- 621 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bilimin Egemenliği
ender erdemil
Toplumların gelişmesi için bilimin egemenliği bir vazgeçilmezdir. Özgür çalışma ortamında bilim, toplumun ileri götürülmesi, gelişmesi, yaşam kalitesinin yükselmesi gibi konulara öncülük eder.
Bilim, toplumda demokratik düşüncenin gelişmesine ve yerleşmesine de hizmet eder. Bunu da bilimsel düşünceyi topluma yaygınlaştırarak yapar. Bilimsel bulgular geliştikçe, topluma yayılır, bilim, genel kültürün bir parçası haline gelir.
Bilimin özünde “pozitif düşünce” vardır. Bilim başka türlü bilim olamaz. Pozitif düşünce kavramını Türkçe’ye tam çeviremeyiz. Olumlu, yapıcı düşünce desek eksik olur. “Pozitif düşünce” bir yandan bilimin gelişimine katkıda bulunurken, bilimin popülerleşmesi sonucu, başta aydınlar olmak üzere toplumun büyük bir kesiminin kendini geliştirmesine yarar.
“Pozitif düşünce”, bilimsel gelişmenin de sayesinde; toplumun hemen her kesiminde insanların zihinsel etkinliklerinin artmasına, öğrenme ve kavrama yetilerinin gelişmesine katkıda bulunur. Bir başka deyişle, bilimin geliştiği toplumlarda, insanlar bilimsel gelişmeleri izleyebildikleri ölçüde daha zeki olurlar. Daha zeki olduklarından da çevrelerinde olup bitenleri doğru olarak kavramaları daha kolay olur.
Bilim, gelişmek için özgür çalışma ortamı arar. Bilime inanan ve bilimin gelişmesini isteyen insanların çoğunlukta olduğu bir toplumda da insanlar, bu özgür çalışma ortamını koruma konusunda daha kararlıdırlar. Sözünü ettiğimiz bu ortam da “demokrasidir”.
Laikliğin temel amacı ise bilim ve demokrasinin; birlikte bu işlevlerini yerine getirmelerini sağlamaktır.
Toplumun refah düzeyi, bilimsel çalışmalara ayırabildiği kaynak gibi konuları kenarda tutarsak, bilimle demokrasinin, birlikte gelişerek, toplumsal gelişmenin önemli bir itici gücünü oluşturacağını söyleyebiliriz.
Toplumu köleleştirmek, duygusuz ve duyarsız hale getirmek için tutulacak en birinci yol, bilimle toplumun yollarını ayırmaktır. Bunun en iyi yolu da, inançla bilim arasına laikliğin çizdiği koyu çizgiyi yok etmektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği kuşakları “ulus” tan “tebaa” ya döndürerek, Cumhuriyet’in yerine “Yeni Osmanlıcılık” ı geçirmek; bu yolla da ABD’nin Türkiye’ye bölgede yüklediği BOP taşeronluğunu başarmak içim AKP iktidarının yaptığı da budur.
Laiklikten kopuş yeni bir olgu değildir. Dinin siyasete alet edilişi, Mustafa Kemal Paşa’nın aramızdan ayrılışından bu yana gelişerek sürdürülmüştür. Din siyasete alet edilerek; hem oy avcılığı yapılmış, hem de topluma “pozitif düşünceden” kopuş süreci yaşatılmıştır. Laikliğin inançla bilim arasına çizdiği o koyu çizgi yavaş yavaş soldurulmuş, neredeyse yok olması sağlanmıştır. Türk-İslam sentezi yaklaşımının da bu işe hizmet ettiğini yinelemekte yarar var.
AKP İktidarı, Tubitak’ta bu işe son noktayı koydu. Tubitak’ın yayın organı Bilim ve Teknik Dergisinden Charles Darwin’i tamamen çıkarttı.
Charles Darwin’in suçu neydi?
Bir papaz olan Darwin, yıllar süren araştırmalarının ve bilimsel çalışmalarının sonunda insan’ın Adem ve Havva’dan türemediğini bulmuş, bir din adamı olmasına ve insanın Adem ve Havva’dan türediğine inanması gerekmesine rağmen bilimsel bulgularını inkar etmemiş, ortaya koskoca bir “Evrim Teorisi” atmıştı. Bu teori de Darwin’in izinden yürüyen bilim adamlarınca bilimin en temel teorisi haline getirilmişti.
Evrim Teorisi, laikliğin bilim ve inanç arasına çizdiği kalın çizgiyi temsil ediyordu. Bu yüzden AKP ve yandaşları tüm güçleriyle Evrim teorisine saldırdılar. Bu teoriyi çürütmek için başka teoriler ileri sürdüler.
Ama nafileydi. Evrim teorisine karşı durmak, neredeyse, bir kuleden düşerken, yerçekimine karşı durmak gibi bir şeydi.
Onlar da, karşı duramayacakları Evrim Teorisini yok saymayı uygun bularak Charles Darwin’i, Bilim ve Teknik Dergisinden “ihraç ettiler.”
AKP İktidarı, toplumla bilimin yollarını tamamen ayırmakta kararlı. Ulusumuzu ümmet haline getirip Yeni Osmanlı Devletine, bir başka deyişle; yeni yapılacak Anayasayla kurulmaya çalışılacağını göreceğimiz, Türkiye Birleşik Devletlerine veya Federal Türkiye’ye tebaa yapmak için çabalıyor.
Ender Erdemil 12 Mart 2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.