- 765 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Ölsen Namus Yaşasan Sefalet
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Melek Karaaslan
Yaşı:24 / Ölü
Suşu:Bilinmiyor
Tüm meleklerin anısına...
Çok uzun zaman geçmemişti bildiğim ve tanıdığım insanların, bildiğim ve tanıdığım acılarını göreli. Ve ne çok zaman geçerse üzerinden, o kadar çok kabuk bağlıyordu acılarımız.
Unutuyorduk...
Unutmayı istiyorduk..
Belki de;
Unutuluyorduk...
Zaten bu değil midir ki, yaşamaya devam etmemizi sağlayan belki de, Bir öncekini unutarak yenileri hatırlama yeteneğimiz, yüreğimizi sadece son yaşananları doldurma isteğimiz.
Hayat içinde haksızlıklara karşı sessiz kalamayan, çevremde samimi insanların yüzüme dediği gibi arızalı tiplerden biriyim. İllaki söylemeliyim inandığım doğrular dışındaki yanlış gerçeği.
"Sus be adam, sus işte. Sana ne ki, ne karışıyorsun." Çokça duyduğum klişeler arasındadır. Kolaydır zaten, karışmamak, yüzümüzü çevirmek ve umursamamak. Zaten medyadaki görsel olayları da takip edin, insanlar bir olay karşısında müdahele etmek yada tepki göstermek yerine cep telefonuna çekiyor, çekirdek çıtlıyor yada sevdiklerini arayıp kameranın önünden geçerek el sallıyor.
Birinde tv’de gördüm, adam eşini bıçaklıyor defalarca, ve herkes toplanmış seyrediyor. Halk kendi arasında konuşuyor fısıl fısıl; "Namus meselesiymiş karışılmaz kardeşim, adam haklı" diyorlar. Bir insanı öldürmek için elde ettiğimiz hakka bakın. Namus, toplumumuzda çok hassas bir konu. Erkek zina yaparsa şanından ve hovardalık, kadın zina yaparsa orospuluk ve ölüm sebebi. Hay adaletine yandığımın dünyası. Çivisi çıkmış gerçekten.
Her şeyde bir sebep buluruz kendimize, haklı olduğumuz da olur, haksız olduğumuzda, tartışılır zaten doğrular ya da yanlışlar, herkese göre farklıdır doğrular.
Ama ya kadınlar, annelerimiz, eşlerimiz, sevgililerimiz ve çocuklarımız. Bizim hayata bakan aynalarımız değil mi onlar? Başta herkes söylediklerime katılıyor tabi ki. Zaman ilerleyip de, aynı yüzlere aşinalıktan mıdır bilinmez, ya da hastalıktan mıdır, unuturuz onları yavaş yavaş, sevgimiz azalır, soğuruz, ama hiç belli etmeyiz dışarıya, zaten dışarısı da karışamaz içeriye. Aile Mahremiyeti denen bir şey vardır. Saygı da duyarız herkesin özel hayatına. Ama bunu kullanarak hele ki toplumumuzda yaygın olan aile meselelerini namus meselesi sayarak diğer insanları çevreden uzak tutma, ve müdahele haklarını men etme yeteneğimizi de kullandığımızda erkek ve kadın baş başa kalır.
Peki kadının sesi ne zaman duyulur?
Toplumumuzda bu ya kadın öldüğünde ya da canından ve dünyasından vazgeçtiğinde, bıktığında, yada koma hali ile hastanelik olduğunda duyulur.
Aile içi meselelerde kadınlar devletin koyduğu kanunlara güvenemiyor hala haklı olarak. Çünkü medyada da gördüğümüz gibi, devlete sığınan kadınlar yeterince korunamadığı için göz önünde ölüyorlar.
Can tatlı, hayat güzel, kim bile, bile ölmek ister.
Oysa hep ikinci sınıf insan olurlar, daha çocukken okuldan alınırlar, "Kız kısmı okuyup da ne olacak" değil mi? Hemen iş dünyasına atılırlar, bahçe, hayvanlar ve ev işlerinde kullanılırlar. Ama erkek çocuklar bunlardan muaftır. Kızın zaten yaşının da önemi yok vücudu biraz ergenlik emareleri gösterdi mi satmaya hazırdır artık. Oysa biz o kadınların çocuklarıyız. Onlar bizim gururumuz ve onurumuz değil mi? Evlendikten sonra da tecrit hayatı başlar dış dünyadan. Kadının sevgi ve romantizm gibi bir talebi olması zaten beklenemez. Erkek cinsel hayatında ihtiyaçlarını karşıladığı sürece ve evinin işi görüldüğü sürece kadın o evin temel taşıdır.
Yalan hem de kuyruklu yalan...
