- 832 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
KÖPRÜ
Sabahın erken saatinde telefonum uzun uzun çaldı. Açtığımda, kargo şirketinden aradıklarını söyleyen bir bayan, adıma gelen kargoyu almamı söylediğinde heyecanıma diyecek yoktu. Çünkü bu kargoyu dört gözle bekliyordum.
Kaç kişinin emeği, yürek sesi vardı bu kargonun içinde kim bilir… Akşam işten çıkınca ilk işim gidip kargoyu almak oldu. Eve kadar bekleyemedim yarı yolda açtım.
Muhteşem bir şeydi. Yüzyıllar ötesinden çıkıp gelmiş, antika gibi bir kapağı vardı. Dikkatli bakınca, hem taca hem de mezar taşına benziyordu…
Belki benzemiyordu ama ben neden benzettim bilmiyorum. Belki biliyorum.
Taç; bir imparatorluğun simgesiydi ve gücü bana göre taçla belirtiliyordu. E, Edebiyat Defteri’nin diğer sitelerden bir üstünlüğü vardı ve bu tacı tak ediyordu.
Mezar taşı; bir insan öldüğünde ona son yaptığın görev, bir mezar taşı dikmektir mezarına ki, unutulup kaybolmasın. İşte, bu kitapta bizim taşımız, ölsek bile arkamızda kalacak hısım, akrabalarımız, okul kitaplıklarında okuyan onca çocuk ve bizi hiç tanımayan nice kişilere bizden bir armağan.
Kitabı elime aldım ve açtım.
Editör: Nagehan
Kapak tasarım: Habib Dağ
Baskı hazırlık: Tuncay Öztürk
Adı geçen arkadaşlarımızın ellerine sağlık, güzel bir iş çıkarmışlar.
Sonra önsözü okudum. Ne yalan söyleyeyim, geçen yılkı önsöz kadar etkilemedi beni. Birlik beraberlik çağrısı yapan bir teşekkür yazısıydı. Aslında güzeldi ama geçen yılki önsöz içimi öyle bir kıymıştı ki, hâlâ kendime gelememiştim.
Sayfaları karıştırmaya başladım ve daha önce hiç okumadığım bir sayfayla karşılaştım. Doğan Kan’dı bu arkadaşımızın adı.
Ne yazık ki, yalnız ben değil, hiç kimse okumamıştı sayfasını. Bir an utandım. Kaç yıldır aynı sitedeyiz ve birbirimizden haberimiz bile yok(!)
İşte bu kitap tam bir KÖPRÜ; kişileri, şiirleri birbirine bağlayan bir köprü…
Ömer’im asker
Uzakta bir gecekondu
İçinde iki ihtiyar
Duvarlar teneke kaplı
Dışarıda şiddetli bir rüzgar,
Evin tek oğlu var, Ömer.
Sabah ezanıyla çıkar.
Akşam karanlığında döner.
Çalışır didinir eve o bakar.
Günler geçer, Ömer büyür.
Gelir askerlik çağına.
Gider şubeye
Verirler sülüsünü eline.
Derler, haydi git!
Vatan bekçiliğine
Vatan bu tek oğul dinlemez
Hudutta düşman beklemez
Ömer, ailesinden helallik alı
Gider askere
Babası yemeden içmeden kesilir
Anası taş bağlar yüreğine
Hasret kalır oğlunun tenine
Ömer vatan bekler
Buz gibi havada
Gündüz kışlada
Gece pusuda
Gözü yaşlı bulutlar
Ömer’e küsmüş sanki
Ne anasının kokusunu getirir
Ne de evden bir haber
Ömer’den anasına geldi bir name
Anası aldı nameyi
Koştu muhtarın yanına
Can kulağı ile dinledi muhtarı
Bir solukta ezberledi
Oğlunun yazdığı nameyi
Ne diyordu Ömer mektubunda?
Ben iyiyim ana, sizleri özlerim
Kokunuzu getirsin diye
Rüzgarları gözlerim
Sevinçten uyku girmedi
Anasının o gece gözlerine
Oğlunun kokusuna, sarıldı da yattı
Doğan KAN
Bu şiir beni çok etkiledi ama devamını yazmaya elim varmadı. Çanakkale ruhunu bir kez daha diritti. Zaten yıllık eline geçen bütün arkadaşlarımız bu şiiri görüp okuyacaklar. Yıllığa katılmayanlar da sayfasından okuyabilirler.
Bir daha ki yıllığımızı sabırsızlıkla beklemeye başladım bile. Teşekkürler Habib, böyle bir güzelliğe imza attığın için. Teşekkürler değerli site arkadaşlarım, yürek sesinizi burada paylaştığınız için.
Emeği geçen herkese çok çok teşekkürler, selam ve sevgilerimle.
Emine UYSAL 18.03.2013