- 1190 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"Millete hizmet etmek istiyorsan, elinden gelen işle başla…” “İsmail Gaspıralı”
Bu sözler Gaspıralı İsmail Bey’e, daha çok tanındığı ismiyle İsmail Gaspıralı’ya ait. Gerçekten dediği gibi yaptı. Elinden gelenle işe başladı, elinden geleni yaptı. Ancak elinden çok şey geldiğini de belirtmek gerekir.
Gaspıralı İsmail Bey, (İsmail Mirza Gasprinsky) kimi araştırmacılara göre 20, kimi araştırmacılara göre de 21 Mart 1851 tarihinde Kırım’da Bahçesaray yakınlarında bir köyde doğdu. Müslüman okulunda başladığı eğitimine, daha sonra Rus okulunda, ardından da Moskova’da Harbokulunda devam etti.
Moskova’da geçirdiği zamanın onun düşünce yapısını geliştirdiği anlaşılıyor. Moskova’da Pan-Slavizm’le tanıştı. Türklüğe karşı bir düşünce yapısını da içinde barındıran Pan – Slavizm Gaspıralı İsmail Bey’in Türkçülük üzerine düşüncelerini olgunlaştırmış olmalı. Moskova’da yaşayan Rus aydın, sanatçı, yazar ve düşünce adamlarından öğrendikleriyle; daha sonra gittiği İstanbul, Paris gibi şehirlerde öğrendiklerini üst üste koyarak, belki de Rusya’da yaşayan Müslüman Türklerin ilk ve en aydın kişisi oldu.
Türklerin varlıklarını sürdürebilmeleri ve millet olarak kalabilmeleri için verdiği mücadeleyle geçen bir ömrün sonunda 24 Eylül 1914 tarihinde Bahçesaray’da öldü.
Gaspıralı İsmail Bey, geri kalmışlığın nedeni olarak cehaleti görüyordu. Cehalet de Türk milletinin yok olması sonucunu doğuruyordu. Türkler cahil kaldıkları sürece, Rusya’nın siyasal ve sosyal hayatının dışında kalacaklar, kendi kabuklarına çekilerek eriyip gideceklerdi. Bu nedenle eğitime çok önem verilmeliydi. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler, ders kitaplarına alınarak Türk çocuklarına öğretilmeli, onların dünyaya açılmaları sağlanmalıydı.
Rusya’yı bir Hıristiyan devleti olduğu kadar bir Müslüman devleti olarak da görüyordu. Bu nedenle Rus çocuklarına sağlanan eğitim imkanlarının Türk çocuklarına da sağlanması gerektiğini düşünüyordu.
Düşündüğünü de yaptı. Kendince bir eğitim sistemini planlamıştı. Usul-ü Cedide denilen bu sistem, hem içinde bilimsel bilgi barındırıyor, hem de okuma-yazma öğretmeye harflerin ve temsil ettikleri seslerin örneklerle öğretilmesinden başlıyordu. Usul-ü Cedide mekteplerinde çocuklar 40 gün gibi çok kısa bir sürede okuma yazma öğreniyorlardı. Ayrıca bilimsel bilgi öğrenerek çağdaş bir eğitim alıyorlardı.
Bu okullar, sınıflardaki öğrenci sayısının sınırlandırıldığı, aydınlık ve ferah dershaneli, öğrencinin beslenme ve diğer ihtiyaçlarının karşılandığı modern yerlerdi. Öğrenciler bu okullarda 40 günde okuma yazma öğreniyorlardı.
Öldüğü yıl Rusya İmparatorluğu topraklarında bu mekteplerin sayısı 5000’i bulmuştu.
Usul-ü Cedit Mektepleri, gerici çevrelerden tepki gördü. “Bu mektepler Müslümanları Ruslaştırmak için açılıyor.” dediler. Bu da işleri çok zorlaştırdı.
Gaspıralı İsmail Bey, Müslüman’ların örgütlenmesi için de çok uğraştı. Sibiryalı Tatar Abdürreşid İbrahim, Yusuf Akçura, Azerbaycanlı Ali Merdan Bey Topçubaşı gibi aydınlarla işbirliği yaparak, Rusya’da Müslümanların örgütlenip siyasi bir güç haline gelmesini sağladılar.
