- 1962 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HZ. MUHAMMED'İN (SA) ÖRNEKLİĞİ / MEKKE'DE 12 YIL (17)
.... devam ediyor
MEKKE’DE GELEN HÜKÜMLER (8)
Allah Enam suresi 118-121 ayetinde “Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız, üzerine O’nun adı anılarak kesilenlerden yeyin. Üzerine Allah’ın adı anılıp kesilenden yememenize sebep ne? Oysa Allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız dışında, haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilgisizce kendi kötü arzularına uyarak saptırıyorlar. Muhakkak ki Rabbin haddi aşanları çok iyi bilir. Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir. Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız”
Enam suresindeki Ayetlere devam edersek,138-140. Ayetlerinde Allah “Onlar saçma düşüncelerine göre dediler ki: "Bu hayvanlarla ekinler haramdır. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da binilmesi yasaklanmış hayvanlardır. Birtakım hayvanlar da vardır ki, (Allah böyle emrediyor diye) O’na iftira ederek üzerlerine Allah’ın adını anmazlar. Yapmakta oldukları iftiraları yüzünden Allah onları cezalandıracaktır. Dediler ki: "Şu hayvanların karınlarında olanlar yalnız erkeklerimize aittir, kadınlarımıza ise haram kılınmıştır. Şayet (yavru) ölü doğarsa, o zaman (kadın erkek) hepsi onda ortaktır." Allah bu değerlendirmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz ki O hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir. Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allah’a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir”
Arka arkaya okuduğumuz ayetlerde Allah’ın asılda haram olmasa da, kesilirken putların adı anılarak kesilen hayvanların etinin yenmesini yasaklıyor. Ogün putperestler, inandıkları ilahlarının adını anarak işlerini yapıyorlardı. Bizim Allah’ın adıyla işimize aşladığımız gibi, onlarda Lat adıyla, Menat adıyla, Uzza adıyla işlerine başlıyorlardı. Hayvanlarını keserken ilahlarının adına kesiyorlardı. Allah bu şekilde kesilen hayvanların etinin yenmesini yasakladı. Ancak bazı Müslümanlar Allah’ın adı anılarak kesilen hayvanların etini yemekten kendilerini uzak tutuyorlardı.
Enam suresinin 138-140.ayetlerde putperestlerin değişik nedenlerle hayvanların etini yemediklerinden söz ediyor. Putperestler kendi zanlarından ürettikleri düşüncelerle, kesilen hayvanların etlerini bazen ilahlarına ayırıyor, bazen erkeklere ayırıyor, bazen kadınlara ayırıyorlardı. İster putları adına kesilsin, ister Allah adına kesilsin, asılda helal olan hayvanların etlerini yemek içinde kendilerine göre kurallar getirmişlerdi. Dine dair hükümler henüz netleşmediği için Allah helal haram koyma konusunda açıklamalar getirerek, Allah’ın adı anıldıktan sonra, hayvanların etinin yenmesinde hiçbir neden olmadığını belirtti. Putperestlerden gelen atalar kültürü, oluşturduğu atalar diniyle, uzun yıllar boyunca insanlara yeme alışkanlıkları kazandırmış, insanlar ilahları için ayrılan etleri yemenin başlarına kötülük getireceğine inanıyorlardı. Hele bazı hayvanların etini erkekler kendilerine ayırmışlar, kadınların yemesini yasaklamışlardı.
Tarih içinde Allah’ın adı anılarak kesilen hayvanların yenmesinin yasaklanmasına yönelik veya değişik nedenlerle Allah’ın adı anılarak kesilen hayvanların ancak bazı kişilerce yenilebileceğine, kesenin yemeyeceğine dair düşüncelerin ortaya konulduğunu biliyoruz.
