- 641 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sokrat ile meraklı Eşek Arısı-21
Sokrat: Merhaba Meraklı Eşek Arısı! Bugün sohbetimize geçen günkü kaldığımız yerden devam edelim.
Meraklı Eşek Arısı: Hoş geldin Sokrat, merhaba! Tolstoy’un eserinden söz ediyorduk. Ben kitabı çok aradım, ancak dün bulabildim. O nedenle de okumaya fırsatım olmadı.
Sokrat: Öyleyse kısaca sana kitabı tanıtarak başlayayım: 95 sayfalık bu kitapta Tolstoy kendi hayatını, bunalımlarını, hayatın anlamsızlığı karşısında hissettiklerini, ölüm gerçeğini, intiharı, var oluşu, bilimleri, dinsel inançları sorguluyor ve ısrarla arıyor, arıyor... Ve sonunda bulduğunu söylüyor.
Meraklı Eşek Arısı: Neyi buluyor?
Sokrat: Ne bulduğunu, Tolstoy’dan dinleyelim: “
Meraklı Eşek Arısı: Demek ki aradığı ve bulduğu Tanrıymış. Aramak bu kadar önemli mi?
Sokrat: Tabii önemli, ama aramasını da bilmek gerekir. Rastgele yapılan aramalar kişiyi bir sonuca götürmez. Bazen kendi kendime derim ki; öncesiz ve sonrasız olgular arasında bir şeyler aramaya çalışan zavallı insanlar. İstesek de istemesek de arama sahamız öncesizlik ve sonrasızlıkla sınırlandırılmıştır. En öteye de en geriye de gidemeyiz. Aslında ilk başta aramaya karar vermemiz gerekir. Diğerleri sonradan gelir. Çünkü yola çıkmayacaksan, yol aramana da gerek yoktur. Önce yolcu olmaya karar ver, yolu nasıl olsa bir şekilde bulursun.
Meraklı Eşek Arısı: Aslında öncesizlik ve sonrasızlık arasındakilerin hepsini de bilme imkanımız hiçbir zaman olmayacak. Buna rağmen gene de öncesizlik ve sonrasızlığı da anlamak isteriz.
Sokrat: Tolstoy ne aradığını biliyordu. Bunu şu sözlerinden anlıyoruz: “.....O sahil Tanrı’ydı. Gitmem gereken o yön gelenekti; kürekler ise sahile doğru ilerleyebilmem ve Tanrı’yla bir olabilmem için bana verilen özgürlüktü. Böylece yaşama gücüm yenilenmişti ve ben de yeniden yaşamaya başlamıştım.”
Meraklı Eşek Arısı: Tanrı, gelenek veözgürlük ilişkisini kavrayınca yaşamaya başladığını mı hissediyor?
Sokrat: Evet, tespitin doğru çünkü o da şöyle diyor: “
Meraklı Eşek Arısı: Tolstoy’un söylediklerinden hareketle bir insanın yaşadığını anlayabilmesi için Tanrıya inanması gerektiğini söyleyebilir miyiz? Söyleyebilirsek, Tanrıya inanmayan onca insan var; öyleyse onlar yaşadıklarının farkında değiller mi?
Sokrat: Bu yargı tamamen Tolstoy’a ait, onun inançlarıyla ilgili. Tanrıya inanan insanlar olduğu gibi inanamayanlar da olacaktır. İnanç konusunda hoşgörü gerek. Çünkü Tanrı’ya inanan bir kişiye “Tanrının varlığını kanıtla!” dersen bunu yapamayacaktır, ama Tanrıya inanmayan bir insana da “Tanrının olmadığını kanıtla!” dediğinde o da bunu başaramayacaktır.
Meraklı Eşek Arısı: Bu konuda bilimden faydalanılamaz mı?
Sokrat: Bilimsel bilgiyle dinsel bilgi farklı alanlardır. Bilim nesnel verilere dayanılarak yapılır. İnançla bilim yapamazsın. Tabii filozof, bilim adamı ya da herhangi bir kişi ilk başta yola koyulduğunda akıl ve bilimle hareket etmiş olabilir. Akıl ve bilimle gider, gider, gider… Öyle bir yere gelir ki artık gidemediğini görür, anlar. İşte artık orada inanç alanı başlamıştır. Sezgileri kişiye bu alanda bir şeyler olduğunun işaretini verir.
Meraklı Eşek Arısı: Sence insan hem maddeden hem de ruhtan mı ibarettir.
