selami Durukan
_nerelisin oğlum
_Bilecikliyim hocam.
Sonra sırayla kalktılar.
_Süleyman Bayburtluyum
_Ramazan şimşek Manisalıyım
_Enes Büladi Erzurumluyem
_neresinden
_ İspirliyem
_ Otur
_ Mustafa Doğan Orhaneli
_Dağlı ha
_ evet hocam dedi çocuk
Bu çocuk hocanın akrabası idi.
Yandaki sıralardan kısa boylu çilli bir çocuk kalktı
_Fatih Uslu
sesi kız gibi çıkıyordu. Sınıfta bir kahkaha koptu. Hoca bile güldü. Kendiside güldü sonra
_Ne Gülüyonuz be bişemi gördünüz
Hoca
_Nasıl konuşuyorsun sen
_yok hocam şeyimi gördünüz gördünüz demek istedim
Sınıfta bir kahkaha daha
_Neyi gördüler ?
_şeyi şeyi diye kekeledi
Düşünüyordu bir şey uyduracaktı. Buldu gözleri parladı. Zeki çocuktu. Masumdu.
_Sinek mi gördünüz Tekrar bir kahkaha
_Otur dedi Hoca
_Hocam nereli olduğumu söylemedim gülüşmeler
_Sööle kahkahalar
_ Tamam otur
_Neresinden olduğumu da söyleyeyimmi
_ Söle
_Haliller köyünden
_iyi otur
Oturdu o masum ve sempatik çocuk Başkası kalktı
_Ramazan Yılmazer Manisalıyım dedi oturdu. Tanışma faslı bitti. Hoca ciddileşti yüzü yumuşak fakat önemli bir meseleyi anlatacak gibi şekil aldı. Ciddi bir tonla ;
_Hepinize ayrı ayrı hoş geldiniz diyorum. Hepiniz buraya bir gaye için geldiniz Kiminiz uzaktan kiminiz yakından. Kiminiz ailenizin isteğiyle kiminiz kendi isteğiyle geldi. Ama sonuçta buraya geldiniz. Hafız olmaya geldiniz ama bilmelisiniz ki Hafız olmak herkesin harcı değildir. Allah hafız olmayı ihsan ettiği kulunu asla darda bırakmaz. Ne diyor Allahu Teala “Kur anı biz indirdik onu koruyacak olan da biziz” Nasıl koruyacak tabiî ki onu kullarından bazılarını ezberletecek onunla koruyacak Yani hafızlarla koruyacak onun için çalışın onun kuranını ezberleyin onun sevdiği kul olun. Bakın kiminin ailesi kimbilir ne zorluklarla gönderdi Onun için annenizi babanızı mahcup etmeyin. Sizden taş taşıyın temizlik yapın yemek yapın, onu yapın,bunu yapın demiyoruz ders çalışın diyoruz. Ekmek elden su gölden yiyip içiyorsunuz. Ders çalışın hem Allah’ın hem ailenizin hemde çevrenizin sevdiği insan olun Tamam mı
Tam bu sırada teneffüs zili çaldı
_ hadi bakalım teneffüsten sonra hafızlık yapanlar derslerini dinletsinler. Yüzüne okuyanlar ve yeni gelenlerle öğleden sonra ilgileneceğim. Dedi ve sınıftan çıktı hoca. Arkasından talebeler de çıktı
Öğleye kadar üç ders vardı Hafızlarla bazı yüzüneler ders verdi öğle namazından yemek yendi. Nur nedense yemekleri beğenmedi. Sadece pilav yedi. Yemekten sonra hafızlar sonraki ezberleyeceği derse çalışmaya başladı. Hoca yeni gelenlerle ilgilendi. İkindi namazına 1,5 saat kala hoca eve gitti. Muteaalacıda yoktu. Sınıfta bir gırgır bir şamata başladı. Herkes dersi bırakmış yanındakiyle sohbet ediyor. Nurun yanında oturun çocuk yandaki sıraya geçti ordakini Nur’un yanına gönderdi. Bu Fatih Uslu’ydu. Veli de dersi bırakmış duvara yaslanmıştı. Yanındakine dönmüştü ilk sözü Fatih
_ sen babanın zoruyla mı geldin? Yo kendi isteğimle geldim diye cevap verdi Nur
_Bende kendi isteğimle geldim Bir hafızlığımı bitireyim var ya babam neler alacak bana
_Bana araba alacak dedi Nur
_oyuncak mı?