Günümüzde bazı siyasiler, liderler veya insanlar için, bir yere geldiklerinde, gelişlerine kurban kesmeler de konuyla ilişkilendirilebilir. Eğer şu olursa, bu olursa, gelirseniz, diye başlayan sözlerle adaklar adamak, kurbanlar keseceğine vaat etmek. Sözler oluşunca da Allah’ın adı anılarak adak veya kurban niyetine hayvanları kesmek neticesinde oluşan etlerin yenip yenmeyeceğine dair günümüzde çok değişik yorumlar vardır. Özellikle siyasi görüşleri farklı olanlar, farklı cemaatlere tabi olanlar, bu tür adakların, kurban kesmelerin, hayvanlar kesilirken Allah’ın adı anılsa bile, işin içinde riya olduğu inancıyla şirkle özdeşleştirmektedirler. Aslında bu tür adakların, kurban kesmelerin belirtilen anlamda şirkle özdeşleşmesi tartışılır. Tarihsel, toplumsal bir gelenek olarak yapılan bu eylemlerin, bilinçaltında ikram amacıyla gerçekleştirildiği düşünülürse, şirkle yan yana kılmak düşündürüyor. Yine de ince tahlilde yapılan eylemlerin hangi niyetle, hangi amaçla yapıldığı dikkate alınarak protesto anlamında uzak durulması anlamlı olacaktır diye düşünüyorum. Özellikle günümüz siyasetçilerinin yaptığı icraatlarda Allah’ın dinine aykırı davranışları, istismarları yaşamı kuşatırken, kurbanı, Allah’ın dinini alet ederek karşılanmalarını protesto etmek yerinde olur.
Allah’ın dininin çağdışı kaldığını, dinin hükümlerinin bu çağda uygulanmayacağını ifade ederek, Allah’a ve dinine savaş açanları karşılamak için kesilen kurbanların, kesilirken Allah’ın adı anılsa bile yenmesinin herhalde, inancın bilinciyle bağdaşmayacağı aşikârdır.
Değilse, hiçbir art niyet yokken, ister bir nimet kazanmak (ev, araba, işyeri gibi), ister değerli sevilen sayılan bir kişinin gelişi nedeniyle, ister müminleri doyurmak amacıyla, ister müminler arasında muhabbeti artırmak amacıyla, Allah adına hayvanları kesip yemek kadar güzel bir şey olamaz. Belki bu tür şeyleri protesto etmek, müminlerin kardeşliğini, aralarındaki muhabbeti, sevgiyi, saygıyı, paylaşımı protesto etmek olarak da değerlendirilebilir.
Ayetin devamında Allah insanları uyarıyor. Rabbinizden haram olduğuna dair bir hüküm gelmeden, kendi arzularınız, düşünceleriniz doğrultusunda haramlar ilan etmeyin. İnsanların kendi zanlarından üretilen haramların Allah katında bir hükmü olmadığı gibi, insanlar bu yaptıklarından dolayı hesaba çekilip, çetin cezaya çarptırılacaklardır. Zira insan bu tutumuyla, Allah adına, Allah’ın dini için kendi arzuları, düşünceleri doğrultusunda hüküm üreterek, hüküm koymada kendilerini Allah ile ortak kılmışlardır. Allah ise, hiçbir zaman hüküm koymada, cezalandırma da kendisine bir ortak kılmamıştır. Hiçbir zaman, bu yetkilerinin tamamını veya bir kısmını insanlara devretmemiştir. Şirk dediğimiz anlayış, Allah ile Allah’ın yetkileri konusunda ortaklık ilan etmektir. Allah dininin hüküm sahibidir. Bir başkası asla Allah’ın dininde hüküm sahibi olamaz. Eğer biz kendimiz, Allah’ın haram kılmadığı bir hususta şu haramdır dersek, Allah’ın yetkisinin kendimizde bulunduğunu iddia etmiş oluruz. Eğer kendimiz bunu yapmayıp, filanca kişilerde bu yetkiler vardır dersek, o zaman onları, Allah’a ortak kılmış oluruz. Hangisi olursa olsun. Allah bize bunu yasaklamıştır.
