- 519 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İnsan Neden Gelişemez?
İnsan Neden Gelişemez?
Dolmadan boşalmaz! Önce bilgi ham olarak yüklenecek, bu süreçte sabır gerek! Sonra bilgi işlenecek, bu süreçte akıl gerek! Sonra bilgi nakledilecek, bu süreçte de özveri gerek! Biriktirmeden, hazmetmeden, ezberleri dağıtmaya çalışınca da şirinlik olur ama maksadı karşılamaz! Muhabbet olur, hani muhabbetimiz bol olsun!
Suya doğan bebeklerin hava ile temas ettiğinde solumaya başlamasına benzer bir durum vardır insan gelişiminde. Yani insan, yeni bir duruma ait verileri aldığında yeni duruma uyum için gerekeni yani aslında içinde saklı, kodlu olan davranışı açığa çıkarır! Kısır döngüden kurtulması da bazı şok tesiri yapan özel durumlarla olabiliyor. Mevcut duruma ayak uyduranların yeni bir duruma geçememesi bundandır! Mevcut durumu kabul vardır! Ormanda kurtlar içine büyümüş çocuğun öğrendiği vahşi davranışları normal olarak yapmasına benzer durum vardır. Geri kalmış toplumlardaki veya kabilelerdeki yerleşik gelenekler ve inançların tesiri de buna benzer!
İnsanların bilerek ya da bilmeyerek kabul ettiği mevcut durumdan daha iyi bir duruma geçmesi çok zordur! Bir ilk olmalı ki onda görünsün yeni olan veya daha iyi olan durum. Önce deneyimlenmeli ki sonra uygulama olsun. Oysa yeni durumların önü eski öğretiler ve kutsal kabullerle kapatılır ki. İnsanlar mevcut hallerini devam ettirsin istenir egemenlerce! Yeniliklere sadece egemenler karar verir, tüketim ve kültür alanında insanları gütmek için! Bunun insanlığı sabitleştirdiği hatta yeni ihtiyaçlar karşısında gerilettiği de görünen bir gerçek! Hatta yeni olana öylesine bir ezber düşmanlık olur ki toplumun Orta Çağ kutsal öğretilerine kurban edilmesi normal sayılır! “Kutsal” dendiğinde toplumsal kabul gören ve asla sorgulanmayan her şey anlaşılmalı! Yanlışlığı tartışılamayan bir şeyin doğruluğu da anlamsızdır aslında!
Şöyle bir durum da var; insan daha iyiyi deneyimlemeden eskiyi atamaz! Peki daha iyiyi deneyimlemesinin önü eski öğretilerle tamamen kapatılırsa ne olur! Kısır döngü olur! Ezber öğretiler yanlışlarıyla birlikte kutsal kabul görür ve sorgulanmadan savunulmaya başlar! Ha bakın, aslında insan çok kurnaz ve kolaycıdır! Yanlış olanı gizlice atar! Yani münafıklık yapar! Zaten doğru, yanlış kişiye görecelidir! Kendince “Yanlış” olanı toplumsal alanda “Doğru” kabul gördüğünü düşündüğünden kabul etmiş gibi davranıp toplum baskısından kurtulur. Kendi özel alanında ise kendi doğrularını yaşar! Ama bunu toplumdan toplumsal kabullerden çekindiği için saklar! Bu şekilde davrananları görüyoruz, özellikle kendi toplumlarından tatil için başka serbest alanlara gidenler içlerindeki saklı olan doğruları yaşamaya başlıyor! Kendi kapalı toplumlarına döndüklerinde de rol yapmaya devam ediyorlar! Ayrıntılara girmeyeceğim!
Son tahlilde; gelişime açık olan toplumlarda riyakarlığa fazla ihtiyaç olmaz! İnsanlar kendilerine göreceli olan doğrularını başkasına zarar vermeyecek şekilde yaşayabilir! Öyle de olmalı. Başkasına zararı olmayan bir davranışın ya da eylemin kimlerce “Doğru” kimlerce de” Yanlış” kabul edildiği fazla önem taşımaz! Herkes kendi doğrusunu rol yapmadan yani münafıklık yapmadan yaşarsa sorun da kalmaz! Ama insan hem cahil hem de zalimdir. Mertçe doğrularını söylese, yapsa ya… Baskı göreceği korkusuyla kendine göreceli yanlışları rol yaparak kabullenir! Kendi olma cesaretini gösterenler ise vicdan rahatlığı ile hayatını mertçe yaşar. Demek ki namertler olmasa toplumda münafıklık da olmazdı! Münafıkların kabul etmiş görüntüsündeki yanlışları da revaç bulmazdı! İnsanlık yenilikleri deneme fırsatı bulur ve kabul görmeyenler zaten kendiliğinden elenirdi! Baskıcı toplumlar Dünya’nın her yanında olabilir! Belli bir coğrafya ile sınırlı değil. Hatta rejimlerle de sınırlı değil…
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Ahmet hocam yazınızdan, gelişmemiş toplumlarda ilerici bireylerin rahatlıkla görüşlerini açıklayamadığı anlaşılıyor. Yerinde bir saptama. Bazıları da ikili oynuyor! Nabza göre şerbet misali..Tebrik ederim.Önemli bir meseleye parmak basmışsınız..Saygı ve selamlarımla...