- 1612 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ANTALYA' NIN BÜYÜK KAYBI
ANTALYA’ NIN BÜYÜK KAYBI
DR. REFET TUGAY AĞABEYİMİZİ YİTİRDİK
Dr. Sadık Özen
Antalya’nın duayen hekimlerinden Dr. Refet Tugay, sadece yakınlarını ve sevenlerini değil, bütün Antalyalılar’ı derin bir hüzne gark ederek aramızdan ayrıldı. Onu en yakından tanıyanlardan biri olarak; büyük bir sevgi ve saygıyla bağlı olduğum bu değerli hekim ağabeyimin vefatından büyük üzüntü duydum.
Antalya’ ya geldikten sonra, kendisini ilk tanıdığım meslektaşlarımdan biri oldu. Katıldığım sosyal etkinliklerde gözüme ilk çarpanlardan biri o oluyordu. Mütevazi kişiliği, içtenliği, sıcak ve sevgi dolu yapısı, güzel ve zarif eşi Sevim –Hanım’ la 14 Mart Baloları’ nın en gözde çiftlerinden birini oluştururlardı. Orkestranın çaldığı ilk müzikle piste çıkarlar, bir taraftan dans ederlerken, bir taraftan da Refet Bey’ in esprileriyle etrafa neşe saçar ve baloya katılanların ilgi odağı olurlardı.
Yıllar geçtikçe, Refet Ağabeyim’ in değerli kişiliğini, mesleki kariyerini ve mutlu aile yapısını daha yakından tanıma olanağı bulduk ve onların yakın dostları arasında yer aldık. Dr. Refet Tugay, hem Antalya’nın en değerli Göz Hekimlerinden ve renkli simalarından biri, hem de Cumhuriyete bağlı ve Atatürkçü bir kimlik ve kişiliğin sahibiydi. Fikirlerini açıkça ortaya koyduğu sohbetlerine ve anlatırken büyük heyecan duyduğu anılarını dinlemeye doyum olmazdı.
Onunla, Falez Tıp Merkezi’nde bir yıl kadar beraber çalıştık. Burada; karşılıklı sevgi, saygı ve ilkeli bir meslek dayanışması içinde güzel bir ikili oluşturmuştuk. Oradan ayrıldıktan sonraki görüşmelerimizde, dostluğun zirvesine eriştiğimiz o günlerden hep sitayişle söz ederdi..Tıp Merkezi’nin kapanışından sonra birbirimizden kopmayarak dostluğumuzu ölünceye kadar sürdürecek şekilde perçinledik. Şu anda, onun kaybından dolayı ne kadar acı çektiğimi tahmin edeceğinizi umarım.
Aşağı yukarı bir yıldır sağlığında bozulmalar olmuştu. Ama o hayata o kadar sıkı sarılmıştı ki, dimdik ayakta durmaya, moralini ve sağlığını korumaya çalışıyordu. Bir taraftan da Sevgili eşi Sevim Hanım ile hekimi ve dostu olan ben, onun moral gücünü artırabilme çabası gösteriyorduk.
Son zamanlarda karşılaştığı iki büyük olumsuzluk onu çok üzmüştü. Biri, 2012 yılında yapılan “Göz Hastalıkları Kongresi” ile ilgiliydi. Kendisine; bu kongreyi düzenleyenler tarafından; kongreye kendi adının verileceği kararının alındığı bildirilmişti. Bundan büyük bir mutluluk duymuştu. Ancak, nr yazık ki bu gerçekleşmedi. Anlaşılmaz ve affedilmez bir deontolojik hata ile verilen sözden dönüldü ve. bundan vazgeçildi. Bu üzücü durum kendisine son anda bildirilmişti.. Bu olaya çok üzüldü. Onun yerinde olkim üzülmezdi ki ! …
Sank, adeta komplo niteliğinde bir oyun sergilenmişti. O yaşta bir hekime reva görülen böyle bir durumun, onda nasıl bir yıkıntı yaratacağı hiç hesaba katılmamıştı. Gücümüzün yettiğince teselliye çalıştık. Her ne kadar olanları önemsemiyor görünse de, bu tatsız olayın, içinde fırtınalar kopmasına neden olduğu ve büyük üzüntü yarattığı beli oluyordu..