Sokrat: Ben insanın bir bedeni olduğunu biliyorum. Bunun yanı sıra bir ruhunun da olduğuna inanıyorum. Beden gün gelip öldüğünde ruh da ondan ayrılır. Ölen beden doğa kanunları gereği değişime uğrar yani çürür. Çürüyen de zamanla başka bir şeye dönüşür. İşin doğrusu doğa, değiştirdiğini de değiştirir ve bu süreç yani art arda sıralama sonsuza kadar devam eder gider.
Meraklı Eşek Arısı: Bu anlattıklarından şunu çıkarıyorum: Biz insanlar da öldükten sonra çürüyeceğiz, bazı şeylere dönüşeceğiz; ama tekrar bu bedende bir insan olarak dünyaya gelemeyeceğiz.
Sokrat: Daha önce de söylemiştim, ruh ile beden birlikte olmaktan vaz geçtiklerinde ölüm gerçekleşir. Bundan sonra artık varlığımızı bir ruh olarak sürdürürüz.
Meraklı Eşek Arısı: Ölen bazı insanların ruhlarının başka bir bedene girerek tekrar bu dünyaya geldiklerini iddia edenler de var.
Sokrat: Reenkarnasyondan bahsediyorsun… Yeniden dirilme ya da ruh göçü denilen olay. Buna inanların da karşı çıkanların da sayısı oldukça fazla. Reenkarnasyonun varlığını bilimsel yöntemlerle kanıtlayamayız. Bir inanç biçimidir.
Meraklı Eşek Arısı: Yanireenkarnasyon inanan için doğru, inanmayan için doğru değil…
Sokrat: Evet.
Meraklı Eşek Arısı: Senin inançlara karşı çok saygılı davrandığını görüyorum. Oysa yaşadığın dönemde seni diğer insanların inançları ile alay ettiğin için suçlamışlardı. Bu suçlama doğru muydu?
Sokrat: Ben, zorba yönetimleri kınadım, boş inançları eleştirdim. Yaptıklarımın suç olduğunu düşünmüyorum
Meraklı Eşek Arısı: Dine de karşı çıkmışsın.
Sokrat: Benim karşı çıktığım din anlayışı gerçek din değildi. Atinalıların çok sayıda şehir tanrıları vardı. Bu tanrılara tapıyorlardı. Oysa tapındıkları tanrıların bırakın onlara yarar sağlamasını kendilerine bile yararları dokunamazdı. Mesela, bir usta taşı yontarak bir tanrı heykeli yapıyor. İnsanlar da bu tanrıdan medet umuyor. Diyelim ki o tanrı-heykel yere düşse, kendini buradan kaldırabilecek gücü bile yok. Bırakırsan düştüğü yerde aylarca, yıllarca kalır…
Meraklı Eşek Arısı: İnsanlar bu inançlarından memnunsalar, onları uyarmak sana mı kaldı?
Sokrat: Evet, bu konuda kendimi görevli kabul ettim. Çünkü bu din simsarları halkı bu yolla sömürerek kendilerine ekonomik çıkar da sağlıyorlardı.
Meraklı Eşek Arısı: Bu işten maddi çıkar nasıl sağlanır?
Sokrat: Yaptıkları tanrı heykellerini satıyorlardı. Eğer halk uyanırsa bu din tacirlerinin ekmeği de kesilmiş olacaktı. “Ben, şehrin tanrılarına inanmıyordum. Bu nedenle o tanrılar yerine başka tanrılar koymak ve böylece gençliği zehirlemekle suçlandım.(s)”
Meraklı Eşek Arısı: Yani dine karşı değildin.
Sokrat: Tabii ki değildim. Ancak din adına insanların sömürülmesine karşı olduğum gibi, din uğruna insanların öldürülmesine de karşıyım. Yobazlar, kendi inandıkları dini kabul etmesi için insanları davet ediyorlar. Eğer bu davet reddedilirse o insanları öldürüyorlar. Yani inançlarına göre, cennete gitmesini sağlamayı amaçladıkları kişiyi ortadan kaldırıyorlar. Bu örnekteki amaç ne, sonuç ne?
Meraklı Eşek Arısı: Tolstoy’dan bahsediyorduk, ama nereye geldik!
Sokrat: Haklısın, bir düşünce bir başka düşünceyi çağrıştırıyor, bu da bir diğerini… Ve derken bir de bakıyorsun ilk baştaki düşünceden oldukça uzak bir yerdesin. Bizim için bunun bir sakıncası olmayabilir. Çünkü biz sohbet ediyoruz. Ama bazı konular sistemli düşünmeyi gerektirir. Bu durumlarda da ele alınacak, üzerinde düşünülecek konunun sınırlarını çok iyi belirlemek şarttır.
