Deman(zamana) Mektuplar
Bir münzevi hayatı yaşıyordu Baran, Havin’nin gidişinin kaçıncı yıldönümü olduğunu bilmeden; tek hatırladığı onun varsıl ama yaşlı birine bağlanıp tercih edip gitmesiydi…
Belki haklıydı, yoksul bir hayatta aşkın ne anlamı olabilirdi? Hele yeni yüzyılda paranın her açmazı açtığı bir önemde yoksulluk yarımlıktı; yarım olduğu kadar bir eksiliktir de… Çünkü yoksulluk, bilgiyi, güzelliği, hayat birikimini, olgunluğu saklayan bir kabuk gibidir; üstünde markalı elbiseler altında araban yoksa kim takar seni! Aşık olma hakkını da nerdeyse vermez!
“İki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş” o eskidendi… Çok geride kaldı. Popüler kültür, yoksulluğu kaldıramıyor artık; hata yoksulların yaşama hakkı elinde alınmış gibidir.
Boyalı medya, halkın üçüncü gözü (gözü kör olsun) basın, bir tüketim savar öncülüğü yapmakta ve bunu yaparken de zenginliğin adam olurluğuna hep prim vermektedir. Ve ardında sürmanşetlerinde:
“Türkiye’de ’şiddetli geçimsizlik’ nedeniyle boşanmaların geçmiş yıllara oranla artığını da vurgulayan basın, günümüzde evliliği sürdürebilmenin başarı haline geldiğini vurgulardı”
“bir genç kadın, geçimsizlikten eşinden ayrılıp intihar etti; iki çocuk annesiydi!” ve her gün bu manşetler gibi, bir sürü acı olaylar… Demek ki yoksullun aşık olmaya, sevmeye hakkı yoktur; Havin de “başta üste olmayınca sosyalleşemiyor insan” deyip gitmişti Çok sevdiği halde Baran’a aşkını esirgemişti.
Gidişi ardında münzevi bir hayat yaşıyordu her gün yeni bir acıya merdiven dayayarak… Unutma, unutmalar bir masal kadar yalandı; eğer aşka radikal bağlanmışsa, karasevdanın tuzruhunu içmişse asla unutulmazdır sevgili.
“Giden mi mutlu yoksa kalan mı?” aslında ikisi de mutsuzdur; giden olmazsa kalan olmazdı! Sonuçta ‘severek (boş bahaneler çok) ayrılmak bir cinayettir’ öyle ise iki âşık elbirliğince cinayet işlemiştir! İkisi de aşk katilidir! Ağırlaştırılmış müebbetle yalnızlıkla cezalandırılmalı. Aynen öyle oldu ikisi de ömür boyu yalnızdılar.
Havin, Her ne kadar varsıl birinin varlığında yaralanıp mutlu olmaya çalıştıysa da, kendini kandırıyordu ve geçici bir heves olduğunu çok iyi biliyordu; ömrü hele bir sonbahara düşsün de o zaman anlardı mutluluğun parayla satın alınamayacağını…
Oysa beraberliğin en güzel dönemi; yaşlanıp bir güz mevsiminde parkın bir bankında oturup gençliği, geçmişi anımsamaktır; iki yaşlı insanın birbirlerine yaslanıp yürümeleri sonsuz bir aşkın gerçeğidir. Gençken size herkes bakabilir fakat yalnız ve yaşlıyken ancak seni seven bakar!
Onlar, Aşkın büyüsünden gezinirlerken ölüme kadar beraber bir hayat süreceklerine ve çocuklarına zaman ayıramadıklarından; olacak torunlarını daha çok severek çocuklarına mutlulukla, sevgiyle bakacaklardı. Bazen da ölüm sırası için tartışırlardı “senden önce ben ölmeliyim! Yoksa Yokluğuna dayanamam” sözlerini sarf ederlerken çok mutluydular. Fakat onları ölüm değil para ayırmıştı hem de genç yaşlarında; p/ara koyanın gözü kör olsun!
Baran’ın Bu mektubu yazmasına sebep, her zaman ki gibi gene ona-olmayana- şiirler yazıyorken aniden elektrikler kesilmişti. “Hatırlamıştı daha çok önceleri yaşadığı bir mutlu kesitinden; beraber bir işyerinde çalışıyorlardı. Birbirlerine pusulalardan mesaj yazıp, aşklarını güncel kılıyorlardı. Aniden elektrikler kesilmişti gece geç saatlerinde hala işyerindeydiler. Bereket versin dışarıda mavi bir gökyüzün ortasında duran ihtişamlı bir ay ve milyonlarca yıldız üzerinde raks ediyorken buldular.
