- 1736 Okunma
- 11 Yorum
- 3 Beğeni
DÜNYA DÜNYA
Bugün de güneş yok Hamit. Balkon yine ıslak. Yoldan geçenlerin siyah mantoları bezgin bir kımıldanışla asılıyor omuzlarında. Bilirsin, ben ıslağı sevmiyorum. Babamı götürdülerdi ya bir gece. Annemle ıhlamura bakıp dua ettik. Annem belki ıhlamura bakmıyordu. Ama ben kesinlikle hayatımdaki en büyük şey olan ıhlamura sığınmıştım. Sonra uyumuşum. İki yıl kadar. Uyandığımda sedirde bir adam yatıyordu. Sakalı uzamış, ağzı biraz gevşemiş. Yine yağmurlu bir geceydi. Adamın uzun saçlarından sızan sular, tahtaların üzerinde göllendi. Annemin terliğine kadar yürüdü bazısı. Sonra nenem geldi. Omzunda kara atkısı. Koca bir yağmur bulutu gibi doldu odaya. -Başkalarının neneleri hep ufak topaç gibi bir şeyken benimki alabildiğine heybetli bir sur gibiydi.- Elindeki feneri ne yapacağını bilemedi önce. Sonra usulca eğilip yabancı valizin kenarına bıraktı onu. Olduğu yerden uzun uzun baktı adama. Gözlerini kıstı. Dudaklarını ıslattı. Titreyen çenesini eliyle kapattı sonra. “Bu o değil” dedi. “Analar tanır evlatlarını.”
“Gel” dedi annem. “Babanı öp.” Ben ıslaktan ilk kez o vakit tiksindim Hamit. Uzaktan bakıp çekilecektim. Ama adam bırakmadı, saçlarımdan tutup, ıslak tavuk kanadı kokan gömleğine bastırdı beni. Doğrulurken yüzüne baktım. Babam.
Hamit, şu an var ya, hiç yapmamam gereken o şeyi yapıyorum yine. Balkondan yere kadar olan mesafeyi ölçüyorum. Ben diyeyim dokuz metre. Yani, upuzun bir tavanla yer arası. Ani bir kararın infazı bu kadar uzun olmamalı. Zaman, her daim vazgeçirmeye meyillidir Hamit. Üçüncü metrede vazgeçtiğini düşün. Zaten yağmur var. Islaksın. Tiksiniyorsun sürtündüğün her şeyden. Sana bir şey söyleyeyim mi? Bu kadar tiksinmezdim belki ıslaklıktan, geceleri annemi banyoda ağlarken yakalamasaydım. Karataş kurnaya eğilip, kanlı etlerini yıkardı mütemadiyen. Üzerinde lastikli basma eteği. Göğsünün üzerine kadar çekilmiş ve ıpıslak. Saçları ıslak. Bir keresinde gördü beni. Utanır, saklanır sandım. Öyle yapmadı. Saçlarını geri sıyırıp, gözlerini yumdu ve bir türkü söyledi: Dünya dünya bal tadı. Dünya beni aldadı.
Karşımda mavi bir leke var. Durmadan köpüren ve hırlayan. Deniz diyorlar, ben inanmıyorum. Küçük bir maviliği şeker torbasına doldurup mahallenin çukurluğuna boşalttılar. Muhtar yaptı belki. Geçen seçimlerde herkese daha müreffeh bir hayat vadetmişti. Müreffeh hayat denen şey, anadan atadan kalır insana Hamit. Bana bir ıslaklık miras kaldı ama adı deniz değil.
Pazardaki sergilerden sarı boyalı bilezikler aldım. Koluma takıp en kalabalık yerlerinden geçtim mahallenin. Remzi’nin kahvesinde başka yerlerden göçme bir tuhaf adamlar oturur. Ekseri orada oyalandım. Umdum ki biri peşime takılır, eve girer, boynumu boydan boya yarar. Altın sandığı şeyler hürmetine. O zaman annemin inandığı Tanrıya giderim. Ihlamurun yukarısındakine. O’na derim ki; “Dünya dünya bal tadı. Dünya beni aldadı.” Ama olmadı. Bir gece rüyamda gördüm. Karanlık bir oda. Sonra bir köşeciği aydınlandı yavaştan. Bir yatak. İçinde annem sırılsıklam. Babam duvar dibine çökmüş, ayak tırnaklarını kaldırmaya çalışıyor. Annemim boynundan sızan kan, kısa kollarından süzülüp yukarı dönük avuçlarında birikmiş. Tavandan sarkan ışığın içinde uçuşan tozlar, az önce burada olup biteni anlatmaya yeter miktarda. Gözüm seğiriyor. Hayatımda ilk defa. Uzun bir zaman sonra ışığın içinden iki güzel adam çıkıyor. Ellerinde düdük olmuş bir kağıt. Açıp okuyorlar. “Bu Tanrının buyruğudur. Ey memnuniyetsiz kullarım! Sizlere sonsuz rızık ve azap dolu bir hayat bahşettim. Yiyin için, sevin ya da birbirinizi öldürün. Ama ben size adil bir gün de vadettim. Zalimler orada önlerine geleni tadacaklar. Mazlumlar da altından baldan ırmaklar akan cennete gönderilecekler. Ve ben bunları size birçok kere bildirdim. O halde neden hala değiştiremeyeceğiniz vakalara isyan ederek beni işgal ediyorsunuz. Susun ve o adil günü bekleyin. Şüphesiz ben de sizinle beklemekteyim.”
