- 767 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TIRNAK ÇOCUK – 7
Cemil Usta, ruloyu duvara her sürüşünde; gözleri dışarıdaki kalabalığa kayıyordu.Gençlik duyguları kabarmaya başladı. İnsandı, erkekti, gençti. Alev dalgası her tarafını sardı. Daha henüz ilk denemesini bile yapmamıştı. Maşallah Cüneyt Ağabeysi(Tırnak Çocuk), fındık üzerinde fındık kırmaya devam ediyordu. Şimdi neler yapıyordu neler.Eee kendisi de Tırnak’ın kardeşi olduğuna göre böyle sünepe sünepe duvarlara boya sürmek pek hoş bir durum değildi. Cevval olmalıydı az çok. On sekizini çoktan yarılamış, bıyıkları da terlemişti. Daha tıkı bile yoktu; olacak şey değildi doğrusu. Mahallesindeki Şeytan Salim, ballandıra ballandıra anlatıp durmuyor muydu; “ Kerhanedeki garılarla şöyle yaptım, böyle yaptım,diye. Şeytan kadar da mı olamıyacaktı. Hem ondan kalıplı ve de tipi de fena sayılmazdı. Hiçbir kadın kalağını yukarı kaldırıp “olmaz” demezdi. “Ulan ne olursa olsun kerhanedeki şu boya işleri bitmeden ağabeylerinden gizlice içindeki ateşi söndürmeliydi. Hem bilseler ne olacaktı ki? Onların canı can da kendisinin ki; patlıcan mıydı? Canım çekti, gittim, derdi. Kızarlarsa kızsındı. Cesur Ağabeysi desen o da muradını görmüş, ağzının payını almıştı. Şimdi yoğurdu üfleyerek yemeye çalışıyordu. Kendisine gelince ise bu zamana dek hep avucunu yalamış, karşı cinse karşı hep uzak kalmıştı. Onun da bir sevgili olsaydı fena mı olurdu. Olmamıştı işte. Mahallesinin kızlarına dönüp bakmazdı, onlara tenezül etmezdi zaten. Mahallenin namusuna halel getirmek racona ters düşer erkeklik şanına asla yakışmazdı.
- Cemil Ustaaa!
- Cesur Usta’nın ikazıyla iç dünyasından sıyrıldı.
– Ne bu oğlum, duvarı kel kel yapmışsın.Rulo bir sağa gitmiş, bir sola. Gözlerin dışarıda,hayırdır?
Duygularını açığa çıkarmaya cesaret edemedi. “ Abi ya, benim de canım avrat çekti,” diyemedi.
– Tırnak Çocuk ağabeyimi merak ettim de, diye kıvırdı.
Cesur Usta, kardeşinin iç dünyasındaki fırtınaların kasırgaların şiddetini algılamakta zorlanmadı. Saatine baktı,paydosa on dakika vardı. O zamana dek Cüneyt Usta da gelir, hep birlikte eve dönerlerdi. Babasını yalnız bırakmaya gelmiyordu; maçor kediler gibi “ mırrravv mırrrav “ çekmeye başlamıştı şimdiden. Ne yapıp yapıp annelerini getirmeliydiler Gayseriden. Hem şu Şengül’ün kocadan dönme faslı da içini karartmıştı. Aşk yeniden alevlenmişti ama; bir kere yara almıştı yüreği. Tekrar eski günlere dönmek mümkün değildi. Şengül,eski Şengül sayılmazdı. Başka bir erkeğin ellerli değmeden olsaydı amenna; kabulüydü. Şimdi ise onunla tekrar evlenmekle resmen keriz yerine konmuş olacaktı. Babası avucunu yalasındı. Kendisi eskici dükkanı mıydı sanki. Her neyse! Aklı nerelere takılıp gitmişti. Cemil kardeşinin şimdi ruhsal durumu önemliydi.Gerisi vızırtıydı.
- Gönlüne kestirdiğin bir varsa paydostan sonra hallet. Serbestsin koçum. Sen de sapına gadar erkeksin. Senin de doğal hakkın.
Cemil Usta’nın yüzü kızardı ama, bozuntuya vermedi.
– Abi, sen dertten kederden, tasadan anlıyon valla. Yağlanmak hoşuna gitti Cesur Usta’nın. Bıyık altından gülümsedi.
Mesai bitiminde malzemeleri toparladılar. Fırçalar,rulolar kurumaması için boya kutularının içine kondu. Yarın yine devamdı işe. Bir günlük daha buradaydılar. Kerhanenin bütün odalarını boyamış olsalar bir ay daha uzardı işleri ama; her orospunun gönlüne göreydi boyatma işi. Kadınların kimileri; “ Aman canım ne boyası, erkekler duvardaki boyalara bakmıyorlarki, bizlerin bacaklarını dikizlemekten başka, kimileri de “olsun olsun, manzarası afili olsun,” diyorlardı. Cesur Usta:
- Yarından sonra burada yokuz. Bugün birkaç yerden telefon geldi. Zengin birinin villasını boyayacağız. Anladım dercesine “ hımmm” yaptı,başını emme basma tulumbası gibi yukarı aşağı salladı. Tamam, elimi çabuk tutarım, canını sıkma, diyordu içinden Cemil Usta. Elini yüzünü yıkadı. Üstünü değiştirdi.
