ekmek arası helva
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Ne şairler, ne yazarlar... En güzel ironiyi hayat yapar."
Lisedeyim. Öğretmenimizin bir yakını vefat ettiği için derse gelemeyeceğini öğrenmenin coşkusuyla lak lak ediyoruz. Kahkahalar, espriler havada uçuşuyor. Halimizden memnun, ‘’bugünü seçtiği iyi olmuş ölmek için’’ tarzında acımasız yorumlarla tadını çıkarıyoruz boş dersin. Yanıma üst sınıflardan biri yaklaşıp adımı soruyor. Sonra pat diye ‘’amcan ölmüş, eve gidecekmişsin’’ diyor.
Ben hangi amcam falan diye kekeleyerek kalkıyorum sıramdan. Az önceki yorumlarımız suratıma tokat gibi çarparken, utançla evin yolunu tutuyorum. Yol boyu, tek düşüncem babam. Ne haldedir kim bilir! Evin merdivenlerini ikişer atlayıp çıkıyorum. Babam kanepede düşünceli, çökmüş, yorgun…
Acının verdiği yakınlıkla belki de hayatımda ilk kez ‘’babacığım’’ diyerek boynuna atılıp ağlamaya başlıyorum.’’Nasıl olur? Nasıl olmuş?
Babam ‘’Allah’ın takdiri’’ tarzında bir şeyler söylüyor ve sarılmayı bırakıp yüzüne baktığımda yanaklarının ıslandığını görüyorum. İlklerin günü!
Yine hayatımda ilk kez babamın ağladığını görüyorum.
Aceleyle cenaze evine gitmek için hazırlanıp köyün yolunu tutuyoruz. Amcam büyük bir özenle yaptırdığı güzelim evinde, balkonda çay keyfi yapmaya doyamadan tabutun içinde alt kata indirilmiş.
Kahvaltıda öldüğünü öğreniyorum. Rahmetlinin boğazına düşkünlüğünü inkar etmeyen dağ gibi cüssesine yakışır bir ölüm. En azından aç gitmemiş.
Amcamın çocukları babamı görünce koşarak yanına gelip sarılıp, ağlamaya başlıyorlar. Hepsi benden büyük. Küçük oğlu askerde alıyor ölüm haberini. Diğerleri sofrada şahit oluyorlar ölümüne.
Amcam, babamın aksine çocuklarıyla çok yakındı. Hele kızlarına olan düşkünlüğü gözle görülür, imrendirir biçimdeydi. İnanamazdık bu açıdan baktığımızda babamla kardeş olduklarına.
Kızların yani ablalarımın durumu içler acısıydı. Biri bayılmış, diğerine sakinleştirici iğne vurulmuş, bir diğeri çığlık çığlığa ağıtlar yakıyor. Bu manzarayı görüp de sakin kalmak ne mümkün!
Saatlerce ağlayıp burnumuzu çektik . Başsağlığı dilerken tanımayan gözlerle yüzümüze baktılar.Erkekler dışarıda dikiliyorlardı, kadınlar içerideydiler. Koca evin bütün odaları dolmuş, adım atmaya yer kalmamıştı. İlk kez –evet yine- bir cenazeye katılıyordum.
Annem yıllarca bizi bu ortamlara sokmak istememiş, biz de dünden gönüllü gidelim dememiştik hiç.
Sürekli başımdan düşen tülbentle kavga ede ede dolanıyordum evde amaçsızca. Ne yapıyordu ki bunca kalabalık bu kadar saat evin içinde?
Sonra sofralar kurulmaya başlandı. Böyle bir günde kim oturur yemek yer ki diye düşünürken sayısı arttı sofraların. Gelinler mutfakta hazırlayıp odalara taşıyorlardı komşuların getirdiği yemekleri.