Meraklı Eşek Arısı: Tolstoy’un hayatı hakkında bilgilenmiş olmam beni geleceğim konusunda umutlandırdı. Onun yaşantısı ile benimki arasında çok benzerlik var. O, kötünün ne olduğunu öğrendikten sonra kötülük yapmadan iyi bir insan olarak yaşamını devam ettirebilmiş. Öyleyse ben de başarabilirim, diye düşünüyorum.
Sokrat: Başaracağına ben de inanıyorum, hatta bundan eminim de diyebilirim.
Meraklı Eşek Arısı: Ne yapmam gerektiği konusunda bana yardım eder misin?
Sokrat: Yardıma fazlaca ihtiyacın olduğunu sanmıyorum. Çünkü seçilen yolda ilk yapılması gereken başlangıç için adım atmaktır. Başlangıç, başarıya giden yolun ilk basamağıdır. Bunu sen anlattığın kooperatif örneği ile gerçekleştirmişsin. Bundan sonra “keşke”lerini bitirmelisin. Bu da önemli, çünkü “keşke”lerini bitiren başarıyı yakalamış demektir.
Meraklı Eşek Arısı: Tolstoy’un eseri İtiraflarım’ı satır satır okuyup gereken dersi daha iyi öğreneceğimden emin olabilirsin.
Sokrat: Ayrıca Tolstoy bunalımlarından nasıl kurtuldu? Yukarıda aktardığımız düşüncelere hangi aşamalardan geçerek ulaştı? Bu soruların cevaplarını tabii ki “İtiraflarm”ı okuyarak verebilirsin.
Meraklı Eşek Arısı: İtiraflarım’ı okumak için sabırsızlanıyorum.
Sokrat: Tolstoy özde kötü bir insan değil, ama yapmadığı ahlâksızlık da yok. Bu çelişki karşımıza “çevre” problemini çıkarıyor. Ait olduğu çevrenin değerleri onu bir felaketin eşiğine getiriyor. O nedenle kişiliğin oluşumunda çevre faktörü daima göz önünde bulundurulması gereken önemli bir etkendir. Aynı durum senin için de geçerli.
Meraklı Eşek Arısı: Nasıl bir çevrede büyüdüğümü sana anlattım. Yanlışları doğru, kötülükleri iyilik olarak öğrenmiştim. Üstelik de öğrendiklerimin doğru ve iyi olduğunda da ısrarlıydım. Seninle olan görüşmemizin başlarında direnmem de bu yüzdendi.
Sokrat: Tolstoy özde kötü bir insan olsaydı, hayatındaki kara lekeleri bu kadar samimiyetle itiraf edemezdi. Sen de öyle…
Meraklı Eşek Arısı: İtiraflardan sonra rahatladığımı, hafiflediğimi hissettim.
Sokrat: İstersen bu sorgulamayı da burada bitirelim ve birkaç güzel sözle son noktayı koyalım! İlk sözü sen söylemek ister misin?
Meraklı Eşek Arısı: Sen varken, ilk söz bana düşmez!
Sokrat: Tamam, söylüyorum: Sevmek yüreği büyütür, o nedenle de yürekli ve cesur insanlara özgüdür; nefret ise yüreği küçültür, işte sevememelerin nedeni de budur. Sıra sana geldi!
Meraklı Eşek Arısı: İyiliksever olmayı isteme; ol!
Sokrat: Çok güzel, kutlarım. Hoşça kal!
Meraklı Eşek Arısı: Teşekkür ederim. Güle güle Sokrat!
● ● ●
YORUMLAR
Önce yurdumuzun,daha sonra tüm ülkelerin kocaman yürekli insanlarla dolu olması dileklerimle Faruk hocam. Yazınızı olanca dikkatimle okudum. Uygarlık yolunda daha alınacak çok mesafenin olduğu kanaatine vardım..Ellerinize sağlık..Saygı ve selamlarımla...
Ömer Faruk Hüsmüllü
Ülkemizin kocaman yürekli insanla dolu olduğuna dair inancımı hiç yitirmedim. Bir gün mutlaka o koca yürekli insanlar ortaya çıkacaktır.
Yıllardır uğraşılmasına rağmen bu ülkenin varlığını koruyabilmiş olması o görünmeyen koca yürekler sayesinde olmuştur.
Selam ve sevgiyle değerli dost...