- 1004 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
GEL/ME
GEL/ME
Müptezel olmuş acılarınıza giydirebileceğiniz en ince kılıftır arabesk yavşaklığı...
Demine varamazsanız sevdanın dibine vurursunuz !
Günlerin birbirini aynı hızla kovaladığı zamanlar, kitaplara sığınış, büyük kupalarda içilen kahveler, yanıp yanıp sönen izmaritler. Üç beş dosta sırt dönüş, kapı arkalarına çöküş, çığlık çığlığa susuş.
Sessiz sedasız veda planları, düş yorgunluğu, ayna karşısında yalnızlık provaları, aldatılmış çaresizlikler, küflenmiş küfürler, sahipsiz keşkeler.
Ayrılığı karşılamaya hazır artık yürek. Gidişlere hep alışık el sallamalar. Sağ gösterip soldan vurmalar.
Çok bonkördür sevmeler acıları hep miras bırakır. Zenginim herkesten zengin. Herkese yetecek kadar acım var…
‘Devlerin aşkı büyük olur’ mavallarıyla büyütüldük. Yeşilçam’dan aşk çalmak hayallerimizi süslerdi. Solumda ki kanlı yumruk açmaya başladığında avuçlarını öğreniyordum ne ben Guliver dim devlere baş tutacak. Ne de hayat kamera arkasından izlenilecek kadar kadrajı geniş tutuyordu.
Çekip gitmekte her zaman çok iyiydiler. Bana nasıl yapıldığını hiç göstermediler. Bu yüzden hep kalandım. Beklemekten gocunmayan bir yanım vardı yıllar geçse de üzerinden, kapı çalınca aniden ‘nerdeydin bunca zaman’ diye sormayacak kadar da saf bir yanım. Peki, kaç geliş bir gidişi silebilirdi. Kaç kez sevişmek gerekirdi unutmak için.
Her şarkıda aynı acıyı mırıldanmak da neyin nesiydi ne anlamı kalıyordu ki sevişmelerin, öpüşmelerin o zaman. Zaman her şeye gebeydi hani, piç yalnızlıktan başka ne doğurdu ellerime ki ya benim ayarım bozuktu ya da boş laflara kanmak acımı doyuruyordu.
Her seferinde aynı acının kabuğuna çekilmiş buldum kendimi. Kapılarımı her kapattığımda aynı sahne canlanıyordu zihnimde ‘beni özle’ deyip kapıdan gidişin ve bir daha dönmeyişin
adamlığını yolda düşürdün de bundan mı dönmedin?
Ardından çirkinleşti camgüzeli, kokusunu yitirdi fesleğen, yanmadı bir daha bu evde lambalar. Açılmadı perdeler, kapı önünde bırakılmadı ayakkabılar. Soruyorlar ‘evine ne gömüyorsun böyle?’ ’dünlerimi’ deyip geçiştiriyorum soruları. Yarınlarımızı da çalıp gittiğini bilmiyorlar…
Ben seni unuturum. İnsanım unutmaktır en büyük lütfüm ölülere bile üç gün ağlanıyor sonuçta. Senin de çoktan unuttuğun aşikâr. Peki, ya biz. Bizi unutturmaya gebe kalacak mı zaman.
Ölmek bir devrimdir. Yaşamaksa eylem.
Öldürsen iyi olacaktım belki. Sen gitmeyi seçtin.
Gözlerinde bayıldığım zamanlarım da oldu o gün bugündür ayık değil kafam.
Kırgın değilim, kızgında, ah da etmedim vah da...
Biraz uykusuz gecelere talibim birazda sevdim o kadar!
Şimdi her nerdeysen rica ediyorum ne olur gel/me.
Suna A. GÜLSOY.