_ne oyuncağı be gerçek
_Gerçekmi Nasıl kullancan ehliyetin yok ki
_oğlum büyüyünce kullanırım
_baban zengin galiba
_Eh biraz
_baban ne iş yapıyor
_Demir doğrama atölyesi var
_Demirleri kesiyorlar kaynatıyorlar bahçe kapısı filan yapıyolar. Şunun gibi dedi ve ilerde ki Kursun araba giriş kapısını gösterdi.
_senin baban ne iş yapıyor Diye sordu Nur
_Çiftçi
_Traktörünüz var mı ?
_yok ne arar biz öyle zengin değiliz ama dedem çok zengin onun motoru da var Taksisi de var sizin taksiniz var mı
Var beyaz bir şahin
_kaça aldınız
_Bilmem
_neyse boşver….
Konuşmalar hep böyle uzayıp gitti. Zaten Nur’u yakan da bu boş muhabbetler olmuştu.Fatih’ Nur çok iyi arkadaş oldular. Arkadaş oldular, fakat çalışkanlılık usluluk üzerine değil yaramazlık tembellik üzerine. Tam iki yıl hocalar bu ikiliden çok çekti. Yoklamalarda Kim Nur Muhammet Fatih Uslu Konuşanlar listesinin başında yine bu ikili Yat derler yatmaz kalk derler kalkmazlar ders zaten yok çok çektiler çok. Talebelerde kullandı bu ikiliyi maceraları tüm kurs tarafından duyuldu. Fatih talebeler tarafından daha sempatik bulunurdu. Fakat iş yaptırılacaksa Nur’un üstüne yoktu. Kurstan dışarı çıkmak izine bağlıydı fakat izini dinleyen kim canı Nur’la Fatih dışardı
Kursta çıkan yemekleri beğenmiyorlar dı Dışardan biraz peynir ekmek alıyorlar sınıfta yiyorlardı. Bu onların ziyafet sofrası oluyordu.
Genç derviş o günleri hatırladıkça acaip olurdu. Bazen hüzünlenir sonra gülümserdi her şeye rağmen asla pişman değildi.
Üç ay olmuştu geleli
Birgün Nur ve Fatih öğleden sonra gitmiş olan hocanın ardından kaçacaklardı .Herkse ders çalışıyordu. Mütalaacı akşamleyin geliyordu. Dışarıda Nöbetçi hoca arasıra dolaşıyordu.
Nur Fatih’e
_Hadi gidelim
_tama ne yapcaz
_gezewriz biraz
_yakalanırsak
Arkadan bir çocuk geldi yanlarına Nur’a
_Kaçıyormusunuz
_Evet
_bana iki tane pil iğne iplik alsanıza
_çık parayı
_al üstü senin olsun
Nur’un gözleri parladı Fatih’e
_hadi lan bişeyler yeriz
Başkan Selami Bırakmıyordu onları Fakat sonra;
_Eğer yakalanırsanız Abdest almaya gittiler gelmediler derim dedi.
Herşeyi ayarladılar Büyük kapının önüne geldiler. Şöyle bir bakındılar
Nöbetçi kulubede oturuyordu. Aralarında hayli mesafe olduğu gibi ziyaretçi kulubasi ağaçlar çöp kulubesi ağaçlar olduğundan kapı gözükmüyor denebilirdi. Sessizce kapıdan çıktılar. Koşa koşa kursun çevresinden uzaklaştılar
Onlar çıktıktan sonra nöbetçi sınıfa geldi. Başkanı çağırdı
_yoklama yap bakalım
Başkan yatak numaralarına yoklama yapmaya başladı
_15
_burda deyip çocuk
_17
_burda
23,24,7285……………………….