Umursamazlık her yanı sarar. Sevmek ya da sevilmek istemeyen kadın olur mu? Ya da bir insan gerçekten karısını severse ona eziyet eder mi? Toplum maalesef, kültür yapısı ve ahlak anlayışımızın bozukluğu nedeniyle bu tür şiddet olaylarını kapatmaya çok elverişlidir.
Mensubu olduğum din bana eşlerin ALLAH’ın emaneti olduğunu söylüyor.
En son Van’da yaşadık bir örneğini, o insanın, (ki gördüğüm hali insanlıktan çıkmıştı) halini görünce nedense insan olduğumdan utandım. Yakın çevremde de yaşadığımdan değil, insan olduğum için o insanın halinden, o hale gelmesinden ve daha az önce saydığım sebepler kullanılarak dünyadan tecrit edilmesinden utandım. Utanmak yetmez tabiki, bunun önüne geçmek için utanmaktan fazlası gerekir.
Ya insan olmalıyız, ya insanlık kavramlarını yeniden anlamalıyız, yada çevremizde yaşanan olaylara sessiz kalmamalıyız.
İnsan doğmalı
İnsan yaşamalı,
İnsanca yaşlanabilme hakkımızı kullanabilmeliyiz...
Saygılarımla....
YORUMLAR
Yazınızı okurken bu konudaki hassasiyetinizi ve yüreğinizden kopan çığlıkları, feryatları duydum. İki kadın tarafından büyütülmüş ve 2 kız babası olarak yaşayan biri olarak, dini ve ahlaki gerekçelerle kadına reva görülen şiddeti tüm benliğim ile kınıyorum. Bunun hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Eğer bu din böyle diyorsa silin beni kardeşim. Lafa başlarken "%99'u müslüman olan bu ülke" demeyin, % 98 küsur deyin. Eğer erkeklikse bu, erkeklikten de istifa ediyorum. Namus meselesiymiş. Tüküreyim sizin namus anlayışınıza. Tabirimi mazur görün orospuluk dediğiniz kavram sadece kadına mahsus bir sıfat değildir. Bunun 100 çeşidi varsa en zararsız olanı para karşılığı bedenini satmaktır. Bir kadının bu duruma düşmesi de tamamen erkeğin suçudur. Kaç kadın can-ı gönülden isteyerek kendini bu duruma sokar ki. Bu kadınlar üzerine yapılan araştırmalar gösteriyor ki hepsinin hikayelerinde ya aile içi taciz, ya üzerlerinde aşırı büyük toplum baskısı ya da bir erkeğin tecavüzü sonrası toplumdan itilmişlik ve cehalet var. Namus kavramını kadınların bacakları arasına indirgeyen zihniyet bir dönem Hollanda dan getirilen damızlık sığırların kendi inekleri ile çiftleşmesine karşı çıkmıştı "dinen caiz değildir" gerekçesi ile...
Irak'ta kocaları anlamsız savaşta öldürülen ve dul kalan kadınların, ülkelerini en katı islami kurallarla yöneten arap zenginlerine suriye pavyonlarında peşkeş çekildiğini de biliyoruz. Eğer ahlak anlayışınız bu ise ben ahlaksızın önde gideniyim.
Kusura bakmayın. Zülf-ü yare dokunduğunuz için coştum gittim. Olaya tamamen aynı pencerden bakıyoruz. Yazınız hak ettiği kurdelayı alarak bizim kolay ulaşımımız sağlanmış. Tebrik ve takdirlerimle...
"Kadın ve kadın hakları" toplumumuzun kronikleşmiş, kemikleşmiş bir sorunu maalesef...
Bir eğitim yöneticisi olarak uzun yıllar görev yaptığım kırsal kesimlerde en çok karşılaştığımız sorunlardan birisidir kız çocuklarının eğitim dışı bırakılmaları. Hatta kendi memleketimde devamsızlık yaptıkları için takibini yaptığım ve sonuçta para cezası alan velilerden dolayı muhtar ve yönetimi beni aforoz etmeye bile çalıştılar. "Kız çocuğu dörde kadar okur efendi! Git nereye şikâyet edersen et, göndermeyeceğiz" diyorlardı. 4+4+4 yeni eğitim sistemi ne mi getirdi... Zorunlu 12 yıllık eğitime rağmen değişen hiç bir şey olmamış gibi görünüyor. Sekizi bitirenler açık liseye kayıt yaptırılarak yine aynı nakaratları tekrar ediyorlar.
Ve yazınızda altını çizdiğiniz diğer hususlara aynen katıldığımı ifade etmeden geçemeyeceğim. Seçki kurulunu bu seçiciliğinden dolayı kutlarım.
Tebriklerimle...