Emin Belde’lerin Yolcusuyuz İnşaallah..!
“Şayet gayenin büyüklüğü, vasıtaların küçüklüğü ve neticenin azâmeti insan dehasının üç ölçüsü ise, modern tarihin büyük bir şahsiyetini MUHAMMED’le bir insan olarak mukayeseye kim cüret edebilir? O şahsiyetlerin en meşhurları ancak orduları, kanunları ve imparatorlukları harekete geçirdiler. Bir şey tesis ettilerse ancak maddi kudretler tesis ettiler. Onlar da çok defa kendilerinden önce yıkıldı gitti.
Halbuki O’, ordular, hukuk sistemleri, imparatorluklar, kavimler, hanedanlar ve yerleşmiş kürenin üçte biri üzerindeki milyonlarca insanı harekete getirdi. Lâkin O’, sadece bununla da kalmadı. Bundan başka fikirleri, inançları ve ruhları harekete getirdi. Her harfi bir kanun hâline gelen bir kitab üzerine her ırktan ve her dilden kavimlere manevi bir milliyet tesis etti. Ve bu İslâm milliyetine silinmez bir hususiyet olarak, sahte tanrılara nefretle, bir ve cisimsiz olan Allah’ın aşkını hâketti..”
Evet, Fransız şair ve düşünür Lamartine’in tamamen tasdik ettiğimiz kalbî atışlarından yükselen bu sesin mecrasına yöneldiğimiz bir zamanda, canımızınn ve malımızın mülkiyeti ve tasarrufu elinde bulunan ve beşerî âleme tanıdığı gibi bize de münbit ve Mümin’ce bir hayat bağışlayan Yüce Rabb’imizin izniyle; kâinatın çöl ortası iken Peygamber Hazret-i İbrahim’in bâniliğinde Tavaf ve Secde mekânı olarak bol feyzle donatılarak kutsallaştırılıp Emîn Beldeler hâline getirilen toprakların imanî merkezi ve Allah-ü Tealâ’nın Evi Kâbe’sine yolcuyuz. Kâbe bildiğimiz o ev ki; etrafına karanlık çağlarda üşüşen, Lat ve Uzza gibi yüzlerce putlara tapıcılık ve cahiliye ahlâksızlığıyla kız çocuklarını toprağa diri diri gömecek kadar vahşileşen insanlığı eritmek ve yepyeni bir ekmel, âdil, her kişiye eşitlikte beşerî bir nizamı sağlatmak üzre son Peygamber Efendimiz, kılavuzumuz Hazret-i Muhammed (SAV)’le Nur Çağı’na kucak açan ve bütün şerlerin def’ine imkân tanıyan bir mukaddes beldenin ilk tavaf ve secde mekânı..
Daha Türkiye’mizde uçağa binmezden önce milletimin Çanakkale Zaferi’ni kutlayacağı 18 Mart günü gireceğimiz ihramlı hâlimizle Kabe’nin huzuruna vardığımızda Hacer-ül Esved’e karşı durup O’nu ‘Bismillâhi Allah-ü Ekber’le selâmlayıp, “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk innel hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk, lâ şerike lek” telbiyesini hep bir ağızdan seslendireceğiz. Sonra Güneş’in Rabb, Ay’ın Güneş ve Yıldız’ların da Ay’ın etrafında döndüğü gibi 7 şafttan tekmil ve bütün dünyevî ihtiraslardan uzak huşû içinde Tavaf’ımızı tamamlamak üzre Kâbe’mizin etrafında döneceğiz. Rabb’den taleb edeceğimiz isteklerimizle yapacağımız duaların mutlak sûrette kabul olunacağı ve kulluk idrâkini, gönül ve kâlb huzurunu, en berbad hayat üslûbu ve ahlâkından uzaklaşıp yeniden doğmuşcasına bir hayatı elde edişimizi tanzim, tâyin, takdirle sırat-ı müstâkim çizgisinde, Takvâ’ca üstünlükle buluşturacak, Rabb’imizin işte buradan açacağı Emin Beldeler’in mukaddes yolculuğuna başlayacağız inşaallah..
Elbette oraya bilgisiz ve görgüsüz gitmenin sıkıntısını biliyoruz ki Cahiliye devrinin Hakk’ın lânetiyle batmış hodgâm müşriklerinin putlarının Peygamber âsasıyla yerlere çarpılıp kırılıverdiği günün salâhına, Mültezem kurallarına riayet edeceğiz inşaallah.. Tavaf için Allah’ın Evi Kabe’de dönüp dururken kulların hakkına da riayet edecek, sabrımıza hâkim olacak, birbirimizi çiğnemeden ve birbirimizin hakkını ihlâl etmeden ve mümkün olmazsa Hacer-i Esved’e el sürmeye çalışmayacağız. İmkânımızın olmadığı anlarda uzaktan da ‘Bismillâhi Allhüekber’ diyeceğiz. Çünkü o Hacer-i Esved ki bütün insanların her hâl ve her hareketini dört yönlü bir kameradan niyetlerini okuyan ve daha vasıflıca çekendir. Hacer-i Esved-in karşısında o kameraya, belki uzaktan ama en yakın kalb hâlimizle, Rabb’imizin hoşnud kalacağı usûl ve adâbta el kaldırıp yansıyacağız inşaallah.
