- 451 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ayrı Dünyalar
Çevresiyle sağlamayan kişi için, kişinin çevresinin kutsallığı yoktur. Kişi toplumuyla, sosyal yapısıyla sağlatıyorsa; o yapı kişi için kutsaldır, vatandır. Yani dokunulmazdır. Kişi için kutsal olan da budur.
Kişi erken dönemden beri grubuyla, sosyal yapısıyla, sonra da toplumuyla hep sağlayış içinde olmuştur. Kişinin sağlatamadığı yapı cennetler(!) adına ne derseniz deyin; sağlasan olamayan kişimiz için hiçbir şey ifade etmez olacaktır.
Bu nedenledir ki kişilerin; canım sana feda dedikleri şey olan asıl yurt ya da vatanlarından sağlayışlar yapamadıkları için ayrılışla, diyar elleri vatan tutarlar. Çünkü buralarda en temel düzlemle sağlanma içinde olmaktadırlar.
Asıl yurttan ayrılışlarının bir miktar rahatsızlıklarını da duyarlar. Bunun nedeni geldikleri eski sosyal kültürün etkisinden kaynaklı duygulardır. Ama sağlansandı çabaları, giderek bunları unutturur ve her şeye galebe çalar.
Bu tür sağlasandı vatan tutuşta ilk nesil eski sosyal kültür basıncı nedeniyle, asıl yurduna olan bağlılığını ifade edip, ziyaretler yaparsa da; ikinci kuşakta bu sosyal kültürün etki basıncı ya hiç olmayacaktır. Ya da biraz aile kültürü basıncı yoluyla, az biraz vatan özlemi söyleşileriyle, ve vatan hasretlerini azalmış olmakla, ana vatana özlemleri akim (verimsiz, kısır) kalacaktır.
Toplumlar, ürettiren ve üreten oluşla; paylaştıran; kişilerin güvenliğini vs. sağlar oluşlarıyla; bireyler üzerine ayrımsız ulaşabilmenin, kurum ve kurallaşmasını her daim yapmalıdırlar. Bu ilke erken dönemlerden beri ola gelen, gelişen süren tüm yapıların tarihselliği oluşla, yapının tarihsel temelidirler.
Toplumunuza nasıl ürettirirseniz ürettiriniz; nasıl paylaştırtırsanız paylaştırtınız; toplum oluşla ve sosyal yapı oluşla siz; bu temel ilkeyi göz ardı edemezsiniz. Zaten dinler de, bir yönü ile bu temel durumu göz önünde tutuşlarıyla inşalaşmıştırlar.
Ne yazık ki insanlık bu güne dek olan sürecini, bu temeller üzerinden geliştirirken başlangıç koşullarına kendilerini yabancılaştırmıştırlar. Üreten insanların mecburiyet içinde olmalarını, yani insanların muhtaçlıklarını, yoksulluklarını, sömürmüşler; insanları sınıflara ayırmışlardır.
İttifakı dönemler sonrasında, hele hele günümüz de; toplumlar ve sosyal alanlar, birçok boşluklu tanecikli uzay zamanların, ayrı ayrı dünyalarına parçalanmıştırlar.
Günümüz siyasetiyle; “bırakınız geçsinler, bırakınız yapar olsunlar” felsefesi eşliğinde sosyo toplumsa alan boşluklarını görmezden gelinmiş. Toplum ürettiremez olduğu bu kesimlerini açlıkla ve sabretmeyle imtihan etmiştir. Bununla kalmayıp toplumlar; insanların en temel düzleme olan zorunluluklarına alt olmalarının onurunu kıran alçalması içindeki insanı; yalama olmasıyla baş başa bırakmıştırlar.
Bunun üzerine bu ihmalinizin karşı kontur ataklarını önlemek için üretim ilişkileri dışında toplumsal yasalar öngörmüşsünüzdür. Bunlar çare mi olmuştur? Gasplarla, soygunlarla, darp ve kapkaçlarla vs. bakılırsa çare olmadığı da ortadadır. Oysa yapının temeli; en temel ego düzlem seviyesindeki insanların, sesli ya da sesiz yaptıkları ittifaklılarıyla inşalaşmıştırlar. Bu inşa üzerine sistemler devinip, bu güne değin olan gelişmeleri içinde bu düzeye gelmiştirler.
Bir toplum içinde üreten ilkeleriniz, üretim tarz ve teknikleriniz, bunlara bağlı paylaşım şekilleriniz çeşit çeşit olabilir. Olmalıdır da. Ama sosyal yapı ile toplumsal yapı paylaşım usülleri, erken dönemden beri ola gelen bu temel ittifak ilkelerindeki inşalaşmayı bilip görmek, buna uygun oluşmak zorundadırlar. Yapı temelinin giriştiricisi, seçme ayıklama yapıcı temeli budur.