Ay, ezoterik ışıklarıyla romantik bir geceyi yüreklerine, dehlizlerine salgılamıştı. Dudaklarında alev alev Kıvılcımlarla sigaralarını yakıp üzerine çayları yudumlarken “Haydi birbirimize şiir yazalım” demişlerdi. Önce Baran şiir yazmıştı;
“Ne zaman seni sevmeye niyetlensem
Ya kar yağar ya da elektrikler kesilir
Öpmeye kalksam …
Kim bilir belki kıyametler kopar!
Ne zaman bir şiir yazsam
Ya mürekkebim biter
Ya da elimdeki fincan kırılır
Sana roman yazmaya kalksam;
Kim bilir belki ömrüm yetmez…”
‘Çünkü seni iki dünyada doya doya yaşamak ve sevmek; seninle ölmek isterim’ demişti. Havin, sevinç gözyaşlarıyla Baran’a sarılmış yüzünü, gözünü ıslatmıştı. Havin “sana şiir yerine sana kocaman sarılmak istiyorum” demişti.
Ayrılalı yıllar olmuştu ve aynı gökyüzün altında hata aynı kente olmalarına rağmen birbirlerini hiç görmemişlerdi, görüşemiyorlardı da…
Baran “Ve bir gün yolun bu mektubu okumaya düşerse beni tanıyacak mısın? Sanmam çünkü çok değişmişsin; pahalı markalı, kürklü mantolar içindesin ve tenin üşümediği için şimdilik bir sıcak tene, sevgiye ihtiyaç duymazsın da, ondan… Ne zaman tenin üşürse bana şiir yaz ben okur bulurum seni… Ve geldiğinde üzerinde bu pahalı mantolar olmasın; biliyorsun yaptığınla pahalılığa fobim var!”
Ben edebiyat defterinde sana dair şiirler yazıp biriktiriyorum;
“site yolları şifreli/ sayfalarım açılmaz beklersin
Arama motoruna girip ismimi aratırsın gene çıkmaz
Bıraktın gibi değilim; ruhumla beraber ismim de değişti!
Bir daha denersin aşkın şifresiyle… Açılmaz üç defa yanlış girdiğin için şifre bloke olur, çılgına dönersin oysa kalbimdeki tek şifreyi bilseydin girebilirdin çünkü anahtar sendin yani adın… Adını unutmuşsam yüreğimden benim ne suçum var?” deyip içindeki tutulması zor kelimeleri dışa vurup, mektubuna son verdi…
Deman Mektupları...
YORUMLAR
Bir insanın bizim gözümüzde neyi temsil ettiğinden söz ederken varsa en çok kırgınlıklarımızla ifade etmeye çalışırız. Ama bu demek değildir ki eylemlerimiz ve bu eylemlerimize yön veren düşüncelerimiz doğru bir yol izler. Her şeyin doğru olmadığını anladığımız anlar en doğru tespitlerimizdir.
Yazının ilk bölümünde yoksulluğa giydirilmiş tanımlar ya da yoksulluğun sebep oldukları genel bir kabul üzerine oturtulmaya çalışılmış. Yine de incinmelerin yanıtlanması ya da karşılık verilmesi tüm bu kırgınlıkların ve biraz durumu kabul etmeyişin öfke tepkimeleridir.
Neden bu bölüme bu kadar takıldığımı ise bilemiyorum. Yazılana karşı dursam da belli ki en beğendiğim bölüm de burası oldu sanırım.
Selamla..
DemAN
Aslında bakarsan gerçek aşklar ne pahasına olursa olsun, ölümüne, açlığa, susuzluğa direnen; tüm imkansızlığa rağmen sevgi olursa O aşk kanımca gerçek aşk olur.
O paragrafın biraz uzun olması yoksuluğun beraberinde getirdiği acı gerçekleridi ve o kesit yaşadığım gerçek bir olaydı. fakir olmak bazen ev yıktığı gibi aşkı da bitirebiliyor.
Teşekkür ederim, iyi bir yorumdu gerçekten, sağolun efendim