- 2629 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HZ. MUHAMMED'İN (SA) ÖRNEKLİĞİ / MEKKE'DE 12 YIL (26)
......devam ediyor
KUR’AN-DA PEYGAMBER
Hz. Muhammed (sa) Allah tarafından elçilikle görevlendirildi. Görevinin kapsamı üç konu üzerinde yoğunlaşıyordu.
Birincisi; Allah tarafından kendisine iletilen ayetleri insanlara tebliğ etmek…
İkincisi; insanlar ayetlerle ilgili sorular sorduğu zaman gerekli açıklamaları yapmak.
Üçüncüsü; Ayetleri uygulayarak insanlara ayetlerin pratiğini göstermek…
Allah bu özleri Âl-i İmrân suresinin 164. Ayetinde; “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler” Bakara suresinin 151.ayetinde “Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resul gönderdik” Ayette geçen kitap ayetleri, hikmet ise ayetlerin anlamını, derinliğini, uygulama biçimini ifade etmektedir.
12 yıl Mekke’de, 11 Yıl Medine’de olmak üzere toplam 23 yılda resul bu görevlerini yerine getirdi. Resulün 23 yıllık hayatı, peygamberlikten önceki dönemleriyle asla kıyaslanamayacak şekilde aktif ve mücadele içinde geçmişti.
Hz. Muhammed’e (sa) peygamberlik geldikten sonra, insani vasıflarını değiştirecek herhangi bir değişiklik görülmedi. Zaten İslam gelmeden önce de, dürüstlüğüyle, ahlakıyla öne çıkmıştı. İslam geldikten sonra “Müslümanların ilki olmakla emredildi” ve Müslüman oldu. Hz. Muhammed (sa) peygamberlik sürecinde, bir insan olarak, resullükle görevlendirildiğini söylüyor. Kendisine ayetler geliyor. Tebliğ görevlerini yapıyor. Ayetlerle emredilen hükümleri hayatına yansıtıyordu. Medine’de devlet kuruluncaya kadar, resulün hayatı Mekke’de eskisinden daha zordu. Bugün birçok Müslüman’ın zannettiği gibi Hz. Muhammed’e (sa) peygamberlik geldikten sonra, insani sıfatının üzerine eklenmiş bir olağanüstülük yoktu. O da diğer insanlar gibi, üzülüyor, gülüyor, acıkıyor, ağlıyor, yaralanıyor, hastalanıyor, sıcakta yanıyor, soğukta üşüyordu. Diğer insanlar gibi eceli gelince de ölüp Rabbine kavuştu.
Yaşadığı dönemde de, öldükten sonra da, resul Müslümanlara örnek kılındı. Allah bunu Ahzap suresinin 21.ayetinde “Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir” ifadesiyle bize bildirdi. Müslümanlara Resulü izlemeleri Allah tarafından emredildi. İzleme, ayetlerin açıklamalarına, uygulamalarına yönelikti. Müslümanlar resulün ayetleri açıklamalarına, uygulamalarına dikkat gösterecek, İslam’ı bu esaslar içinde anlayacak, hayatına uygulayacaktı. Resulün anladığı şekilde ayetleri anlayarak, uyguladığı şekilde ayetleri uygulayarak, resulün yolundan gidecekler, ona bu konularda itaat edeceklerdi. Bu yönde birçok ayet geldi. Bunlardan bazıları; Nisâ suresinin 13-14. Ayetlerinde “Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Kim Allah’a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır” Nisâ suresinin 64. Ayetinde “ Biz her peygamberi -Allah’ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı” Nisa suresinin 69.ayetinde “Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddikler, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır” Nisa suresinin 115.ayetinde “Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir”. Nûr suresinin 54.ayetinde “De ki: Allah’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin… Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber’e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır” Âl-i İmrân suresinin 31-32.ayetlerinde “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez” Nûr suresinin 51.ayetinde “Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir” Bu ayetlerden başka ayetlerde Kur’an-ın değişik yerlerinde mevcuttur.
