- 1146 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bornova Uluslararası Şiir Günleri Etkinliği Üzerine
1-
ŞEREF BİLSEL’İN İSTEDİĞİ GİBİ
Şiiri seviyoruz, dünyaya şiirle bakıyor, şiirle var olmaya çabalıyoruz; bunu yaparken şiirin bugününe ait birikimini edinmeye de çalışıyoruz. Şiirle derdimiz var, bunun da sebepleri var. Bu dert ne tarihten bağımsız, ne teknolojik edevatlarla yeniden üretilen, ana sıkışmış kopya bilinçlerden. Bu derdin postmodern durumla da ilgisi var, sanatın meta olarak dolaşımda olmasıyla da;piyasaya tabi tutulmasıyla yani kapitalizmin sanatı yutmasıyla da ilişkisi var; bugünün edebiyatı içinde damarları tıkayan kemikleşmiş iktidar ilişkileri ile de ... Bu sebeplerle şiir bizim için ekmek, peynir kadar gereklidir, şiirle ilgili faaliyetler de. Bu yazının konusu da şiirin kendisiyle doğrudan değil de dolaylı ilgisi olan bir olayla, ne yazık ki sinirlerimizi allak bullak eden tekil bir olayla ilgili ve biz bu olaydan söz edeceğiz.
Bornova’da Uluslararası Bornova Şiir Günleri etkinliği düzenlendi. 21-22-23 Mart günleri düzenlenen etkinliğin onur konukları asıl adı Ali Ahmet Sait Eşber olan Adonis ile Ahmet Oktay. Etkinliğin ilk günü Ahmet Oktay’ın şiiri üstüne belgesel gösterildi, konuşmalar yapıldı. ikinci günündeki toplantının konusu ise Adonis’in Şiiriydi. Gösterilecek belgesel ve yapılacak konuşmalarla Arap şiirinin çağdaş temsilcisi olan ve bütün dünyaca tanınan, Arapçanın çağdaş ve derin sesi Adonis’in şiiri üzerine konuşulacak, şiirleri okunacak, ve kendisi aracılığı ile Çağdaş Arap şiiri hakkında bir kanıya sahip olacaktık. İlk konuşmacılar Metin Fındıkçı ve Faris Kuseyri, Adonis’in şiiri hakkında derledikleri bilinen bazı bilgileri aktardı ve görüşlerini bizimle paylaştı. Buraya kadar her şey iyiydi, olması gereken gibiydi. Sonra bu tür toplantılarda çıkardığı uyumsuzluklar, anlamsız tartışmalar ve kavgalarıyla ünlü Şeref Bilsel söz aldı. Bilsel, toplantının konusu olan ve aynı zamanda davetlisi olan Adonis ile ilgili konuşmasının "Adonis Şiirinde Doğu İmgesi" adlı yazılı ilk bölümünde Adonis’in devrimci kişiliğinden ve devrimci şiirinden söz etti, konuşmasını bu konu dolayımında sürdürdü. Ancak ne yazık ki konuşmasının yazılı olmayan, metin dışı devamı Adonis açısından ciddi ithamlar içeriyordu ve de konuşmasının ilk bölümüyle açıkça çelişki içindeydi ve oldukça tutarsızdı. Adonis’in şiirinin Tanzimat sonrası Türk Şiiri tarafından aşılmış, eski bir şiir olduğunu söylüyordu Şeref Bilsel. Bu gereksiz, nezaketsiz ve bizzat kendi nitelemesi olan "devrimci" kişilik ve devrimci şiir nitelendirmeleri ile çelişen karşılaştırma yetmezmiş gibi güncel sosyal bir narsisizmi daha konuya dahil etti. Adonis’in şiirinde kadının ruhsuz bir nesne olarak anlamlandırıldığını, yine bu şiirde cahiliye döneminden kalma zihniyetin aktarıldığını iddia etti. Esasa girmeden usul yetersizliğini açıkça saptamak gerek: bizzat şeref Bilsel’in kendi tabiriyle devrimci bir şair olarak nitelediği bir şair için kırıcı ve aşağılayıcı bir hakaret olarak algılanabilecek bu sözler Adonis’in huzurunda söylenirken, hiçbir çeviri yapılmamış, onur konuğu olarak davetli şaire konuyla ilgili çevrilmiş bir metin verilmemiş olduğu gibi, bu iddialar kendisine sözlü olarak da anlayacağı biçimde çevrilmemiş, bu iddia karşısında saygın bir şairin pek tabi olması gereken savunma, yanıt verme hakkı ve diyalog imkânı toplantıda sağlanmamıştır.