Allah bu konuda, Enam suresi 140 ayetini göndererek, “Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allah’a iftira ederek haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.” Diyerek kesin hükmünü koymuştur. Onlar hak yoldan saparak ziyana uğramışlardır.
Allah bu konuda haramlarını Enam suresi 145-146 ayetlerinde açıklamaktadır. “De ki: Bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti, ya da günah işlenerek Allah’tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Başkasına zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere kim yemek zorunda kalırsa bilsin ki Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir. Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğru söyleyeniz.”
Araf 32-33 ayetlerinde “De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz. De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
Bu ayetlerde önemli noktalar var. Bunlar;
Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz şeyleri kim haram kıldı? Sorgusuyla Allah, kulları için yaratıp onlara nimet olarak sunduğu süsleri, temiz şeyleri hiç kimsenin insanlara haram kılamayacağı…
İnsanların açık ve gizli kötülüklerden uzak durması gerektiği… Hiçbir şekilde haksız yere sınırları aşmaması gerektiğidir.
Allah’ın hüküm indirmediği konularda insanların susması hayırlıdır. Allah eğer bir konuda hüküm indirmemişse, insanların o konularda hüküm koyma yarışına girmemesi gerekir. Ne yazık ki geçmişimiz, günümüz, Allah için, dini için, insanların hayrı için, Allah’ın hüküm bildirmediği konularda insanların hüküm koyma yarışına girmeleridir. Hâlbuki Allah aynı ayet içinde haddi aşmayın, sınırlarınızı aşmayın diye uyarmaktadır. İnsan haddini bilmek zorundadır. Kul kulluğunu yapmalıdır. Allah’ın yetkilerini kullanmaya kalkmamalıdır.
Araf 157 ayet “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.”
Ayet içinde geçen “işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar” ifadesiyle sanki peygamberin hüküm koyma hakkı, yetkisi varmış gibi görünüyor. Ancak hiçbir peygamberin Allah adına hüküm koyma hakkı olmadığı, Allah’ın hükümlerini insanlara bildirdiği bilinmektedir. Onun için çevirideki yanlışlık bizde yanlış düşünceler doğurtabilir. Onun için, cümleyi şu şekilde kuran bütünlüğünde kurmak gerekir. “İşte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder. Onlara Allah helal, neleri haram kıldığını bildirir. Allah’ın insanlar için yarattığı temiz şeyleri açıklar. Pis şeylerden haberdar eder” demek daha doğru olacaktır.
Nahl 115-118 “(Allah) size, sadece ölü hayvanı kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Ancak kim mecbur kalırsa (başkalarının haklarına) saldırmaksızın, sınırı da aşmadan (bunlardan yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir. Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helaldir, şu da haramdır" demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler. Onlar için dünyada pek az bir menfaat, ahirette ise çok acıklı bir azap vardır. Sana anlattıklarımızı, daha önce, Yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine haksızlık ediyorlardı.”
Allah’ın haram kıldıklarından darda kalınınca yenilebilir. İnsanların darda kaldığı zaman haram olanlardan yemesi haram sayılmaz. Ancak helal de değildir. Geçmişte bu konuya ruhsat anlayışıyla bakılmıştır. Yani haram olan bir şeyin bazı şartlar doğrultusunda yenilebilir, yapılabilir olması ruhsat olarak değerlendirilmiştir. Ruhsat şartlarıyla ilgili değişik kurallar üretilmiştir. Darda kalmanın boyutları, anlamı konusunda çok farklı görüşler üretilmiştir. Sonra darda kalanın sınırları aşmaksızın yiyeceği miktar nedir? Bu konuda sınır neresidir? Gibi sorulara verilen cevaplar çok farklıdır. Çeşitli mezhepler, fıkıh âlimleri bu yönde bir hayli hüküm üretmişlerdir.