Hamit, ben o rüyadan sonra duruldum biraz. Benimle birlikte bekleyen bir Tanrının olduğunu bilmek -neden bilmem- iyi geldi. Sonra çok zaman geçti. Dedim ya, zaman her daim vazgeçirmeye meyilli. Beklemekten vazgeçtim. Şimdi gidip gelip şu balkonla yer arasını ölçüyorum.
Ah Hamit! İnsan ne kadar zavallı. Herkesin içinde çürümüş bir oda var aslında. Ve o çürümüş odaya hapsettiği bir delisi. Kimi salıyor onu, kimi kendine zincirliyor. İnsan içindeki acı safrayla ne kadar yaşar ki. Ne kadar güler? Akşamları, çatısının üzerinde türlü yıldızların oynaştığı evimizde, kilimin üzerine uzanıp şakrak bir filmi izlerken bile belki on defa ölesim geliyor. Beşik sallarken, saçlarını tararken çocuğumun ve sevişirken sevmediğimle, hep o ıslak kadın var yanımda. Keşke onun gibi cerahati dışarı akan yaralarım olsaydı. Böyle su toplamış bir yanık yarası gibi dolaşmasaydım.
Ben gerçekten yaşıyor muyum Hamit? Nefes alırken ayak parmağıma yürüyen oksijenin tuzunu hissedebiliyorum. Sanki ıslak balkonumda değil de, sık ağaçlarla ve kalın siyah taşlarla çevrelenmiş bir ormandayım. Etraftaki eğrelti otlarının üzerine çöken sisin altından sessiz bir dere akıyor. Hareketsiz, uykulu ve sırılsıklam bir gölün kıyısındaymışım gibi hissediyorum. Az sonra bacaklarımdan yukarı salyangozlar tırmanacak.
Hamit, bak bir de ne geldi aklıma. Hani bizim Haşmet Hoca vardı. Onu daima tırnak ucuma vurduğu cetvellerle hatırlayacağım. Ama bir şey var ki, ancak teneşirde gözlerime kaynar sular döküldüğünde çıkacak aklımdan. Sınıfta ekmek yedim diye beni dışarı atıp, yağmurun altında bir ders boyu bekletişi…O çok korkunç bir adamdı. Hikmet Beylerin sınıfı daha tahtaya alıştırma çizikleri atarken, biz iki kıtalı şiirler ezberlemiştik çoktan. Korkudan Hamit. Korku. Ne güçlü bir şey değil mi? Elimde ekmeğimle bahçedeki söğüdün altında dikilirken bir kere daha ıslaklığın ne tiksindirici bir şey olduğunu anladım. Korku ve tiksinti bir bünyede birleşince insanı en temel erdemlerinden bile vazgeçirir Hamit, biliyorsun.
Hamit. Söylenemeyecek daha çok şey var aslında ama sonra devam ederiz olur mu? Midem bulanıyor. Çok az ışık ve çok fazla ıslaklık var. Balkon yer arası dokuz metre. Çocuklar birazdan okuldan gelecek. Kapıyı çalacaklar. –Zilimiz de pek neşeli: Üsküdar’a gider iken. Ben seçmedim, hiçbir şeyi ben seçmedim. Haziranda karpuzu, aralıkta portakalı yaratan Tanrı seçti her şeyi. O bize neyin ne zaman iyi geleceğini en iyi bilendir.
Şimdilik hoşça kal Hamit.
A. ENGİNDENİZ
YORUMLAR
Bu sel olmuş kız çocuğunun bakışlarını, hissettiğini hissettim.
Duru bir ıslaklık hissettim duygularımda. İçten nefes alırken, nasıl tutulduğunu hissettim.
yumruk oldu, sel oldu, tıkandım, yutkundum ve kuşların ömrünün ne kadar seyyar olduğunu hissettim...
Rüyası, rüyama karıştı.
Cefası, cefama.
9 metrenin ne kadar yüksek olduğunu anladım bir anda.
***
Ne zamandır okumadıydım böylesini... 5 keredir uğruyorum.
Sonunda bu notları düşebildim.
Sevgimle...