Sürekli olarak üzüntü duyduğu ve sözünü ettiği diğer bir konu ise; uzun yıllar Tıp Mesleğine hizmet etmiş bir hekim olarak, muayene için gittiği resmi sağlık kuruluşlarında çalışan meslektaşlarının, kendisine gerekli ilgi, ihtimam, saygı ve itibarı göstermedikleri kanısıydı. Bu nedenle, son zamanlarda buralara gitmek istemiyor ve bir sıkıntısı olduğunda beni evine davet ediyordu.Bu değerli meslek büyüğümün bana duyduğu güven, bana, ona hizmet edebilmenin mutluluğunu yaşattı...
Muayenesini yaptıktan sonra, yanından ayrılmamı istemiyor ve ben de onun bu isteğine saygı duyarak uzun süre yanında kalarak, bir hekime ve dosta duyduğu yakınlık ihtiyacını karşılamaya çalışıyordum. Bu durum onu çok mutlu etmekteydi. Bir gün ziyaretine gittiğimde; duyduğu memnuniyeti “Sen Atatürk’ün kendisini emanet ettiği Türk Hekimleri’nden birisin” diyerek, bana hekimlik hayatımın en büyük onurunu yaşatan çok değerli bir övgüde bulunmuştu.
Biraz yaşlanan hekimler ne yazık ki bu gibi durumlarla karşılaşmakta, genç meslektaşlarından, bekledikleri ilgi, yakınlık ve içtenliği göremediklerinde sükutu hayale uğramakta ve bu gibi durumlardan yakınmaktadırlar. Nitekim, Antalya Tabip Odası’ nın14 Mart 2013 günü düzenlediği “Plaket Töreni” sırasında Değerli Ağabeylerimiz Dr.Talat Özsancak ve Dr. Hasan Fehmi Boztepe, yaptıkları konuşmalarda bu konulardaki yakımalarını dile getirdiler.
Zaman zaman bu konuda benim de birtakım olumsuzluklarla karşılaştığım oluyor ve bunları yazdığım makale ve kitaplarda dile getirmeye çalışıyorum. Bundaki amacım kişisel bir yakınmada bulunmak yerine, genç meslektaşlarıma Tıbbi Deontoloji Kurallarını hatırlatabilmektir. Zira bizler bu kurallar içinde yetiştik, kendimizden büyükleri abla ve ağabeylerimiz olarak gördük ve “Tıbbiyelilik Ruhu” nun gereği olarak, onlara gereken saygıyı gösterdik. Yaşları bizden küçük olanları ise kardeşlerimiz kabul ederek, onları sevdik ve sırası geldiğinde korumaya çalıştık.
Bundan on yıl kadar önce yazmış olduğum “DOKTORLUK DEDİĞİN İKİ TIK TIK” isimli uzun şiirimden almış olduğum aşağıdaki bölümün bu konudaki düşüncelerimi yansıtmış olacağını sanıyorum.
“Size de söyleyeceklerim var doktor kardeşlerim: Birlikten dirlik doğar bunu iyi bilelim. Birbirimizi sayalım, sevelim, elele verelim. Üç kuruşluk çıkar için birbirimizi yemeyelim.
Deontolojiyi çiğnemeyelim.
Mesleğimizi parayla ölçmeyelim. Baskılara da boyun eğmeyelim Hesabımızı, yalnız vicdanımıza verelim Bu günlerin yarını da vardır, Dünyanın malı dünyada kalır,
Unutmayalım ki: “Doktor Allaha en yakın insandır.”
Doktorluk; özveri, hoşgörü, şefkat ve sevgi ister. Ve de bir gün gelir, her şey bir anda biter, Dünyada baki kalan, yalnızca hoş bir sedadır..”
Bu arada, sırası gelmişken, bir meslektaşım tarafından maruz kaldığım, hekimlik adına utanç verici bir anekdotu da burada yazmadan geçemeyeceğim. Bundan bir yıl kadar önceleri, Kepez Tıp Merkezi’nde çalıştığım sırada, Nöroloji muayenesini gerekli gördüğüm bir hastamı, SGK’ya bağlı bir hastanede kendisine güven duyduğum bir meslektaşıma göndermiştim. Hastam daha sonra bana döndüğünde, bu meslektaşımın “Bu adam dedem yaşına geldi, hala çalışıyor mu, ona nasıl güvenip de gidiyorsunuz ?” dediğini nakletti. Ne yazık ki, bu hekim, uzmanlığına güven duyarak yıllar boyu hastalarımı gönderdiğim bir meslektaşımdı. Duyduklarıma çok üzüldüm, ama hastamın, benim adıma ona gereken yanıtı ziyadesiyle vermiş olduğunu öğrenince rahatladım.