Çoluk çocuk sıkış tıkış oturuluyor, yenilip içiliyordu. Demek ki böyle zamanlarda da açlığını hissedebiliyordu insanlar! Annem, hadi siz de oturun der gibi işaret etti. Kırgınlıkla baktım yüzüne. Böyle acı bir günde yemek yemeyi mi düşünecektim!
Derken hava karardı, akşam oldu. Kimsenin bir yere kıpırdadığı yok. Karnım acıktım sinyali veriyor, beynim azarlıyordu. Sırası mı!
Annemin lafını dinlemediğime pişman olmuştum. Yemek yiyorlar diye horladığım insanlara karşı mahçup... Gerçi sadece içimden geçirmiştim ama olsundu. Demek ki önyargı denen şey buydu. Başına gelmeden kimseyi yargılama! Hayat bunu öğretti zamanla öğretmesine de, ilk orda atıldı tohum.
İlerleyen saatlerde mutfakta tekrar hazırlıklar başladı. Bu kez kaçırmamalıydım fırsatı. Öyle görünüyordu ki bu gece oralıydık. Baktım ekmek arasına tahin helvası koyup dağıtıyorlar. Görünmek için mutfakta dolanmaya başladım. (ah ne utanç verici!)
Neyse ki fark edilmiştim. Elime uzatılan ekmek arası helvayı iştahsız görünme çabasıyla yavaş yavaş yedim. Karnım doyunca aklıma babam geldi.
Balkona çıkıp baktım. Sakinleşmiş olan yeğenleriyle oturmuş sohbet ediyorlardı.
Rahmetli sert adamdı. Hepimiz çekinirdik kendisinden. Eşi yani yengem de şefkatli bir tip değildi.
O yüzden pek gitmezdik evlerine. Ama kızları dünya tatlısıydı. Bize geldiklerinde babama öyle yaklaşır, iltifatlarıyla öyle yumuşatırlardı ki babamın kağıt helva halleri hepimizi şaşkına çevirirdi. Hala da öyledir. Sarılır, öper; tatlı dilleriyle yüzünde güller açtırırlar.
Sonraki yıllarda birçok kardeşini kaybetti babam. Birçok kez daha boynuna sarılıp ağladım. Yine ‘’nasıl olmuş?’’ soruları ve alınan cevap aynı ‘’vakti, saati gelmiş demek kızım’’.
Gördüğüm onca cenaze evine rağmen ölüm denince aklıma ilk gelen ekmek arası helvadır ama.
Ölümün, yaşamı durduramadığıdır.
ALLAH rahmet eylesin tüm kayıplarımıza (amin)!
YORUMLAR
"Ölümse soğuk bir tuval gibi görünür..." diyordu bir Fransız sömürgesinden güzel bir yazar...
Annemin babası ile çok benzeriz. Hayati bir erimimdir de bir yandan. Kendisini bir kez ağlarken gördüm; en küçük kardeşi zamansızca öldüğünde. Fakat kendisini hiç yalan söylerken görmedim. 90 yaşındaki demans hastası annesinden kardeşinin ölümünü gizlemek için bile yalan söyleyemedi, "yapamam" dedi...
İlk tanışmam ilkokul üçte iken oldu ölüm ile... Babamın, benim de okuduğum okuldaki bir öğretmen arkadaşı trafik kazasında öldü. Ben de severdim. Zorla cebime para koyar, gördüğü yerde bana takılırdı kendisi. İlk kez kör kütük sarhoş eden de beni kendisidir. Okul pikniginde bir sürü rakı icirmisti bana. Bir daha olmayacaktı Haydar Öğretmen... O gün anladım aslında ne anlama geldiğini tam olarak.
Galiba ölüme dair bir şeyler soyleyebilecek kadar yaşadım.
Bugün Dedemin ölüm yıldönümü. Huzurla uyusunlar. Güzel yerlerden izlesinler bizleri tüm sevdiklerimiz...
Ölüm mü; ölmüyoruz, geçiyoruz...