Ancak tefsirlerde veya fıkıhta bu yönde birçok hüküm olmasına karşın ben, bu konu darda kalanı ilgilendirir görüşündeyim. Hiç kimse oturduğu yerden darda kalmayı bilemez. Hele bazı görüşlerde, darda kalmayı ölecek noktaya gelmek olarak tarif edilmesinin… Sınırı aşmadan yemeyi ölmekten kurtulacak kadar diyerek sınırlamanın çok yanlış olduğu kanaatindeyim. Öncelikle bir insanın ne kendisi, ne de başkası ölüm noktasını bilemez. Bunun denemesi de, ispatı da yapılamaz. Bugün açlık grevine gidenleri görüyoruz. Günlerce aç kalıp ölmeyen ama artık yaşamasının da bir anlamı kalmayan insanlarla karşılaşıyoruz. Şimdi bir insan diğer insan için veya bir insan kendisi için, takatsiz bilinçsiz kalıncaya kadar ölüm noktasını bekleyecek, tam ölecekken, haram olan bir şeyi yiyerek kurtulacak… Hiç böyle şey olur mu? Bir kere açlık grevine gidenleri görüyoruz. Ölme noktasına geldiklerinde, onların mideleri bir şey almıyor. Doktorlar nezaretinde gıda alıyorlar. Pratiği mümkün olmayan bu tür konular doğrultusunda hükümler üretmek herhalde, hakkında bilgi bulunmayan konularda ileri geri konuşmak olarak nitelenebilir. Bilincini kaybetmeden yaşayabilmek, aklın, muhakemenin yitirilmemesini sağlamak herhalde konunun ana mihengi olmalıdır. Bilincin, aklın, muhakemenin kaybolması ise, insan yaşamının durduğu yer olsa gerekir.
Fecr suresinin 15-26.ayetlerinde “İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram etti" der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz, Haram helal demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz. Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır). O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!" der. Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez. 0’nun vuracağı bağı kimse vuramaz.”
Bu ayetle ilgili söylenecek neler olabilir ki? Allah’ın ayeti tek tek insanların zaaflarını dile getiriyor. İnsanlar kendisine nimetler verildiğinde şükrederler. Ancak nimetlerde bir eksiklik olursa, Allah’ın kendisini terk ettiğine inanmaya başlarlar. Allah’ın yasaklarına dikkat etmeyip, helal haram demeden insanların haklarına saldırırlar. Mirası haksız olarak yerler. Malları biriktirirler. Gittikçe dünyevileşirler. Allah’ın verdiği nimetleri insanlar arasında paylaştırın hükmüne dikkat etmezler. Yoksulları yetirmezler, fakirlere sahip çıkmazlar. Bu ayetler indiği zamanı düşündüğümüzde, kapitalizm denilen illetin o günlerde de insanların hayatlarını perişan ettiğini söyleyebiliriz. Veya tersini düşünerek, kapitalizm denilen illetin çağdaş bir düşünce yapısı olmadığını, aksine putperestlerin öteden beri, onların karanlık çağ dediği devirlerin bir yaşam biçimi olduğunu söyleyebiliriz. Allah’ın dünyevileşmek olarak nitelediği anlamların maddesel yapısının kapitalizmle ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
HELAL KILINANLAR
Allah bazı ayetlerinde helallerden söz eder. Mekke’de gelen ayetler içinde de, Allah’ın helal kıldıkları vardır. A’râf suresinin 157. Ayetinde “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır”
Allah bu ayetinde enteresan bir benzetme yapar. Bazı konularda helal hükümleri göndererek, insanların üzerlerindeki ağırlıkları, zincirleri indirir, yani kaldırır demektedir. İnsanlar üzerindeki ağırlıklar, zincirler nedir? Biliyorsunuz ağırlık yükün, zincirler ise köleliğin simgeleridir. Allah helal ve haram hükümlerini bildirerek, insanlar üzerindeki yükleri kaldırır. İnsanların kölelik zincirlerini kırar. La, hayır diye başlayan Allah’ın dininin en önemli özelliği budur. Allah insanları özgürleştirir. Zira insanlar kulların hükümleriyle üzerlerine ağır bir yük alır, akıllarına, muhakemelerine, iradelerine zincirler takarak köleleşirler. Allah gönderdiği hükümlerle insanları kulların esaretinden kurtararak özgürlüğe ulaştırır. Allah katında bütün insanlar eşittir. Dünya hayatına her insan imtihan için gönderilmiştir. İnsanların özgürce imtihanı başarabilmeleri için özgür olmaları gerekir. Onun için Allah inanmayı, inanmamayı insanın iradesine bırakmıştır. İnanma konusunda insanlara baskı yapanları zalim olarak niteler. Aynı şekilde inanmama konusunda da insanlara baskı yapanları zalim olarak niteler.
