- 378 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eleştirellik 2 /4
Üretim ilişkileri de toplumsal yapıları ortaya koymuştu. İttifakın karşı grup kişisi, bu taraftaki kişilerin POTANSİYEL OLARAK hem karısı, hem kocası oluyordular. İster beşikte, ister ölümüm eşiğinde olsunlardı. Ama beşikteki ile cinsel ilişki var mıydı derseniz; uygulanmasa dahi, bu durumda potansiyel olarak, bu böyleydi.
Kişilerin cinsel ilişkileri kendi totemi yapı içlerinde haram (yasak) kılınıp; karşı totemle cinsel ilişkisi de helal yapılıyordu (vize veriliyordu). Karşı totemi düşmanlar, ittifakla düşman kardeşlere dönüşüyordu. Her bir totemi gruplar cinsel ilişki üzerinden; cinsel totemi düzenlemeler üzerinden; girişen akraba evlilikleri yapan yapılar oluyordular.
İttifakın yeni totemi (ilahı) cinsel birleşme üzerinde kardeş olmalarını ilan etmişti. Cinsellik o dönem içinde önünüze ne gelirse gelsin kabili katıksız bir cinsellik olmayıp; potansiyel somutluk olurla kardeş ve akraba olmanın bir temas eden yapılarını ortaya çıkarmasıydı.
Bu yine eski dönem totemizmdeki gibi beşiktekini de, 6 yaşındakini de, 90 yaşındakini de; potansiyel olarak size kadınlık etme heriflik yaptırma olanağını tanıyordu. Ama beşikteki ve 10 yaşındaki ile evliliğiniz hiç olmaya bilirdi de. Şimdi bile doğan çocuklar temas olsun olmasın sizin evlenebileceğiniz potansiyel partnerinizdirler.
Bunlar erken dönem totemi yapıları içindeki malzemeleri yeniden inşa ile ittifakı dönem sürecine aktarılan düzenlemeleriydiler. Sosyo toplumsal geleneklerle aktarılan zorunlu öğretilmeleri ve uygulanmaları vardı. Kuşak farkı kılınmadan yapılan evlilikler kişilere tiksinç ve iğrenç gelmiyordu.
Toplumun bir kurumsal görevlenmesinin uygulamasıydı. Bir kurumsal vatandaşlık görevini yapıyorlardı. Vatandaşlık ne kadar tiksinçse, bu da o kadar tiksinçti.
Biz sanıyoruz ki, insanlar baştan beri halktı. Baştan beri totemi etnik yapıların kaynaşmasıydı gibi görüyoruz. Bu çok büyük bir düşünme ve strateji hatasıdır. Av yapılan ve büyük oranda ot, kök, meyve, böcek gibi haşere toplayıcılığı yapılan döneminde; doğanın yağmalandığı rekabetçi dönemde; siz ayrı totemi etnik insanları nasıl bir araya getirip te, bir arada tutacaktınız?
Elbette yol iz olmayan bir dönemde; sürece yol iz olmuş hemen elinizin altında bulunan totemi cinsel düzenlemeyi güncel ilişkiye göre yeniden kurallarla (tabularla) bağıntılamanızla olacaktı.
Tedavülden kalkmış eski bir bağıntıyı kullanıp yapı dışına atarken, yenisini de dışarıya atıyor olduğunuzun üzerine yeni bir bağıntıyla kurmak olacaktır. Değilse başlanışta insanlar, bir zina olgusunu, bir ensest ilişki anlayışını, bir haram imajını, bir helal algısını, bir sapıklık kanısını, bir ahlak sanısı gibi ne idüğü belirsiz kavramları o dönemlerde tanımlayıp; onu totemin boynuna asıp; bir ders programı gibi takip etmiyorlardı.
Karşı totem yapılar birleşmesi olan halk yapıyı ve üretim yapan toplumu siz, hangi şart ve hangi meşrulaşma üzerinden sağlayacaktınız? Erken dönemlerde acıkınca, acıkan insanın karnını doyurma şartına, o kişilerle temas etmeyi ön görülme şartına, hangi zorunluluklarla icbar edilecektiniz?
