Dehlizlerde Yolculuk -6-
İnsanın başına bir saniye sonra neler geleceğini Allah, insana bildirmemiştir!
Yemekten sonra kır ateşin yanına sokulduk bir yandan çaylarımızı içerek derin bir sohbette koyulduk. Elzem, sürekli gülüyordu çok neşeli olduğu her halinde belliydi. Ben bu gece uzaklığa, yalnızlığa ait kelimeleri yok saydım. Cino arttık rahatlıkla uyuyabilirdi çünkü muhabbetimizde bir şey anlamayacağı gibi anlayıp da ne yapacaktı Ve ateşin az biraz uzağında başını gene ön patisine alıp derin bir uykuya dalıp gitti.
Gökte milyonlarca yıldız, turuncu Ay ve doğanın dingin kucağında, bir dağ başında iki yalnızın sabaha kadar sürecek koyu-sıcak sohbetine kuşlar ve tüm yabanıl hayvanlar dinlemiş olacaktı. Ay, sohbetimize katılmak istercesine gittikçe parıldıyordu. Aslında biz yıllara sığdıramadığımız mutlulukların yanında yitirdiklerimizi anlatmak için bu gece kaçınılmaz olmuştu! Elzem, aniden bana dönüp baktı, bakarken dudaklarıma gül bahçesinden dudaklarından öpüp “sana bir müjdem var! senin yazdığın ‘ASİMİLASYON’ hikayen filme alındı!” dedi. Ben damdan düşmüş gibi oldum. O hikayeyi yazalı yıllar olmuştu. Ve nihayet yazarı uzaklarda, ruh göçü altında olan bir yazarın filmi çekilecekmiş! Görmek isterdim, tabii ölmesem… Gece yarısı olduğunu Elzem’in kolundaki saatten öğrendim, saat bir olmuştu. Küllenmeye doğru giden ateşi canlandırıp mutlulukla gökyüzüne baktım. Kısa Arallıklarla sessizliğe ara verip tekrar Sohbete kaldığımız yerde devam ederken Elzem başını omzuma koydu; bir süre daha sessiz kaldık.
Elzem, aniden bir şey hatırlamışçasına kalkıp içeriye koştu. Ben tüm bunların düş mü yoksa gerçek mi diye zihnimi kurcalarken Az sonra Elzem’in kek ile mumları alıp geldiğini şaşkınlıkla izledim. O arada ben kaynamakta olan çayı demlemiş fincanlara çay dolduruyordum. Elzem, mumlu keki önüme koyup “İyi ki doğdun Deman! Nice mutlu yıllara…” deyip bir çubuğu elime verip “Mumları yakmayacak mısın” dedi. Ben çubukla ateşten ateş alıp mumları yaktım, tabi bu arada duygu sağanağından ne söyleyeceğimi bilmiyordum; gözlerim nemlenmiş olarak Elzem’ sarılmam ani olmuştu. “Teşekkürler Beyaz tenli, beyaz gülüşlü iyi kız… Teşekkürler canım, demek ki doğum günümü ben unutmuşken sen unutmadın?”
Vefalı dost işte böyle bir günde kendini bir kez daha göstermişti. Yüreğimi perçinleyen acı ama tatlı gibi bir duygu geçmişimi hatırlatmıştı. Tüm geçmişteki acılarımı silecek bu düşünce beni mutlu ettiği kadar; acılarıma onu ortak ettiğimin karşılığında bu hareketi, beni ona bir kez daha minnettar kılmıştı. Ben aksine onu, beni seviyor sandığım biri için çok kırmıştım! Ve o, hala benim bir gün onu kollarıma alma ihtimaline karşı hiç evlenmemişti. Ben de onun benim için katlandığı acılara, beni çok sevdiğini öğrenirken ağır bir depresyona girmiştim.
Altı aylık tedaviye cevap veremediğimden ‘doktorların sakin, temiz doğal bir ortamda bulunmamı’ tavsiye ettikleri için buralara gelmiştim. Buraları mesken tutup, içimdeki ateşi dindirmeye çalışmıştım; sanırım Elzemle bir tartışma sonucu, tam bir yıl gizemli körfezimde münzevi bir hayat yaşamıştım, kalabalığa tekrar karıştığımda en çok sevinen gene Elzem olmuştu. O sıra saç, sakal uzanmış bir taş devrinde kalma bir haldeydim!