Atalar dini dediğimiz ey, Allah’ın helal ve haramlarından uzakta, bazı insanların insanlar için koyduğu helaller ve haramlardır. Yani helalin anlamı serbestiler. Haramın anlamı yasaklardır. Günümüzün deyimleriyle kullanırsak… Atalar dini dediğimiz şey, Allah’ın insanları özgür (serbest) kıldığı konularından, İnsanlara yasakladığı kurallardan (yasalardan) ayrı olarak, bazı insanlar insanlara kendilerine göre özgürlük, kendilerine göre yasaklar getirirler.
Putperestler atalarından gelen dinle, insanları bazı konularda özgür bırakırken, onlara birçok konuyu yasaklamışlardır. Allah’ın din gönderdiği Yahudiler, Hıristiyanlar da, zaman içinde insanlara Allah’ın hükümlerinden ayrı, serbestiler, yasaklar getirmişlerdir. Müslümanların tarihi bu konuda onlardan geri kalmaz. Ciltler dolusu kitaplar içinde, binlerce yasak, binlerce serbesti vardır. Bütün bu hükümlerin Allah’ın kitabıyla ilgisi yoktur. Çeşitli mezhepler, tarikatlar, cemaatler koydukları serbestiler, yasaklar ile, Allah’ın kitabından uzak davranışlar içine girmişlerdir. Günümüz dünyasında, Müslümanların yaşadıkları devletlere egemen olan iktidar sahipleri, kendilerini Müslüman olarak tanıtsalar da, Allah’ın hükümlerine aykırı yasalarıyla çağı yaşamaktadırlar. Onların Allah’ın hükümlerine aykırı her hükmü, insanlara yükledikleri bir yük, insanların akılları, muhakemeleri, iradeleri üzerine vurulmuş bir zincirdir. Artık insanlar bu ağır yüklerle ne yapacaklarını bilemezler. Akılları, muhakemeleri, iradeleri, inançları üzerine vurulmuş zincirler onları Allah’tan ayırıp, insanlara köle kılmaktadır. Allah bu ayetiyle insanlığın düştüğü büyük açmazı açıklamaktadır. Ancak insanlar Allah’a inanırlarsa, hükümlerine uyarlarsa, ağır yüklerden kurtulur, özgürlüğe ulaşırlar. Ne yazık ki bazı insanlar, dinin insanlara ağır görevler yüklediğini, insanların özgürlüğünü elinden aldığını iddia ederler. Bu onların gerçeğe karşı söylenmiş en büyük yalanlarıdır. Onların dediğinin aksine, insanlar Allah’a uydukları müddetçe özgürlüğe ulaşırlar. Bunun tek yolu, insanların Allah’ın hükümlerine uyması, ne adına olursa olsun insanların koyduğu hükümlerden uzaklaşmalarıdır. Kimi çağdaşlık, gelişmişlik, modernlik adına insanlara yasalar getirirler. Kimi din adına, içtihatlarıyla, fetvalarıyla yasalar getirirler. Kimi, tarikatları, cemaatleri adına kurallar koyarak insanlara yasalar getirirler. Hangi kanaldan gelirse gelsin, Allah’ın dediği şekilde özgürleşip, ağır yüklerden kurtulmak, kölelik zincirlerini kırmak isteyen her insan, insanların koydukları yasalara “la” hayır demesini bilmeleridir.