Resulün özellikle Mekke döneminde, putperest Arapların, Peygamber ve peygamberlik hakkında değişik fikirleri vardı. Bu nedenle Hz. Muhammed’in (sa) peygamberliğine bazı noktalardan itiraz ettiler. İtiraz ettikleri noktalar kısaca özetleyebiliriz.
a. İnsandan peygamber mi olur?
b. Muhammed (sa) bizim gibi yaşıyor, yiyor, içiyor, onda bizden farklı hiçbir şey yok.
c. Eğer insanlardan peygamber seçilecekse niçin içimizdeki değerlilerden seçilmedi? Muhammed içimizdeki bir yetim, yetimden peygamber mi olur?
d. Peygamber Melek olmalıydı?
e. Peygamber olsaydı bize mucizeler getirirdi.
f. Peygamber olsaydı, hazineleri, etrafında onun koruyan melekler olurdu.
g. Peygamber olsaydı gaybı bilirdi.
Gibi, konularda itiraz ediyor. İtiraz ettikleri konular çerçevesinde peygamberliği kafalarında tasarlıyorlardı. Hz. Muhammed (sa) kafalarındaki peygamberlik figürüne uymuyor. Onda herhangi bir olağanüstülük görmüyor. Bu nedenle de inanmıyorlardı.
Allah; ayetlerin iniş sürecinde, putperest Arapların itirazlarına cevaplar verdi. Cevapları kısaca gözden geçirelim.
A. İNSANDAN PEYGAMBER Mİ OLUR?
Hz. Muhammed (sa) Allah’ın dinini tebliğ etmeye başladı, (Mü’minûn 24), “Bunun üzerine, kavminin inkârcı ileri gelenleri şöyle dediler: "Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık." (Enbiyâ 3) “Kalpleri hep eğlencede, hem o zalimler şu gizli fısıltıyı yaptılar: Bu sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz görerek büyüye mi kapılıyorsunuz?” dediler.
Allah onların bu sözlerine karşılık, (Yusuf 109) “Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. Yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz? (İbrahim 11) “Peygamberleri onlara dediler ki: "biz sizin gibi bir insandan başkası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfeder. Allah’ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur. Müminler ancak Allah’a dayansınlar." (Nahl 43) “Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun” (Enbiyâ 7) “Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorunuz” (İsrâ 77) “Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanunda budur. Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın” (İsrâ 94) “Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların inanmalarını sırf, "Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleri engellemiştir”
Görüldüğü gibi ayetler, putperest Arapların konuşmalarını ve Allah’ın onlara cevaplarını veriyor. Putperestlerin kafalarındaki anlayış, insandan peygamber olmayacağı, peygamberin kutsallıkla ilişkisi olması gerektiğidir. Nahl suresinin 43 ve Enbiya suresinin 7.ayetindeki “senden önce de, kendilerine vayhettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun” ayetindeki “Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun” cümlesini bazı mealler, “bilmiyorsanız zikir ehline sorun” olarak tercüme etmekteler. Ayetin yönlendirmesinde, peygamberlerin insan olamayacağını iddia edenlere karşılık, Allah peygamberlerin insanlardan gönderildiğini bilmiyorsanız daha önce kitap gönderilmiş toplumlara sorun diye cevap vermektedir. Buradaki zikir ehli, Yahudi ve Hıristiyan bilginleridir. Onlar Kur’an ayetleri indirilirken, kitap okuyan “ehli zikir” idiler. Bu anlamda Yahudi ve Hıristiyanların zikir ehli oldukların dair ayetler de vardır. Ne var ki, bugün Müslümanlar ehli zikir denilince, Müslüman ilim adamlarını anlamaktadır. Ayet; insanları incelemeye, araştırmaya davet etmesine rağmen, Müslümanların anlayışında araştırmaya, incelemeye gerek yok, “bilmiyorsan âlimlere (yani kitap okuyanlara) gider sorarsın” anlamı vardır. Böylece ayetin yönlendirmesindeki tahkike değil, tam tersi taklide ayeti delil göstererek, Allah’a karşı çıkarlar.