şimdi öykülerini okuduğum zaman içimden anlamsız ama dolu dolu ağlamak geliyor diyeceğim tuhaf kaçacak belki. ama öyle. sanki herkes eliyle yazıyor diliyle konuşuyor da, senin öykülerinde herkesin içinde gizlediği kendisi konuşuyor. yani kimsenin duymaya cesaret edemediği. bu bana fena dokunuyor fena. ben nasıl sevmeyeyim ki seni..nasıl özlemeyeyim öykülerini...kimsenin hissettirmediklerini hissettiriyorsun. gökle kucaklaşan balkonda olmak gibi..rüzgarın değmesi saçlarına. gözüne yağmurun inmesi. bir kedinin acı acı miyavlaması gibi balkon altında. sanki akşammış gölgeler kayıyormuş gibi sokakta.yani öyle yalnız öyle kendimmiş gibi okuyunca.
bunca gevezeliğin sonuna bir tutam sessizlik bırakıyorum.
"Ben seçmedim, hiçbir şeyi ben seçmedim. Haziranda karpuzu, aralıkta portakalı yaratan Tanrı seçti her şeyi."
Yazının özünü bu cümleler olarak algıladım ben. Bir Engindeniz klasiği okumuş olmanın vermiş olduğu sarhoşlukla boşluğa bakıyorum öylece...
Bizi hiç aşina olmadığımız hayatların içine sokuyor, yaşamın kıyısına kadar getiriyor ve öylece bırakıp gidiyorsunuz. Daha Hayriye Durağının etkisi geçmemişken, yeni bir şok darbesi. Bakalım bu şoku atlatabilmek için kaç yüzeysel yazı okumam gerekecek.
İyi ki varsınız, iyi ki buradasınız.
Saygılarımla,
Yazıya yüzeysel değil de derinden bakarsak arka tarafında, dramatik hayatlar var, hatta trajikomik durum bile var. Gülsem mi ağlasam mı '' yağmur yağıyor anne, orada bana bakan biri var, sanırım o benim babam, hahahahaaa değil be, orada sadece yağmur var, bir de tüylü ıslanmış bir yaratık. O benim babam mı, yoksa adımladığım balkon aralığı kadar mıydı sevgiler, belki de o kadar bile değildi..''
Çok hüzünlü, sevgiler toprak.
Hani olur ya, flaşlar patlar birden beyninde...Okudukça öyle oldu yazıyı, okudukça- abartmıyorum- bir ağrı saplandı başıma ve okudukça evet benim de midem bulandı...
"Bizimle bekleyen Tanrı", evet bu ifade beni de çok rahatlattı...
Ama öyle bir yer var ki 3. paragrafta hemen, zaten okuyucu(bu ben oluyorum şu anda) kendini kaybetti...
Devamlı tavanla yer arası mesafesini ölçmek ve sonrasında "O bize neyin ne zaman iyi geleceğini en iyi bilendir. " demek.... Nasıl bir ikilemde boğuluyoruz?? :((
Sevgimle sevgili yazarımız, bu arada son zamanlarda okuduğum en derin yazıydı...Fazla mı etkilendim ne?:..
Böyle güzel anlatımları okuyunca yorum yapmak da istiyorum. Yorumlarım genelde yazarın anlattığının zıddına bakar! Bu nedenle bazı kapışırım yazarla! Aslında zıt zıddını gösteriyor ey yazar... Ben yorumumu yazımım. Hepimiz yazar!
"Haziranda karpuzu, aralıkta portakalı yaratan Tanrı seçti her şeyi. " Bunu irdeleyim .
Seçmek irade ile seçime sunmak ise başka. Birn bir türlü seçeneği sunan tercihe ancak seçenek adedince müdahale etmiş demektir! Demem o ki seçenekleri ortaya koyan tercihe bir nebze müdahale etmiş olur seçenekleri sunmak da müdahaledir! a,b,c,d,e ya da hiçbiri. Hiçbiri pek olmaz . Seçeneklere sürer insanı hayat. Ben de f ekleyim deriz bazı. Ekletir mi? Ekletir evet ama bu cesaret bu bilinç var mı herkeste. Evet biz tercihe sunulandan seçeriz! Sofrada olmayanı seçemeyiz . Ya da listede... O halde listeye göreceli seçime bir nebze müdahale olmuş. Şöyle mü düşünsem. Listede olmayanı da isterim. Ya da listede tercihim olan yeri seçerim. Dünya sefil. Biz bu tercihi nerde yaptık! Evet biz tercihimizi yaşıyoruz! Ve tercihimizden yakınırız! Ahhh. Bilsek seçer miydik! Ama bildik vaz geçmek mümkün... Belki Hamit biliyordur işin sırrını siz ona anlatmaya devam edin . Çıksın ortaya tercihler ve tercih edilen görünür sefil Dünya'da. Güzel bir yazı okumayı da ben tercih ettim. Yorumlamayı da ben seçtim. Kaleminizden damlayanlar daim olsun.Sayı ve selam ile.