İşte içinde yaşadığımız durum. Artık yasa koyucuların bile ne yapacağını bilmediği… Hâkimlerin, savcıların, avukatların işin içinden çıkamadığı binlerce, milyonlarca yasa, yönetmelik, tüzükler ile güya çağdaş yasalar, insanların başına en büyük belayı sarmışlardır. Bugün adalet denilen şey, karar verilemeyen mahkeme dosyalarının içinde kaybolup gitmiştir. Geçenlerde evimize bir mahkeme kararı geldi. Geçmişte, yani bundan sekiz yıl önce, eşim ve kızım çalıştırsın, oyalansın diye naçizane küçük bir örgü ipi satan bir dükkân açmıştık. İkinci haftasında hırsız girdi. Karar şöyle diyordu. 2005 yılında yapılan hırsızlıkla ilgili soruşturmalar neticeye ulaşamamış, hırsızlar bulunamamış, aradan sekiz yıl geçmiş, böylece dava zaman aşımına uğramıştır. Hangi devirde yaşıyoruz? El cevap, güya çağdaş, medeni bir devirde yaşıyoruz. Bütün hırsızların kütükleri poliste olmasına, adli makamların hırsızlarla artık, akraba olacak kadar yakınlık kurmalarına, bilgisayar ortamında herkesin her şeyi bilinmesine rağmen, hırsızlar bulunamıyordu. Davlar zaman aşımından düşüyordu. Neden? Çünkü artık yasalar adaleti sağlama yerine, insanlar üzerine bir yük, insan aklı, muhakemesi, iradesi üzerine zincir vuran kurallar olmaktan öteye gidemiyor.
Gerçeği konuşma, düşünme konularında, ülkelerin yasa koyucuları en acımasız yasaları çıkarırken, insanları özgürleştirmek için kıllarını kıpırdatmıyorlar. Kıllarını kıpırdatmadıkları bir yana, insanları özgürlüğe kavuşturan Allah’ın dinine ait yasalarla dalga geçmeyi, horlamayı öne çıkarıyorlar. Allah’ın dinine, yasalarına karşı olmadık yasakları getiriyorlar. Bu yönde ne denilebilir ki? Allah insanlar için dünyada bir ömür koymuştur. Her insan ölümden sonra mutlaka yaptığının karşılığını bulacaktır. Allah katında en büyük suç, insanların üzerine haksız yere yük yüklemek… İnsanların aklını, muhakemesini, iradesini köle kılan zincirlerini (yasalarını-düzenini) koymaktır.
Allah ayetlerine devam ediyor. Yûnus suresinin 59. “De ki: Allah’ın size indirdiği rızıktan bir kısmını helal, bir kısmını da haram bulmanıza ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” Evet Allah’ın insanlara verdiği rızkın bir kısmını yasaklayan (haram kılan), bir kısmını serbest (helal) kılanlara kim izin verdi? Allah mı? Yoksa onlar bu hakkı, kendi arzularına, heveslerine, ihtiraslarına uyarak mı kulandılar? Andolsun ki, insanlar böyle yaparak insanların özgürlüğüne müdahale etmektedirler. Yaratıcı olan Allah bütün insanlar için yeryüzünde nimetler vermiştir. Hiç kimsenin bu nimetlerin bir kısmını insanlara haram koyarak yasaklamaya, bir kısmını serbest kılmaya hakkı yoktur. Benim hakkım var diyerek, bu yönde yasalar çıkaranlar insanların özgürlüğünü kısıtlar, Allah’a karşı büyük iftirada bulunurlar.