B. MUHAMMED BİZİM GİBİ İNSAN, YİYOR, İÇİYOR…
Bugünkü Müslümanların çoğunluğunun kafasında olan mantık, putperest Arapların kafasında da vardı. Peygamber denilince, bütün insanlar gibi, basit bir beşer olamazdı. Peygamber mutlaka diğer insanlardan yüce, farklı bir varlık olabilirdi. Peygamberliğe, peygambere yükledikleri yanlış kavramlardan dolayı, (Furkân 7) “Onlar şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı!”
Allah onların bu yargılarına karşılık, (Enbiyâ 7-8) “Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz. Biz onları yemek yemez birer ceset olarak yaratmadık. Onlar ebedi de değillerdir” (Furkân 20) “Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan kıldık; sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir” diye cevap vermektedir.
C. YETİMLERDEN PEYGAMBER OLMAZ, PEYGAMBER ARAMIZDAN DEĞERLİ BİRİ OLURDU
Ne yapacağını, ne söyleyeceği şaşıran Putperest Araplar, Hz. Muhammed’in (sa) peygamberliğine karşı çıkabilmek için akıllarına ne gelirse söylüyorlardı. Aralarından yetim birine peygamberliğin gelmesi onları öfkelendirince, (Sad 8) “Kur’an aramızdan Muhammed’e mi indirildi? Diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar Kuranım hakkında şüphe içine düştüler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar” (Furkân 41) “Seni gördükleri zaman: "Bu mu Allah’ın peygamber olarak gönderdiği!" diyerek hep seni alaya alıyorlar”
Allah onların bu tutumunu (Bakara 90) “Allah’ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah’ın indirdiğini inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar. Ayrıca kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır” diyerek bize hükmünü bildiriyor. Evet, onlar Hz. Muhammed’e (as) peygamberliğin gelmesini kıskandılar. Kendi aralarında, bize de bir peygamber gelse, biz Yahudilerden Hıristiyanlardan daha iyi inanırız diye iddia ederlerken, gelecek peygamberin kendilerine yakışan birisi olacağına inanıyorlardı. Onlara göre Mekke’nin soylu soplu olanlardan birine peygamber gelmeliydi. Darun-nedve’de soylular toplanıyordu. Onların içinden değil de, yetim birine peygamberliğin gelmiş olmasını gururlarına yediremiyorlardı. Hz. Muhammed (sa) onlar için, ortada kalmış bir yetimdi.
D. PEYGAMBER MELEK OLMALIYDI?
Putperestler peygamberin meleklerden olacağı iddiasında bulundular. Allah onların bu iddialarına karşılık, (İsrâ 95) “Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik” (En’âm 9) “Eğer peygamberi bir melek kılsaydık muhakkak ki onu insan suretine sokar onları yine düşmekte oldukları kuşkuya düşürürdük” diye cevap verdi.
Eğer peygamberse, onu destekleyen (Enam 8) “Muhammed’e bir melek indirilseydi ya! Dediler. Eğer biz öyle bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı” Bu tehdit önemlidir. Eğer peygamberlerle birlikte melek gönderilmiş olsaydı, melekle birlikte onların yok edilişi de gelirdi.
E. PEYGAMBERİN MUCİZESİ OLURDU
Sunumlarımızın mucize başlıklı bölümünde, Kur’an ayetlerinin hiç birinde mucize kelimesinin geçmediğini, meal ve tefsir çalışması yapanların, aslı “ayetler”, “deliller” olan bazı ayetleri mucize olarak çevirdiklerinden söz etmiştik. Mekkeli putperestler, sıkıştıkça resulden değişik deliller - ayetler istiyorlardı. Allah Rad suresinin 38. Ayetinde “Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber için delil – ayet getirme imkânı yoktur. Her işin sonucu kitapta yazılıdır” (Yûnus 20) “Rabbinden bir ayet indirilse ya! Diyorlar. De ki: Gayb ancak Allah’ındır. Bekleyin ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim” (Şu’arâ 154) “Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir ayet getir” (En’âm 37) “ O’na Rabbinden bir ayet indirilseydi ya! Dediler. De ki: Şüphesiz Allah ayet indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler” Onlar (En’âm 109) “Kendilerine bir ayet gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah’a ant içtiler. De ki: Ayetler ancak Allah katındandır. Ama ayet geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?”