Bu basitçe geçiştirilecek bir konu değil. Bu kesinlikle kabul edilemez büyük bir hakarettir. Öncelikle Arap şiirinde gerçekten devrim yapmış, bütün dünya şiir ve edebiyat kamuoyunun yakından tanıdığı ve saygı duyduğu, dilimize de kazandırılmış şiirleri ve şiir üzerine birçok değerli yapıtı olan bir şairin şiirini, Tanzimat sonrası Türk Şiiri ile anlamsız, yersiz ve hiçbir dayanağı olmayan bir karşılaştırmayla aşılmış saymak, hem çağdaş Türk Şiirine hem de bütün bir çağdaş Arap şiirine ve Adonis’e hakarettir. İnsanın aklına her fırsatta yapılan yerli yersiz Türk övgüsü de geliyor ister istemez. Hem bir şairi "onur konuğu" olarak davet edeceksiniz, hem de onu anlamsız, yersiz, nezaket kurallarını aşan bir biçimde bir kıyaslamayla Tanzimat sonrası yazılan Türk şiirinden daha geride göstereceksiniz!!! Madem böyle bir karşılaştırma yapmış iseniz neden "onur konuğu" olarak çağırıyorsunuz o zaman? Tanzimat sonrası yazılan Türk Şiirinden daha da gerideyse bu şairi neden "onur konuğu" olarak niteliyorsunuz? Diyelim ki, Nâzım Hikmet ile, Fazıl Hüsnü Dağlarca ile kafanızda böyle bir kıyaslamaya giriştiniz. Bunu söyleyecekseniz, eğer durum buysa, Adonis’i "onur konuğu" ve devrimci yapan özellikler nedir şiirinde ve kişiliğinde? Türk Şiirini dünya çapında bir şairle kıyaslayarak sözüm ona daha önemli göstermek gibi bir köylü kurnazlığına gerek var mı? Bunların hiçbirinin cevabı yoktu Şeref Bilsel’in suçlayıcı, aşağılayıcı konuşması içinde. O alışılmış tavrıyla, parlak sözlerle belden aşağı vurup durdu. Hepimizin bildiği gibi eleştiri yaparken somut örnekler verilir; şiire dair çözümlemede eleştirmenlerin, kullanmak zorunda olduğu bir yöntemdir bu. Buna ilişkin tek bir sözcük çıkmadı Şeref Bilsel’in ağzından. Yalnızca yıllar önce ülkemizde yine bir etkinlik için bulunan Adonis’in kadına gerçek bakışıyla hiçbir ilgisi olmayan ve genel ve yaygın bir anlayışa ironik bir gönderme olarak algılanması gereken "kadından şair olmaz" sözüne atfen bir suçlama, ve şiirine ilişkin bir totoloji; işte Şeref Bilsel’in zihniyetini ele veren, nasıl fikir yürüttüğünü gösteren olgular bunlar.
Şeref Bilsel’in hataları aslında günümüzde popülarite olarak yaşanan boş ve itici, hoş olmayan bir zihniyetin yansımalarıydı, sadece bir iki usul eksikliği değil kuşkusuz. Adonis’in şiirinin yeni olmadığı iddiası, Türk şiirinin bu aşamayı Tanzimat’tan sonra aştığı iddiası inceltilmiş haliyle ulusal olarak adlandırılan, kimliğe dayalı, gericileşebilen çağcıl böbürlenme tavrıyla tam olarak çakışıyor.
Hiçbir derinliği olmayan, bu mantaliteyle Batı şiirini Türk şiirinden çok üstün görebilecek fikirleri de meşru kılabilecek anlamsız bir yaklaşım bu. Şeref Bilsel burada “yeni”den bahsederken bir tür çağın cilaladığı hazırlop ilgiyi odaklıyor kendinde, şiir üzerinde retoriğe dayalı güzel kalem oynatan birisi olmasına rağmen ne yazık ki kendisi yeni şiirin temsilcilerinden biri değildir . Ki Türkiye’de yeni bir şiir dilinin varlığından şiirle ilgilenen binlerce insan haberdardır. Ve bu dil sadece yeni olmanın değil özgün bir yeni olmanın derdinde. Nitelikli bir yeni olmanın derdinde. Bunu idrak etmiş pek çok kalem var şu anda. Ama konu “yeni” üzerine bir değerlendirme değil. Edebiyata, Edebiyatçılara, Dünya Edebiyatı’na, Türkiye Edebiyatı’na, Arap Edebiyatı’na saygısızlık yapılmıştır. Kadının meta olarak görülmesi devrimci bir zihniyeti çok temel bir tutarsızlıkla yok eden bir çelişkidir. Dolayısı ile kişiliğe de saygısızlık içeren bir davranış bu. Bu sıfatı yok eden, ciddi bir suçlama bu, bir eleştiri kesinlikle değil. Edebiyatta dünyaca bilinen bir şairi çağırarak bu türden karşılaştırmalar yapmak ise sadece usule değil adaba ve edebe de aykırıdır.