Saygılarımla.
deniz-ce
tek tesellim iyi bir yerde, huzurlu olduğunu düşünmek.
geçenlerden geriye, kalplerdeki ve dillerdeki iyi hasletleri kalıyor. ne mutlu gurur duyarak anabileceğimiz anılar bırakmışlar bizlerde!
teşekkür ederim.
Hep düşünüyor, hep yazıyorum ya;
Tanrı tebessüm dağıtasınız diye yaratmış galiba sizi.
Tahmin ederim gerçek yaşantınızda da böylesiniz.
Amcanızın mekanı cennet olsun diliyorum.
Böyle acı bir günde dahi, hayatın aheste aheste yürümekte olduğunu unutmuyorsunuz ki;
olayın doğrusu da budur zaten.
Tebrikler.
deniz-ce
klavyenin başına oturup yazıyorum.)
_Akif_
Anladım aslında, ben de öyle yapıyorum. Özellikle şiir yazarken kulaklıkları takıp müzik eşliğinde yazmak ayrı bir zevk veriyor.
Ne o, bu sefer beşi alamadık galiba!
Neyse bu da şaka:)
Kaleminin ucu bitmesin ya da klavyen bozulmasın temennisiyle...
deniz-ce
tamam beş
yalnız alışkanlık yapmasın
notum kıttır biraz:)
teşekkürle...
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah.Cenaze evi...evet...hatta örf adetlerimizde cenaze evi sakinlerinin eli kolu kalkmaz yemek yapamazlar diye bizim memlekette sofrayla taziyeye gidilir.Üç öğün konusu komşusu siniye yaptıkları yemekleri koyarlar getirirler.Malesef ölenle ölünmüyor...yine güneş doğuyor, yine sabah oluyor, akşam oluyor ...acıkılıyor...:((
Çok hüzündü be arkadaşım...çooook nerelere götürdün beni bir bilsen :(( rahmetli babamın cenazesini şehirler arası yolda o önde cenaze arabasıyla....biz arkada onu defnetmek için kattettiğimiz memleket yolu...sonrası ...sonrası anlattığın gibi işte :((
sevgilerimle.
deniz-ce
teşekkür ederim.
sevgimle değerli yazarım.
benimde hemen karnım acıkır ve helvaya da bayılırım.ben ölünce isteri ki herkes doyurulsun ama öyle yaşap çalap değil, sofralar kurulsun ve helvamı yapan kızım olsun acı ama belki bende duyar alırım tadını, hissederim kokusunu...bende öncleri yadırgardım ama cenaze evi hem yaslı hem helvalı olmalı...
deniz-ce
evet ben de yadırgardım bu olayı yaşayana dek.
sevgimle...
Allah rahmet eylesin...
Günün nasibi işte..ekmeğinden helvasına, ilk cümlesinden son satırına kadar...
Dolu dolu yazının en az üç boyutlu olduğunu söylemeliyim..çokça okunabilecek kıymette.
Teşekkür ve tebriklerimle.
deniz-ce
çok teşekkür ederim.
saygı
selam ile...
(( Seçil Nimet ))
Ve yanağımı nasıl okşadığı...
Sevgimle ... :(
deniz-ce
sevgiler prensesim.
acemice ben
:)))
tüm hayatta olmayan yakınlarımız ışık içinde uyusun inşallah...öyle güzel anlatmışsın ki, ne olursa olsun hayatın devam ettiğini...biri ölürken, bir diğeri doğuyor işte...ve biri ağlarken, bir diğeri gülebiliyor...güzel bir anlatım ve paylaşımdı denizcem, çok tebrikler emeğine, yüreğine...sevgimle...
Ölüm şaşırtıcı.
Bir saniye önce gülüp eğlendiğiniz insanın bir saniye sonra sizi duyamadığını, göremediğini cevap veremediğini, başka bir boyuta göçtüğünü anlayınca, elinizden bir şey gelmediğini idrak ettiğiniz zaman yıkılıyorsunuz. İlk tepkiler "şok" halinde hissedilirken sonradan yüreğinize yüklenen "hasret" daha iç acıtıcı daha beter.
