- 1270 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
Babama Gömütünde Mektup
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Rahmetli Babama Mektup
Sevgili Babacığım,
Canım bugün “baba” demek istediği için sana mektup yazmak gönlümden geçti. Çünkü geçen akşam seni düşümde gördüm. Senin yüzünü ne zaman unutur gibi olsam, "beni unutma" dercesine düşlerime giriyorsun. Yattığın yerden çok sağolasın babam..
Canım Babam,
Biliyor musun ben senden şimdi iki yaş büyüğüm. Nerden bileceksin? Sen sonsuz büyülü sükûnetin huzurundasın. Senin öldüğün yaşa gelince aynalara bakıp durdum. Belki çok anlamsız ama senin öldüğün yaşa gelince, beni yanına çağıracağın kuşkusuna kapılmıştım. Sen terk-i diyar eylediğinde on yaşındaydım.
Kendi yüzümü aynalarda inceleyip senin son halini hayalimde canlandırmaya çalışıyorum. Çünkü ben köye gidince komşumuz Hatice abla “babası simalım” diye göz yaşlarını tutamıyor. Çünkü Hatice ablanın babası eski yıllarda hapse düşünce hep sen bakmışın ona. Senin siyah beyaz resimlerin hep gençlik döneminde olanlar. Keşke son yıllarında fotoğraflar çektirmiş olsaydın babam.
Fakat Babacığım,
Ne zaman seni özlesem ve yüzünü unutur gibi olsam düşüme giriyorsun. Yattığın yerden çok sağ olasın babacığım diyeceğim yine.
Sevgili Babacığım, çekip gittiğin yılın Ağustos ayında sizler bahçe evindeydiniz, ben ağabeyimle o akşam köy evinde kalmıştım. Sabah köy minaresinden selâ sonrası senin adını anons ettiler. Oysa bir gün önce hiç bir rahatsızlığın yoktu. Sen pamuk tarlasını sulamaktan döndükten sonra her akşam üstü okuduğun mushafı kapatıp yerine koymuşun ve aniden yere düşmüşün. Sen yere düştüğünü bile hatırlamazsın. Ailenin en küçüğü olduğum için seni bana göstermediler.
Seni omuzlar üstünde taşırlarken Ağustos olmasına rağmen o gün köyde fırtınalar esti, yağmur yağdı. Islık çalan fırtınada anamın ağıt yakışını bir türlü unutamıyorum. Ağlaşan insanlardan köpekler telaşı kapılıp havladılar. Anam sensiz kaldığında benim şu anki yaşımdan on yaş küçüktü. Yıllar ne çabuk geçiyor babam.
Senin mor pilli radyonu ablam aldı. Arkasında tren resmi olan köstekli saatin anamda kaldı. Yaz mevsiminde göç ettiğimiz bahçede, atımız huysuzlanıp kişner gibi yapınca kümese tilki geldi diye kapıp koşuverdiğin, bir kez bile patlatmadığın çifte tüfeğin vardı senin. O tüfeği ne yaptıklarını bilmiyorum. Ayrıca ajandalara yana yatık o güzel el yazınla yazdığın notlar arasında 6 Eylül 1960 tarihli sayfaya “bugün bahçede en küçük oğlum doğdu. Adını Ramazan koyacağım. Esmer bir oğlan” diye yazmışın. Ben bu yazıyı okuyunca çok duygulanmıştım. Ayrıca benim göbek adımı Yusuf koyduğunu söylemiştin. Dedemin ve senin adın olan bu Ramazan adını ben daha çok seviyorum babam. Dünyanın kirini pasını yıkayan yağmur ve günahları yakan ateş anlamına geliyormuş.
Canım Babacığım,
Senden sonra senin atın bile kişneyip durdu. Anam dayanamadı bir başkasına verdi. Senin öteki köyden atlarıyla çaydan geçerek arkadaşların bize gelirdi. Anam onlara güzel yemekler yapardı. Ben küçük olmama rağmen iyi hatırlıyorum. Omlete karabiber ekerdi anam. Sofradan artanlar olursa diye biz öylece beklerdik.