Bu yazı bir iyi niyet yazısıdır, yaptığımız uyarılar bu iyi niyetten kaynaklanıyor. Bornova Uluslararası Şiir Günleri etkinliğini hazırlayan ilgililerin, özel olarak da Şeref Bilsel’in, bu konu hakkında sorumlulukla bir özeleştiri vermesini bekliyoruz. Sorumlu bir davranış bunu gerektiriyor diye düşünüyoruz.
Yazıyı sonlarken Tanzimat sonrası aşıldığı söylenen ve nasıl oluyorsa devrimci de olan Adonis’i bir şiiriyle analım:
"bir köyde doğmuşum ben
dar ve kapalı bir girdap gibi
hiç çıkmazmışım ordan
oysa kıyılara değil
okyanusa benim sevdam"
(Çocukluğa Dair Kutlamalar / Kutlamalar // Adonis)
2-
Al gülüm Ver gülüm
Geçtiğimiz günlerde edebiyatla içten ilgilenen pek çok insanın katıldığı bir etkinlik yapıldı. Uluslararası Bornova Şiir Günleri etkinliği. Edebiyatın sosyal yönünü de yansıtan bu tür etkinlikleri oldukça çok sayıda insan önemsiyor ve nitelikli emekleriyle etkinliğin gerçekleşmesinde gönüllü sorumluluklar üstleniyorlar. Bu organizasyonun omurgasını belirleyenlerden biri Şeref Bilsel’di; eşi Betül Dünder ve yakın arkadaşı Emel İrtem, etkinlikte konuşmacı olarak yer aldılar. Şeref Bilsel yaptığı konuşmada narsisist ilgiye oynayarak; Adonis şiirinin yeni bir şiir olmadığını dile getirmişti. Bununla da yetinmemiş Adonis’in şiirinde Kadının ruhsuz bir nesne olarak işlendiği ithamında bulunmuştu. Bu mesnetsiz iddiaya başka bir yazıyla yanıt verdik.Bu yazıda Emel İrtem ve Betül Dünder’in etkinlikteki konuşmalarına değineceğiz.
Bu ikilinin yaptığı konuşmanın başlığı “Şairler Arasında Kadın Olmak”tı; bu başlık aynı zamanda Betül Dünder’in hazırladığı akademik bir çalışma olan kitabın başlığıdır da. Etkinlikteki konuşmada, kitaba ait bu başlık kullanılıyorsa, bu başlığın kapsamı dahilinde yeni şeyler getirmese de dinleyici açısından doyurucu düşünceler dile gelmeliydi. Ancak konuyla ilgili mevcut bilinç seviyesini bile yansıtmayan, sığ bir konuşmaydı. Türkiye toplumunun geleneğine yansıtılan ve kısmen de geleneğin taşıdığını bildiğimiz klasik ataerkil sistem ve onun dramatize versiyonlarından başka bir açılım getirmeyen, kadının ülkede ve dünyadaki varlığından, sorunlarından, pratiklerinden, söyleminden, maruz kaldıklarından, yaratılarından bihaber, tribünlere oynayan bir reklam kurnazlığıydı bu konuşma. Herhangi bir derinliğe sahip değildi.
Burada sadece entelektüel bir derinlikten bahsetmiyoruz. Sanatın toplumun gerçekliğiyle temasından kazandığı dilden uzak düşmek bile derinliksiz sayılmalı.
Emel İrtem’in şairler arasında kadın olmak bağlamıyla ilintisiz olduğu açık, ilgi çekmek için dile getirdiği polisin kendine kızıl orospu dediği yönündeki açıklamasını buna örnek verebiliriz. Toplumun genel geçer algısını yansıtmaya yönelik bu anlatı, kadının ideolojik bakımdan eril egemen bir toplumdaki durumunu yansıtmaktan oldukça uzak bir örnektir ne yazık ki. Böylesi kötü bir yafta genel geçer bir anlayışı yansıtsa bile toplum/kadın ilişkisini anlatmaktan yoksun yüzeysel bir örnektir. Bu bakımdan özgürlükçü bir sorguya sahip olmayan bir yaklaşımdı.Konuşmacı olarak seçilmesi ise yanlış bir seçim olmuş, bir sanatçının kendini ifade etme biçimleri vardır ve her sanatçı hatip olmak zorunda değildir, Emel İrtem gibi sözlü ifadesi zayıf olan, konuşması akıcı olmayan, “ı”larla, “e”lerle takılan kişilerin konuşmacı olmaktan ziyade katkılarını yazı ile sunmaları beklenir. Hele ki büyük ve ciddi organizasyonlarda.
