- 895 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ÖKSÜZLÜK KADAR ACI OLAN (1)
Öksüz kalmanın acısını çok küçük yaşlarda çeker her iki kardeş
hikayenin gerçek yanı olması ve olayları yakından takip etmeme bağlıyorum çok güçlü
kaynaklardan sonuca varmak,hatta bazen birinci ağız olan olayların kahramanı kendilerinden
dinlemek bende tarifi zor olan duyguyla karşılaştırdı.
bu hikayeyi kaleme almama yardımcı olan çok değerli bir hocanın kaçış adlı yazısını okuduktan
sonra rus işgalinden kaçan dramatik bir hikayeden esinlenerek buna karar verdim.
belki her iki hikaye arasında çok farklı yan olmayacaktır ama biri rus işgali sırasında kaçış
diğeri yani bu hikayede insanlık ayıbı olan amcanın verdiği eziyetten göç
olayların yaşandığı tarih ve mekan fransızların istila ettiği ve sömürüsü altıda olan HATAY
cumhuriyet öncesiyle başlar kaderine terk edilmiş bir şehir olarak halk yokluk ve sefaletle
boğuşurken ağalık döneminin yaygın olduğu devirdi.
HATAYI IN ilçelerinden bir köyü koca köy toprakları sadece iki ağanın malıydı ve halkı karın
tokluğuna çalışırdı,bunu hazmedemiyen bazı gençler komşu kentlere gider,yıllık geçimi için
para biriktirir dönerler,bu yakın kentler adanada,mersinde,halep ve şamda olabiliyordu
konuya gelince sefalet içinde olan bir ailenin dramatik hikayesi aile karı koca ve iki çocuk
çocuklardan mehmetali(6)zeliha(4)yaşlarında iki kardeş
amansız hastalığından kurtulamıyan annelerini kaybederler.
çocukları küçük olan bu adam evleneyim çocuklarım dahada ezilmesin der evlenir.
dul ve iki çocuklu bir kadınla evliliğini yapar,bundan da bir oğlu daha olur.(İBRAHİM)
Ve iki yıl aradan sonra adam hakkın rahmetine kavuşur ölür.
yalnız kalan bu kadın çaresiz kalır,ve çareyi başka köyden bir adamla üçüncü evliliğini
yapar adamın şartıysa senin çocuklarına evet ama ölmüş kocanın çocuklarına bakamam
belkide bu isteğilede haklıdır,buraya kadar her şey normal tabi.ya bundan sonrası
gelin hep beraber birlikte dinleyelim
arada kalan bu talihsiz yavrular derme çatma evleriyle yalınız kalamıyacalarına göre
onları sahiplenecek birileri olmalı ve tabi ki amcaya düşer.
köy eş dost toplanır bunda karar kılınır,babadan kalma ne varsa toplanır amcada
yerleştirilir buraya kadar her şey normal değilmi?insanın içini sızlatacak hiç bir şey yok
ama bu talihsiz yavruların başına gelenleri dinledikçe ben insanlığın böylesinden iğrendim
amca kadar yakın bağ olabilir miydi bunca zulüm bunca eziyet yapılabilir miydi
bunlar bir iddia değildi hepsi gerçekti
çünkü ben her dinlediğimde yıkılıyordum mehmetalinin her anlatışında göz yaşları sel olup
akıyordu bir gün yine sordum
---mesela neydi senin görevin
---ben çobanlık yapıyordum amcamın ve köyün tüm hayvanları toplanır birlikte benden
yaşça büyük küyün delisi bir adamla dağa çıkardık o sadece yanımda bulunurdu
bazen anlaşır bazende anlaşamazdık ürker,ondan korkardım ama bazende uysaldı
köy halkı çocuğunu onunla gönderecek cesaretleri olmazdı delidir bu adam diye ama nedense benim için kimse endişe duymazdı,sevgi ve şefkat bilmediğim ,görmediğim şeydi
kardeşime hasret olurdum aynı evde kalmamıza rağmen günlerdir görüşemezdik
ama her görüşüp ayrılığımız vedayla sonuçlanırdı,sanki bir daha kavuşamıyacakmışız gibi
ben sabah erkenden çıkıyor gün batımına doğru geliyordum
kardeşimse evin işleri ondan sorulurdu köy hayatının akla gelen her şeyi onu oradan
koparıp almayı kim istemezdi ki ama ne çare hep hayaller kurardım birini bile gerçekleştiremedim en önemlisi elime geçen ilk toplu paramla kardeşimi bir güzel giydirip
kuşatacaktım onu hep yırtık,pırtık elbisede görmek beni yakıyordu
köy fakir bir köydü genel olarak ama en azından bayramdan bayrama giyilen ve sevinen
gün vardı düğünlerde değişik giysiler giyilirdi bize oda yoktu bu hayallerle geçerdi zamanım.köyün gençlerine özenirdim,bazen köyden ayrılır aylardan sonra toplu paralarla
gelirlerdi ben o fırsatı bir türlü yakalıyamadım
her açtığımda bu konuyu amcama otur oturduğun yerde derdi bana
---aç mısın?açıkta mısın?sözleriyle neyi kastediyordu anlıyamazdım.
