- 601 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yazıya Kadın Eli Değdi
Günümüzde hangi gazete, dergi veya kadın ekini bilgilenmek ya da göz atmak merakıyla karıştırsanız karıştırın; bu yayınların her birinde sırıtan bir tekdüzelikle karşılaşırsınız. Aynı kalıp elbiseyi zoraki her bir kadına giydirme eğilimi gibi. Oysa hayatın içinde damıtılmadan kalmak iyidir. Hele ki, damıtılan bir kadınsa! Bu gereksiz bir eylemdir; çünkü kadın gülüşü, kokusu, sesi, bakışı, hissiyatı, anaçlığı, bereketi, canlılığı, su gibi akıcılığı ile kapladığı alana hayat verir. Kadını damıtmaya gerek yoktur, tüm varlığıyla kabul etmek kâfidir. Ama tamda olmasını istedikleri gibi damıtılmış bir öyküsü vardır Türk kadınlarının. Yazılı basın ve görsel yayın kadının farklı düşünüp, farklı görebilen yanını her geçen gün daha çok -silikleştirmektedir- silmektedir.
Bu aralar korkuyorum, artık büyüdüğümü -zaten büyümüşlüğüm hep erken olmuştur yaşıtlarıma göre- kadın yanımın beni kuşattığını düşünüyorum. Kendimi eskisinden daha fazla duyarlı hissediyorum. Daha anaç, daha sahiplenici… İlk başta içimde büyüyen bu küçük kadıncığı sevmediğimi; ama zamanla alıştığımı ve bu anaç yanımızı neden bu kadar geç sezinlediğimizi merak ettiğimi sordum bir dostuma. “Neden kendine kadın diyorsun ki?” dedi. “Nasıl?” dedim. “Bir genç kızın kendine KADIN demesi ayıp!” diye, fısıldadı. Bunu söyleyen ise eğitimli ve yetişkin bir kadın. Sohbetin devamına gerek kalmamıştı, bir suskunluk vuku buldu masada… Benim için “anne” kelimesi nasıl taçlanmışsa yüreğimde “kadın” kelimesi de anne kelimesiyle aynı ihtivadaydı. Nasıl olurdu da bir kadın “KADIN” kelimesini içine sindiremez ve bunu ayıp olarak nitelerdi? Bunu aklım almamıştı. Bir an önce o ortamı terk etmek istedi içim; çünkü kadın olan yanım memnunluk rolü oynamak istememişti.
Ataerkil bir toplumdan gelen, erkek egemen bir kültürle yoğrulduk her birimiz. Bunu ne kadar inkâr etsekte, bu böyle! Hayatımızda erkek egemen. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve bu soruma -bu arada bu sorum erkeklere- en içten şekilde cevap verin; kaçınız “kadın” denildiği zaman eş, sevgili, metres, cinsellik odaklı düşünmüyor? Peki sorarım size; kendinize “erkek” dediniz diye, size bunun ayıp olduğunu fısıldayan oldu mu? Hatta siz bununla, erkek olmakla hep gurur duydunuz. Oysa siz bu “erkek” kelimesinin size sıfat olarak eklenmesinden gurur duyarken, anaçlığından gurur duyamayan kadıncıklar büyüdü -büyüttünüz- bu memlekette. Oysa “kadın” kelimesinin kendi kız çocuğunuz, kız kardeşiniz, anneniz ve eşinizle aynı anlamda olduğunu düşünseydiniz; şu an bu yazıyı bu kadar canımı acıtarak yazma eyleminde bırakmazdınız beni... Beyler! Bilesiniz ki bu duruma çok alınıyorum. Hele ki bunu yapanların; kadını hor görenlerin, hayatta ki yankısını sessizleştirenlerin, görüntüsünü silikleştirenlerin, yaşam enerjisini sönükleştirenlerin... Başka kadınların oğulları, eşleri, babaları, dedeleri olduklarını düşünmek; inanın beni kahrediyor.
Kahroluyorum.
Şimdi yazıyı okurken ahkâm kestiğinizi de biliyorum. Bugün 8 Mart “dünya kadınlar günü” değil ki, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Bir büyüğüm: “Aman kızım! Madem yazıya gönül verdin, sakın feminist yazılara imza atma.” demişti. Sadece şunu deyip o büyüğümün sözünü dinleyeceğim; siz bu memlekette henüz “kadın” kelimesini sindirememişken “emekçi kadın” kelimesi hakkında ne düşünüp, yetişen kız çocuklarınıza ne öğreteceksiniz çok merak ediyorum. Umarım “emekçi kadın” olmakta ayıp değildir?
Nazlı duruşuyla, hayatın içinde olmazsa olmaz halleriyle, sabrıyla, gülümseyen bakışıyla, kokusuyla, doldurduğu alanla ve doldurulamayan boşluklarıyla kadın; dünyaya Yaradan tarafından sunulan en güzel hediyedir. Ama nedenini bil(e)mediğim kültürel bir dayatmayla gazetelerde, dergilerde, televizyon dizilerinde, filmlerde aynı kareden çıkmış kadın karakterler arz edilir gözler ününe. Kadın ise zihninin içine hapsettiği “kadın” kelimesiyle, varlığından şüphe duymaya başladığı kadın ruhunu ispat etmek için didinir durur. Hayatın içinde ağrılı yanı ile yer alan kadındır. Kadının içini dışına çıkarsan, belki yaralarından korkarsın; ama bütün dünya kadınları iyi bilir, bir yaranın derinliğini ve iyileşme süresini. Bir kadındır çocuğunu yetiştirirken dünyanın en entelektüel annesi olması gerektiğini bilen, daha onu dünyaya getirmeden kitapların içine gömülen. Hasta yatağında ki eşine bir daha ayağa kalkamayacağını bile bile, büyük bir sevgiyle ve bağlılıkla -yirmi yıl- sebatla bakabilen bir kadındır. Ekonomisttir kadın -babamın değimiyle içişleri bakanı- eşinin ihtiyaçlar için eve çok para bırakamadığı zamanlarda bile, eşi akşam eve geldiğinde onu kusursuz bir sofra ile karşılayan yine bir kadındır. Hayatın eksik yanlarını bir şekilde tamamlamayı başarır kadın. O yüzden değil midir; naif bir şekilde güzelleşen her yere “Buraya kadın eli değmiş” denir. Evet, oraya kadın eli değmiştir.
Zühre Meryem Kaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.