Genel olarak konuşma ise mevcut erkek egemen dilin bildik kabulleri üzerine olmuş, dramatik bir arabesk etkiden ötesine bile geçememiştir. Yeni ahlak normları, yeni ahlak biçimleri, cinsiyet rolleri, cinsiyetler arası geçişken cinsiyetsiz alanlar, radikal ve postmodern feminist ve anarşist söylemler gibi zengin kaynaklara sahip bir konu poliszihniyetiyle sınırlanmış, dar bir alana sıkıştırılmıştır özetle. Şeref Bilsel’in baş olduğu da belirgindir bu egoist klikte. Yazdıklarımız ise yergiden öte tespit olarak, eleştiri olarak okunmalı.
Ve ne yazık ki ortaya çıkan sonuç sadece dinleyenler için vakit kaybı olmadı,
bundan çok daha üzücü olan, ciddi emek sarf edip çeviriler yapmış, belki aylarca süren araştırmaların ve akademik çalışmaların sonucunda konuşma metni hazırlayanların emekleri de zaman kaybından dolayı boşa gitmişti.
Gülleri dağıtmak gibi değil, satmak gibiydi.
Not; Emel ve Betül’ün kitapları çıkmış galiba! Bol satışlar diliyoruz.
3-
EDEP YA HU !
Kaos Çocuk Parkı Kolektifi olarak iki yazıyla bir etkinliği konu edindik. Daha doğrusu birbiriyle ilintili bir olay örgüsü içinde etkinlikte bir etkinliğe yakışmayacak benmerkezci ruh hallerine göndermeler yaparak bir edebiyat skandalına dikkat çektik.
Kaos Çocuk Parkı Kolektifi bir sanat ve edebiyat kolektifidir; teorik ve pratik altyapısı var; dahası kolektifin okuyucularla etkin temasını sağlayan canlı bir ağa sahip. Amacımız ise ülkemizde etkisiz ve zayıf kalan eleştirel aklın gelişmesine katkı sağlamak, "ben yaptım oldu" anlayışını yıkmak, bu doğrultuda gerekirse polemiklere girmek. Etkinlikle ilgili yazdığımız iki yazı da bu içerikle bu amaçla yazılmıştır. Ancak yazımızın muhatabı olan kişiler eleştirel aklı kullanıp olaya ilişkin açıklamalar yapmak yerine bize yalnızca hakaret edip sövüp saydılar. Yani karşımızda polemiğe girecek bir karşı taraf yok; karşı tarafın yaptığı tek şey bize hakaret ve küfür etmek, sövüp saymak; yetmezmiş gibi yazılarımızı paylaşanlara saldırmak, onları aşağılamak, sindirmeye çalışmak. Oysa biz yalnızca konu edilen etkinliğin uygun görmediğimiz yanlarını eleştirmiş, bundan sonraki etkinliklerin daha yetkin olmasının kapısını açmaya çalışmıştık. Elbette etkinlikte etik dışı davrananları özeleştiriye davet etmek de yazının amaçları içindeydi.
Biz yazdıklarımızın doğruluğunda ısrar ediyor, eleştiri adabı içinde cevap bekliyor ve merak eden herkesi, özellikle de edebiyatçıları o yazıları okumaya davet ediyoruz.
Ne demiştik biz yazımızda? Şeref Bilsel’in "Adonis’in şiirinde kadının ruhsuz bir nesne olarak adlandırıldığını, yine bu şiirde cahiliye döneminden kalma zihniyetin aktarıldığını iddia etti." "Adonis’in şiirinin Tanzimat sonrasın Türk Şiiri tarafından aşılmış, eski bir şiir olduğunu söylüyordu Şeref Bilsel." Peki şeref Bisel salih Aydemir’in facebook sayfasında ne dedi? İşte övündüğü satırların dışında söylediklerimizi doğrulayan, bir itiraf olan söyledikleri, aynen aktarıyoruz: " Adonis’i konuşmamın bir bölümünde eleştirdim, evet. Bunu "İçimdeki kötü niyetli okur" üzerinden yaptığımı vurgulayarak ortaya koydum."
