- 1744 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
MEKTUPLAR-17
Camdan bir kalp taşıyorum, kırılması kolay, tamiri mümkün olmayan bir kalp. Gözyaşlarımla beslediğim bir aşk ki, içimde ki bu aşkta ölümü tadacak. Gözyaşlarım kurudu gülüşünle can. Çorak topraklarda susuz her bitki ölüme mahkûmdur. Aşkım bir cennet bahçesiydi, görebilseydin gül bahçemi anlardın baharımın güzelliğini. Gözyaşlarımla suladığım, gülüşünle beslediğim, cennetim sendin. Şimdi gözlerimde sadece gözyaşları, cennet bahçemde soldu.
Şimdi hiçbir mevsimi olmayan, açılacak tüm çiçeklerde rengini görüyorum. Sadece seni özledim… Ne yalan diyecem hala özlediğim, sevdiğim, beklediğim, gözyaşlarımla beslediğim aşk çiçeğisin.
Aşkın keder ve acısından boşalan gönül, gönül derdini anlatamayan dil, varlığını bilmeyen yalanların içindeki hiçlikten başka bir şey değil… Kimin beni ne kadar gördüğüyle kendime bakan değilim, şimdi ne olduğumu anlamaya çalışan biriyim. Bilmiyorum ki sen benden ne anladın ve bana niye böyle bir yük yükledin. Ki aşk ödeyicisi olmayan bir borçtur. Ki aşk gönül dergahında, söylenen bir şarkının sözleri gibidir. Ve bin bir nazla elde edilen bir aşk, ancak gönül yakıcı bir ateşle tutulabilir. Bu ateşin elleriyle tuttuğum gönlüme kulak ver can.
En çok ölümü özledim, dünya duracak, kalacak bir yer değil. Heppimiz bir gölgelik ve karanlığa yakalandığımızda yok olan değil miyiz? Oysa ben o karanlığa yakalandığımızda güneş olmayı diledim o aşk gülüşünle. Dünyanın büyüsüne kapılıp, varlığımın diğer yanını dünyaya satmadım. Zaten hiç satılık olmadım. Ama sen neye göre bana değer biçtin onu da anlamadım. Neye göre beni böyle yok ettin veya yokluğa giden yolda ilerlerken bunun neyinden haz aldın onu da anlamış değilim. Her söz bir lafsa, her lafın incittiği gönül ayrıdır aynı değildir can.
Ne sahte ve geçici sevinçlerin yalanında, nede olmasını beklerken, verilen sözlerin sadece bir laf olduğunu hazmedebildim. Öyle bir yerde bekliyorum ki neyi beklediğimi bilmeden…
Yaşadıklarının içinde belki de unutulup gideceğim, ki çoktan untuldum bile… Sözlerim, söylediklerim ve ruhuna dokunduğum bir izim kalır sende. Ne ellerinde sıcaklığım nede dudaklarında bir öpücüğüm olacak sevdiğim.
İşte ölüm de böyle bir anlıktır, terk edilmek gibidir. Yaşamak; içinde yaşattığın hayat, umut ettiğin, beslediğin, yarına taşıdığın, büyüttüğün, sarıldığın, hayat bulduğun, bir dünya gibi görüp, o dünyada yaşadığın kişinin kalbidir. Onun gitmesi hayatının sonu demektir. Bir şeyle ne kadar giyinirsen, üzerinde çıkardığında o kadar çıplak kalırsın can. Bir anda yarın silinir, dünler unutulur, o an her şey kaybolur. Kiranı düşünmez, işini bilmez, evin içinde seni bekleyen işleri, arabanın patlamış lastiği, hatta vitrinde görüp beğendiğin kazağı bile düşünmezsin o anda. Her şey ölmüştür, her şey bitmiştir. Yeni bir yaşam ve o yaşamda seni bekleyeceklerinin içinde bulursun kendini… Şiirlerde, şarkılarda ararsın kendini. Bir sesin büyüleyen ve büyüten sessizliğine bakar, düşünürsün, az mı severek, çokmu görerek gitmeliyim diye. Ayrılık rüzgarı estiğinde, bir ağacın tüm çiçeklerini savuran bir fırtına gibidir, ne kadar şiddetliyse o kadar senden bir şeyler koparır,bazen dallarını kırar, bazen çiçeklerini savurur. Ve düşünürsün bu mevsim için öldüm diye, meyvelerin olmayacak öldüğün fırtınadan sonra, kimse gelip bakmayacak, kimse verdiklerin kalmadı diye seni beklemeyecek.