açlığın açıklığın başka bir tarifi mi vardı hep beni orada tutardı ve bahane sebeplerle
yediğim dayakların haddi hesabı yoktu.
ne zaman kaçıp gitmeyi kafama koyduysam aklıma kardeşim gelir vazgeçerdim
hem vicdanım,hemde babamın ölmeden kulağıma fısıldadığı vasiyetin sesi beni alıkoyardı
ve kardeşimin masum bakışları sanki bir gün kaçacağımı hissediyor da
ne olur beni yalnız bırakma der gibiydi ama dayanılacak gibi değildi ki
o anlatıyor ben dinliyordum bir ara gözleri bir noktada odaklandı durdu ve göz yaşlarını
tutamadı
---yine ne oldu diye sordum
---biliyor musun o işkenceyi unutamıyorum ve hayatım boyunca buna benzer şey duymadım
---niye ne oldu ki dedim
---kuzenim yani amcamın oğluyla bir gün oynuyorduk istemeden elim deymiş acıtmıştım
ağlayarak eve gitti pek bir şey olur diye tahmin etmedim çünkü her zaman onun bana ettiği benimde ona yaptığım şeydi abartılır yanı olamazdı ama olmuşu meğer.
akşama doğru bir vakitti güneş batmış ama karanlık çökmemişti hayvanları dama soktum(dam)ahıra demekti bu arkamdan gür bir ses
---ulan gel buraya
---önceleri pek bir şey anlayamadım her zamanki halidir deyip
---buyur amca dedim bir yer gösterdi
---git oradan bana üç,dört çakıl al gel dedi yine olayı henüz çözememiştim ama yüzündeki
ifadeden anlaşılıyordu amcamın oğlu beni babasına şikayet etmişti
amcam da bunun hesabını soracaktı benden ve tabi savunmamı beklemeden
küçük çakıl taşlarını getirdim avuçlarına bıraktım görevimi yapmışcasına amcamın çok
sert ve ani hareketi beni şaşırtmıştı elimi kıs kıvrak yakalamasına bir anlam verememiştim
henüz ne olduğunu anlayamadan kulağımı çekmesiyle bir oldu,çakıl taşlarının birini kulağımın kıkırdak bölümünden arka kısmına diğerini önden koyarak o güçlü parmaklarıyla sıkıştırdıkça canımın yandığına aldırmadan öfkesini benden alıyordu ve tabi ağza alınmayacak laflar bir kez daha isyan ediyordum buradaki yaşantıma bir kez daha nefret
doluyordum babasızlığıma beni de kollayacak bir babamın olmasını arzu ediyordum
ama kaderim işte o küçük yaşta bana bunları öğretmişti
amcamın bu işkencesine maruz kalırken kardeşim bir köşede pısmış beni seyrediyordu
hani bir nevi güvendiği dağlara karlar yağıyordu benden hep destek beklerken düştüğüm
bu hal onu iyice sarsmıştı amcam öfkesini almış bırakmıştı ki koşarak yanıma geldi
beni teselli ediyor avutuyordu onu bırakıp kaçmamdan koruyordu bir gün bu acılara
dayanmam diye zordu çileli günlerdi derken ağlıyordu mehmetali ve devam ederek
bırakamazdım yapayalnız kardeşimi terk edemezdim diyordu
o kardeşim ki tıpkı benim gibi güzel gün görmemişti bir gün onu güzel bir elbise içinde
görmemiştim köyde bir düğün vardı o gün erken gelmiş giderim hevesiyle sürüyü erken getirmiştim.ahırdan çıkarken bir inilti bir ağlamaklı ses duydum oraya doğru bir,iki adım