Yazınızı okurken lise yıllarımızda toplu dualarımız geldi aklıma. Yağmur duası gibi "hoca ölsün" duası yapardık. hele Fizikçi taha Hoca için yaptığımız dualar tutsaydı çoktan rahmetli olmuştu ya tutmadı dualarımız.
Sonra aklıma ilçedeki komşumuzun kocasının vefat ettiği gün geldi. Yatakta anadan üryan gitmişti zavallı adam. Eşi ölümünü anlatamamıştı. Bir tür kahvaltıda gitmişti o adamcağız da.
Sonra kardeşimin vefat ettiği gün doktorun karşıma dikilip "elimizden geleni yaptık fakat maalesef" dediği an dudaklarımın nasıl kuruyup birbirne yapıştığını ağzımdan "İnna lillah inne ileyhi raciğun" dediğimi anımsadım. Sonra onun, küçük haylaz kardeşimin soğuk bedeninin hastane morgundaki çekmecedeki yerinde gördüğüm zaman geldi aklıma. Soğuk bedeni artık ruhunun kafesi değildi.
Ayakları buz gibiydi.
Eminim bu dünyadan çok daha iyi, meşakkatsiz bir yerdedir.
Bir bayram sabahı eşiyle kabristandan geçerken yakınlarına ait kabirleri ziyarete giden kalabalığı görünce “Allah’a şükür daha yolumuz buralara düşmedi” dediğini hatırladım.
Bütün bu düşünceler içerisinde “ölümün” yaşayanlar açısından üzüntüye sebep olduğuna ,ölen açısından bakılınca asıl ağlanılması gerekenlerin dünyada kalanlar için olduğuna inanıyorum.
Onlar olağan bir yaşama gittiler.
Biz burada kaldık.
Allah hepsine rahmetini esirgemesin.
Selam ve saygı ile.
deniz-ce
yoruma verdiğiniz emek için ayrıca teşekkür ederim.
Deniz-cem dün yolda başlamıştım okumaya da bir türlü başa vuramamıştım, ancak bu saate nasip oldu okuyup bitirmek
tebrik ederim başarını canım gülüm
Allah tüm göçenlerimize rahmet eylesin, mekanları cennet olsun ve arkadaşım başarıların daim olsun /amin
sevgimle canım
deniz-ce
kusura bakma ancak cevaplayabildim.
sevgiler...
Bazı insanlar vardır Deniz-ce serçeye bile dokunamaz, oysa en çok sevdiğin kuş hangisi diye sorsalar; nefes almadan SERÇE diye pencereye bakar !
Ya incinirse SERÇE...
Ekmek arası helvaların zamanını beklemeden babanıza sarılın. Eminim ki O, SERÇELERİN KIRILMASINDAN KORKUYORDUR.
Tebriklerimle.
deniz-ce
sevgiler...
En başta hepimizin merhumlarına rahmet diliyorum Allah'tan.
Gerçekten etkilenerek okuduğum, uyduruk olmayan, düpedüz gerçek bir dersti yazınız. Öğretmenin cenazesinin umursanmadığı bir günde gelen kayıp hakikaten çok etkileyiciydi. Verdiği ders de ziyadesiyle öyle.
Öğreti yazılarına verilebilecek çok güzel bir örnek bence.
Kutluyorum.
Sevgilerimle.
deniz-ce
sayfamdaki varlığınız beni çok mutlu etti.
gecikmiş bir teşekkür benden.
sevgiyle...
Sıcak, kendini kolay okutan ,akıcı ve hüzünlü bir yazıydı.
Annenizi takdir ettim; ben olsam da çocuklarımı yas evlerinden uzak tutardım.
Eskiden ölümden çok korkardım ama şimdi başka bir boyuta seyehat olarak görüyorum.
