- 813 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aferin bana!...
“Sevgi sözcüklerini yutmak, ertelemek yanlıştır, kötü sözleri sonraya bırakmak ise erdem!...”
Diye çıkıverdi klavyemden bir anda, “keşke” lerle ilgili bir yazı yazmış arkadaşa gecenin bu saatinde yorum yazarken…
(Umarım daha önce bu ifadeyi kullanan olmamıştır, yoksa duymamışlığımdan dolayı çok utanırım).
“Keşke” lerin çoğunun altında söylenmemiş, söylenememiş sevgiler vardır…
Uzak da olsa, birisini uğurladığımızda, içimizi en acıtan tarafıdır bu ölümün…
Keşke…
Hatalarımızın “keşke” lerine aldırmıyorum bile…
Onlar yaşanmasa idi, bizler kendimizi bulamazdık ki aslında!...
O hatalar ki, bize aslında birer armağan!...
Dikkat edin, bakın, iş yaşamınızda da, en iyi öğrendiğiniz konular, zamanında hata yapmış olduklarınızdır…
İnsanız, elbet hata da yapacağız…
Doğru yaptıklarımız gün gelip hata olabiliyorsa, hatalarımız da doğrularımız olabilir her an, olmasa da, öğrettiği bir şeyler var!
Güzel sözleri ertelememeyi ve de acıtacak sözler etmemeyi çok erken öğrendim ben!
Yedi yaşında bir kız kardeşi, on dört yaşımda kaybettiğimden beri…
Oyun oynardık benden bir yaş küçük kız kardeşimle birlikte en küçüğümüze, o henüz beş yaşında mıydı ne, “ben öldüm oyunu”!
Birimizden birimiz ölü taklidi yapardık, canım Simten’im de ağlardı “n’olur ölme ablaaaa” diye…
Kanında mikroplara karşı direnç maddesi eksikti ve vücuduna giren mikroplarla savaşması muhtemel değildi… Vefatından sonra öğrendik, babama söylemiş doktorlar, yedi yaşına kadar yaşaması bile bir mucize, onda da sevginin ve ihtimamın ve de elbette ki çok zeki ve yaşama bağlı olan kardeşimin payı büyük… Babam, annemle bile paylaşmamış doktorların ölümü kaçınılmaz dediğini…
Hiç unutamadığım bir anım vardır…
Üç kız kardeş evdeyiz, annemle babam sokak sonundaki dayımlardalar…
Simten öksürmeye başlıyor. Ama ne öksürük! Sanıyorum on iki yada on üç yaşındayım, öyle çok öksürüyor ki, aslında içim parçalanıyor, ancak ifadem “yeter! Öksürme artık! diye çıkıyor…
Simten mutfağa gidiyor, kapıyı kapatıyor, kapının ardından kesilmeyen öksürük sesleri… Derken, kızgınlıkla açıp mutfak kapısını, giriyorum içeriye ki, buzdolabının yan boşluğuna sığınmış, sesini saklasın diye, ortada bir kan gölü ve korkulu gözlerle bana bakıyor, “kızma bana abla” der gibi…
Evet, yanılmadınız, bu anımı ağlamadan anlatmam olanaksız…
Ne o biliyordu o an, nede ben, ciğerlerinin iflas etmiş olduğunu…
Şimdi itiraf ediyorum ki, yıllarca kendimi affetmedim!
Ne annemim, ne başkalarının senin bir suçun yoktu demeleri, kendimi suçsuz görmeme yetmedi!
Son anı değildi o an, çok hoş şeyleri de paylaştık sonrasında ama…
Üç yıl önce, bir arkadaşımın “sende çocuktun ki…” demesi bir nebze olsun kendime öfkemi dindirdi…
Çok erken öğretti bana Simten, öfkeyi bastırmayı, insanları kırmamayı, kötü sözler söylemeden insanların farklı düşünceleri paylaştıklarını…
Söylenmeyen güzel sözlerin insanı en çok yaraladığını…
Söylenecek çok şey var ama… Nerede şimdi bende yazacak o yürek!
İzninizle, biraz daha ağlayasım, ağlarken Simten’e gülümseyip teşekkür edesim var!
Gülgün Karaoğlu
Mart,19/08
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.