Putperestlerin bu söylemleri resulü etkilemişti. İnsan olarak putperestlerin iddialarına karşılık deliller sunmak istiyordu. Ancak ne yapabilirdi ki, yapacağı hiçbir şey yoktu. O nedenle; (En’âm 35) “Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir ayet getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın cahillerden olma!”
Allah Mekkeli putperestlere resulün nasıl cevap vereceğine dair ayetlerini de göndererek, (En’âm 50) “De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (A’râf 203) “Onlara bir ayet getirmediğin zaman, onu da derleyip getirseydin ya! Derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu Rabbinizden gelen ayetler inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir”
Onlar (Ankebût 50) "Ona Rabbinden ayetler indirilmeli değil miydi?" derler. De ki: ayetler ancak Allah’ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım”
İşin gerçeğinde (Kamer 2) “Onlar bir ayet görürlerse hemen yüz çevirirler ve: Eskiden beri devam sürüp gelen bir büyüdür, derler”
.
Okuduğumuz bu ayetlerin meallerinde, ayet, delil kelimeleri mucize olarak çevrilmiştir. Hâlbuki ayetlerin orijinalinde mucize kelimesi yoktur. Mucize Arapça bir kelime olarak Kur’anın hiçbir yerinde geçmemektedir. Müslümanların ayet, delil olarak Kur’an-da geçen kelimeleri niçin mucize olarak çevirdikleri üzerinde düşünmemiz gerekir. Böyle bir saptırmanın nedenini, amacını Müslümanlar kavramadıkça, ayetleri de anlamaları mümkün olmayacaktır.
F. PEYGAMBER OLSAYDI GÖKTEN İNDİRİLEN HAZİNELERİ, ONU KORUYAN MELEKLER OLURDU
Putperestlerin peygamberlikle ilgili kanatlarından bazıları dünyevilikti. Onun için diyorlardı ki “eğer Muhammed (sa) peygamberse, yanında hazineleri, onu koruyan melekler olmalıydı” Ayet bu konuyu, (Hûd 12) “Belki de sen: Ona bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi! Demelerinden ötürü sana vahyolunan ayetlerin bir kısmını terk edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. Sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir” Onlara şöyle de (Hûd 31) “Ben size: "Allah’ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum, sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir" diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum"
G. PEYGAMBER OLSAYDI GAYBI BİLİRDİ.
Putperest Araplar için önemli konulardan biri atalarının durumuydu. Atalarının yolunu din edinen toplumun, bazen tek derdi ataları olmaktaydı. Bugünde öyle değil mi? İnsanlar kendilerine bir ata ürettiler. Hayatlarının bütün yörüngesini atalarının üzerine kurdular. Atalarına karşı söz söylemeyi yasakladılar. Onlara göre Allah önce atalarını cehennemden kurtarmalı, onu cennetin başköşesine oturtmalıydı. Ataları ne yaparsa yapsın, atalarının yolundan gidenler için, ataları suçsuzdu, üstelik mükâfatların en büyüğünü hak ediyorlardı. Bu nedenle sürekli resule soru soruyorlardı. Hâlbuki Resulün geçmişteki insanlar, gelecekteki hesap günüyle ilgili ne olabilirdi ki? Resul ancak kendisine bildirilenleri biliyordu.
