- 562 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Zan
Zan
Zan nedir? Bilmek nedir?
Bir konuda yanıldığını anlayan birinin “Ben öyle zannediyordum!” demesiyle, “Ben öyle biliyordum!” demesi aynı manaya çıkmaz! Birinde bilgi yanlışlığı var, diğeri zaten bilgi bile değil, zan! Zan, sanmak; zan, bilmek değil. Zan kesin olmayan bir kanaati ifade eder! Bilgi ise zandan ayrı olarak kesinlik ifade eder. İkisinde de yanılgı olması muhtemel ama zanda yanılmakla bilgide yanılmak aynı değildir. Bilgide yanılgıyı muhtemel, zanda yanılmayı ise doğru bulmam. Yani bir şeyi yanlış bilmek, yanlış zandan daha hafiftir sonuç açısından! Düşünsenize! Hakim zanla karar verse, şahitler zanna dayanıp ifade verse neler olur? Bilgide yanılmak olmaz mı elbet olur ama zan gibi sanmakla olmaz bilgide yanılmak! Zaten gerçekten bilinçli olanların yanılgıları zanla yanılanlardan daha az ve daha kolay yanlışın fark edilip, düzeltilmesi. Zanda bu nerdeyse imkansız! Bir yerde bir suç işlense! Zanlılar ifadeye çağırılır ve sorgulanır! Ama zanlılar, sadece zan ile suçlanamaz! Burada zannın ne işe yaradığını da görebiliriz! Zan aslında kılavuzluk eder bilince! İnsan önce zanneder, sonra bilinç edinince zan kalkar, bilinç gelir. Zan ile kalan asla hakiki bilince erişemez! Bilinç için zan olan her şey didik didik incelenmelidir! Akıl, vicdan kabul edince zan kalktığında bilinç gelirse, bu bilinç olarak sunulabilir. Bakın yanlış, doğru ikileminde bilinç olan şeyler her ikisi de olabilir! Önemli olan zanda kalmasın, bilinç olsun. Yani zanlı, yargılanır ki zan, bilinç olsun. Yargıda isabet olur, olmaz! Orası ayrı.
Zan ve inanç paraleldir. İnanç, bir çeşit zandır! Bu nedenle tahkiki (hakiki) iman, taklidi iman diye ikiye ayırmak zorunda kalmış bazı mütefekkirler! Taklidi olan zan, tahkiki olan yani hakiki olan ise bilinçtir! Yani zanda kalma, bilince çevir!
Zan edilen her şey bilinç oluşturmaya kılavuz olur! İnsan dilediği zannı bilince çevirme tercihine sahiptir! Ama zannını bilince çevirmeden zan olarak “Doğru” söylemiyle sunamaz! Yani hakime; “Zannederim bu adam katil!” diyen bir şahitlik geçerli olmaz! Biliyorum, gördüm demesi gerekir! Ya da benzer bilinç halleri gerekir!
Günümüzde “Orta Çağ” söylemleri ortalıkta (doğru nakil edildiği dahi yeterince bilinmeyen söylemler) dolaşıyor ve adeta bilinçmiş gibi zanlar yayılıyor! Oysa o nakillerin nerdeyse tamamı egemen olanların, kralların veya benzer güç sahiplerinin süzgeçlerinden elde kalanlar! Bazen de öyle eklentiler olmuş ki akıllara zarar! Bu zan mertebesindeki nakilleri insanlara adeta emredenler zanla iş yapmış oluyor! Bilinç olsa zaten bilinç aşamasında sorgulama başlar ve “Doğru” kendini gösterebilir. Zaten yanlış olması yasak olan bir şeyin doğru olmasının değeri olmaz! Bir örnek vereyim: Baş örtüsü yasağının uygulandığı bir ortamda, o dönemde biri çıksa, dese; “Bakın kimse baş örtüsü takmıyor, demek ki kimse bunu istemiyor!” Bunun geçerliliği olmaz! Serbest olduğunda geçerlidir bir eylemin kabul ya da reddi! Yani o kişi zannediyordur ki insanlar bunu istemiyor da ondan görünürde kimsede yok! Araştırdığında ortada bir yasak olduğunu öğrenecek; zan kalkacak, bilgi gelecek! Ama araştırma yerine zanda kalsa, hem kendi hem de başkalarını yanıltacak! Bir örnek daha vereyim: Kader konusu zor bir konudur! Zaman izafiyeti anlaşılmaz ise içinden çıkılamaz. Bu konuda birkaç yazı yazdım şimdi oraya girmeyim. İki uzman tartıştılar ve sonuca varamadılar! Çünkü biri tamamen zanda imiş. Tartışma sürecinde bunu gözlemledim. Diğeri ise bilinç edinmiş ama toplumun genel zannına karşı durması nerdeyse imkansız. Şimdi zan açısından değerlendirelim. İki uzmanın kader konusunda tartışması zanlarının bilince dönüşmesine yaradı ve zaten adeta birbirlerine ayna tuttular. Aynada kendi zannını gören ise şaşırdı kaldı…
Zan, inancın bilince dönmesinde kılavuz demiştim!
Sıkı durun; bilinç inançla sabote edilir! Nasıl mı? Zanda yani inançta kalan bir çokları zanlarını kendi galip çoğunluklarına dayanarak pervasızca dayatırlar! Sorgulamayı gerekli görmediği gibi sorgulayanları da baskılar ve dışlarlar! Alın size “Zan imparatorluğu!”
La ilahe illallah (İlah yok Allah var!) derken bile İlah inancı, Allah inancı yerine şirk şeklinde bilinçsizce yerleşir. Kişi zannından kurtulamaz, çünkü sorgulamaya gerek görmez! Kendince doğru olanı bulmuştur! Oysa çok farklı bir yerdedir ama bunu sorgulamaya ne cesareti vardır, ne de kendince bu zahmete girmeye gerek… Zannıyla yaşar, hatta zannını da güçlendirmek ister ki vicdanı rahat olsun! Bu nedenle kendi zannına uymayanları da düşman ilan eder! Kendi zannına uyanlarla da birleşip anlamsız bir mücadeleye hem kendini hem toplumu bilinçsizce sürer! Oysa tartışmayı ve irdelemeyi seçse, kader konusunu konuşan uzmanlar gibi birbirlerine ayna olacak ve bilinç oluşturacaklar.
Bilinç edinmek terakki için gerekli, yoksa bilinç son durak değil. Zanda kalanlar bu nedenle geride kalır. Bilinçliler ise daim yenilenir ama asla bu boyutta tamam olmazlar!
Zan konusunda, hüsnü zan (iyi zan), sui zan (kötü zan); şeklinde iki durum olsa da ikisi de sonuçta zandır ve hiçbir zan (iyi veya kötü) bilinç mertebesinde olamaz! İyi zannın da kötü sonuçları olur! Çünkü zan, kesin olmayandır! O halde iyimserlik bazı felaketleri de davet eder. Ehil olmayana hüznü zan edip uçak teslim etmeye benzer!
Son tahlilde; iyi de olsa kötü de olsa zan, asla bilinç olamaz!
Selametle,
Ahmet Bektaş