Pastadan bir parça kesip ona verdim. Sonra beraber pastamızı yedik. Az sonra Pamukkız başını tekrar omzuma koydu. Bir kez daha yıldızlara karşı sessiz kaldık, oysa anlatılacak çok şey vardı fakat mutlu bir gecenin ardında ikimiz de yorgun düşmüştük. Önümüzde sınırlı bir geceden sonrasını hiç düşünmek istemiyordum çünkü sabaha kadar süren hayat hikâyemizin anlatısı, güneş doğunca bitecekti! Onu usulca omzumdan indirip içerden bir battaniye getirip üstüne attım. Ona sevgiden bakışlarımı, teşekkürlerimi sunmak adına alnında öpüp, ayağa kalktım. Yüzümü mavi, yeşil denize çevirip yaşamam için o ışığı bulup hayata tekrar merhaba demeliyim diye binlerce kez dua ettim.
Sabaha yakın bir zaman içinde bir yıldızın intiharına tanık oldum! Ve ardında binlerce yıldızın yas tutuğunu gördüm. Ay mahcup bir edayla ürkekçe bir bulutun arkasına gizlendi; gökyüzü koyu maviliğine gri, siyah tonlar serpmiş, adına, ardında giden yıldızına ağlıyordu…
Oysa her mevsim bir müjdeyle gelir ama apansız gider… Doğanla gülen, ölenle ağlayanlar! Hayatı ne kadar omuzlayabildiniz?
Bunları düşüne düşüne uyumuşum. Öğleye yakın bir zamanda Cino’nun sesiyle uyandım. Uyandığımda ilk bakmam gerekli yere baktığımda Pamuk kız’ın yerinde yel esiyor gördüm; ansızın kalkıp gitmişti. Yüreğime dayanılmaz bir gam çöktüğünü hissettim.
O giderken tepemde gördüğüm tüm aydınlığın uçup gittiğini, benden yüreğimden uzaklaştığını; ve bende bıraktığı boşluğu ancak bir intiharla anlatılabilecek bir duyguydu! İlk kez Cinoya öfkeyle baktım “Neden giderken beni uyandırmadın” diye. Cino ise bana tuhaf tuhaf bakarak içinden söylemek isterken sesini duyar gibi olmuştum ‘A be adam! Sen rüya görüyorsun! Buraya Pamukkız adında biri hiç gelmedi ki, sen ışıkları bir an önce bul ve kurtul! Gökselinden seni kurtaran o güç sende olduğu kadar bir başkasında da var, sen yeter ki kendini bırakma!’ içim dışım kesif bir koku kapladı, kırmızısal damlacıkları görüyor gibi oldum. Ayrıca gene o başları ışıklı olan canlıları görmeye başladım, gaipten sesler parazitli olsa da algılarım başıma bir belanın geldiğini resetliyordu sanki belki ilk olumlu sinyal almıştım!
Cino’yla bazen akşamları dertleşiyorduk burada olmak ile geçmişe sarılmak beni kaygılandırıyordu. Bazen burada olmayı ben çok arzuladığım halde neden bir yaralanmayla burada olduğumu da sorguluyordum. Uzaklarda, bir dağ başında huzur içinde sakin bir hayatı hep düşlemiştim ve mutlu olacağıma da inanıyordum fakat bir kötü eylemin oluşunda burada kendi iç tünellerimden kâbusları yaşamak hayatımı çokça huzursuz etmişti.
Hemen tünele girip o gizemli labirentlerimden çıkmam için bir yol bulmalıydım; en çok Elzem’e kavuşmak için… beynime gelen olumlu sinyallerinden kurtulma şansım olduğunu düşünmeye başlamıştım. Heybemi, değneğimi ve meşalemi alıp o kara karanlık tünele girdim. İlk yarım saatliğe kadar her şey normaldi. Az sonra meşalem aniden söndü, tekrar yakmak için elimi cebime atarken çakaralmazı elimden düşürdüm. Elimle yerleri yoklarken, elime cıvık-sıvışık bir şeyler duyumsadım sanırım kan çukuruna düşmüştüm. Ayaklarımın bağı çözülüp bir süre dona kalmışım. Sanırım bir türbülansa girmişim ki meşalem sönmüştü. Koştum, koşarken ardımda koşan bir şeylerin olduğunu fark ettim. Aman Allahım gördüklerime inanamıyordum; göğüsleri sarkık, tek gözlü, saçları süpürgesi yaratıklar! Üzerime üzerime geldiğini görmemle kaçmam bir oldu. Tünelin binlerce kilometresi ötesi sezdiğim yerde iğne ucu kadar bir ışık! İçimden ‘aradığım bu olmalı’ diye düşündüm.