_131
_yok
134
_yok
_Kimler yok
_Fatih uslu ile Nur Muhammet yok hocam
_ Sadece ikisi yok
_Nerdeler
_Abdest almaya gittiler
Hoca en öndeki çocuğa parmağını uzatıp çık işaretiyle
_Git çağır bakalım dedi
Çocuk koşa koşa Abdesthane’ye gitti.Orda olmadıklarını biliyordu fakat başkanı yalancı çıkarmamak lazımdı. Bir iki dakika sonra geri döndü.
_Hocam orda yoklar, kaçmışlar
Hoca Başkana döndü.
_Başkangelince bana gönder onları
_Tamam Hocam
15-20 dakika sonra hızlı ikili geldi. Dikkatlice kapıdan süzüldüler. Doğruca kapının karşısındaki sınıfa girdiler. Girer girmez başkan
_Oğlum yandınız hoca geldi yoklama aldı
_abdest alma gitti deseydin ya dedi Nur
__dedim hasanı bakmaya gönderdi
_eyvah yandık
O sırada siparişi yapan çocuk aldırdığı şeyleri istedi.
_ne diyelim lan dedi başkana
_ben anlamam doğru hocanın yanına
Başkan önde ikili arkada idareye yöneldiler Yolda Nur ne diyeceğini düşünüyordu. Hoca koltukta oturuyordu Hoca Başkana
_Ne var diye sordu
_yoklamada olmayanlar hocam
_tamam sen git
Hoca ikiliye döndü ve sordu
_Beraber rmiydiniz?
Nur hemen konuşmaya başladı. Hazırlıklıydı.
_Hocam bir şey alacaktık sizden izin almak için geldik ama sizi bulamadık
_Ben buralardaydım dedi sert bir şekilde ve devam etti
_Başkandan Abdest almaya gidiyoruz diye izin almışsınız
İkiside köşeye sıkıştılasr önlerine baktılar
_basbayağı izinsiz kaçmışsınız işte, bir daha yapmayacağınıza dair söz verin bakalım.
_Söz veriyoruz hocam
Söz verdiler Bundan sonrada bunun gibi yüzlerce söz verecektiler. “yapmıyacaz” “kaçmıyacaz” “ders verecez” ama her seferinde bozacaktılar sözlerini
Yeni gelenler 1 ay sonra Kur’ân okumaya başladı. Nur’la Fatih 3 ay sonra Kurana geçtiler. Herkes 7-8 ay sonra Hafızlığa başladı onlar 1 sene sonra ve Fatih hafızlık yapamayacağını anladı ve kursu bıraktı
Nur da ondan bir sene sonra kursu bıraktı
Genç adam hatıralar arasında dolaşıyordu. Hatırladıkça gülümsüyordu.
Yine bir gün; bir oyun sırasında Fatih’in hırkasını talebeler caminin çatısına attılar.
Herkes derse girdiği sırada Fatih yatakhaneye çıktı. Üçüncü koğuşa girdi. Koğuşun çatısın karşısında pencerelere çok yakın hemen hemen çatıya yükselen bir duvar vardı. Fatih duvarın üstüne çıktı oradan yatakhanenin çatısına çıktı oradan da hemen bitişiğindeki caminin çatısına geçti hırkasını aldı. O sıralarda bahçeden bir hoca geçiyordu. Görmüş Fatih’i Fatih’i aşağı çağırdı gelince
_oğlum delimisin ya düşsen oradan ne cevap vereceğiz babana
_Hocam hırkam kaçtı
_oğlum biz alırdık onu. Yav sen belamısın nesin
Zaman ateşin önünde eriyen buz misali çabucak geçip gitti. Fatih ayrıldıktan sonra Nur kendi kafasına uygun birini buldu. O sıralarda hafızlığı da başlamıştı.işleri iyice zorlaşmıştı. Ders çalışmak yada tembellik yapmak arasında seçim yapmak zorundaydı. Tembelliği seçti. Ama ona sorsanız tembel değildi. Zeki idi biraz derse çalışsa kolaylıkla ezberlenmesi gereken sayfayı ezberleyebilirdi. Fakat o öyle yapmadı. Haşarılık yaptı. Boş zamanlarında ders çalıştı yine çarşıya kaçıyor geziyor dolaşıyordu.yemekleri beğenmiyor peynir ekmek yiyordu.