Toplum kendi içinde entegre bir bağıntı oluşla, kurum ve kurallarıyla ayrı bir dünyadır. Sosyal yapı da toplumsal yapının zenginliklerini tüketir. Bu tüketişte kişiler kendilerinin özel ve öznel anlamaları içindeki duygu ve düşünceleriyle yaşantılım kurarlar.
Böyle olunca sosyal yapı ve toplumsal yapı temelde iki ayrı dünya ve bu iki dünyalara bağıntılı olan, iki ayrı dünyaya entegre olan, düzgün devinen ayrı ayrı pek çok alt dünyaları da vardır.
Bu iki temel dünyaya entegre olamamış, bu dünyalara ait olmayan bu dünyaların alt dünyası olmayan bambaşka dünyalar da vardır. Bu ayrı dünyalar sosyo-toplumların en temel durum düzlemli insan ittifakını, göz ardı etmelerinin kusurları olacakla yansırlar.
Biz diyen erken dönem insanına göre şimdiki kişiler sosyo toplumsa sistemleri içinde bencil olabilirler. Oysa sosyo-toplumsa yapınız, kişiseldi egoların üstündedir. Ayrıntılı düşünür.
Yani sosyo toplumun bencilliği, egemendi kişiler bencilliği olamaz. Çünkü sosyo toplumlar, kişi olmayıp; totemi bir hükmü şahsiyettirler (tüzelliktirler). Bu hükmü şahsiyet, sosyo-toplum alanın bencilliğidir. Sosyo toplumsa temel zemin devinmesi de o birliğin çıkarı olan sağlasınlar etrafına eksenlenen sarım ve çevrimlerin bu günkü gelişmişlik düzey ve düzlemidirler.
Sosyo toplumların kendi hücre devinmesinde ve genetikçe özeğinde ego sağlatandı oluşun malzeme ve inşalaşmaları vardır. Şimdiki sosyo-toplumsa istemin köprü altı, kaldırım, park ve bahçelerinde konakçılayan, yeraltı sığınaklı dehlizlerindeki insan hayatları, sosyo toplumsal olan bir hayat ve öngörü değildirler.
Bu tür ayrı dünyalar da, en temel düzlem içinde sağlaşmanın iştiyak zorunluluğu altındadırlar. Bu ayrı dünya insanları için sizin toplumunuz, hiçbir şey ifade etmezler. Sizin kural ve kaideniz bu insanlara hitap etmediği gibi sizin sosyo toplumsa dünyanız da onlara dırı vırı gelirler.
Neden mi? Bu yeraltı, park, bahçe, köprü altı, bankamatik merkezli ayrı dünyalara göre sizin sosyo toplumunuz; onların hayatta kalmaları için sağlama yaptıkları bir çevredirler de ondan.
Tıpkı bir bakteriye göre sizlerin akciğerlerinin, karaciğerlerinin vs. bir yaşam çevresi oluşla, bakteriye ekosistem olmaları gibidir. Siz de, bu sosyo-toplum içindeki sisteme dahil olmayan; ayrı dünyalara bir yaşam sağlama, bir hayat buldurma olacağın çevresi olmaktan başka bir şey değilsinizdir.
Onlar size göre kanunsuz, katil, gelişmemiş cahil, acınası dramatik tablolar olabilirler. Onların gözünde de siz, onlara sağlasanlık yapan sadece bir çevresiniz. Sosyo toplumlar çevrelerine nasıl yönelmişlerse, onlar da sizin sosyo toplumunuza öyle yönelmek istemektedirler. Kıyamet te burada kopmaktadır.
Bir bakteri sizi kullanırken, nasıl sizin bilmem kaçıncı konçertoyu besteleyip, izafiyet teorisini oluşturduğunuzu düşünerek hareket etmezlerse; bu ayrı dünya insanları da size merhametle, ya da ayıplı olacak ya da yaptıklarının yıkıcı ve kanunsuz oldukları düşüncesiyle yaklaşmazlar. Bunun böyle olmasına gidişteki kabahat kimin acaba?
Sizin haramınız, helaliniz, erdem duygularınız onlar için saçma sapan şeydir. Sizin bir ineği boğazladığınız gibi onlar da sizi boğazlıyorlar! Sizin dünyanıza göre suç olan şeyler, onların dünyasına göre bir hayatta kalma mücadelesinin en meşru savunma ve sağlama şekline göre oluşla gayet meşrudurlar.
20.03.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.