Müslümanların örgütlenmesine önem vermekle birlikte, Gaspıralı İsmail Bey, Müslümanlığı, Rusya imparatorluğu topraklarında yaşayan Türkler arasındaki ayırt edici bağ olarak görüyordu. Bütün Türklerin birlik olabilmesi için, öncelikle cemaat olma fikrinden kurtulup millet olma fikrine sahip olunması gerektiğini düşünüyordu. Hıristiyan Ruslarla Müslüman Türklerin, Rusya’da bir arada yaşamaları gerektiğine,bunun için de Türklerin, bir siyasal güç oluşturarak varlıklarını sürdürmeleri gerektiğini düşünüyordu.
Gaspıralı İsmail Bey’e göre Türkleri asıl birleştiren unsur, Türk diliydi. Bu düşüncesini :”Dilde, fikirde, iş’de birlik” sözleri özetler.
Ona göre imparatorluğun çeşitli yererlinde yaşayan, ve farklı lehçeler konuşan Türklerin ortak bir dili olmalıydı. Bu dil de İstanbul Türkçesi’dir.
Türkçe’nin sadeleştirilmesi, yabancı dillerden girmiş kelimeler yerine Türkçe karşılıklarının bulunarak kullanılması dil birliği bakımından önemliydi bir makalesinde bu konuyu şöyle özetler: “Avrupa lisanlarında kullanılan "kritik" ya ki "kritik" (critique) lugatini Osmanlı yazıcılarından bazıları "tenkit" ve bazıları "muaheze" sözü ile tercüme ediyorlar. Bize kalırsa "muaheze"den ziyade "tenkit" lafzının istimali daha haklıdır. Lâkin en münasibi lugatin Türkçesini bulup ya ki kabul edip kullanmaktır.”
Bir başka makalesinde de şöyle: “Osmanlı lisânını sadeleştirmek aslı "Türkî" olan bu lisânı oldukça "Türkleştirmek" demektir; bundan matlap ise edebiyattan milleti ya’ni Türkleri müstefîd etmektir. Garp dillerinden dilimize karışmak isteyen kelimelerin mukabilini bulup kullanmak ve mukabilini bulamayıp kabul ettiklerimizi kavâ’id ve tabî’at-ı Türkîye tabîk edip kullanmak lâzım geldiği gibi ’Arap’tan, Fars’tan kabul ettiklerimizi dahi böyle etmelidir. Türkçesi bulunan bir kelime yerine diğer bir lisânın kelimesini isti’mâl etmek cinâyet-i edebiyedir.”
Gaspıralı İsmail Bey, edebiyat dilinin sadeleştirilirmiş Türkçe olması gerektiği düşüncesindedir. Dilin sadeleşmesi onu güzelleştirmekle kalmaz, aynı zamanda da genel, değişik lehçelerin konuşulduğu her bölgede anlaşılır kılar. Türklerin yaşadığı her yerde anlaşılan bir dilin varlığı da Türklerin birliğini, birbirlerine daha sıkı bağlanmalarını sağlar. Bu konuyu da bir makalesinde şöyle dile getirmiştir: “Şîve-i ’Osmâniyeyi sadeleştirmek lisân-ı Türkî’yi ilerletmek mes’elesinin ehemmiyet-i edebîyesinden mâ’ada daha büyük ehemmiyet-i siyâsiyesi vardır. Yazının yalnız güzelliği aranılmamak daha ziyâde "umûmî"liği matlap edilmelidir.”
Burada Şive-i Osmaniye’den kastedilen, İstanbul Türkçesi’dir. Onun da yabancı kelimelerden arındırılarak genelleştirilmesi, ülkenin her yerinde anlaşılır hale getirilmesi gerektiğini düşünmektedir.
Gaspıralı İsmail Bey, Türkçü düşüncesinin temelini oluşturan dil birliğini sağlamak için çok çalışmıştır. 34 yıl yayın hayatını sürdüren Tercüman Gazetesini yayınlamış, ülkenin her yanına dağıtımını ve her yerde okunmasını sağlamıştır. Tercüman Gazetesi kısa sürede büyük bir okuyucu kitlesine sahip olmuş, ve dil birliğinin sağlanmasında çok önemli görevler yapmıştır. Bugün Türk Cumhuriyetlerinden hangisine giderseniz gidin, sizin konuştuğunuz Türkçe’yi herkes anlar. Bunu yaratan Gaspıralı İsmail Bey’dir.
Gaspıralı İsmail Bey, 63 yıl gibi kısa süren hayatına çok büyük işleri sığdıran bir aydın. Bugün Çin’de eğitim sisteminin Usul-ü Cedit üzerine kurulduğunu söyleyen araştırmacılar var.
Mustafa Kemal Paşa’nın Türk dilinin sadeleştirilmesine verdiği önemin, dil birliği’nin ulusu ulus yapan en önemli unsurlardan biri olduğu konusundaki düşüncesinin en önemli kaynaklarından birinin Gaspıralı İsmail Bey’i çalışmaları olduğunu ileri sürsek yanılmış mı oluruz?