Şimdi soruyoruz: Neler dedi Şeref Bilsel Beyin içindeki kötü niyetli okur? İtirafını tamamlaması gerekir Şeref Bilsel’in. Ama o ısrarla söylediklerini gizlemekle, ve yalnızca övünmekle meşgul. Kafasında kendisiyle ilgili yarattığı kendi imgesinin o kadar etkisi altında ki, övünmelerle, şişinmelerle, başkalarına ettiği hakaretlerle, kabadayılıkla (Salih Aydemir’in sayfasında yaptığı sadece bu) gerçeği balçıkla kapatacağını sanıyor. Nitekim aynı sayfada Ogün Kaymak şu sözleri etmek zorunda kalıyordu: "sevgili şeref, yukarıda yazdığın yanıtı da okudum, kaosçocukparkı altimzalı yazıyı da.. o yazıya cevapsa yukarıdaki metin, (bence) eksik kalıyor... oradaki iddia şu: yazlı metine dayalı konuşmanda ’ilerici-devrimci-yenilikçi olarak nitelediğin şiir ve şairini, spontane konuşmanda; gerici-faşizan-bitik olarak sıfatlamışsın... eğer böyleyse akla başka şeyler gelir... orada olmayan biri olarak elbette merak ettim durumu... bu nedenle zaten bu tür toplantı konuşmalarının sansürsüz video çekimlerinin internet ortamına aktarılmasından yanayım her zaman... keşke..."
Peki Şeref Bilsel bu iddiayı cevapladı mı? HAYIR. O sadece kabadayılığını sürdürdü. Dileyen facebookta Salih Aydemir’in sayfasını okuyabilir.
Peki bizim eleşirimizin diğer muhatabı olan Fahri Özdemir ne yaptı dersiniz? Bizim bloğa koyduğumuz fotoğrafı kaldırmamızı istedi. Bu fotoğraf kendileri tarafından da facebook sayfasına eklenmiş bir fotoğraf oysa. Bizim yalnızca olup bitenleri anlatmaya çalışan küçük bir eklentimiz vardı, hepsi bu. Diğer söyledikleri ise gerçekten gülünç şeyler. Biz aynen aktarıyoruz: bizim etkinliği dinlemediğimizi, oradaki bazı kişilerle sorunumuz olduğunu söyledikten sonra, şu sözü söyleyebiliyor: "kaldı ki oraya gelecek insanları size soracak değiliz." Bizim yazımızda böyle bir talebimiz olmadı. Eleştirimizde bize sorun da demedik. Etkinliğe çağıracağınız insanları iyi seçin dedik. Hepsi bu.
Bize Adonis ile Şeref Bilsel’in samimiyetinden söz etti. Şeref Bilsel de bununla övünüyor Salih Aydemir’in sayfasına yazdığı yazıda. Hatta Adonis’in o yazıları çevirtip yayınlatmak için istediğinden de söz ediyor. Umarız böyledir. Buna biz de seviniriz. Adonis’in haberdar olduğu metin nihayetinde. Ama biz bunlara tanık olmadık. Tanık olduğumuz şey, Fahri Özdemir beyin methettiği kişinin Onur Konuğu olarak çağrılmış Adonis’e söylediği mesnetsiz sözler idi. Bizim eleştirimiz de sadece buna.
Fahri Özdemir bizi kötü niyetli olarak niteleyip tarihin çöplüğüne atılacağımızı söylüyor yazışmasında. Bizim tarihin altın sayfalarına geçmek gibi bir derdimiz yok. Elimizde bir sarıldığımız kalem ve eleştiri var. Onu da Fahri bey elimizden almaya kalkışıyor. İşte bu biraz zor.
Fahri Özdemir sürekli bizim kim olduğumuzu soruyor. Küçümsüyor. Kimsiniz diye soruyor. Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz tavırlarında "kaç yıllık böceksin at boku eşeliyorsun yaaa..." diye böbürleniyor. Atalar sözü böceğin boka sardığını söylerken boku aklamaz ki Fahri Bey. Bok boktur işte. Dışkı. Bizi küçümserken kendinizi nitelemenize baksanıza. Gözünüzü karalar bürümüş, ne dediğinizi bile bilmiyorsunuz.
Bizim dileğimiz, şiir adına yapılan etkinliklerin şiire uygun olması. Hepsi bu.
k.ç.p
YORUMLAR
Bu şiir etkinliklerini hiç sevemedim, bir zümrenin tekelindeymiş gibi sazı eline alan bolca konuşuyor. Hiç bir araştırma yapmadan kişi üstünde yorumlarda bulunuyorlar.
Tartışma ve eleştiri bir sanattır. Bu sanattan anlamayanlar bu işlere soyunmasınlar.
Meyve veren ağaç taşlanır..
Çok güzel yazı.