Hiç kuşkusuz ki totemi anlayışlarla (sosyal grup bilinciyle) buna icbar edilecektiniz. İnsanın üretim yapan ilişkileri ortaya çıkınca da, insanların temas eden, ittifakı yapı kuran bir toplumsal yapıya geçmesini sizler; hangi totemi meşruiyetle, nasıl ve hangi hakla önleye bilirdiniz ki?
Tarihsellik böyle olmasaydı. İlkten beri etnik yapılar eş deyişle etnik düşmanlıklar bir arada olsalardı zaten orta yerde etniklik kalmaz, ortam melezleşilirdi. Bu doğanın açık yasasıdır.
Bizlerin işçileşen göçle Almanya’da biyoloji olarak, Türk kalamamamız gibi. Böyle olsaydı bu etnik grup süreçleri farklı insan tip ve ırkları üzerinde oluşla yüzbinlerce yıl sürmezdi. Bunları göz ardı eden kişiler, aynı hatalara düşmenin kısır döngüleriyle; aşağıdaki gibi cümlenin yargılarını söylerler.
Tarih kitaplarına geçmese de siz dünün sosyal elci mantık ve kurgularını, bugünün mantıki kurgularıyla empati yapılır olamayacağını bilmeniz gerekirdi. Siz tarihseli bilmeden; “tarihi kayıtlar kitaplara geçmese bile" diyerek bir fikir karartması yapıp; bugünün anlayışı olan tiksinme sübjektifliği ile tarihin ve kültürün oluşması olan küçük yaş aşk ve evliliklerini anlayamazsınız.
Siz cismi ışığın geldiği doğrultuda görürsünüz. Işık ortam kırılmaları yaparak size ulaşır. İçinde su ve tabanında bozuk bir para olan bardağa baktığınızda, parayı bardak tabanında olduğu yerden, biraz daha farklı noktadan görürsünüz.
Yine bir bardak su içindeki kalemi ya da kaşığı, kırılmış görürsünüz. Işığın suda kırılarak yansıması gibi uygarlığın hangi kırılma noktalarından geçerek size yansıdığını hiçbir zaman bilemezsiniz. Bu yüzden siz baktığınız noktada, bir kesikli süreklilik olan tarihselliği sapmış gibi görürsünüz.
Bugünkü algılarınız doğrudur. Ama unutmayınız ki bu günkü yargı düzey ve düzlemimiz de tüm zamanların, tüm geçmişin tarihi düzey ve düzlemi değildirler. Bu nedenle o dönemdeki kişilerin ruh yapıları da bu nedenlerle, sizin ruh yapınızı bozan şeylerden pek pek etkilenmiyorlardı.
Ruh yapılarının bozulması için sosyal tabunun onlara; küçük yaş evliliğinin ve küçük yaştaki ile cinselliğin iğrenç olduğunu söylemesi gerekirdi. Ama böylesi bir söylemler de, o dönemin anlatıları içinde yoktular. Olsa bile hiçbir işlerine yaramazdılar.
Kendi totem aitinin etini yemekten iğrenip tiksiniyordu. Ama başka etnik totemi insanların etini iştahla (yamyamlıkla) ve iğrenmeden yiyordular. Çünkü sosyal anlayışça totem tabusu ona bunun böyle olması gerektiğini söylemişti.
Oysa aynı totemi kandaşlarıyla ilişki kurarken ilişkileri içinde kuşak farkı gözetmemeleri, ahlaki sapıklıktan sayılmıyordu. Daha doğrusu eski erken dönemler sapıklık kavramını bilinmiyordular. Sapıklık kavramı çok sonranın kullanacağı bir ilahi dil terminolojisidirler.
Bir ilahi anlayışın dil envanteri ile kendisinden önceki geçmişe ya da tarihe bakmak; bilmem ne kadarı akılcı, bilimsel ve doğruluk içerirdir. Böyle olunca da bu ilahi dinler terminolojinin içinde olan put kavramıyla; daha put kavramının kendisi ortada yokken, kendisinden önceki totemizme putçu lük deyip; sapık bir din diyerek kültür yıkıcılığını yapılması kaçınılmaz olur. Oysa totem, ne bir puttur. Ne de bir dindir.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.