İnsan bir anda yapayalnız, bir anda ölür, bir anda hüznün doğduğu anı yaşar, ne tutunacak bir el, ne haykıracak bir nefes, nede yapacağın bir şey kalır, nede yapmanı beleyen şeyler. Ölüm acı bir yalnızlıktır, ölüm bir anda her şeyden arınmaktır, ölüm birden bire bir anda tüm bildiklerini unutmaktır. Ölüm artık her şeyi, herkesi geride bırakıp, sadece kendinle baş başa kalmaktır. İçinin alev alev yangının sesini duyuramazsın ne önünden geçenlere, nede yanında oturana, nede bir fatiha okuyan birinin sana ettiği bir teşekküre…
Ölüm yaşadığımdır, hesaba çekilip hesap verdiğim, hesaplarımın bir birini tutmadığıdır. Ölüm içimin parçalanıp herkesin payına düştüğünü benden kesmesi, almasıdır. Tıpkı kurban edilen biri gibi, bilmem ki sen neremi istedin. Suskunluğun hem kalbimi, hem beynimi, hemde ruhumu parçalayan, parça parça doğrayan bir hançer gibi saklandı. Şeytanlara armağan ettiğim, kötülediğim, kötülükle kirlettiğim yanlarımı şeytanlar alıp, cehennem ateşinde pişirirken, kendilerine bir ziyafet hazırlığı yaparken, meleklerin de iyi yanlarımı koparıp, o iyiliklerle beslenmesidir. Parçalara ayrılıp parça parça sergilenmemdir. Aldın ve parçaladın beni can, her parçamı ayrı yerlere, ayrı tadlara katarsın artık. Et yemem deme, geriye bakıp neleri yediğine bak yeter. Kıy her yanıma hiç acımadan. Günaha giden ayaklarımı benden al, yalan konuşan dilimi kes, haram yiyen karnımı deş, kötü bakan gözlerimi dağla, harama el süren ellerimi kopar. Ve kalbimi çıkar, bana ait olan, bende olan, benim koruduğum, emanet olarak taşıdığım bir tek kalbimi bana ver. O tüm günahlardan muaf, o temiz tuttuğum kabem, o bana “Allah”tan bir emanettir. Aşk ateşini bile bile içine attım. Dünya malındaki tüm zaaflarımı yok etsin, yaksın diye, temizlensin, temiz kalsın diye. Aşk insanın kalbindeki tüm zaaflarıyla kanlı bıçaklıdır, hepsini öldürünceye dek durulmaz. Bir tek o temiz sevdi, inancını kirletmedi. Diğer tüm yanlarımı kopar, kes al benden. Ölüm bu değil midir? Ben öldüm işte. Ben bir tek kalbimi sana saklayabildim, seni ancak oraya doldurabildim, onu sana saklayıp, tümüyle seni orda yaşattım. Ve sende sadece oraya baktın güzel sevdiğim.
Ben öldüm, artık sevap ve günahlarımla hesaba çekilecek sıramı bekliyorum. Sen sonu gelmez gibi gördüğün, gördüklerinle anlam verdiğin, verdiğin anlamla yaşadıklarının içinde mutlu ol…
İşte sana son mektubum, sağ eline düşerse iyilik ve güzellik, sol eline değerse ceza ve günahlarını bildirecek…
YORUMLAR
Edebiyatta çığır açan kalemlerden birisiniz tartışmasız.Kurgu bir yazının içinde insan kıyamet gününü yaşıyor…Her ölüm kişisel bir kıyamettir aslında ve bunun içindir ki ‘’hayat devam ediyor’’ lafı basma kalıp ama bir o kadar itici,bir o kadar yaralayıcıdır ve bir o kadar da gerçektir.
Mektubunuz öznesinin yüreğine düşecektir şüphesiz ellerinden önce. Bu muğlaklıkta payına ancak Araf düşecek lakin,ne yanacak boydan boya aşkın narıyla,ne Firdevs bahçelerinde gölgeliklerde huzur bulacak ruhu.
Kelimeler her dem emrinize amade ,Bir yazının başından sonuna bir an bile temposunu düşürmeden aynı lirizm,aynı akıcılık,aynı etkiyle sürebilmesi nasıl bir ustalıktır?Tek kelimeyle mükemmeldi.Çok kelimeyle anlatmaya kalkacak olursak kritiğinin hakkını verebilmek için üzerine bir kitap yazmak gerekir diye düşünüyorum.Soluğu hiç kesilmeyen yazının final paragrafı insanın soluğu kesiyor kesinlikle.Biçim ve biçemdeki yetkinliğiniz için sonsuz tebrikler.