İşte putperest Arapların sorularına karşılık Allah ayetlerini göndererek resulüne yol gösterdi. (Yûsuf 3) “Biz, sana bu Kuran’ı vahyetmekle geçmiş milletlerin haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen bundan önce bunları elbette bilmeyenlerdendin” (Hûd 49) “İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç sakınanlarındır” (Âl-i İmran 179) “Allah, müminleri bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğine bildirir. O halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder, takva sahibi olursanız sizin için de çok büyük bir ecir vardır”
Onlara şöyle de; (Hûd 31) “Ben size: "Allah’ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" (Hûd 123) “Göklerin ve yerin gaybı yalnız Allah’a aittir. Her iş O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir” (Nahl 77) “Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir. Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir” (Mü’minûn 92) “Allah, gaybı da şahadeti de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir” (Neml 65) “De ki: Göklerde ve yerde, Allah’tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler”
H. MUHAMMED DELİRMİŞ DEDİLER
O putperestler (Hicr 6) “Dediler ki: "Ey kendisine Kur’an indirilen, sen mutlaka bir mecnunsun!" (Zâriyât 52) “İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya delidir, dediler” (A’râf 184) “Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında delilik yoktur? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır”
Mekkeli putperestlerin Hz. Muhammed’in (sa) peygamberliğine yaptıkları itirazları kısaca özetledik. Özetlediğimiz konulardan çıkanlar,
1. Peygamberlik olağanüstü, kutsal bir makamdır. Dolayısıyla peygamber basit, yiyip, içen, mucizesiz bir insan olamaz.
2. Peygamberler kutsaldır, insanlardan daha üstün güçlerle donatılmışlardır.
3. Allah’ın peygamber olarak seçtiği kişi, Allah tarafından gizli güçlerle güçlendirilmiş olup gaybı bilir.
Mekkeli putperestlerin Hz. Muhammed’in (sa) peygamberliğine hangi noktalardan itiraz etmişlerse, Müslümanlar aynı konulardan resulün resullüğüne inanmamışlar. Resule üstün vasıflar yükleyerek, insanüstü varlık haline getirmişlerdir. Putperest Araplar bugün yok. Ama onlardan daha inatçı, daha bilinçli, daha güçlü, daha koordineli olarak, resulü Allah’ın belirttiği vasıflardan çıkararak, yeni bir peygamber üreten Müslümanlar ortaya çıktı. Mealleri, tefsirleri, siyerleri (resulün tarihi), kabul edemedikleri peygamberden arındırdılar. Kabul ettikleri/ yeni bir peygamber inşa ettiler. Artık Müslümanların kabul ettiği peygamber, putperestlerin kabul etmediği peygamber değildi. Aksine putperestlerin eğer şöyle olsaydı, böyle olsaydı, biz kabul ederdik diye iddia ettikleri peygamberdi. Böylece tarih içinde Müslümanlar, putperestlerin arzuladığı istediği peygamberi kitaplara geçirdiler. Bugün Müslümanların anlayışlarında putperestlerin kabul etmediği peygamber yok. Eğer bugün putperest Arapların karşısına çıkan peygamber Müslümanların karşısına çıksa, aynı putperest Araplar gibi Müslümanlar da karşı çıkarlar. Asla ayetlerin anlattığı peygamberi kabul etmezler. Bunun örneklerini toplumda görüyoruz. Mesela;
1. Gaybı bilmeyen bir peygamberi Müslümanlar kabul etmiyor. Hâlbuki Allah ayetlerinde, bizzat ayetin diliyle resulüne “ben gaybı bilmem” “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır” dedirtiyordu.
2. Şefaat etmeyen bir peygamberi Müslümanlar kabul etmiyor. Şefaatle ilgili olarak daha önceki bölümlerde uzun açıklamalar yaptık. Kur’an şefaat konusuna değişik açıdan bakıyor. Ne dünkü, ne de bugünkü Müslümanların mantığıyla bakmıyor. Şefaat; Müslümanların çoğunluğunca, resulün günahkar Müslümanları cezadan kurtarması, Allah katındaki hesapta kayırması olarak algılanıyor. Yani bir Müslüman, Allah’ın huzurundaki hesapta suçlu çıkacak, cezası verilecek, cehenneme gönderilirken resul önüne geçip, Allah’tan kendi hatırına affetmesini isteyecek. Müslümanların bu inançlarını çürüten ayetler var. Ancak Müslümanlar ayetlere değil, kendi fantezilerine inanıyorlar. Hâlbuki Allah; (Tevbe 80) “Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez” (Tevbe 84) “Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler” (Zümer 19) “Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!” (Zümer 41) “Şüphesiz biz bu Kitabı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin” demektedir.