Bir zaman kursun içinde bu iş çok yaygınlaştı. Her yemekte 10-15 kişi yemekten kaçıyor dışarıdan getirttikleri nevaleyi yiyorlardı. Esnaf dedikodu yapmaya başladı “Hafızlara yemek yedirmiyorlar” diye Bunun sorumlusu Nur idiçünkü dışarıdan en çok o ekmek alıyordu ve diğer talebelere aracılık yapıyordu. Öyleki başkasına aldığı nevaleyle kendisi hiç para vermeden doyuyordu. Kaçak eşya kuryesi gibi bir şeydi anlayacağınız
Esnafın dedikodusu idarenin kulağına gitti. Hocalar mütealacılara bunun önüne geçilmesi için direktif verdiler. Bir mütealacı vardı. Delikanlı biri idi. Bir o kadar sertti. Camide bütün talebelere
_Bakın yemekler düzgün.fakat yinede bir şikayetiniz varsa gelin söyleyin. Bizde aynı yemeği yiyoruz. Siz niye beğenmiyorsunuzEğer bundan sonra dışarıdan ekmek alanı yakalarsam çok fena dövecem falakaya yatıracam dedi
Dinleyen kim Veli gene aynı yolda.
Bu konuşmadan 5-6 gün sonra Nur yine dışarıdan ekmek almaya gitmişti. Fakat dikkatli idi. Kamil abi (konuşmayı yapan muteaalacı)’nin nöbetinde pırasa çıksa da yiyordu.Bu kaçışı başka bir mütealacının nöbetindeyd.
Birkaç kişiden paraları topladı. Siparişleri aldı.Akşam yemeği ikindiden sonra 18 de yeniyordu.Yani akşam üzeri.Bol cepli montunu giydi. Caminin öbür tarafındaki kapıdan çıktı orada köşe vardı. Girip çıkması daha kolaydı. Kapıdan çıktı. Alacaklarını aldı. Geri döndü. Kapıdan girdi. Köşeyi dönmeden önce biraz bekledi. Sonra duvardan başını çıkartıp baktı içeriye. Ortalıkta kimse yoktu. Yürümeye başladı. Fakat birden kalakaldı yolun ortasında. Çünkü kamil abiyi görmüştü. Ona bakıyordu.Kamil abi Nur’a gel işareti yaptı. Meğer nöbetçi muteaalacının işi çıkmış nöbeti Kamile bırakmış. Beraber idare odasına gittiler. Kamil abi masaya geçti.
_Çıkar bakalım cebindekileri. Dedi montunu işaret ederek. Nur çıkarmaya başladı. İlk önce koynundan iki ekmek çıktı sonra cebinden yüzer gramlık iki poşet zeytin çıktı.öbür cebinden yüz gram sert peynir öbür cebinden hel va ve bir küçük kavanoz bal çıktı. Masanın üstü çilingir sofrasına dönmüştü. Kamil baktı sinirlendi.
_Bunların hepsi senin mi?
_evet dedi Nur
_Yalan söyleme! Kime aldın
_Kimseye almadım bir ekmeği akşam yemeğinde diğerini sabah yemeğinde yiyecektim
_peki zeytinler ayrı pakletlerde.
Nur sustu bir şey söylemedi. Sadece önüne baktı. Zaten suçluydu.
_Söyle bakalım kimden aldın aldıklarını
_kimseden almadım
Bu söylemem demekti.
_Tama gidebilirsin dedi Kamil abi.