Işığı gördüğüm gibi içimde fırtınalı bir sevinçle daha hızlı koşmaya başladım, o sırada vampir türü birkaç yarasanın çığlıkları kulaklarımda yankılanırken bir başka yaratığı gördüm! dört ayaklı, dört elleri vardı sanırım başı tavana değiyor gibiydi. Küf kokan bu tünelde bu tür yaratıkların olabileceğini hiç düşünmemiştim; kâbuslarımdaki canavarlara ne çok benziyordu! Karanlığa iyice alışmış gözlerim bunları karartı ile korku bezlerin salgısı yoluyla, bunları görmeme neden olmuştu. Tüm bu kargaşaların içinde gözlerim ufuktaki ışıktaydı ve o ışık gittikçe büyüyordu; şimdi elma büyüklüğü kadar bir ışık görebiliyordum.
Ardımda gelen canavarların sesi kesilmişti çünkü ben sürekli tünel içindeki dolambaç geçitlerini değiştiriyordum. Hedefim o ışıklardı. Ne pahasına olursa olsun tünelin çıkışını bulmalıydım. Bir ara sanki yıllarca bu tünelde koşuyorum hissine kapıldım; bitip tükenmek bilmiyordu… Kafamda bin bir sorular cevap arıyordu. “Ha gayret” dedikçe ışığa yaklaşıyordum beraberinde Elzem’in nur yüzü bana aydınlık gibi geliyordu. Arda arda gözlerimin önünde bir film şeritleri gibi akan görüntülerde, Bombanın patlaması, Cino’nun gevezelikleri, Elzem’in ağlamaları ve birden yaşlandığımın hissi akıp geçiyordu…
Nihayet, o gizemli ışığın bir kapı kadar açık olduğunu ardında bir gök boşluğu… Boşluğa aldırmadan uçarcasına o kapıdan kendimi dışarıya attım! Ve şimdi uzay boşluğunda bir yaprak gibi sallanıyordum! Çok garip, boşlukta yüzerken altımda bir dünya! Sonra denizleri, ormanları gittikçe yüksek binaları görmeye başladım. Beynime bir sinyal çakarken Elzem’le son geceyi anımsadım. Ve bu olumlu sinyalden sonra beyaz örtülü bir yumuşak yatağın içinde kendimi bulmuştum!
Gözlerimi hafif hafif oynatırken, karartılı bir iki kişinin sessizce konuştuğunu görebildim. Kendimi zorlayarak olan bitene anlam vermeye çalışırken Ciddi görünüşlü bir doktorun ve güler yüzlü bir hemşirenin yanı başımda olduğunu fark etmiştim. Hayata tekrar döndüğümün sevinciyle gözlerimi kapattım ve düşe daldım; ‘Elzem’in kırk beş yaş çizgilerin daha belirginleştiğini, gözleri dalgın birini bekliyor gibiydi. Elzem’le aynı yaştaydık kırkbeş yaşımıza kadar hep beraber iki sevgiliydik. Aşkın büyüsü bozulmasın diye evlenmeye hiç niyetlenmemiştik çünkü evliliğin aşkı bittirdiği yönde hemfikirdik. Fakat çevre baskıları yüzünden evlenmeye karar vermiştik ve bu kararı kutlamak için bir akşam yemeği için restauranta gitmiştik. Güzel bir yemeğin ardında kalkıp sahilde bir yürüyüş yapmaya karar vermiştik, fakat…
İnsanın başına bir saniye sonra neler geleceğini Allah, insana bildirmemiştir!
YORUMLAR
serinin bir önceki kısmında artık düğümler yavaş yavaş açılmış... Elzem, Deman ve Cino hikâyenin bütününde ön planda olanlar. Deman'ın asıl kahramanın bakış açısıyla ruhsal tasvirler kanımca başarılı hikâyede...
Elzem'e duyulan aşk...
Sonrasında aşkın cerbezeli halleri ve bir körfezde yalnız Cino'su ile olan Deman...
Sosyal sorulardan biri olan "aşk evliliği öldürür mü?,, sorusunu da okuyucuya sunmuş. Sürgit bir aşk var mı gerçekten... Ve evlilik aşkı öldürür mü? Bekâr biri olan ben bu soruya yanıt vermekte güçlük çekerim doğrusu... Fakat aşkı canlı tutmak için hayatı ve aşkı monotonlaştırmamak gerektiğini nacizane salık veririm...
Hülasa hikâyenin bu serisini de haz alarak okudum. Çevre ve ruh tahlilleri yazıda en favorim olan öğeler...
Son seriyi de yakalamışken fırsattan ve zamandan istifade okuyayım. Bakalım nasıl sonlanacak:)
Teşekkürler ...
Hürmetler dost kalem:)
=========================== e d i b / a h m e t
e d i b / a h m e t tarafından 3/16/2013 2:39:46 PM zamanında düzenlenmiştir.