ŞİİR VE ŞAİR
ŞİİR VE ŞAİR
Şair , duygularını,algılarını,gözlemlerini, özlemlerini, tutkularını, ilham ve tasarımlarını sözcükler, imgeler, deyimler, tamlama ve betimlemelerle dizelere aktarır.
Yoğun duyguları ile algılar, özümser ve çözümleyerek söz sanatına aktaran şair, bir çağlayan gibi gürleyerek yücelerden sonsuzluğa akar akar, serinletir.Bir deniz rüzgârı gibi ılık ılık eserek gönüllere su serper,gözlerde umut, rüzgârda ses, ozanda nefes olur. dizelerden yaptığı basamaklarla yücelerin yücesine çıkar. Yarattığı eserin temasında kendini bulur.
Batıda edebiyat eleştirisi söz konusu olduğu zamani " YENİ ELEŞTİRİ OKULU" nun kurucusu olan Eliot’un seçkin yeri her zaman ve herkesce tartışmasız kabul edilmekte.
Eliot’un Edebiyat üzerine Düşünceleri ,deneme ve eleştiri yazıları özet olarak şu başlıkları taşımakta ve bize çalışma alanı hakkında fikir vermekte:
"Gelenek ve Şiir/Kusursuz Eleştiri/ Metafizik Şairler/ Eleştirinin görevi/Ulysses,İrvin Babbitt ve Hümanizm/ Dante/ Din ve Edebiyat / Yeats/ Şiirde Musiki/ Küçük Şiir Nedir/ Klasik Nedir/ şiirin Sosyal Görevi/ Şiir ve Tiyatro/ Büyük Düşünür Goethe / Eleştirinin sınırları.
"Edebiyatın ve şiirin görevi, içinde yaratıldığı kültürün değerlerini çağın ve şairin perspektifinden güzel bir biçim içinde sunmaktır...
Bir sanat eseri , bir toplumun sosyal gerçeklerini ve ideal edindiği değerleri didaktik olmaksızın yaratıcısının perspektifinden sunan, içinde yaşadığımız kargaşaya bir düzen getiren bu düzen duygusunu içimizde de uyandırarak bizi önce kendimizle, sonra da toplumla barıştıran organik bir bütündür.
Böyle bir sanat eserinin nihaî görevi "Virgil’in Dante’yi terkettiği noktada ilahî gerçeğin sınırlarında bırakmaktır."
Eliot’a göre , "Şiir dili, konuşma dilinin ve ondaki musikinin en kusursuz şeklini sunmak zorundadır."
Evrensel sayılması gereken şairlerin, " verimlilik, çeşitlilik, bütünlük " ölçütlerini yansıtması esasını getiren Eliot, " Tıpkı bir heykeltraş gibi şair de kullandığı maddeye sadık kalmalıdır; yaratacağı melodi ve ahengi işittiği seslerde bulmalıdır " demekte.
Gönül dilini ve sevgiyi, bir yüreğin iki yarısı olan ve suları coşan iki nehir gibi okyanuslara akan Mevlânâ ve Şems’te görmekteyiz...
"Senin sevgin yüzündendir ki, göz güneşten nur alır, bulut topraktan su içer."
"Çağımızda şiir, çoğunlukla okunmak için yazılmaktadır. Asırlık karaağaçların dallarında arıların vızıltısından ve güvercinlerin ağıtlarından başka söyleneck şeyler de vardır...
Şiirin bütünündeki musikiyi yaratan duygu dalgalarını ve ritmini vermek için, şiirin duygu yükü daha yoğun ve daha az yoğun olan kısımları arasında geçişler yer alır. Şiirde duygu unsurunun az olduğu kısımlar, yoğun olduğu bölümlerle kıyaslandığı zaman, nesre daha yakın bir dilde ifade edilecektir. Öyle ki hiç bir şair, nesir diline hâkim olmadıkça, büyük bir şiir yazamaz."
Dünya ve düşünce ile bakmak , görmek ve algılamak kavramları önem kazanmakta. Çağlar ötesinden gelen ve geleceğe izler bırakan bir rügâr ve su gibi akıp gitmekte olan sanat dalları arasında yer alan şiir, tarihle ve insanla yaşıttır.
Ünlü bilgin İbn-i Sinâ, "İlim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder " demiş.
Bacon : "Sanat, doğaya eklenmiş insan demektir" diyor.
A.Mauroıs, Yaşama Sanatı eserinde : " Tablonun, heykelin, şiirin, trajedinin ham maddelerini sağalayan doğadır; insan, aklının isteklerini yerine geitmek için bu maddelere şekil verir, onları düzene sokar " demektedir.
RİNDLERİN ÖLÜMÜ
Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar;her gece bir bülbül öter.
Yahya Kemal Beyatlı
Anadolu’yu gençliğe armağan eden ünlü şair Mehmet Emin Yurdakul, "BIRAK BENİ HAYKIRAYIM" şiirinde şunları yazmıştır:
"Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et ;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir..."
Boş durmayı kendine ihanet sayan ve Bursa Cezaevinde kucak dolusu şiir yazan Nâzım Hikmet bir şiirinde şöyle demekte:
"Bizi esir ettiler,
Bizi hapse attılar;
Beni duvarların içinde,
Seni duvarların dışında,
Ufak iş bizimkisi,
Asıl en kötüsü,
Bilerek bilmeyerek,
Hapishaneyi insanın kendi içinde taşıması...
İnsanların bir çoğu bu hale düşürülmüş..."
Şiir ve şairi anlatmak, yorumlamak, tahlil etmek, eleştirmek yada betimlemek şiir yazmaktan zor olsa gerek...İnsanın hapishaneyi kendi içinde yaşatması ve şairlerin haykırmaması daha da zor...!
YAHYA AKSOY