3. Din adına hüküm koymayan peygamberi kabul etmiyorlar. Bugün Müslümanların çoğunluğuna göre, peygamberde aynen Allah gibi İslam’a ait hükümler koymuştur. Hâlbuki Allah, hüküm koymayı ilahlık olarak tarif etmektedir. Kur’an-da geçen, ilah, Rab, Mabud ifadeleri çerçevesinde, ancak dinine ait hükümlerin Allah tarafından belirleneceğini söylemektedir. Sadece İslam’ın değil, insanlar üzerine hüküm koyan, onları biçimlendirmeye çalışan her türlü varlığın da, ilahlaştırılmış, Rablaştırılmış, Mabutlaştırılmış olduğunu vurgulayarak, insanların böyle yapması, Allah’a ortak koşmak, yani şirk içinde olmak olarak ayetlerde belirtilmiştir.
Allah resulüne, (Âl-i İmran 79-80-81) ayetleriyle, “Hiçbir insanın, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah’ı bırakıp bana kul olun! Demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe halis kullar olunuz. Ve size: Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin, diye de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emreder mi? Hani Allah, peygamberlerden: "Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra inandıklarınızı tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz" diye söz almış, "Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, "Kabul ettik" cevabını vermişler. Bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.
(Zümer 65) “Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun (bilfarz) Allah’a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!” (Mü’min 66) “De ki: Bana Rabbimden apaçık deliller gelince, sizin Allah’ı bırakıp o taptıklarınıza kulluk etmem bana yasaklandı ve bana âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi” (Zuhruf 40) “Sağırlara sen mi işittireceksin yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?
Ayetlerde görüldüğü gibi, Allah resullerinin din adına hüküm koyma yetkisi olmadığını vurgulamaktadır. Eğer resuller Allah’ın dini adına hüküm korlarsa kendilerini ilah yerine koymuş. İnsanları kendine tapmaya çağırmış demektir. Bu nedenle Müslümanların Fıkıh usulü kitaplarındaki birçok tanımlama “şeriatın kaynağı sünnettir” gibi, Allah resulünü ilahlık noktasına çıkarmaktır. Hz. Muhammed’in (sa) Allah’ın dinine ait hüküm koyma yetkisi yoktur. O sadece Allah’ın dinini insanlara tebliğ eder. Ayetleri insanlara açıklar. Hayatında uygular.
4. Müslümanlar mucize göstermeyen peygamber kabul etmiyorlar. Onun için, resule ait aslı astarı olmayan birçok mucize uydurmuşlardır. Hâlbuki Kuran ayetleri okunduğunda sadece Hz. Muhammed’in (sa) değil, hiçbir peygamberin mucizesi yok. Bugün meal ve tefsirlerde mucize olarak çevrilen hiçbir ayetin aslında mucize kelimesi yok. Tefsirler, mealler İsrailiyatın, yani Yahudi ve Hıristiyan kültürünün tesirinde kalarak, içinde mucize olmayan Kuranın açıklamaları, mealleri mucizeden kurtulamamıştır. Oysaki Kuranda, ne Hz. Musa’nın (sa), ne İsa’nın (sa), ne de Süleyman’ın (sa) mucizesi yok. Geçmişteki peygamberlerin kıssalarında mucize kelimesiyle çevrilen ayetlerin orijinalinde mucize kelimesi geçmemektedir. Müslümanların geçmişte, bugün mealleri, tefsirleri mucize açıklamalarıyla doldurmaları, Allah’ın ayetlerinden sapmaları olarak değerlendirilecektir.
Kuran okunduğunda görülecektir ki, Mekkeli putperestler peygamberde bu özellikler yok diye inanmamışlar. Bu nedenle Hz. Muhammed’in (sa) peygamberliğine itiraz etmişlerdi. Müslümanların putperest Araplarla aynı konuma düşmeleri düşündürücüdür.
Hz. Muhammed’e (sa) Allah, (Bakara 272) “Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lakin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır, olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah’ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır, olarak verdiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız” demektedir. Resulün görevi insanları doğru yola iletmek değil, Allah’ın gönderdiği doğru yolu açıklamak, uygulayarak göstermektir.
