- 650 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yağmurlar Yağsın Mor Gecelerime
Gülün yanında kan olur çoğu zaman,
Bir şafak vakti sürünerek aşarım dağları
Nasırlı ellerimle okşarım kınalı saçlarını.
Yaralarımı pazen bir geceliğe sarar,
içimdeki fırtınayı zincirlere bağlarım.
Sözün bütün kanatlarını takarak vücuduma, yıllardır yürüdüğüm incecik kumlardan kurtarıyorum kendimi. Bedeninin yağmur saçaklarına sığınıp, yaşam burçlarına yolculuğa çıkıyorum. Ay ışığı dallarının suskunluk çağıran kuytularında, gözlerinin ışıkları yaşlı kadınlar gibi suskun dursalar da, ırmakların en delisine, en çağlayanına atıyorum şu bedenimi.
Ben bir terzi çırağıyım, diplomasız. Ellerimdeki dikişler, beynimdeki iğnelerle yaşamaya alışığım. Aşkı giyerim ve hiç çıkarmam üzerimden. Künyeme sevda işlenmiştir ve hüznü biçerim kumaş kumaş. Omuzuma sevginin kuşları konar parmaklarım yorulunca. İçimi bir ateş basar ve suyla ıslatırım saçlarımı. Kanındaki çıralar tutuşturur gövdeni. Titrek parmakların yelde bir yaprak gibi titreyerek okşar vücudunu. Bir derede sürüklenir gövden ve atarsın en tiz çığlıkları. Ezgilerin baharı karşılar ve bir kuşluk vakti ıslak topraklara dökersin ihtiras terlerini.
Yargılara belerken aşkımı, tutuklu yüreğimin sana bağlı ipleri çürümekte güzelim. Yokluğunda türettiğim tüm sözler tükenmekte ve bu sevdanın sığ sularında yorgun kulaçlar atmaktayım şimdi. Kimselerin dokunamayacağı, kimselerin cesaret edemeyeceği bu sevgi tohumlarını denizlere serpeceğim. Günlerdir bakışlarına anlamlar aramaktan bıktım anlayacağın. Sevgilerimin tortulaşmış gravürlerinde milyonlarca hücrem teker teker ölüme koşuyor ve bir ahtapot yalnızlığı kuşatıyor gövdemi.
Aldırma, diyor gönlüm. Kuşlar özgür uçmaya alışıktır ne de olsa. Günler sonra, teneke sobalarda ısıtırım ellerimi. Kirli bir yorganla dalarım uykulara. Gülün yanında kan olur çoğu zaman, bir şafak vakti sürünerek aşarım dağları ve nasırlı ellerimle okşarım kınalı saçlarını. Yaralarımı pazen bir geceliğe sarar, içimdeki fırtınayı zincirlere bağlarım.
Okuduğun tüm kitaplarda adın saklıdır oysa. Sen, gülü bozguna uğratan, tüm yanlış söylenceleri toza, dumana katan, sevinçleri bir entari gibi üzerine giyen, göklerdeki yıldız kümelerinden ayrı gezen isimsiz bir yıldızsın. Hasretin tüm kapıları sana kapalı durur, senin için döner bu zamanı un gibi öğüten dünya. Sırları dökülmüş aynaların karşısında renkli giysiler değiştirip, binbir çiçekten yapılmış kokular sürersin üzerine. Gurbet acılı bir türkü gibi dolanır dilinde ve söylersin hiç bilinmeyen ezgileri.
Gürül gürül akan bir suya yazdım buncadır tüm sözlerimi. Mavi boyalı trenler hep aldanışı taşıdılar ülkeme. Yemedim içmedim, kimi zaman dert çöreklendi içime. Kışlar baharlarımı bekledi, baharlarım yazlarda nice terli mendiller katladı. Adını bilmediğim, hiç görmediğim nice ırmaklara güller diktim, olmadı. Delice bir sevdanın kıraç topraklarında bir kuşkunun silüeti büyüdü ruhumda.
Ne kalır geriye senden, ne kalır bu aşkın kilometrelerinden. Ben, yüreğimin pastil kelimelerinden nice zamansızlığı tükettim ilâç diye. Nice ırmaklardan geçerek geldim bu ıssız ovalara. Ruhumdaki fırtınalar senin bahçelerini tarumar edemeden geçtiler zamansızlığı. Sen, iğreti aşkları limanlarına sokarak rüzgârla bulutu aynı masada ağırladın. Küskünlüklerimin dallarına astığın kapris mendillerimin kurumasını bekleme artık. Bu yürek acele yaşanan aşklara yelken açtı ve topladı gönlünün fırtına hasatlarını.
’Şimdi, yağmurlar yağsın mor gecelerime’. Aynı sağanaklarda kalma sakın. Irmaklar miller taşısın yüreğime. Bedenimin her tarafında uçurumlar oluşsun. Sana tapınmalarım bitiyor bak, bitiyor sana diz çökmelerim. Beynindeki kelepçeleri çözme istersen. Seni sevdikçe, senin yüreğinde kaldıkça öldürdün bu sevdalını. Sevda ile aşk’ın arasındaki incecik çizgide sevgi dansı ederek hüzünle körebe oynadım buncadır. Yüreğime sürdüğün kara büyüler bitti, bitti sana olan kutsal aşkım...
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Aldırma, diyor gönlüm. Kuşlar özgür uçmaya alışıktır ne de olsa. Günler sonra, teneke sobalarda ısıtırım ellerimi. Kirli bir yorganla dalarım uykulara. Gülün yanında kan olur çoğu zaman, bir şafak vakti sürünerek aşarım dağları ve nasırlı ellerimle okşarım kınalı saçlarını. Yaralarımı pazen bir geceliğe sarar, içimdeki fırtınayı zincirlere bağlarım.
’Şimdi, yağmurlar yağsın mor gecelerime’.
bitti desekte, bitmez ki..bitemez ki...
sevgiyle selamlarım üstadım...hep yazın ben okumaya dünden razıyım...dostça:)))