attım durdum bir genç kız oturmuş taranırken ağlıyordu sanki birine sitem edercesine
kim olduğunu çıkaramamıştım ama hareketlerinden evin yabancısı olmadığı kesindi
onu ürkütmemek korkutmamak adına bir ses çıkarmak istedim öksürüğüm olmadığı halde
öhö...öhö sesleriyle dönüp arkasına baktı genç kız
gözlerime inanamıyordum bu genç ve güzel kız kardeşim olabilirmiydi ama ta..kendisiydi
oda düğüne hazırlanıyordu fakat giyecek elbisesi yok
yırtık pırtık elbiseylede gidilmezdi hani oturduk beraberce ağlaştık durduk ama nafile
ya öyle gidilecekti ya böyle gitmeye gittik diyordu mehmetali ama düğünün orada bir yerde oturduk seyrettik o zaman benim yaşım (17) kardeşimin ki(15)in içindeydi bilmem
öyle söylüyorlardı büyüklerimiz o düğünde kardeşimin bir kısmeti çıktı yan köylerden bir genç görmüş,beğenmiş ve istedi kısmeti oldu bir yıl sonra gelin oldu gitti
sevinmelimiydim ağlamalımıydım bilmiyorum ama biraz rahatlamıştım sanki üzerimdeki yük
hafiflemişti kafamda tasarladıklarımı yapmam için engel kalmamıştı
çok sevdiğim buraları doğup büyüdüğüm şehrimi yokluk ve çektiğim eziyetleri burada
bırakmalıydım diyordu mehmetali
ama yinede aklım kardeşimde kalacaktı biliyorum ve gelip çatmıştı o gün arkadaşlarımla
konuşmuş nasıl ve nereye gideceğim konusunda her şeyi tasarlamıştık
son bir kez kardeşimi görmek komşu köye gittim onunla vedalaştıktan sonra ALLAHA emanet ol diyerek uzun,uzun birbirimizden kopamamıştık o anı hiç unutamıyorum
kardeşimin o çığlıkları hala kulağımda diyordu,oradan bir daha köye gitmedim şehre yayan
gitmiş o geceyi akrabalarda geçirmiştim ertesi sabah adana ya giden bir otobüsle göçüm
başlamıştı bir daha dönmemek üzereydi tam (7)yıl dönmemiştim diyorken mehmetali
o yaşlı bedenden hüzün,gözlerinden yaşlar eksilmiyordu
içinden özlem,ve hasretin acısını atamıyordu zoraki yapmıştı istemeden bu kadar ayrılığı
gerçekleşmişti öyle bir duygusaldı ki kimi görse memleketinden ağlar,ağlar,ağlardı
benim bu konuya aşırı tutkuma gelince ilerdeki yazılarımda konuya değinecem
onları yakından tanımamın dışında çok etkilendiğim yanları ve akrabalık derecemin ne mana taşıdığını ince detaylarıyla anlatacağım
SALAHATTİN TOPUZ
15-05-2013
YORUMLAR
kaleminize sağlık dost.
Ülkemin acı dolu geçmişi.
hangi taşı kaldırsak bir dram yaşanmış.Hala yaşanmıyor mu?
hikayenin tamamını okuyacağım.çünkü okumayı seviyorum.Bu site bana bir fırsat.Son yıllarda ara verdiğim okumaya buralarda devam etmenin hoşnutluğu içindeyim.
yazınızda hatalar olabilir.ama yalın bir anlatım var.Hani masa başı sohbetleri gibi.böyle yazılarıda okumayı severim çok doğal buluyorum.Önemli olan birde verilecek alınacak derslerdir.
kaleminize sağlık.