Hz. Muhammed (sa) peygamber olarak, dini açıklamak, uygulayarak göstermek görevinin yanında, getirdiği dinin, içinde yaşadığı insanların şahidi olacaktır. Yani; Müslümanlar kendi kafalarından ayetleri anlayabilirler. Kendi kafalarına göre dini yaşayabilirler. Ancak; hesap günü Allah resulü, tebliğ ettiği, açıkladığı, uyguladığı ayetlerin şahidi olacaktır. İnsanların yalan yanlış anlamalarına, yalan yanmış uygulamalarına karşılık, Rabbin huzurunda gerçeği söyleyecektir. Bu yönde gelen ayetler konuyu şöyle dile getiriyor.
(Bakara 143) “İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık” O gün, (Zümer 69) “ Yeryüzü, Rabbinin nuru ile aydınlanır, kitap konulur, peygamberler ve şahitler getirilir. Aralarında hakkaniyetle hüküm verilir. Onlara asla zulmedilmez”
Allah (A’râf 6) “Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!” diyerek, peygamberliği bize anlatıyor. Allah’ın katında peygamberlerin diğer insanlardan hiçbir farkı yoktur. Onlar Allah’ın dinini insanlara tebliğ etmek, hayatlarında uygulamak için seçilenlerdir. Aynı görevi dolaylı olarak bütün insanlar da üstlenirler. Müslümanlar Allah’tan direkt ayet almasalar da, ayetlere inanmak, ayetlere göre yaşamak, ayetleri insanlara tebliğ etmek, ayetleri açıklamakla görevlidirler.
Elbette resullerin insanlardan farkı vardır. Bu farklardan biri, ayetlere muhatap oluş farkıdır. İnsanlar resuller aracılığıyla ayetlere muhatap olurlar. Resuller ise Allah’ın ayet gönderme biçimlerine göre ayetlerle muhatap olurlar.
Resullerle insanlar arasında bir başka önemli fark ise, insanlar Allah’ın ayetlerini öğrenirken, anlarken, yaşarken, tebliğ ederken, açıklarken, şeytan araya girebilir. Bu yönde Allah resulleri için şöyle diyor. (Hac 52) “Biz, senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de bir şeyler katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi ayetlerini sağlam olarak yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir”
Allah; peygamberlerine ayetler intikal edinceye kadar şeytanın onlara musallat olmasını engeller. Ayetleri unutmamaları için hafızalarına kaydeder. Kayıt anında şeytanı karıştırmaz. Resuller ayetleri insanlara tebliğ ederken, açıklarken, yaşarken, şeytanın musallat olamaz. Yani resuller resullük görevini yaparken, şeytan resullere hiçbir şekilde karışamaz. Onların görevlerini engelleyemez. Allah bu konuda resullerini Resullük çerçevesinde korur. Ancak peygamberler insani sıfatlarıyla baş başa kaldıklarında durum böyle değildir. Resullükle görevlendirilmeyen insanlar koruma altında değillerdir. Onlar ayetleri anlarken, tebliğ ederken, yaşarken şeytan onlara musallat edebilir.
Allah, elçilerine ayetleri gönderirken koruma altına almamış olsaydı, bu durum işin özüne aykırı olurdu. Ayetler gönderilirken şeytan ayetlere musallat olur, din yeryüzünde tebliğ edilmeden bozulmuş olurdu. Diğer taraftan Allah resulleri ayetleri aldıktan sonra, kendi kafasına, aklına, yorumuna göre ayetleri algılamış, anlamış, hayatına uygulamış olsaydı, yine işin özüne aykırı olurdu. O nedenle, ayetler hikmetleriyle birlikte indirilmiştir. Hikmet, ayetlerin anlayışı, kavrayışı, uygulanış biçiminden ibarettir. Bütün resuller insanların aksine, ayetleri alırken, anlarken, açıklarken, anlatırken, hayatlarına uygularken, Allah’ın hikmetiyle koruma altındadırlar. Farkında olmadan yanlış yaptıklarında anında düzeltilirler. Ayetlerin tahrif edilmesi, anlayışlarının saptırılması, uygulamalarının değiştirilmesi, tebliğ sürecinden sonra, anlayan, uygulayan insanlara aittir.