Kaleminiz hep koşsun...
deniz-ce
annemin takdir edilecek o kadar çok yönü vardır ki, saymakla bitmez.
öyle görebiliyorsan ne mutlu sana!
ben hala çok korkuyorum.
sevgimle...
Allah rahmet eylesin!
En çok acıtan, ölüm..
Ahh, ahh..
Allah cümleten sabır versin...
Kolay değil.
hiç hemde.
***
Vakti dolmuştur, Allah-u teala alır yanına
gittiği yer kötü değildir elbet, Allah nuru ile ödüllendirir.
Fakat; o kayıp, yokluk, bir daha dokunamamak hissi...
***
Allah sabırlar versin kayıp verenlere..
Sevgim çokça deniz-ce'm..
deniz-ce
en büyük tesellimiz gittikleri yerin güzel olması ve bir gün kavuşacak olmamız.
Allah utandırmasın inşallah!
çok sevgimle...
deniz-ce
ancak...
annemin maksi eteğini giymişimdir muhtemelen ya da 19 mayıs yadigarı eteklerden birini.
benim hiç etekim olmadı apla:(
3 yere düşmeyi anlayamadım?
küsss
tebrikler yazarım, valla okurken içimden de geçirmiştim hani..
deniz-ce
deme bu ne biçim korku.
yazılanların tamamı gerçek olunca, tanıyan biri okursa hapı yuttum diye düşündüm.hatta yatarken bir baksam mı dftere, inşallah güne gelmemiştir de silerim diye düşündüm.
yani çok düşündüm aplası:)
gizlilik ne zor iş ya hu!
sevgiler canım.
küsss
hayır,insan biraz karıştırır ama bi daha okucam bak şimdi,madem gerçek..ama bu kadar gerçek olduğu için bu kadar dokundu demek..
ayrıca kimlik onaylı olmayınca ya da vip,silinmiyor..ben de denedim bikaç defa :))
sevgiler..
deniz-ce
kurdele almasa silebilirdim ama şimdi mümkün değil.
şiirlerde olmuyor da yazıları silebiliyrsun.
küsss
bir daha okudum şimdi yazını....
"ölmek için iyi bir gün seçmek" esprisi ve hemen ardından amcanın ölüm haberi...bize gelene kadar, bizi vurana kadar ne kadar da uzak ölüm değil mi.. :(
ve tokatı ne kadar çabuk yiyoruz oysa....
dünki modumdan sanırım, yazı bu kadar dokunmamıştı, hatta ara ara yaptığın espriler falan güldürmüştü yüzümü..ama belki de gerçek olduğunu öğrendiğimden hepsi çok ironik geldi şimdi gözüme....
sustum.
deniz-ce
aklımda çok cümle vardı, birçok ayrıntı ama bu kadarını toparlayabildim ancak.yazmak ciddi emek istiyor, şiir gibi değil.
üzülme.
hepsi bir ders
böyle böyle empati yapmayı öğrenip, önyargılarımızı aşabiliyoruz.
küsss
"ne şairler, ne yazarlar... en güzel ironiyi hayat yapar." lütfen ekle bunu yazının en başında,tırnak içinde...çok güzel bir cümle ve yazıyı da çok güzel özetliyor,okuyucuyu yazıya hazırlayan,ısındıran cümle..çok hoş olur..
yazının emek istemesi olayına gelince,o kadar hemfikirim ki senle bu konuda, tüm serilerim kaldı yarım,zaman olmayınca..şizoyu geçtim de mevlevime üzülüyorum :( & :)
deniz-ce
mevlevi serisi NAZAN BEKİROĞLU -umarım yanlış hatırlamıyorum yazarın adını, unuturum çünkü- kokuyordu bir de, onu da söyleyeyim:)
ekledim.
küsss
iyi ettin. :)
deniz-ce
okuduğunu bilmek yetti.
sağol canım.
sevgiler...