O atın eğeri önüne bindirirdin beni. Atımız su arkından geçerken eğilip lükür lükür su içerdi. Atımız su içerken benim de canım hep su içmek isterdi. O atımız tarla kenarında otlarken öyle büyük bir iştahla yayılırken benim de canım ot yemek isterdi. Bunları duyunca yattığın yerden gülümseyeceksin biliyorum babam.
Sen bana çocukluğumda tarla kenarında toprak yediğimi söylerdin. Hiç unutmadım. O yıllarda dedemin bahçesine bir gece hırsızlar basmış. Beni o ıssız yerde uyurken bırakıp gitmişiniz. Gece yarısı döndüğünüzde yine toprak yerken görmüşünüz beni. Hiç korkmamışım, hiç ağlamamışım. Saçmaları okşadığın zamanlarda ipri saçlı bir çocuktum ben, sen öldüğünde de öyleydi, sonraki yıllarda uslanıp kirpilikten vazgeçti.
Canım babam, geçenlerde bir antika pazarından senin mor pilli radyonun aynısını gördüm. İçi boştu. Aldım o radyo kasasını. Bağrıma bastım. Sen ne güzel türküler dinlerdin o radyodan. Kalktı göç eyledi Avşar elleri diye bir bozlak çığlık çığlık yankılanınca sen "hey be"..derdin Soğuk kış günlerinde üşümesin diye paltonu üstüme örterdin. Anam yumurta ve patates haşladığında herkese ikişer tane düşerdi. Sen yumurtanı bana verirdin. Bana harçlık verdiğinde belki babamın parası bitmiştir korkusuyla almak istemezdim.
Ben şimdi memleketin başkentindeyim Babacığım. Yaradan hep yardım etti bana. O yüzden senin öğrettiğin gibi şükretmesini unutmuyorum. Bir de hep söylerdin ya, yemeğe başlamadan, suyu içmeden önce besmele çek, bitirince şükür çek ve sudan sonra "elhamdülillah" demeyi unutma diye. Bunları da genellikle unutmuyorum Babam.
Söylediğim gibi yüzünü unutur gibi olduğumda hep düşüme giriyorsun. Yattığın yerden çok sağ olasın babam. Seni çok özledim. Nur içinde olduğunu biliyorum babam.
Bahçemizde hani bir zeytin ağacı vardı. Dibine bir kaydırak taş koymuştun. Toprak testiden su dökerdim ben sana. Sen abdest alırdın. Zeytin ağaçlı bir bahçe bulursam ben de aynısını yapacağım canım babam.
Yılın birinde Akçay suları taşmıştı. Pamuk tarlasına sular basmıştı. Bütün pamuklar telef olmuştu. O günkü iki damla yaşı unutamıyorum babam.
Seni çok özledim babam.
Yüzünü unutur gibi olduğumda düşlerime girmeye devam et babam.
Yattığın yere bir step şehrinden ruhun şad olsun diyorum babam.
Ankara 2013, En küçük oğlun Ramazan Hani Göbek Adı Yusuf Olan
Ramazan Topoğlu
YORUMLAR
Hakikaten baba bir yazıymış. Bende küçük yaşta annemi kaybetmiştim ama ona hep kızardım bizi apansız terketti diye. Ama şimdi anlıyorum o istemediki gitmeyi alın yazısı götürdü. Siz bu yazıda yüreğinizi damlatmışsınız. Bende ağladım ağladım ağladım..
Kız çocukları hep babalarını örnek alır, onun gibisini ararlar yaşamında.
Erkek çocukları her ne kadar anneye düşkünseler de babaları gibi olmayı isterler.
Doldurulmayan boşluk ana ve babanın yokluğu
Ben yirmi yaşında kaybettim ve üniversiteye gitmemeye tek sebeptir babamın ölümü.
Yıllar geçse bile daha dün gibiymiş gibi geliyor insana.
Zaman acıları küllese de....
Çok duygulu bir iç dökümüydü