Allah Hûd suresinin 86. Ayetinde “Eğer mümin iseniz Allah’ın (helalinden) bıraktığı (kar) sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim” diyerek, Allah’ın serbest kıldıkları sizin için hayırlıdır. Sizler insanların dediklerine bakmayın. Allah’ın helal kıldıklarını da hiç kimseye yasaklatmayın. O zaman size Allah’ın hayır kıldığı şeyleri inkar etmiş, verilen rızka karşı çıkmış olursunuz.
Ne olursa olsun, Allah’ın Nahl suresinin 114. Ayetinde dediği gibi, “Artık, Allah’ın size verdiği rızıktan helal ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah’a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin. Eğer insanlığınıza değer veriyorsanız, Allah’a inanıyorsanız, Nahl suresinin 116. Ayetindeki “Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helaldir, şu da haramdır" demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler” ifadesine dikkat ediniz. Dilleriniz çıkarlara doğru, heveslerinize doğru evrilir çevrilir. Şeytana uyarak şu helaldir, şu haramdır diyebilir. Unutmayın ki, Allah’ın bir konuda helal veya haram hükmü yokken sizin, şu helaldir, şu haramdır demeniz Allah’a karşı uydurduğunuz bir yalandır. Allah uyarıyor. Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler. Hesap günü hesaptan kurtulamazlar.
Ne yazık ki, günümüzde bu konuda Müslümanlar olarak çok gevşek davranıyoruz. Tabi buna atalarımızdan gelen kültür de etki ediyor. Zira mezheplerimiz, cemaatlerimiz, tarikatlarımız, öyle olmadık konularda şu helaldir, şu haramdır demişlerdir ki, insanın aklı duruyor. Onlara verdiğimiz değerler. Alim diye bildiğimiz insanların içtihatlarıyla, fetvalarıyla koydukları helal ve haram kurallarının normal olduğunu zannettiriyor. Onların da bir bildiği vardır. Kocaman âlimler, Allah’ın helal ve haram koymadığı konularda helal, haram koymuşlar. Bu suç olsaydı onlar bilmezler miydi? Aklı, muhakemesi, iradesi, bizimde önümüze gelen her yerde helal, haram koyabileceğimizin inancını, bilincini veriyor. Arkalarına atalarının yolunu alan Müslümanlar bugün, İslam’la ilgisi olmayan düzenleri, İslamileştirme gayreti içine giriyorlar. İçinde yaşadıkları düzenin sorunlarına Allah adına helal, haram hükümleri vererek, yaşamlarını İslam dışı düzenlerle uzlaştırıyorlar. Geçmişte, zalim, fasık iktidarları “fitne çıkmasın” diye onaylayan atalarının yolundan giden bugünkü Müslümanlar da aynı yolu tercih ediyorlar. Hâlbuki Allah hükümlerini kendi düzeni için göndermiştir. Allah hiçbir zaman İslam dışı düzenleri, aklamak, Müslümanların o düzenlerde rahat yaşamasını sağlamak için hükümlerini göndermemiştir. Allah bütün insanlığa, en adil, en güvenilir, insanları özgürlüğe ulaştıran yasalarını göndermiştir. Günümüzün çağdaş, modern yasalarıyla, Müslümanların atalarından gelen dine dair yasaları, (ki yanlışlıkla adına İslam deniliyor) insanları özgürleştirmek için değil, insan aklını, muhakemesini, iradesini köle kılınmaktadır.
Öncelikle Müslümanlar bu durumu kavramalıdırlar. Hz. Resul ve arkadaşları, Allah’ın kendilerine gönderdikleri yasalarıyla, özgürlüğe doğru emin adımlarla yürüdüler. İnşallah günümüz Müslümanları da Hz. Resul’ün ve arkadaşlarının bilincine, inancına ulaşarak, Allah’ın göndermediği yasalardan uzak durarak, Allah’ın yasalarına uyarak özgürlüğe ulaşmayı bilirler.
devam edecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.