- 474 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİŞMİŞ BELEDİYECİLİK
Belediyeler açısından yaşadığımız son 20 yıl unutulmaz tablolar gösteriyor.
1990’lı yılların başlarına gelindiğinde belediyecilik çıkmaza girmiş, Türkiye’ye yakışmayan manzaralar ortaya çıkmıştı. Vurgun, soygun, talan, beceriksizlik ve suistimaller neticesinde, aylarca parasını alamayan işçiler greve gitmiş, memurlar iş yavaşlatmış, araç gereç ve binalar haciz memurları tarafından mühürlenmiş, gelirlere tedbir konulmuş, çöpler toplanamadığından kentler kokuşmuş, sinek orduları sokakları teslim almış, pis hava yüzünden sokağa çıkılamaz olmuş, yeşil doku mahvolmuş, çamur ve çukurlar sebebiyle yollar tarlaya dönmüş, sular altın damlası kadar kıymetlenmişti. Şehirlerde yaşamaktan ümidini kesmiş kitleler memleketlerine dönmek için çareler arıyorlardı. Belediyecilik ölmüştü.
1994 seçimlerinde Milli Görüş zihniyeti belediyeleri devraldığında yeni bir çağ başlatmıştı. Halkla el ele ve teşkilatla işbirliği yapan başkanlar, yeni kadrolarla bir iki yıl içinde ölen belediyeciliği tekrar diriltmiş, proje ve hizmet üretimi ile yatırım dönemine girilmiş, halkın yüzü güldürülmüş idi.
Velhasıl Milli Görüş zihniyeti ilk dönemini onarım ve yeniden yapılanma olarak başarıyla bitirmiş, ikinci dönemde, gerçek belediyeciliği gösteren planlama, yatırım ve hizmet atağı şeklinde geçirmiş idi. Bu dönemde hizmet çıtası yükseltilmiş ve geleceğe ait çok önemli planlar yapılmış idi.
2004 seçimlerinde halkımız Milli Görüş’e oy vermedi. Vermedi ama, iş başına gelen partiler Milli Görüş zihniyetinin hazırladığı plan ve programları uygulayarak, kısmen başarılı bir dönem geçirdiler. Yapılan yoğun ve yönlendirici propagandalara medyanın da destek vermesi ile halkımız bu başarıları bu partilerin başarısı zannetti, 2009 seçimlerinde ekseriyetle yine onları işbaşına getirdi.
Bu son dönemde, artık Milli Görüş’ün planları ve programları söz konusu değildir. Belediyeler yeni planlar, yeni yatırımlar, yeni ve kaliteli hizmetler üretmek yerine, etraflarına toplanan ve her birinin istekleri farklı olan bir akiller (elif ile yazılan akiller) topluluğunun diyet isteklerine cevap yetiştirmenin gayretine girdiler. Kaldırımlar bundan dolayı yılda bilmem kaç kere değiştiriliyor. Hizmetler bundan dolayı aksıyor. Boya badana işleri bundan dolayı artmıştır. Kadrolar bundan dolayı şişirildikçe şişirilmiştir. Kokular bundan dolayı geliyor, başkanların elleri kolları bundan dolayı bağlıdır. Yer bizim gök Allah’ın zihniyeti ile hesapsızca yükseltilmesine izin verdikten sonra Başbakan’ın hışmına uğramaları, bu fazla katları satın alan vatandaşların adeta dolandırılıp feryat etmeleri karşısında çözüm üretmekten aciz kalmaları bundandır.
İkinci dönemini yaşayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, eski dostum Sayın Kadir Topbaş bunlardan birisidir. İlk döneminde gelir gelmez, Milli Görüşçü teknik kadroları darmadağın etti. Büyük bir özveri ve dirayetle görev yapıyor olmalarına rağmen, onları görevden alırken nezaket gösterip diyalog kurmak yerine sanki suistimal yapmışlar havasıyla dağıtıp gönüllerini yıktı. Yerlerine; zihniyetlerine ve cemaziyelevvellerine bakmaksızın 5-10 misli kalabalık, şişirilmiş kadroları doldurdu. Bu bir dönem Milli Görüşçü bu eski kadroların plan ve programları ile idare etti. İkinci dönem kendisi için yaman bir dönem oldu. Yukarıdan gelen baskılar, kadroların beceriksizliği ve bazılarının art niyeti, etraflarına toplanan akil takımı onu şu anda bile canından bezdiriyor. Hizmet alamayan halkın feryatları, dışarı sızması muhtemel olan kokuların önlenme gayretleri… Borç batağı, tıkanan çözüm yolları…
Çok bunaldığı an telefona sarılıp eski kadrolardan yardım talepleri de cevapsız kalıyor. Çünkü kırarak, dökerek görevden aldığı o fedakar ve cefakar insanların izzeti nefsi tamir edilemez şekilde kırılmıştır. “Örnek” olarak Sayın A.Y. ve ekibini gösterebiliriz.
Velhasıl eski dostum zor durumdadır.