Resullerin insanlık sıfatları ortadan kalkmamıştır. İnsan olarak resuller, acıkır, yer içer, tuvalete gider, terler, üşür, yanar, ağlar, güler, yanılır, hasta olur, yaralanır, yanlış kararlar verir, duygularına kapılır. Resulün insanlık sıfatıyla yaptıklarıyla ilgili ayetlerde örnekler vardır. Örnekleri görmek için Müslümanların ayetleri dikkatle okumaları gerekir.
Allah’ın Müslümanlara yüklediği görev, anlayışlarından, hayallerinden, peygamberlik, resullük kavramı üretmek değil, Allah’ın tanımladığı peygambere, resule inanmalarıdır. Ne yazık ki, bugün Müslümanların çoğunluğu ürettikleri fantastik peygambere inanmaktadırlar.
Fantastik peygamber, insan değildir. Fantastik peygamber Allah’ın sevgilisi, âşık olduğu bir yaratıktır. Allah bütün kâinatı, âşık olduğu peygamber yalnız kalmasın diye yaratmıştır. Bu iddiada olanlara göre, varlık âleminde Allah ve Hz. Muhammed (sa) vardı. Allah sevgilisi Muhammed’e (sa) arkadaş olsun diye bütün kâinatı yarattı. Onlara göre Âdem’den önce de zaten Hz. Muhammet (sa) vardı.
Fantastik peygamber, Allah ile mücadele eden, pazarlık edendir. O çok sevdiği insanlar için, müminlere ağır gelmesin diye, Allah ile dinin emirleri üzerinde pazarlık yapmıştır. Allah’a kalsaydı, İslam’a ait hükümler bugünkünden daha ağır, daha fazla olacaktı. Resul sevgisini, hatırını ortaya koyarak, hükümlerin birçoğunu iptal ettirmiştir. Allah’ın sevgilisi olarak, Allah’a nazlanarak dediklerini kabul ettirmiştir.
Fantastik peygamber, kendisine inanıp da Allah’ın emrini yerine getirmedikleri için suçlanıp cehennemle cezalandırılanları, cehenneme gitmekten kurtaran, Allah’ın hükmüne karşı çıkan, aşkını, sevgisini ortaya koyarak suçlular cehennemden kurtarandır.
Fantastik peygamber, Allah’ın elçilerinden biri değil, o bütün insanlığın, aynı zamanda diğer peygamberlerin de üstünde bir elçidir. Yani elçilerinde elçisidir.
Fantastik peygamber, şiirlerde, naatlarda, mevlitlerde, kandillerde, ayetlerin tarifinden ayrı olarak anlatılırken, Müslümanlar şirkten şirke girerler ama bunun farkına varmazlar. Zira Müslümanların çoğu ayetlerin cahilidir. Kuranla ilişkileri yoktur.
Hâlbuki Allah’ın resulü, ancak, kendisini insan, resul kabul edenlerin, Allah’ı dinde tek otorite, hüküm koyucu kabul edenlerin kurtulacağını ayetlerle defalarca beyan etmiştir. Resulün en çok korktuğu şey, Allah’ın huzurundaki hesaptır. Bugün resulün aksine, Müslümanların hesaptan korkuları yoktur. Çünkü onlara şefaat ederek, hesaptan kurtaracakları bir peygamberleri vardır. Ne yazık ki Müslümanlar bilmiyorlar ki, kendilerine şefaat edecek peygamber, Allah’ın insanlara gönderdiği resul olan HZ. Muhammed (sa) değildir. İnsanlara şefaat edecek resul, insanların kuruntularıyla, hayalleriyle yarattıkları resuldür. Bundan da insanlar sorumlu tutulacaklardır.
Allah hidayetini bizlere nasip ederek, ayetlerinde anlattığı resule inanmayı, dinini gerçeğiyle tanımayı nasip etsin inşallah…
SON....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.