- 1104 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hasretlerin Çocuğu Nazım
/yokluğun çocuklarıydık işte
yakınımızda her şey bize uzak/*
„Sıradan İnsanlık” usancıyla yaratılan „prototip“ insan birçok yazar/şair tarafından dile getirilmiştir; Nietzsche buna „üstinsan“ der, Dostoyevski „Budala“ vs… Olması gerektiğine inanılan insan, herkesin içinde sezinlediği ama bir türlü açığa çıkaramadığı „Büyük İnsan“.
Bu beklenen insan/lık kendini bir şekilde duyumsatır bize; dost, arkadaş, sevgili vb. şekilde.
Ama süregiden tekdüze yaşam bunun oluşumunu hep engeller. Beklemeye iter herbirimizi.
İlk bakışta Nazım’da da bu böyle gibidir, henüz 16 yaşında yazdığı „beklenti“ şiirine bakalım: „Gördün mü sen onu doğan ay söyle/ Öldürüyor beni beklemek böyle/ Saatler geçiyor gelmedin hala“ Sanki umutsuzluk içeren bir şiir gibi görünür, ama şunu unutmayalım ki henüz 16 yaşındadır şair. İlerleyen yaşlarında da özlemleri, hasretleri dile getirecektir şair. Ancak tüm şiirlerini incelediğimizde asla ve asla umut yitimine uğramadığını görebiliriz.
Memleketimden insan manzaraları’na bakalım şimdi; doktor Faik’in intiharından az önceki halini gözlemleyen, kendi yerine koyduğu Halil, doktor Faik’in yaşayamadığı bir yaşamı değiştirebilecek, yaşayacak çığlığa şahit olur köylü bir kadının doğurmasıyla. Şairin beklerken bile durmadığını, sürekli gözlem halinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz burada.
Umudunu asla yitirmemiş bir şairdi o.
Bir bakıma iyi insan/kötü insan diye ayırmadan, o insanların içinde duyumsadığı büyükinsan’ı dile getirdi sürekli şiirlerinde. Özlemi duyulan insanın yine insanda olduğunun bilincini kaybetmeden. Her bireyin içinde mutlaka o büyük insanı taşıdığını görerekten.
Hapishaneler, sürgünler, sevgililer hep bir özlem içinde yaşamaya itmiştir belki Nazım’ı, hasreti hiç bitmemiştir. Bunu bütün şiirlerinde görebiliriz kuşkusuz. Bu yaşamadan anlaşılmaz deneni bir şekilde yazmıştır Nazım. Vapur şiirine bakalım;
“Bir vapur geçer Varna önünden,/ uy Karadeniz’in gümüş telleri,/ bir vapur geçer Boğaz’a doğru./ Nazım usullacık okşar vapuru,/ yanar elleri...” vatan’ından uzaktayken bile boğaz’da düşleriyle gezindiğini duyumsamak için gurbette yaşamamız gerekmez. Şairi farklı kılan da bu yönü belki.
Otobiyografi şiirinde söylediği gibi “kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir/ ben ayrılıkların/ kimi insan ezbere sayar yıldızların adını/ ben hasretlerin” hasretlerin içine doğmuştur Nazım. Özlemini çektiği Büyük insanlığı göremese de, adını koymuştur büyük şiirinin: Hasret.
Yanıbaşında olanı da, uzakta olanı da göstermiştir Nazım umudunu yitirmeden, aşka inanarak, aşkla yaşayarak, aşka hasret kalarak “hasretlerin çocuğu Nazım”.
*Hasret şiirimden
C. Bozkurt
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.