Nur böyle çabuk kurtulamayacağını biliyordu. Genelde yatsı namazından sonra işlenilen suçların cezası verilirdi.Suçun çeşitine göre cezanın mahiyeti de değişirdi.Bazen ufak bir azar bazen ağır bir fırça yerine göre kulak çekme fakat tokat atmaktan kaçınılırdı. Çünkü orada kur’an vardı. Ele birkaç cetvel en fazlası olurdu. Nur dışarı çıktığında acaba akşam ne olacak diye düşünüyordu.Nur’un yakalandığı kursta duyulmuştu.Hemen siparişi veren büyükler yanına yaklaştılar. Birisi;
_Ne oldu ? bizi söylemedin değil mi?
_Yok sizi söylemedim hepsi benim dedim
_oğlum işin halin yaman ben olsam eve kaçardım. Falaka çok fena bir şeymiş. Vurduğu zaman beyne bile etki ediyormuş
_Yapma ya dedi Nur
Bir başkası
_Çocuğun moralini bozmayın dedi ötekilerine
Diğeri
_Ne oğlum yalan mı söylüyor diye cevap verdi
Dikleşerek diğeri
_Kamil abi delikanlı adam talebeyi dövmez.
ötekisi ısrarla
_Sen öyle zannet vurdumu ayaklarında sopayı kıracak
Halbuki kursta hiç böyle fena dayak atılmazdı . daha doğrusu dayak atılmazdı. Para cezası, uzaklaştırma izine göndermeme cezası verilirdide dayaktan nedense kaçınılırdı. Çünkü küçük yaşta evinden ayrılmış olan bu yavrulara bütün hocalar özel ihtimam gösterirdi. Fakat bu talebeye belli edilmezdi hocalar tarafından. Çünkü talebe hocaların bu zafiyetini anlasalar kutsa düzen diye bir şey kalmazdı. Talebeler kursun altını üstüne getirirlerdi.
Nur bütün bu konuşulanları dikkatle dinledikten sonra eve kaçmaya karar verdi. Tabi ki bütün bu olanlardan babasının ve evin haberi yoktu. Akşam karanlık bastırmadan kurstan çıktı. Yürüye yürüye eve ulaştı. Annesi ve kardeşleri memlekete gittikleri için evde sadece babası vardı. Eve girdi. Babası yerde yemek yiyordu. Babası Nur’a baktı
_selamun aleykum baba
_Aleykum selam. Hayrola ne işin var bu saatte burada izinlimisin
_yok izinli değilim diye cevap verdi. Sonra birden sesi titreyerek
_hoca falaka atacaktı bende kaçtım
_attımı diye sordu babası
_atmadı ama atacaktı
_suçun neydi
_hiç ya ekmek zeytin yiyoruz diye
Babası üniversite mezunu öğretmenlikten ayrılma bir adamdı. Tabiki bunun bir sebep olmadığını biliyordu. Sertleşdi
_bak oğlum sana bir hikaye anlatayım dinle. Bir gün bir padişah deniz yolculuğuna çıkmış yanına vezirlerini askerlerini eşini çocuğunu birde hizmetçi olarak acemi bir köleyi almış. Gemiye binmişler limandan ayrılmışlar. Karadan ayrılınca köle başlamış ağlamaya sızlamaya “aman ölücez, boğulacaz,yandık bittik hemen karaya dönelim” halbuki ortada ne bir fırtına ne bir yağmur ne bir kayalık var. Her şey yolunda deniz sakin yelkenler hafif rüzgarla dolu gemi aheste aheste gidiyor. Fakat köle ağlıyor sızlıyor. Bir türlü susturamıyorlar köleyi. En sonunda akıllı bir vezir çıktı ve dediki ben bunu sustururum “bunu denize atın “ dedi köleyi denize atmışlar suya birkaç kez batıp çıktıktan sonra tekrar gemiye almışlar köle hemen dümene asılıp gemiye çıkmış bir kenarda usluca oturmaya başlamış. Padişah bu işe şaşırmış vezire bunun hikmetini sormuş vezir “köle evvelce suya batmayı tatmamış gemide bulunmanın kıymetini bilmiyordu. Şimdi öğrendi. Uslandı nimetin kıymetini artık biliyor”
Babasının bu hikayesini dinledikten sonra şu sonucu çıkardı. Yani orada dayak yememişti ama oranın değerini bilmesi için babası dayak atabilirdi.nitekim babası devamla
_bak hoca sana dayak atmadı ama ben atabilirim sakın bir daha kaçma
O akşam yatsı namazını evde kıldılar babası Nur’u geri götürdü. Hoca dayak filan atmadı. Yaramazlıkları bununla bitmedi bitmeyecekti. Taki ortaokul dışarıdan bitirme sınavında tek dersi kalıncaya kadar
Genç derviş adayımızın bukurstaki tedrisat hayatı yavaş yavaş sona ermekteydi. Haşarılıkları iyice artmış dayanılmaz bir hal almıştı. Hocalarda artık Nur’dan umudunu kesti.
