- 2301 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"Bozkırdaki Çekirdek" üzerine...
Gençliğimizde,köy enstitülerini eleştiriyor diye okumadığım/okumadığımız bir Kemal Tahir klasiğinin adıdır Bozkırdaki Çekirdek.
Bu sebepten dolayı,"tırnak" içine alıp,kullandım bu adı.
Yirmi yıl kadar önce dikkatlice okudum Bozkırdaki Çekirdek’i.Lakin pek bir şey anlamadım.Ancak daha sonra -o da on yıl önceydi.-tekraren okuyunca,oradaki derinliği ve nahifliği yakaladım.
Kitaba dair denilecek şeylerin tümü benim ilgi/bilgi alanıma girmiyor.Edebiyatçılar,tarihçiler ve özellikle toplum bilimcilere büyük görev düştüğü kanısındayım.
Ancak eğitim açısından çok çarpıcı bulduğum şu paragrafa dikkat çekmek isterim:
-Anladın mı şimdi çocukları sadece doğayla boğuşacak gibi yetiştirmek niçin yanlış...Sanki karşılarına hiç insan çıkmayacakmış gibi yetiştirmek... (Kemal Tahir,Bozkırdaki Çekirdek,Remzi Kitabevi,1967,S/375.)
Köy enstitüleri,17 Nisan 1940’ta faaliyete geçen eğitim kurumlarıydı.
Bir kurumun yapısını daha iyi anlayabilmek için de,içindeki şartlara yani kuruluş yıllarına bakmak gerekir.
1923’te,birden çok partili yapısıyla ortaya çıkan ve 1921 Anayasasının rehberliğinde kurulan Cumhuriyet,1925’lerde çok partili yapısını kaybetmiş;1925-1946 arasında tek partinin otoriter,giderek de totaliter karakter gösteren yapısıyla yol almaya çalışmıştır.
1925’lerde,önce,"Devlet partisi" olan CHP,1935’teki kurultayında "Parti devletine" dönüşmüştür:İçişleri bakanının parti genel sekreteri olması,valilerin de CHP il başkanlığına getirilmesi gibi...
CHP’nin 1935 yılındaki kongresinde kabul edilen laiklik ve devletçilik ilkeleri,5 Şubat 1937 tarihinde anayasa maddesi haline getirilirken yine tartışmalara -hem de muhalefetsiz iken ülke.-sebep olmuş;İzmir milletvekili Halil Menteşe,
-Şimdi mesela devletçilik,devletin şekli arasına giriyor.Şimdi ekonomide liberal taraftarı,ferdiyetçi bir vatandaş ortaya çıkar da,propagandaya başlarsa diye..." söz almış,akabinde de Antalya milletvekili Rasih Kaplan’dan karşılığını alıvermişti:
-Öbür dünyaya gitsin deriz !(Taha Akyol,Atatürk’ün İhtilal Hukuku,Doğan Kitap,2012,S/603.)
Ülkemiz solunun önemli bir kısmının enstitüleri kuranların "devrimciler",kapatanların da "gericiler" olduğunu söylemesi bir "ezberdir" sadece.
Evet,17 Nisan 1940 ’ta kurulan köy enstitüleri,6234 sayılı yasayla Ocak/1954’te kapatılmıştır.Ancak esas kırılmanın 1946 yılında yaşandığı,resmen olmasa bile fiilen fonksiyonlarını kaybetmeye başladıklarını görmek gerek:Kuranlarla,bu yapısal değişikliğe gidenlerin aynı kişiler olması üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur da ayrıca.
Bu arada,enstitüleri,"arka bahçe" olarak görmek ve nitelemek de mümkündür.Çünkü ilk kez birden çok partinin katılımıyla yapılan 21 Temmuz 1946 seçimleri,-ki açık oy,gizli sayım gibi ilginç bir yöntem kullanılmıştır bu seçimlerde.-dönemin İlköğretim Genel Müdürü İ.Hakkı Tonguç’u da harekete geçirmiş,seçimler öncesinde genel müdür,enstitü müdürlerine mektup yazarak,bütün olanaklarıyla CHP’yi desteklemelerini istemiştir. (Asım Karaömerlioğlu,Orada Bir Köy Var Uzakta,İletişim Yayınları, 2006,S/104.)
Ülkemiz "sağının" köy enstitülerini birer "komünist yuvası" olarak görmesi de yapay/sanal bir değerlendirmedir.Köy enstitülerinden 17.251 öğrenci mezun olmuş,bunlardan sadece dördü hakkında "aşırı sol" düşünceden dolayı mahkumiyet verilmiştir.(age,S/107)
Yazar Taha Akyol," Bilim ve Yanılgı " adlı kitabında,"Tek parti idaresi,köylüyü,"köylülükte",yani yılgınlık,durgunluk ve itaatkarlık içinde tutmuştur.Bunun eğitime yansıması,köy enstitüleridir." der ki,bu oldukça "objektif" bir yaklaşımdır kanımca.(S/198)
Zaten o yıllardaki verilere bakarsak,durum net olarak görülmektedir:
a) Şehirli oranı....1923’te yüzde 24.2;1950’de yüzde 25;1960’ta yüzde 31.9 iken;
b)Köylü oranı .... 1923’te yüzde 75.8 ;1950’de yüzde 75;1960’ta yüzde 68.1 ’dir.
Benim açımdan en ilginç olan durum da şudur:
İki yıl kadar önce,İzmir’de bir ilçe belediyesinin öncülüğünde,"Eğitim,Bilim,Kültür Politikaları" adlı sempozyum yapılmış;orada konuşmacı olarak 78(yetmiş sekiz) düşünür,bilim insanı,akademisyen ve bir de dernek yer almıştı.Ve köy enstitülerine referans idi ana tema...
Bu sempozyumun sonunda, "Aydınların Eğitim Önerileri" başlıklı bildiri ,27 Şubat 2011 günlü ulusal ölçekli bir gazetenin " Ege Haber" sayfasında yer alıyordu.
Çok "manidar "bulduğum ilk öneri şuydu: "Eğitim sistemi siyasal politikalara göre değiştirilmemeli,en kısa sürede geniş katılımlı Ulusal Eğitim Politikaları belirlenmelidir."
Okuyunca durdum ve kendi kendime sordum:
1-Bir ülkede eğitim sistemi,siyasi politikalara göre değiştirilmeyecekse/değişmeyecekse,bu "değişmeyecek politikaları "kimler ve hangi yetkiyle yapacaklardır?
2-Çoğulcu(açık) bir toplum ve demokrasilerde kendilerini muhafazakar,sosyal demokrat ,demokrat,liberal,milliyetçi,sosyalist,Atatürkçü,milli görüşçü ya da başka başka adlarla adlandıran partiler aynı politikaları uygulayacaksa,çok partiye ihtiyaç kalır mı ya da birileri bu işi herkesten iyi yapacağına ama "seçilmişlerin değil atanmışların" yapacağına inanıyorsa bu anlayış ve kabuller demokrasinin neresine sığar veya karşılığı var mıdır bu anlayışların artık?
Galiba köy enstitülerini anlamanın en iyi yolu da bu ve benzeri soruları sormak ve sormaya devam etmek olacaktır diye düşünmekteyim.
Hem de eğitim tarihimizle yüzleşme cesaretine sahip olarak.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.