- 3880 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
doğum günüm-müş
.......
kocaman boşluklar, kocaman sıralı noktalar ve arkası gelmeyen bir hasret.
günden güne çoğalan, büyüyen bir hasret. başa çıkılır gibi değil. kim bilir bilenler belki diyordur;
"5 yıldır hiç mi dinmedi acın?".
- dinmedi napim.
kime ne ki?
ben yaramdan memnunum, yarimden de.
öyle özlüyorum ki babamlı günlerimi. bu ayrılığın sebebi bir insan olmuş olsa, hiç gözümü
kırpmadan öldürürdüm onu, kıyardım canına hiç düşünmeden.
ama Allah’tan gelene yapıcak bişi yok. isyanda etmiyorum aslında ama özlemek hele ki bu kadar aşıkken,
bu kadar canıma canken, ömrünü ömrüm bilmişken, bir göz kırpışı bile özlerken dayanmak çok zor.
esmerimdi, yakışıklımdı, bıyıklarında sevda taşıyanımdı, tombul yumuk elleri şifa dağıtanımdı,
her hasta olduğumda iyileştirinemdi, ikinci kez yürümeyi öğretenimdi,
gözleri annesinin hasretiyle yanan ama yine de gülümsemeyi; sevmeyi öğretenimdi, sadakatti baştan başa
40 yıldan fazla aynı kadına ömrünü vermekti, emekti çocuklarına ve kadınına adanmış bir ömürdü,
dili bembeyazdı yalansızdı, avuçlarının içi sıcaktı eğrilik yoktu,
ayaklarının altı pamuk gibiydi kötü yol hiç yoktu
ve kalbi sıcacıktı Allah aşkına adanmış O’na yaraşır olmak için uğraşan bir Kur’an yoldaşıydı,
BABAMdı O benim.
ömrümün tek aşkı, ağamdı, atamdı, tamlayanımdı.
ve ben şimdi eksik.
o kötü günden bi kaç ay önce doktora gitmişti doktor O’na "kalbin çok küçük amcacım" demiş.
iyi, tamam ama o kadar küçük bir kalbe bu kadar sevgi nasıl sığdırdı o zaman?
küçük değildi kalbi kocamandı, bakışları sertti belki ama gözlerinin içine bakınca bi hüzün görürdüm,
hep dolu olurdu gözlerinin içi.
sonra gülümserdi bir çocuk gibi muzip.
"Allah olmasa sana tapardım, sen ölürsen ertesi gün beni gömerler." derdim.
- hemen tövbe de.
derdi.
ölürüm sandım sen gidince, nefes alamam, bir daha bakamam sandım güneşin doğuşuna.
1823 gündür yaşıyorum.
daha ne kadar yaşarım Allah bilir.
sen gittiğin gün göğsümün tam orta yerine, kalbimin biraz üzerine
bir taş oturdu.
nefes alırken hep acıyor babacım.
sensiz günlerimde o taş bana eşlik ediyor ama yetmiyor.
kokunu özlüyorum ve sıcacık sarılmanı, saçlarımı örmeni, "sarı çiğdemim, Özlem’im" demeni özlüyorum,
sana bir kez daha sarılabilmek için geri kalan bütün ömrümü bile verebilirim ama o fırsat hiç elime geçmiycek,
biliyorum.
o gün benim miladım oldu. seni sensiz yaşadığım günlerin miladı.
elimi göğsüme koyup, gözlerimi yumuyorum ve sen yanımdasın.
elin hep omzumda çünkü sen babasın çekemezsin elini omzumdan.
varlığını hep hissediyorum ve seni kalbimde, dualarımda yaşatıyorum.
ve işte bir sürü sebepten senin gittiğin mevsimde doğmuş olmak çok canımı yakıyor.
çünkü gecenin bir yarısı odamın kapısını tıklatıp, "kızım oldu" diyerek gülümsemeyeceksin bana.
hep seni anacağım ve sen gittiğin günden sonra bir daha hiç doğmayacağım.
Kadir, Allah demekti ve sen bana Allah’ın bir lütfuydun.
sen benim türkülerim, sen benim karakartalım, sen benim yarım yaşanmış ilk aşkımsın.
babam olduğun için, bunca sırasını bekleyen dünyalık arasından baba olarak benim olduğun için,
annem gibi bir kadını sevip, onunla evlendiğin ve bu gururu bana verdiğin için,
tertemiz bir soyadı ve uğraşmadan kazandığım bu şan için teşekkür ederim.
seni ömrüm boyunca yaşatacağım.
seni seviyorum.
"sarı çiğdemin"
YORUMLAR
Duyguların bu tonda aktarılışı karşısında edebi kaygılar ertelenebilir. Hatta mahlasın böyle bir yazıyı sivri yapraklarıyla iğneleyişine bile sessiz kalınabilinir. Yalnız hemen ertesinde şöyle gözden geçirilse etraf, hiç fena da olmaz. Zira duygularını bu tonda yansıtan kalemin azıcık daha mürekkebe ihtiyacı var. Doğallıksa aranılan, bulundu derim.