- 787 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
" BU TREN GÖNÜL TERENİ HIZLI TREN DEĞİL Kİ DOSTUM "......NİZAMİ MERT.......
" BU TREN GÖNÜL TERENİ HIZLI TREN DEĞİL Kİ DOSTUM "
Akşamın alaca karanlığında yağmura bakmadan yürüyordu, gözyaşları yanaklarından aşağı süzülürken her damlasında toprak ağlıyordu sanki. Buz gibi havada sıcacık gözyaşları, dertlenmiş yüreğin sancılarını titreyen dudaklarının görüntüsüyle anlatıyordu. Bu hal dilinin görsel yüzüydü işte. Bakışında ihtişam olanlar fark edebilirdi ancak. Yolu tren istasyonunda biterken yorgunluğu her halinden belliydi. Sağ eliyle sol göğsünün üzerine hafifçe vurdu dilinden şu sözler dökülüyordu...
Yıllar sonra gülüm,
Bir ayrılıktır anlamadım.
Yüreğimi sıkan yağlı urgan gibi,
Bir gidişin sonunda,
Bakakaldığım arkasından,
Bir ceylanın kurşuna geldiği gibi.
Acılar çekerim sevdanı taşıdığımdan,
Mevsimler değişir özlemlerimde,
Çiçekler kan ağlar nerdesin diye,
Hasret treninin hep arkasından.
Belli ki Yüreğinin yangısı acının en dayanılmazını çektiğini gösteriyordu. Hasret o kadar kötü vurmuştu ki ne soğuğa aldırış ediyor nede çevresindeki garip garip bakan insanlara. Onun gözlerinde bir tek dikkate aldığı şey, kendi bildiği doğruların tam tersinin yaşanmasıydı. Bu bir kader değildi elbette ama yaşadıkça çektikçe kader oluyordu işte. Taşları dillendiren Ferhat’ın, Aşkı için rahat ve lüks bir yaşamı terk eden Keremin, Leylası için Kendini çöllere vuran Mecnunun bir bildiği yok muydu? dedi kendi kendine. İnciler dudaklarından tekrar dökülmeye başlamıştı gönül garının tam ortasındayken.
Gülüşler bir başka olur yüzünde,
Sende kaybolurum baktığım zaman.
Aynaların sakladığı güzellik,
Meğer ülkem imiş bir kaşı keman.
Bütün bir tabiat seni bekliyor,
Yağmur duacısı oldu yüreğim.
Sevgiler yalancı aşk acı derken,
Sensiz yürümüyor gönül trenim.
Hayal dünyasında boş kalan çerçevenin içini dolduran bu resim öyle etkilemişti ki, Sende kaybolurum baktığım zaman diyordu. Aynaların bir insanın güzelliğini ilk defa sakladığını fark eden bir yüreğin sahibi olarak, bir ülkeyle eş değer kılıyordu sevgisini. Aşkın ve sevginin mevsiminin onunla birlikte geleceği inancı o kadar yer etmişti ki yüreğinde, Yağmur duacısı bile olmuştu. İzlediği gördüğü yaşanan ve yaşatılmaya çalışılan sevgilerin yalan olduğunu o ilk bakışta biliyordu. Bu bağlamda aşk denilen şey büyük acılara gebeydi ve sahibini yiyip bitiriyordu. Oysa Aşk ve Sevgi Tanrının insanlara sunduğu cennetin ta kendisiydi. Bu gün yaşanan ve yaşatılan cehennem değil? Yine vurmuştu efkâr bir köşeden, ibretlik inciler yağmurun bereketiyle dökülüyordu dudaklarından.
Kapadığım gönül kapım açıldı,
Güzelliğin dört bir yana saçıldı.
Ümidim kesikti sevgiden yana,
Bir söz girdi yüreğimi kavurdu.
İnan ki güzeldi yaşadıklarım,
Beni böyle halden hale çeviren,
Belki de saçının dağınıklığı.
Yüreğimden aktı Dicle ve Fırat,
Seninle güzeldir bütün tabiat,
Sana ağlıyorsa bil ki gözlerim,
Sensiz yürümüyor gönül trenim.
Örneği olmayan sevdaların kahramanlarımı olurmuş ki, Bu gün insanlar Paranın görselliğin ve makamın gücünü kullanarak yapmadıkları şeyi söylüyor yaşamadıkları aşkı ve sevgiyi yaşamış gibi anlatıyorlardı. Aşk ve sevgi menfaatin pazarında turfanda olarak satılıyor ve alınıyordu. İnsan duygularını satar mı? Satılmış duyguların sıcaklığını fiziksel olarak ne kadar hissedebilirsiniz? Kalıcılığı olmayan bir yaşanmışlığın ne kadar ucuz olduğunu bir ressama sorduğunuzda çok çabuk öğrenebilirsiniz benim bunu anlatmaya dilim varmıyor çünkü. Açılan gönül kapısından, Dört bir yana saçılan güzellikten, Kesilmiş ümitten, Kavrulan yürekten, Halden hale çeviren, Güzel bir yaşanmışlık, Ancak böyle çıkabilirdi. Dicle ve Fırat’ın serinliğinde dağılan saçların Güzel bir tabiata dönüşmesi ancak, sevginin ve aşkın koşulsuzluğunda olabilirdi. Ağlayan gözlerin bakışlarında yürür müydü gönül treni hiç? Yürümezdi elbette son bir gayretle gökyüzündeki yıldızlara baktı ve sözlerine devam etti…
Gel bre gönlümün hoş misafiri,
Yürek devletimin adı senindir.
Ilık ılık nefesinle kandığım,
Şiirimin özü sözü senindir.
Yalnızlık şarkısın dinlemek için,
Bir garip köşede gördüğün benim.
Hasretin gönlüme çöktüğü zaman.
Sensiz yürümüyor gönül trenim.
Elleri titriyordu üşümüştü son sözler öyle bir hale getirmişti ki kalkmaya mecali yoktu. Yüreğinin en derinlerinden çağırmıştı “Gel bre gönlümün hoş misafiri “ ne gelen vardı nede giden. Yalnızlığın getirdiği tüm olumsuzlukları toplamıştı “ Hasretin gönlüme çöktüğü zaman “ derken. Bir başına hangi gönül treni yürümüştü bu zamana kadar dedi ve kayboldu gözlerden. Arkasından şunu söylüyordu düşünen ve akıl eden yürekler. “ Ne kadar çile ne kadar acı olursa olsun Allah’tan ümit kesilmemeliydi. Her ne olursa olsun sabırla açılmalıydı kapılar. Allah’ın verdim dediği veya yarattım dediği hangi şey verilmemiş veya yaratılmamıştı “ Koşullardan kurtulan kalplerin özgürlüğünde hayat bulur aşklar ve sevgiler unutmayalım “ Yüreğinizden Sevgi, Dilinizden Hoş görü, Yaşamınızdan Ahde vefayı eksik etmeyin. Sevginin gücü sizinle ve sevdiklerinizle beraber olsun diyorum….Nizami MERT /ADANA….
YORUMLAR
çok güzel olmuş yazınız... tertemiz bir gönül yazmış... aslayargılama bu size yakışan bir seçim... saygılar