– Sokakların birinde tur atayım
– Bak dalgana, dedi ağabeysi.
Bu kalabalıkta ne böyle ya! Erkekler,kıtlıktan mı çıkmışlardı.Sel olmuş akıyorlardı kerhaneye.; toyu,genci, orta yaşlısı, yaşlısı. Neredeyse yatalak olanlar da utanmasalar sedyelerle geleceklerdi… Pencerelerin birinden yosmanın biri, dekolte haliyle dışarıya sarkmış,kalabalığı izliyor,kalabalıktakiler de onu. Kısa boylu paçalı Denizli Horoz’unu andıran biriyle ima yolu şakalaşıyorlardı.
– Ule seninle evlensem,çocuklarımız nasıl olur acep? Cüce adam, yan yan dönüp kollarını horozun kanatları gibi kabarttı:
- Denemesi bedeve mi?
– Nah alırsın üçün birini.Kim kime vermiş ulen bedeve.
Kalabalıktan bir kahkaha,bir kahkaha. Diğer taraftaki meraklı bakışlar,yağmur bulutları gibi çöndüler kahkahanın merkezine. Yosma, müşteriler arttıkça çoştu; açıldı,saçıldı. Göğüslerini gerinerek fora yaptı. Kalabalığın önündekiler, arkadan gelen merak dalgasıyla ezilme tehlikesi geçirdiler. Paçalı horoz, çoktan üüü-rrüüü, üüürrrüü “ diye öterek içeriye daldı.
– Vay horozum,dedi penceredeki yosma. Ulen horoz olsun da çamurdan olsun be. Seni almazdım odaya amma, ben sözümde duran fahişelerdenim .Bir bekelim dokuz ay sona nasıl bi civciv çıkacak ikimizden…Hah hah hah!
Kalabalıktan alkış tufanı koptu. Yine kahkahalar. Cemil Usta,başka bir sokağa daldı. On gündür buradaydı ama, doğru düzgün hiçbir kadına alıcı gözle bakmamıştı. Salonun giriş kapısından kadınları tek tek süzdü. Üçünü ilk etap da eledi. Kızıl saçlı ile buğday tenli arasında kararsız kaldı. Buğday tenlinin saçları aslan yelesi gibi havalanmıştı. Rimelli kirpikler, kalkık b urun,silikonlu dudaklar itici geldi kendine. Kızıl saçlı fena sayılmazdı. Omuzlardan aşağıya süzülen kızıl saçlar göğüslerinin şişkinliğini okşuyordu adeta. Amaçsızca erkelere doğru bakıyordu ama, bu bakışlarda yitirdiği bir sevgilinin yarattığı hüzün vardı sanki. Hangi fırtınalara yenik düşmüştü de pes etmişti kızıl saçlı?
Kızıl saçlıya yöneldi.
–Kaç numara?
-Dokuz. Dokuz derken gülümsemişti. Ama; neden gülümsemişti? Yoksa mazisindeki sevgiline mi benzetmişti. Onun adı neydi, kimdi,nerden gelmişti buraya? Sevdiğine neden kavuşmamıştı da bu Allah’ın s.ktir ettiği yerdeydi.
- Off be ahlak zabıtası oldum ben de,düşünceleriyle merdiveni bir solukta çıktı. Sola döndü. On numaradan çıkan ayı kılıklı insan azmanı biriyle az daha tokuşacaklardı. Kenara çekilip ezilmekten kurtuldu.
Pantolonunu çıkarıp askıya asmıştı ki; kızıl saçlı girdi içeri.
–Hoş geldin sevgilim.
–Hoş bulduk!
–İlk denemen mi?
–Evet! Neremden belli oluyor?
- Gözlerinden, Boyacı sevgilim. Bu alemde nelerini görmedim ki… Neyse boş ver! Senden tek isteğim sakın bana aşık olmayasın. İkinci denemeni başka kadınla; üçüncüsünü de bir başkasıyla yap ki; beynin özgür olsun. Yoksa kör kötük aşık olur,kurulamazsın.
Bu sözler, kızıl saçlıya aşık olmasına yetmişti bile. Orospunun merdi buydu işte. Namert erkek dostu olacağına mert orospu sevgilisi olması daha mevlaydı.
On dakika sonra dışarıya çıktığında kızıl saçlı, ömrünün sonuna dek sürecek ve unutamayacağı izler bıraktı yüreğinde…
DEVAM EDECEK.