- 967 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
AH BÜLENT BEY / HANIM , AHH !
Bazı insanlar vardır hani ; hayatlarında hiç baharı yaşayamaz, her zaman sonbaharı hatta kışı yaşarlar ya, onlara benziyor benim hayatım da. Tek farkım o güzel bahar günlerini bir kez olsun, kısa süreliğine de olsa yaşamış olmamdır.
Çok geç yaşımda başladığım lise hayatımın daha ilk günlerinde, yan sınıftan bir güzele düşüverdi gönlüm. Her teneffüs onu görme umuduyla yan sınıfın kapısında oluyor gözlerim. Gördüğümde de ruh gibi oluyor, gözlerimi ondan alamıyorum. Diğer taraftan da bakışlarımın farkına varacak diye korkudan titriyorum.
Özellikle okula ara verdiğim günlerde çok kötü günler, acı tecrübeler yaşadığım için aşka karşı umutsuzum. Birinin çıkıp da beni yürekten seveceğine olan inancımı yitirmişim. O yüzden de aslında yeni birine aşık olacak cesaretim yok. İlgi duyuyorum, görmek istiyorum ama ona aşık olmaktan, ilgimi belli etmekten kaçınıyorum.
İlk adımı atıp sınıfıma kadar benimle tanışmaya gelen bu kızı adeta kovmaktan beter edip, tersliyorum. O günden sonra da ilgilenmemeye çalışıyorum. Öylesine ilgilenmiyorum ki ; ertesi sene müdür muavinine kadar gidip, torpille onun sınıfına gidiyorum.
Uzun süre düşman gibi davrandı bana. Konuşmadı, yüzüme bakmadı. Sınıfın en çalışkanıydı. Kısa sürede rakip oldum ona. Bu durum hoşuna gitmemiş gibi görünüyordu. Bense onunla yarış edercesine sabahlar kadar ders çalışıp, uyku bile uyumadan gidiyordum okula.
Bir süre sonra ömrümün ilk ve son bahar günlerini gerçekten de yaşamaya başladım. İnat edip gözlerinin içine içine baktım. Hem de sınıfta ders sırasında. Ertesi gün neredeyse iki sevgili gibi oluverdik birden. O herkesin asık suratlı, kasıntı, kendini beğenmiş, yüzü gülmez zannettiği kız, bambaşka biri oluvermişti. Gül yüzünden gülücükler hiç eksik olmuyordu. Benimle sürekli ilgileniyor, şakalaşıyordu bile.
Tek eksiğimiz kalmıştı artık. Aşk kelimesini çıkaramıyorduk ağzımızdan ikimiz de. O türlü oyunlarla bana aşkımı itiraf ettirmeye çalışıyordu. Fakat bin defa niyetlensem de bir türlü o beceriyi gösteremedim. Biraz da umutsuzdum galiba sonumuzdan. kendimi ona lâyık görmüyordum. Aşağılık kompleksi vardı bende.
Sınıfça gezilere gitmeye başladık. O geziler benim bayram günlerim oldu. Yıldız Parkı’nda resimlerini bile çektim. Orada bile tek başına poz vermesini isteyemedim bir türlü. Hep arkadaşlarıyla birlikte çektim. O resimlerden habersizce kendime de sakladım birer tane.
Milliyet Gazetesi’nin liselerarası ses yarışmasına okulumuzdan bir erkek öğrenci de katılacaktı. Bu vesileyle biz de okulca yarışmanın yapılacağı Spor Ve Sergi Sarayı’na gittik. Sınıfça aynı otobüsteydik. Yine bayram havası içinde eğlenceliydi gidişimiz. Daha otobüste resim çekmeye başlarken makinam bozuldu. Sevdiğimin resimlerini ve yarışmayı çekemeyecek olmam moralimi oldukça bozdu.
Temsilcimizin İtalyanca bir şarkı ile katıldığı yarışmanın çok ünlü konukları vardı. Sezen Aksu, Nükhet Duru, Erol Evgin, Neco ve Bülent Ersoy (bey). Sırasıyla hepsi de şarkı söylediler. En çok ilgiyi, o günlerin çok popüler genç yıldızı olan Bülent Ersoy gördü. Gencecik, parlacık, çok yakışıklıydı. Uzun süre kızların omuzlarında söyledi şarkılarını.
Hastalık derecesinde değil belki ama yine de epeyce kıskanç bir yapıya sahibim ben. Sevdiğim kızla yan yana değildik. O cesareti gösterememiştim. Başka okuldan bir erkek öğrenci vardı sol tarafında. Ayaktaydık ve müzik eşliğinde eğleniyordu herkes. Yanındaki o yabancı çocuk sağa sola hareket ederken çarpıyordu kıza. Çok bozuldum. Gidip müdahale etmek istedim. fakat bir türlü cesaret edemedim. Korkum terslenmektendi. Yani çocuktan değil sevdiğim kızdan korkuyordum.
Dönüşte otobüste farkına vardığı asık suratımın sebebini sorduğumda geçiştirdim. Suratımın asık halini de gerçekten rüyasında gören bile korkak benim.
Ertesi gün teneffüste sınıfın orta yerinde toplanan kızların sıranın üzerindeki Bülent Ersoy resmini sırayla öpmeye başladıklarını gördüğümde resmen delirdim. O kızların arasında sevdiğim kız da vardı çünkü. ( Onun o resmi öptüğünden emin değilim )
hayatımın en kaba hareketini o anda, ömrümce hayatımın aşkı bildiğim o güzel kıza karşı o anda , orada yapma talihsizliğini yaşadım.
- O karı be, erkek bile değil !
Bu kahrolası sözden sonra bana bir bakışı vardı ki, halâ kurşun olup içime saplanmaya devam ediyor.
Bahanesiydi belki de işin. Belki ona hayrım olamazdı zaten. benden kurtulması onun için daha hayırlısı olmuştur. Bu yüzden mutlu olmalıyım onun adına.
Fakat o günden sonra yüzüme bile bakmadı ya bir daha, ben şimdi bir o güne bir de bu günkü Bülent Ersoy’a bakıp seslenmek , sitem etmek istiyorum. Kendimi böyle avutuyorum işte.
Ah Bülent bey / hanım, ahhhh !
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Valla değerli Dost aslında hiç de yanlış bir şey yapmamışsın..Söylediğin o söz bir gerçek...Yani doğruyu söylemişsin...Zaten bir kaç yıl içinde senin haklı olduğun da çıktı ortaya.Senin arkadaşın bahane aramış sanırım. Senin tek hatan duygularını ona açmaman olmuş..Hiç bir kız ebediyen beklemez...Kaybı orada yaşamışsız..Bülent Bey/ Hanımın kabahati yok yani.
Selam ve saygılarımla.