İnsanlar belli bir yaşa geldiklerinde; artık hastalıkları ve hatta ölümleri doğal karşılanır ve sürpriz olmaz. Doğanın kanunudur bu. İnsanlar doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Bazen amansız bir hastalık, ya da “Eceli kaza” denilen ve zamansız kabul edilen genç ölümler de olur. Bu gibi durumlar, aileleri ve yakınları kadar hekimleri de üzerler. Allah bunlardan bütün insanları korusun.
Yaşları ilerlemiş hekimlerin yaşam konusundaki duyguları; iç dünyaları ve neler hissettikleri genelde hekimler tarafından hiç düşünülmez ve dikkate alınmaz. Bir yerde onlara pilleri bitmiş gibi bakılır. Oysaki onlar, çeşitli olumsuzluklar ve hatta fırtınalarla dolu bir yaşamdan sonra, artık rahat edebilecekleri bir döneme gelmişler ve hayata sımsıkı sarılmışlardır. Meslektaşlarından bekledikleri tek şey biraz ilgi ve biracık da saygıdır. Genç meslektaşlarımın, bir gün kendilerinin de yaşlanacakları ve bugün yaşlı gördükleri hekimlerin yerlerini alacaklarını asla unutmamalarını öneririm.
Onları anlayabilmek için; hekim olmak ve o yaşlara gelmek gerekir. Hekimlik ruhu denilen şey işte budur. Her an kendini yenileyebilmek ve ölünceye kadar insanlara hizmet etmek. Bunun maddiyatla falan hiçbir ilgisi yoktur. Bu, içlerine yerleşmiş olan insanlara hizmet duygularının gereğidir ve bu tutkuları ölünceye kadar devam eder.
Bu arada, Allah’a şükürler olsun kiİ deontoloji kurallarına son derecede saygılı, ağabey ve ablalarına hizmette kusur etmeyen, onlarla büyük bir özveriyle ve içtenlikle ilgilenen, son derecede değerli, gerek bilgileri, gerekse insani meziyetleri itibariyle iyi yetişmiş ve hekimlik mesleğini liyakatle ifa eden, pırıl pırıl genç hekimlerimiz var. Onların varlıklarıyla onur duyduğumuzu ifade etmek isterim. Üstelik bu niteliklere sahip olan genç meslektaşlarımın sayıları, olumsuzluk yaratanların kat kat üstündedir.. Burada isim verme olanağım bulunmuyor. Ancak bu meslektaşlarımı çok sevdiğimi ifade edebilirim. Onlar için “İyi ki varlar” diyorum ve buradan kendilerine en derin sevgilerimi gönderiyorum.
Refet Tugay Ağabeyim, ileri yaşlara gelinceye kadar topluma büyük hizmetler vermiş, değerli ve ilkeli bir hekimdi. Beden sağlığı bozulmasına rağmen ruh sağlığı hep yerindeydi. 93 yaşına gelmesine karşın hayat doluydu. Bir hekim olarak insanlara hizmet etmenin mutluluğu, onu hayata en çok bağlayan şeydi. Daha bir yıl kadar önce, benim görevli olduğum Kepez Tıp Merkezi’nde, benimle birlikte çalışma arzusunu dile getirmişti. Adeta, muayene ettiği hastalarının ve kullandığı cihazların hasretini çekmekteydi. Ne yazık ki ona bu imkan sağlanamadı.
Evet, çok değerli Refet Tugay Ağabeyimi kaybettik. O artık dünyada bıraktığı “Hoş bir seda“ ile anılacaktır. Nur içinde yatsın ve mekanı cennet olsun. Bu değerli insanı, Antalyalılar’’ ın çok uzun yıllar unutmayacaklarına ve iyilikle anacaklarına inanıyorum. Allah hepimize böyle bir son nasip etsin.
Başta Sevgili Eşi Sevim Hanım, Kızı Süeda, Oğulları, Torunları, “TUGAYOĞLU AİLESİ” nin bütün mensupları, dost ve arkadaşları ile tüm Antalyalılar’a, Manavgatlı, Sarılarlı hemşehrilerine ve değerli hekim meslektaşlarıma başsağlığı diliyorum.
15 Nisan 2013 / Antalya
YORUMLAR
Sayın Sadık ÖZEN,
Yazınız sayesinde Sayın Dr. Refet TUGAY'ı tanıma fırsatı buldum.
Ancak, böylesine değerli bir hekimimizin vefatından da büyük üzüntü duydum.
Allah rahmet eylesin. Başta ailesi olmak üzere, sizlere ve sevenlerine başsağlığı dileklerimi sunarım.
Saygılarımla.