Ya Sultan Galiyev’in, Türk halklarının sömürüye karşı ortak mücadele etmesi gerektiğini, ancak bu şekilde sömürüden kurtulabileceklerini söylerken Gaspıralı İsmail Bey’in yazdıklarını okumamış mıydı?
Gaspıralı İsmail Bey, çağının çok ilerisinde düşünen ve dünya ölçeğinde bir dil ve eğitim felsefesini miras bırakmış yüce bir aydındır. Düşünceleri bir doktrin yada ideoloji temelinde değil, bilimsel bir temelde kendisinden sonra gelenlere kaynak olmuştur.
Yaptığı işlerle sadece Türk milletine değil, tüm doğu halklarına emeği geçmiştir. Her toplum ondan bir ışık aldığı halde kimse onu gerektiği gibi anmamaktadır.
Yineleyelim: “Dilde fikirde iş’de birlik”
Çalışmaları:
Gazeteler:
Tercüman (Bahçesaray, 1883-1918)
Alem-i Nisvan (Bahçesaray, 1906-1910)
Alem-i Sibyan (Bahçesaray, 1906-1912?)
Al-Nahdah/The Renaissance (Kahire, 1908)
Kha! Kha! Kha! (Bahçesaray, 1906-?)
Kitaplar:
Russkoye Musulmanstvo (Rus İslam) Simfereopol, 1881
Salname-i Türki (Bahçesaray, 1882)
Mirat-ı Cedid (Bahçesaray, 1882)
Hoca-ı Sibyan (Bahçesaray, 1884; 3.bas. 1892; 7. bas. 1898)
Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene (Bahçesaray, 1885)
İslamlara dair Nizamlar ve İmtiyazlar (Bahçesaray, 1885)
Rusya Coğrafyası (Bahçesaray, 1885)
İki Bahadır (Bahçesaray, 1886)
Kıraat-i Türki (Bahçesaray, 1886; 2. bas. 1894)
Maişet Muharebesi (Bahçesaray, 1886)
Kolera Vebası ve Onun Deva ve Darusu (Bahçesaray, 1887)
Bahtiyar Nazım (Bahçesaray, 1889)
Atlaslı Cihanname (Bahçesaray, 1889)
Medeniyet-i Islamiye (Bahçesaray, 1889)
Garaib-i Adat-i Akvam (Bahçesaray, 1890)
Arslan Kız (Bahçesaray, 1894)
Mektep ve Usul-i Cedid Nedir? (Bahçesaray, 1894)
Risale-i Terkib (Bahçesaray, 1894)
Russko-vostochnoe Soglashenie (Bahçesaray, 1896)
Hesab. Muhtasar Ilm-i Hesab ve Mesa’il-i Hesabiye (Bahçesaray, 1897)
Her Gün Gerek Zakonlar (Bahçesaray, 1897)
Rehber-i İslamiye (Bahçesaray, 1898)
Şara’it al-Islam (Bahçesaray, 1897)
Rehber-i Mu’allimin (Mu’allimlere Yoldaş) (Bahçesaray, 1898)
Türkistan Uleması (Bahçesaray, 1900)
Mevlud-i Cenâb-ı Hazret-i Ali (Bahçesaray, 1900)
Beden-i İnsan (Bahçesaray, 1901)
Iran. Resimli Mecmua (Bahçesaray, 1901)
Mebadi-yi Temeddün-i Islamiyan-i Rus
Meşhur Payitahtlar (Bahçesaray, 1901)
Usul-i Edeb (Şark ve Garb Kaideleri) (Bahçesaray, 1901)
Zoraki Tabib (Bahçesaray, 1901)
Malumat-i Nafia (Bahçesaray, 1901)
Tashih-i Akaidden (Bahçesaray, 1901)
Temsilat-i Krilof (Bahçesaray, 1901)
Asya’da Komşularımız (Bahçesaray, 1903)
Dâru-l Rahat Müslümanları (Bahçesaray, 1906)
Müslüman Kongresi (Bahçesaray, 1909)
Makaleler:
Türk yurducularına" (Türk Yurdu 1: 190-95, 1328 1912)
"Hind yolundan" (Türk Yurdu 1: 307-10, 1328, 1912)
"Hind’den dönerken" (Türk Yurdu 1: 369-71, 1328, 1912)
"Muhaceret muntazama" (Türk Yurdu 1: 706-13, 1328, 1913)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.