- 813 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk işleyeceği tüm günahları önceden tasarlar...
Boynumu eğen, canıma kasteden, hücrelerime yürüyen karanlık gölgelere inat, kalemi elime alıp gecenin içinden seslendim sana. Tamda bu mevsimde dedim ki; bu şehirde ekilen soğanlardan, çatlayan tohumlardan yeşeren benim umudum. Sormadın hiç. Hangi umut böylesi varsıl kılar yüreği. Her gece sesime ses veren, umuduma binlerce çiçek açtıran büyülü sesin, sabahında burnumu sızlatan toprak kokusu oluyor, odama doluyordu. Toprağa düşen, aşkla çatlayan tohumlar gibi sürgün vermek ihtardır ölüme. Kutlu bir direniş. Ancak ve ancak umudunu toprağa düşürenler biliyor toprağın bereketini.
Düşünüp durdum hangimiz daha ustaydık, hangimiz daha kahraman. Hangimiz daha iyi bastırırdık, kahkahalar perde perde yükselirken kanayan iç sesimizi. Heceler kedere kıvrıldığında, tökezleyip kalıyordu sözcükler. Fonda çalan şarkı sus payı düşürüyordu geceye. Başka bir dünya vardı biliyorduk, başka bir ülke. İmgesel bir dünyaya açılan düş bahçesinde şiirle çoğalıyorduk. Tüm kaçış planlarında kendimizden kaçarken, dönüş yolunda kendimize rastlıyorduk. Her şeyin dışında kalmak isterken anlıyorduk aşka yakalandığımızı. Sevgi yurdunda yurtsuz kalışımızı sorgulamak yerine çokbilmiş cümleler kurduk bıkmadan, usanmadan. Korktuk bir adım gerimizde, saklımızda kalan içe dönük yetim çocuğun bizi ele vermesinden. Bilirdik sevgi kutsaldı, her yürekte vardı. Hayata tutunma çabasında iki çocuk, sevginin bitimsiz ışığına tutunduk. Tuttuk büyük aşklara öykündük.
Yalnızlığı ilk hissettiğimde yabancı bir şehirdeydim. Bekleyişlerin göz hapsinde, kırılgan bir umudun titrek gölgesi düştü odaya. Kavuşamayacağımız sabahın geçmeyen akşamında çıkıp balkona, pencerenden sızan ışığı düşledim. Eksik kalan, yaşanmayan sevdamızın yazgısını düşündüm uzun uzun. Çağrılarıma ses vermeyen suskun yüreğin, kesik kesik yağmur tıkırtılarını taşıdı pencereye. Yağmur konuştu ben dinledim. Yüreğimde kabaran deniz köpük köpük aktı içime.
Dış dünyanın kemirgen savaşlarında aldığımız yaralara inat tükenmemek adına içten içe seviştik kelimelerle gece boyunca. Yıkmak için duvarları kurgusuz, kuralsız, kayıtsız şartsız sarıldık kaleme. Özgürlüğü kısıtlayan, sınırlardan, kurallardan, yasaklardan nefret ettiğini söyleyip durdun. Sesinin inandırıcı, samimi tınısının hayatıma yansıyan inişli çıkışlı görüntüsünü her defasında yadırgıyordum. Her insan şahsi mülkiyeti söz konusu olduğunda doğruyu unutuyor.
Canın istediğinde ışığı açıyor, kapıyı kapatıyor, bağlarımızı haber vermeden kopartıyor, aylarca ses vermiyordun. İçimde kendi kendine konuşan küçük kızı susturduğunu hiç fark etmedin. Sergilediğin keyfiyet karşısında ruhumu parçalamış olmak yetmiyordu sana. Özgürlüğünü kısıtlamakla suçluyordun beni. Birbirini tamamlamayan, birbiriyle bağı olmayan iki cümleyle çatışma içinde kalıyordum. Kelimeler arasında ilgi kurma çabam sonuçsuz kaldı. İlgisizliğin ağır ağır öldürürken ruhumu, ak güvercinler kanat açtı özgür gökyüzüne.
Büyüdükçe küçüldüğümüz hayatta senin sesinde pes etmiş özgürlük söylevi, benim düşlerimde iç savaş çıkartan anarşist ruhlu çocuklar var. Aşk’a dair çıkan her çatışmada iki kelime çıkar gün yüzüne. Aradaki ince ayrım farkı kalır ortada. İki karşıt fikrin temsilcisi iki cümle hayatın özetidir. Birimizin payına yengi düşer, diğerine yenilgi... Unutma sevgili, aşk işleyeceği tüm günahları önceden tasarlar.
1 Mayıs 2013 – Zeynep Özmen
YORUMLAR
Kim bu sevgili, böyle derinden etkileyen, şiirler yazdıracak kadar derin işleyen aşkın kahramanı?Gerçek mi yoksa hayal mi?Bu sevgiyi hak eden o sevgiliye gıpta ile selam olsun.
Kendini açığa vuracak kadar cesareti yoksa suç onun mu? Yoksa hayatın bazı yasakları mı?
bazen aşk yakıcı olsada, buram buram tütsede, gönülden dile düşmekte zorlanır. Hatta saklanır iyice derinlere. Çekinceleri vardır, korkularıda.
Aşkta günah olmaz sanırım. Çünkü suyun akışı nasıl engellenemezse aşkta kendi yolunda bazen kabarık bazen bulanık bazen durgun akar. Ama hedefine ulaşır.
her zamanki akıcı ve etkili sunum bu yazıdada kendini bulmuş.kaleminize sağlık.