- 1392 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AH ANNEM, SEN NE YAPTIN!
Anne baba olarak çocuklarımıza karşı bazen sorumluluklarımızı yerine getiremiyor sevgi, şefkat öne geçerek yapılması gerekleri yapamaz durma geliyoruz. Çocuklarımızın da üzerimizde hakları olduğunu, hayatı buna göre tanzim etmemizi bazen unutuyoruz. Size bir ibretlik hikâye ile bu durumu özetleyelim.
Annem, beni küçüklüğümden beri her zaman bir bebek gibi sever, şefkat ve merhametiyle kucaklar, gözünden bile esirger; kimseye söz ettirmez, toz kondurmazdı. Babam, bazen sabah namazına kaldırmak ister, annem hemen ileri atılıp “Bırak çocuğu uyusun; sabah uykusu önemlidir, uyandırma; büyüyünce kılar” derdi. Camiye giderken beni de yanına almak isteyince annem, soğuğa ya da sıcağa bahane bulup o daha çok küçük, büyüyünce gider” der, göndermezdi. Ramazan ayları gelir geçer annem kıyamadığı için bir gün oruç tutturmazdı. Bir gece, hem babam hem de gündüzden arkadaşlarımın yaptığı ısrar ve teşviklerle oruç tutmaya kalkmıştım da: “Sen okuyorsun; oruç insanı yorar, zayıf düşersin. Açlıktan kafana ders girmez, derslerinden zayıf alırsın” demiş ve o gün bile oruç tutturmamıştı…
Tatillerde ve yaz aylarında arkadaşlarım camiye giderler, ben de mahallede bisiklete binmeyi veya camiye gitmeyen arkadaşlarımla eğlenip oynamayı tercih ederdim. Oynadığımız top, bazen komşunun balkonuna kaçar, bazen camını kırar; komşular bağırıp çağırırlardı da annem devreye girer ve “Ne olmuş canım, onlar daha çocuk” diyerek komşulara karşı beni korurdu. Babam, evde bazen sesli Kuran okumaya kalkınca onu; “İçinden oku, çocuk ders çalışıyor” diye azarlardı. O da bir “La havle ve la kuvvete illa billâh…” çeker, başını sallar, sonra da ya odasını değiştirir, ya da sesini keserdi. Zavallı babam, zaten annemin çenesiyle başı hep dertteydi…
Okul arkadaşlarım, okul saatinden en az iki saat önce ya servise ya otobüse yetişmek için kalkıp hazırlandıkları halde ben, uykumu alıp kahvaltımı yaptıktan sonra annem veya babam tarafından son dakikada okula yetiştirilirdim. Zaten lise ve üniversiteyi özel okulda, çok rahat bir şekilde okumuştum… Öğretmenlerimden biri kazara bir şey söylese, annem onu duyar, okula damlar, duruma el koyar ve öğretmenimin ensesinde boza pişirirdi… Her şey gönlümce oldu ve hiçbir şeyim eksik olmadı, bir dediğim iki edilmedi… Oyuncaklarım, giyeceklerim, yiyeceklerim, cep telefonum müzik dinleme aletlerim, bilgisayarım…
Genç yaşta sahip olduğum otomobilime kadar her şeyi istemeden aldılar ve her istediğimi anında yaptılar. Hiçbir şeyde gözüm kalmadı. Her şeyin zevk ve tadına baktım. Şimdi ise belki büyümeden, belki de başka nedenlerden dolayı hiçbir şeyden zevk almıyorum ve hiçbir şey beni mutlu etmeye yetmiyor… Çevrem ve ailem bile sıkıyor beni şimdi… İçimde adını koyamadığım büyük bir boşluk var ve ben hep onunla dolaşıyor, onunla yatıp kalkıyorum…
Artık büyüdüm, kocaman bir adam oldum. Akranlarımın bir kısmı camiye gidiyor; oruç tutuyor, namaz kılıyor, Kuran okuyor. Sohbet ve muhabbetleri de bunların üzerine; yaptıkları bu güzel şeyleri birbirlerine anlatıyorlar… Onlarla muhabbetimiz tamamen farklı boyutta. Bana soğuk ve yabancı gelse de aslında gizliden gizliye imreniyorum onların bu mutlu hallerine. Vaktinde öğrendiler ve şimdi de yaşıyorlar… Keşke ben de öğrenseydim, en azından bilseydim. Üstelik benim annem pek o kadar olmasa bile babam çok dindardı… Arkadaşlarımın bir kısmının böyle bir şansı bile yoktu. Onlar sadece kendilerine yol gösterenleri dinlediler ve öğrendiler… Zamanında gittikleri camilerden, hocalardan aldılar alacaklarını, doldurdular dağarcıklarını…
Nihayet, geçen hafta annemi kaybettim… Bir ölüye ne yapılırdı, hiçbir şey bilmiyordum. Bu yüzden kız kardeşimle birlikte panikledik ve öylece kalakaldık. Rahmetli babam vefat edince, annem telefonlarla işi halletmişti. Bana da yapılanları seyretmek ve işimi takip etmek kalmıştı sadece. Ama yolculuk sırası şimdi ona gelmiş, görev de bize düşmüştü. Son görev! Ne yazık ki hiç tanımadığımız insanlar babam için namaz kılıp dua ederlerken, ben başında öylece durup beklemiş, sadece birkaç damla gözyaşı dökmekle yetinmiştim…
Şimdi ise annem ortada yatıyor, biz şaşkın şaşkın bakıyorduk. Beni karnında taşıyıp doğuran, yıllarca kahrımı çeken ve besleyip büyüten, anneme bir “Yasin-i Şerif” bir “Fatiha” bile okuyamıyordum, çünkü bilmiyordum. Annemin aşırı ve gereksiz şefkati, benim hiçbir şey öğrenmeme fırsat vermemişti. Zavallı annem, bana olan şefkat ve merhametinden dolayı bütün güzel fırsatları elimden almış, dinimi öğrenip yaşamama engel olmuştu… Böylece merhametten maraz doğmuş, yapabileceği en büyük kötülüğü yapmıştı bana… Bilmeden, anlamadan ve istemeden…
Büyümüştüm büyümesine ama çocukken var olan fırsatların hiçbirini bir daha elde edememiş ve öğrenmem gerekenleri öğrenememiştim… Ah benim zavallı anneciğim. Sen ne yaptın bana? Gerçek sevgi ve mananın yaşanması dileğiyle, tüm annelerimizin ellerinden öpüyoruz…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.