Sözün burasında bir hatıramı paylaşmak istiyorum:
Yıl 1994 İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanmıştık. Belediyeyi ve müesseselerini devralıyorduk. Ziyaret sırası İSKİ’de idi. Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında bir gurupla birlikte İSKİ binasındayız. Bir toplantı düzenledik. Yeni atadığımız görevlilerin yanında, bazı eski görevliler ve bir de eski müteahhit vardı. İSKİ’nin nasıl vurgun ve soygunlara alet edilmiş olduğu konuşuluyordu. Müteahhit söz istedi:
-Efendim burada aklın havsalanın alamayacağı vurgunlar yaşandı. Olmayan yatırlımlar yapılmış gibi evraklar tanzim edilerek istihkaklar alındı. Bu şekilde yapılan vurgunun haddi hesabı yok. Belirli bir müteahhit gurubu ile akıl almaz soygunlar yapıldı. Hatta iyi biliyorum, bir dere ıslahı için düzmece evrak tanzim ettiler. Olmayan bir dere, güya el ile kazı yapılarak ıslah edilmiş gibi para aldılar. Misli misli fiyatlarla daha neler neler yapılmış gibi gösterildi.
Ben araya girmiş ve sormuştum:
-Arkadaş bu bilgiler için teşekkür ederiz de bu vurguncu müteahhitler şimdi neredeler, ne iş yaparlar, anlatır mısın?
Adamın yüzü gerildi, gözleri daldı, mırıltı halinde cevap verdi:
-Çok can alıcı bir soru sordunuz. Müteahhit falanca, ailesiyle birlikte otomobili ile bir tırın altına daldı, beyinlerini yollardan topladılar. Müteahhit filanca, akıl hastanesine düştü. Falanca kanser hastası bakıma muhtaç. Filanca ise batakhane batakhane dolaşırken bir cinayete uğrayıp hayatını kaybetti.
Başkanımız dahil şaşkınlıktan ve hayretten gözlerimiz faltaşı gibi açılmış, bir birimize anlamlı anlamlı bakmıştık. Tüyü bitmedik yetim hakkını yemenin sonuçlarını birinci elden canlı olarak dinlemiştik.
Bu tür ibretlik hikayeler akıllardan silinecek gibi değildir. O gün bu ibretlik hikayeleri dinleyen arkadaşlarımızın ve Sayın Kadir Topbaş ve çevresinin bu tür başka hikayelerden daha çok örnekler dinlemiş olduklarını sanıyorum.
Muhterem okuyucularım, iktisatta bir kaide vardır. Büyümek iki türlü olur. Sağlıklı büyümek ve şişerek büyümek. Bugün belediyelere bakıp da büyüdüğünü iddia edenler, şişerek büyümeyi sağlıklı büyüme olarak takdim etmektedirler. Şişmiş belediyecilik, borçlanmış, talan ve vurgunla yağmalanmış, kadroları beceriksizlerin elinde kalmış ve şişirildikçe kambur olmuş, dışarıdan bazılarına büyümüş gibi gözükmekte ya da gösterilmektedir.
Mızrak çuvalı delmiştir.
Belediyelerin islahı gene Milli Görüşçü kadroların işbaşına getirilmesi ile mümkün olacaktır. Elbette Milli Görüşçü başkanların yönetiminde…
Bu badire; bilen, bildiği ile amel eden, bilgilerini de hayata geçiren arif başkanlarla birlikte inançlı kadroları ile ancak aşılabilir. Tıpkı 1994’te olduğu gibi…
ALİM-ARİF
Alim; ilimde aşama geçiren insan,
Arif; ilimi yaşama geçiren insan...
Ekrem Şama
[email protected]
YORUMLAR
Ustam; isteyenin, yetim hakkının hesâbının nasıl ödeneceğini sayfanız aracılığı ile bir daha hatırlatalım:
"Alma! Mazlumun âhını, çıkar; âheste- âheste!"
"...
Ben araya girmiş ve sormuştum:
-Arkadaş bu bilgiler için teşekkür ederiz de bu vurguncu müteahhitler şimdi neredeler, ne iş yaparlar, anlatır mısın?
Adamın yüzü gerildi, gözleri daldı, mırıltı halinde cevap verdi:
-Çok can alıcı bir soru sordunuz. Müteahhit falanca, ailesiyle birlikte otomobili ile bir tırın altına daldı, beyinlerini yollardan topladılar. Müteahhit filanca, akıl hastanesine düştü. Falanca kanser hastası bakıma muhtaç. Filanca ise batakhane batakhane dolaşırken bir cinayete uğrayıp hayatını kaybetti.
..." ekremsama Ekrem Şama
Allah nasîbetti, benzerlerini duydum ve gördüm...
Anlatmaktan korkuyor ve utanıyorum!...
Meğer, Allah'ın Gazâbı ne'ymiş!... düşününce, kanım donuyor!.
Siz, yazınızda, o kısma pek az yer ayırdınız... oysa, yazının konu beyni orada saklı.
Saygımla Selâmladım...
kadiryeter Kadir Yeter.
19 NÎSAN 2013- TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=114856
ekremsama'ya