Hazret-i İbrahim’in Kâbe’nin inşaasında ayak bastığını ve de makamı olarak kullandığını bildiğimiz Makam-ı İbrahim’de secdeye kapanacak iki rekât namaz eda edecek, Hacer anamızın sabır ve tevekkülüne susuzluğun mükâfatı olarak çölden fışkıran Zemzem’in suyundan içerek şükrümüzü tamamlamaya, Safa ve Merve Tepeleri arasında 7 defa, tıpkı oğlu İsmail’e su arayan Hacer annemiz gibi manevi susuzluğumuza çare olmaya gidip geleceğiz.
..Ve nihayet traş vaktini de tamamlayıp ihramdan çıkacağız ki bir ölüden farksız ve bir ölü gibi yaşadığımız vaktin bize Son Peygamber Hazret-i Muhammed (SAV) Efendimiz’in Peygamberlik vazifesinin tebliği öncesi dünyayı şereflendirdiği evinden başlayıp devam eden en müşkül hayatı içinde ayak bastığı ve bundan dolayıdır ki kutsal mekân bildiğimiz ve de Efendimiz’e vahyin ilk geldiği Nur Dağı’ndaki itikâfını ve bundan sonra Efendimizin Kur’an’la ve vahiyle buluşmasını anlamaya çalışacağız. Can yoldaşı Hz. Ebubekir’le sığındıkları ve müşriklerin kendilerini yoketmeye peşisıra varıp kapısına dayandıkları, lâkin Allah’ın izniyle, örümceğin ağ örüp güvercinin yuva kurarak muhkem hâle getirdikleri Sevr Mağarası’ndan başlayan bir Hicret’in ruh âleminde Mekke’den Medine’ye dek hemen her karışına nakşedilmiş mukaddesatın Veysel Karanî’ce yolcusu olacağız. Bu yolculuk bize sonrasındaki Hicret’le birlikte bir süre sonra İslâmiyet’in nasıl bir ruh kazanıp bütün âlemlere yayılma istidadı gösterdiğini bir daha bir daha öğretecek inşaallah..
Ashab-ı Kiram’ın, Halife-i Râşidun’un ve Peygamber Efendimiz’in eş ve yakınlarının medfun olduğu Cennet-ül Bâki’yi de Cennet-ül Muallâ’yı da, İslâmiyet’in gelişmesine ve hız kazanmasına vesile müşriklerle yapılan lehte en hayırlı anlaşmanın mekânı Hudeybiye’yi de, şehâdetiyle Peygamber’ini ilk defa ağlatacak kadar geriye hüzün bırakan Hz. Muhammed (SAV)’in canciğeri Hz. Hamza’nın şehadet mekânı ve makamı Uhud’u da, Efendimiz rehberimiz yüce Peygamber’imize dünyanın gelmiş geçmiş en büyük kumandanı nişanının verilmesine sebeb Hendek Harbi mevkii ve mevziilerini de ve manâ iklimimizin en değerli şairi Mehmed Âkif’in Çanakkale Şehidleri için; ‘Bedrin Arslanları ancak bu kadar şanlı idi’ diyerek mekân gösterdiği Bedir’i de ve nihayet O yüce Peygamber’e Mü’min’leşerek kucak açanlarla bir ve beraber olan en vefalı şehir bildiğimiz Medine’yi de..
Ve tekbir, ve telbiye, ve ilâhî ve Kur’an tilâveti ve abdest ve namaz ve secde ve dua ve şükürle bütün niyetlerimize cevab verici hâllere rabıtamızla râm ve sâdık olacağız inşallah..
Yapacağımız dualarımızın, kapanacağımız secdelerimizin niyetlerimize binaen Rabb’imizin bize bahşedeceği sevabların yükünü sırtımıza yükleyeceğimiz en kutsal ve en emin beldelerden inşaallah gönüllerimizdeki imanlarımızı tazelemiş, ‘innâ lillâhi ve innâ ileyhi ra’ciun’a tam hazır olarak Allah’ın izniyle öz vatanımıza döneceğiz.
Çünkü gittiğimiz yer, bâkir ve hâkir başların bir nev’i içinde her türlü şerri barındırdırark şeytanın ipine sarılanların yerinden yer olmadığı gibi, müşriklerin ahlâkından ahlâkla sarfettikleri sözler misali; ‘Arab’a paramızı kaptırmış olduğumuz yer’ hiç değildir. Bilakis hem şefaâtçimiz ve rehberimiz Efendimiz Peygamberi’mize olan aşkımızı, sadâkatımızı yineleyeceğimiz, hem Sırat-ı Müstakim mesabesine çekileceğimiz, hem de Takvâ’da üstünlüğü anlayacağımızın ve nice zaferler kazanıp dünya insanlığına adaletimizle hükmetmemizi sağlayan Tevhidle ruhlanıp ruh kazanacağımız emin beldelerdir.
Ne mutlu bu yola baş koyup bize yol refiki olan dostlara..
Ey yüce Allah’ım! Beni en şerefli mahlûk dediğin Eşref-i Mahlûkat yerine bir sinek, bir böcek, yahud sırtına semer vurulan bir Eşek de yaratabilirdin. Beni insan olarak yarattığın ve kendine şerefli bir Kul, Peygamber’lerine sâdık bir Mü’min kıldığın için sana hâmd ve senâlar, Peygamber’lerine salât-ü selâmlar olsun..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.