- 625 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ben Ve Ayna
Ben Ve Ayna
Felsefi terimleri kullanırken her defasında Felsefe Sözlüğüne bakarım. Çünkü aklımda tutamam tam olarak içeriği. Skolastik, Vahdet-i Vücut, Evrim, Deizm, Teizm, Monoteizm, Ateizm, Panteizm, Substance, İdealizm, İşrakîlik, Monizm, Fatalizm, Atomizm, Metafizik, Determinizm, Materyalizm, Rasyonalizm, Archee. Bu terimlerin hepsi elbet felsefi açıdan insana kaynak. Fakat yapılan büyük bir hata var! İnsanı bu terimlere sıkıştırmak ya da bu terimlerle kategorize etmek var! Yani insanları bu terimlerle tanımlamak yanlışı var! Şahsen ben bu terimlerin hiç birine tam olarak sıkışamam, ya da hepsinden bende biraz var! Her insana ait farklı durumlar olacaktır, olmalı! Böyle geniş açıdan bakmalı…
Bir “Ben” var aslen; ben mi aynayım, ayna mı “Ben”? Aynanın kendine “Ben” dediği, benliğini iddia ettiğinde açığa çıkan durum bu. Ben, aynanın aynası mıyım yoksa! Yunus’un “Bir ben var benden içeri!” ye benzer bir durum yani içerdeki “Ben” olan Yunus mu asıl, yoksa görünen Yunus mu? Ya da hangisi asıl Yunus? Yunus şunu mu söylüyor! Görünen ben, aynayım asıl “Ben” e. O ben de “O”! Yani ben, Tanrı’ya aynayım görünen halimle. “Ben” bana ayna gibi. Tırnak içi benleri “Ene” olarak düşünelim yani Allah’ın üflediği emanet ve O’ndan olan. Böyle biliyoruz. Akıl böyle algılayabiliyor, yoksa daha ileri açılımı herkes kendi içinde mutlaka yapabilir!
Yanlışlığı iddia edilemeyen bir şeyin doğruluk değeri olmaz!
Benden bakınca ayna, bana ayna. Ayna bana bakınca, ben ona ayna. Hangimiz gerçek, hangimiz ayna? Ortada bir ayna ve bir de “Asıl” var ise orada sadece bir “Gerçek” vardır. Yani aynadaki de “Asıl” dan yansımadır! Sorun şu; hangisi ayna, hangisi gerçek! Güldürülerde söz tekrarı olur ya hani, aynı sözü tekrar eder karşıdaki; ona benzer! Ya da dağa bağırmak gibi. Yankı ile geri gelir ses. Mesela dağa “Hey!” diye bağırılınca karşılık da “Hey!” olacak! “Allah!” diye bağırılsa dağ “Allah!” diye yankılanacak! Bir asıl var, diğeri yankı ya da akis. Sesin zaman izafiyeti var görüntüde bu fark edilmeyecek kadar az! Yani ilk yapan “Asıl” diğeri “Suret, yansıma” olacak da! Nasıl ayıracağız? Dağın yansıma sesini, görüntüye benzer eş zamanlı düşünelim. Kim önce bağırdı, dağ mı insan mı?
Şöyle ki aynaya bakınca kendimizi görürüz ama kendimizden bir “Asıl” orada yoktur. Aynaya bakmayı kestiğimizde görüntü de yok olur. İnsanın esmaya aynalığı da buna benzer ama bir ileri aşama var. Aynada bizden bir parça olsa öyle farz edelim; işte o zaman ayna hem bizi gösterir, hem de kendi olarak bildiği bizden olanı gösterir! Ama ne asıl olur, ne de suret! Peki ne olur?
“Tanrı ile aradaki her aracıyı kaldıralım!” denir ya! Aracıları pas edince, insanın kendi dahi aracılarla paslanıyor. Ve “O” kalıyor. Yani insan Tanrı’ya ayna olduğuna inanırsa kendisi de ortadan kalkacak! Görünen O’nun yansıması olacak! O’nu gösteren ayna gibi. Tüm mevcudat ayna olacak bu durumda! O zaman insana Allah’tan üflenen ne olacak! Ayna olamaz! Ben, ene; asıl çünkü! Parça da olamaz, o da şirk olur! Geldik mi “Enel Hak!” eşiğine! Yani şirke girmeden Allah’ın insana üflediği asılı inkar etmekten kurtulmanın çaresi değil mi “Enel Hak”. Yani insan, hem esmaya ayna olurken hem de esmayı ayna ediyor kendine! O halde insanın içinden bir kapı açılır O’na ya da insan “Ben, ene” itibarıyla “Enel Hak” tır. Tüm mevcudattaki aynalığı seyretmek mümkün olsa da insanda görünen O’ndan olanı bilmek mümkün olmaz. Ölçmek ve ayırmak da mümkün olmaz! Bunu misalle anlamaya çalışalım; ışık maddenin en latif hali. Işık madde özelliğini gösterdiği tane ve dalgacık özelliğini gösterdiği ve entropiye tabi yani eskimeye tabi olduğu durumda dahi maddedir! Entropi kısaca, maddenin hal değiştirdiğinde kaybettiği çok küçük bir enerji… Yani ışık, maddi boyutta ruhu veya ene, ben olarak adlandırılan O’ndan üfleneni asla tam yansıtamaz! Yani asıl olamaz! Yansıma olabilir! Nur ise asıldır! Ya da ruh veya bilgi, data… O halde bu boyutta görünen her maddi varlık ayna ya da yansımadır. Nur, ruh, data, kün bilgisi ise O’na ait, o halde insanda O’ndan üflenen de budur! Kün, nur, data, ruh, ene, ben gibi bilinen O’na ait olandır. O halde Maddi bedenin dışındaki tüm nurani şeyleri asıl olarak düşünebiliriz. Maddi olanlar zaten aynalık eden yansımalar olacak. O halde kainattaki tüm maddi yapı emir ile yani kün ile işletiliyor. “Kün” e mahzar olan insanda da aynalıkla birlikte Hallaç’ın bahsettiği “Enel Hak” olacaktır! Ya da Yunus’un bahsettiği “Bir ben var, benden içeri.” Yani içerde bir “Ben” olacaktır. O ben, zaten O’ndandır, asıldır! İşte bu noktada bilinen bir asıl vardır! İster Yunus gibi içerdeki benden bahset, ister Hallaç gibi; fark etmez! Bu farkındalıktır…Tanrı mı insanı yarattı, insan mı kendine tanrı yarattı? Bu sorunun bu noktada cevabı bulunmuş olur! Teklik var! O tek olana “Ben” dediğinde O’ndan üflenen kast edilir! “O” dendiğinde yani “Tanrı” dendiğinde zaten sorun kalmaz. Ama “Bir ben var benden içeri” bunu asla unutmayalım. Yani tek ben var, benden içeri olan tek asıl var! Biri asıl, diğeri yansıma!
Selametle,
Ahmet Bektaş