Nur onların gözünde hafızlık yapacak kabiliyette değildi. Ayrıca topluma yararlı olabilecek biride değildi.haftada 6 günders olmasına rağmen o haftada bir gün ders veriyordu. Çoğu hafta izine gidemiyordu. Hafta sonu izinlerine hafta içinde ders vermemezlik yapmayanlar gidiyordu. Yani boşu olmayanlar.
Nur 5 sayfaya çıktığı zaman rahatsızlık had safhaya çıkmış ve babasının kulağına kadar gitmişti. Doğruca kursa geldi babası. Bir çok nasihat etti Nur’a bir ikide tokat vurdu Nur’da tık yok yine eski usul devam
O sıralarda hocası hacca gitmişti. Yerine caminin imamı ayrıca talim hocası Tahir hoca onların sınıfına bakmaya başlamıştı. Yumuşak huylu biri idi fakat ince bir talimle ders alırdı. Öyle ki ondan kolay kolay biri ders geçemezdi.hal böyle olunca ders vermeye zaten niyeti olmayan Nur dersi iyice bıraktı ve ayda sadece bir ders verdi. Normalde o ders bir günde yapılabilirdi.
O sıralarda roman okuyordu Nur. Kalın kalın romanlar. Kursun yakınında bir sahaf vardı . Ondan alırdı kitapları. Sonra yine oradan değiştirirdi. Neler okumamıştıki “yanık buğdaylar” “yollar dönüşe gider” “yaralı serçe” vs. Bu kitaplardan çok etkilenmiş ve bilginleşmti. Yıllar sonra bu kitaplar onun fikri yapısının temel taşlarını oluşturacaktı. Okumayı sevdi. Her şeyi okudu sonradan.İlkokulda da okurdu. Hatta birgün öğretmeni onları serbest çalışma için bırakmıştıda o ünite dergisi arasına bir tane Jules Verne klasiği koymuştu. Sonra sınıfta çok gürültü olunca öğretmen “ bakın Nur’a ne güzel ders çalışıyor. Onun gibi olsanıza” Fakat sıra arkadaşı ona ihanet etmiş “öğretmenim o ders çalışmıyor ki hikaye okuyor.” Demişti. Bütün sınıf gülmüştü. Öğretmen “olsun ses çıkarmıyor ya” dedi.” Bu çocuğu daima çok kitap okuyan olarak hatırlayacağım.” Diye bitirdi sözlerini
Nur ‘un artık kursla bağlantısı bitmek üzereydi. Kurban bayramı iznine ayrılacakları sırada Nur’un babası memlekette bir kurs ayarladı Nur kurstan ayrıldı. Ayrılışı pek hüzünlü olmadı Yine de güzel uğurladılar veliyi “ya ayrılmasaydın daha iyi olurdu” diyenler de olmuştu. Nede olsa 2 yıl gece gündüz yemekte sınıfta camide yatakhanede beraber kalmışlardı. Kardeş gibi olmuşlardı iki yüz kişilik bir aile
1. Bölümün sonu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.