- 1770 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEN GURBETTE DEĞİLİM GURBET BENİM İÇİMDE
“Kah çıkarım gökyüzüne seyreylerim alemi/ Kah inerim yeryüzüne seyreyler alem beni.”
Desem de..
Soruyorum bunca yıldır yanıt alamadığım sorularımı yineliyerek gene de:
Nasıl oluyor da, milyonlarca insan yıllardır süregelen bu bozuk ve çarpık düzenin uluslararası düzenbazlarıyla bir türlü başa çıkamıyor ve ülkenin bu gayri ciddi vurdumduymaz acımasız ve de sorumsuz sorumluların! elinde oyuncak olmasına göz yumuluyor hala?
Nasıl oluyor da, bir toplum böylesine değişebiliyor ve ne denli kokuştuğunun farkına bile varamıyor?
Nasıl oluyor da, bunca medeniyetlerin-kültürlerin konup göçtüğü ve en çağdaş hakların diğer ülkelerden önce kendisine sunulmuş olan bir toplum bir adım olsun ilerliye gidemiyor?
Nasıl oluyor da, bir hukuk devleti olduğu savunulan ülkede herkes kendi kanununu kendi yapıp uygulayabiliyor?
Ve nasıl oluyor da, laik demokratik çağdaş bir ülkede bu değerler bir türlü yerine oturtulamıyor ve bir takım korkuların gölgesi altında yaşıyor sürekli?
Nasıl oluyor da, bu denli zengin bir coğrafyaya ve gelir kaynaklarına sahip bir ülke borç prangasından bir türlü kurtulamıyor?
Nasıl oluyor da, bir cennet ülke elbirliğiyle cehenneme çevriliyor acımasızca?
Nasıl oluyor da, bu kadar kısa yoldan ve hiç emek harcamadan bu kadar kazanç ve güç sahibi olunabiliniyor?
Nasıl oluyor da, her türlü ahlaksızlık onursuzluk, Erdem ve Başarı kabul ediliyor, rağbet görüyor ve maddi manevi ödüllendiriliyor?
Nasıl oluyor da, adeta birer çöplüğe dönüşmüş olan televizyon kanallarında insanları alabildiğine küçülten, yaşamlarını karartan yüz karası programlara-gösterilere izin veriliyor? Ve bu kendini bilmez aç gözlülü şarlatanlar baş köşelerde ağırlanıp alkışlanıyor?
Nasıl oluyor da, ahlaki ve hukuki suçların starları olanlar “devlet sanatçısı” payesiyle şereflendiriliyor?
Yanıt hazır: “Halk böyle istiyor!”
Acaba?
Ayrıca Halk ne istediğini bilmiş olsaydı toplum bu gün bu hallere düşermiydi?
Peki...
Bu ülke siyasetine yönetimine idaresine, hiç mi yurdunu yurttaşını seven sorunlarını bilen ve üslendiği sorumluluğun ciddiyetini kavrayabilmiş bilinçli erdemli gerçek devlet adamları ve yetkililer gelmedi?
Yok eğer geldi ise…
Bu ülke ve bu toplum neden böylesine çığırından çıktı?
Ülke onuru nasıl böylesine rencide edildi ve kendi elleriyle kendini boğar hale geldi?
Ve de dünya ülkelerince dışlandı alabildiğine?
Bu ülke ve bu toplum bağımlılıktan muhtaçlıktan avuç açmaktan ne zaman kurtulacak?
Yüzler ne zaman gülecek?
Gözyaşları ne zaman dinecek?
Adalet ne zaman yerini bulacak?
Aklın ve insan olmanın bilincine ne zaman varacak?
İşte asıl bunları çözebilene aşk olsun!!!
Aman canım sen de!..
Alan razı satan razı. Toplum ise toptan razı.
Bana söz düşer mi!
Bir takım şeylerin geleceğinden korkanlara da bir çift lafım var yine kendimce tabii.
Başınıza geleceğini düşündüğünüz o ‘şeyleri’ beklemeyin boşuna. Gelmez! İçiniz rahat olsun. Artık bu ülkeye hiçbir şey olmaz!
Değişim Rüzgarlarının mucidi. Bal tutan parmakların önderi. Dağdan bayırdan toplanmış papatyalı masaların müdavimi rahmetli ÖZAL’lın; eli purolu parmakları kraliçelerin nadide elmas ve pırlanta yüzülkleriyle bezeli ve de en yakın arkadaşları Fatih Ürek ve Yılmaz Morgül olan bayan Özal’ın ve oğlunun, Turgut Özalı’ı öldürmüş olmalarından söz ediliyor…
Bu ülkede hiçbir şeye şaşırmamayı çoktan öğrenmiş olmama karşın…
Yine de..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.