- 1722 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HZ. MUHAMMED'İN (SA) ÖRNEKLİĞİ / MEKKE'DE 12 YIL (16)
..... devam
MEKKE’DE GELEN HÜKÜMLER (7)
Allah İsra suresinin 53.ayetinde “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır” Sözün, sözlerin en güzelini Allah söyler. Onun için Müslümanların Allah’ın Zumer suresinin 23 ayetinde “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitabın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz” diyerek, sözlerin en güzelini kendisinin gönderdiğini belirtmiştir. Onun için Fatır suresinin 10. Ayetindeki gibi “Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah’a amel-i salih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur” Yine Zümer suresinin 18. Ayetinde “O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır” denilmektedir ki, gerçekten inanan ve akıl sahibi olanların ancak güzel sözlerin peşinde olacağı vurgulanmıştır. Ve Allah Fussilet suresinin 33.ayetinde “(İnsanları) Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden kimin sözü daha güzeldir?” diyerek sonucu belirtmektedir.
Arka arkaya okuduğumuz ayetlerde güzel sözler üzerine ifadeler okuduk. Okuduğumuz ayetleri özetlersek,
Allah’ın kulları güzel sözler söylemelidirler.
Güzel söz Allah’ın sözüdür.
Bütün ayetler sözlerin en güzelidir. Rabbimizden insanlığa gönderilmiştir.
İnananlar güzel sözlerin peşine düşerler.
Ayetlerin anlamından çıkan, eğer çirkin söz diye bir şey varsa, çirkin sözler hiçbir zaman Allah’a ait olamaz. Çirkin sözleri ancak, aklını kullanmayan, doğru dürüst düşünemeyen, Rabbine inanmayanlar söyleyebilir. İnananların çirkin sözlerle ilgisi olamaz. Buna rağmen inandığını söyleyip çirkin sözler söyleyenler inançlarını gözden geçirmeleri gerekir.
Müslümanların dilinde Kur’an-ın ayetleri olduğu müddetçe, insanlarla aralarında Allah’ın ayetleriyle konuştukları müddetçe, güzel sözler söylüyorlar diyebiliriz. Ancak hepimiz bilmekteyiz ki, her zaman ayetlerle konuşulmaz. Ayetlerin dışında da konuştuklarımız olacaktır. İnsanlar Allah’ın ayetleri dışında konuşunca güzel sözler söylemiş olmazlar mı? Ayete bakarsak güzel söz söylemiş olmazlar. Ancak insanlar ayetlerin dışında da konuştuklarında güzel sözler söyleyebilirler. İnsanların da kendilerine göre güzel sözleri vardır. Ama sözlerin en güzeli Allah’a aittir. Allah sadece kendisinin güzel söz söyleyeceğini belirtmiyor. Sözlerin en güzelinin kendisine ait olduğunu belirtiyor. Bu durumda güzel söz anlayışını daha derinden incelemek gerekecektir.
Mutlak güzel söz, yani güzel olduğu kesin olan söz… Güzel olduğu kesin olan, hakkında güzellik çirkinlik tartışması yapılmayacak olan sözler Allah’a aittir.
İnsanlar da kendi aralarında konuşurken güzel sözler söyleyebilirler. Bunları iki konudan inceleyebiliriz. Allah’a inanan insanların, Allah’ın ayetlerinin açıkladığı temel konular çerçevesinde insanlara söylediği güzel sözlerdir. Bunlar, ayetlerin anlamlarını, ya özetleyerek, ya da genişleterek üretilen sözlerdir. İnsan tarafından söylendiği için ayet değildir. Birebir ayetlerin aynısı da değildir. İnsanlar tarafından kurulmuş, kurulurken imanın dile yansıması olarak telakki edilecek sözlerdir. İnsanlar arasında, sevgiyi, saygıyı, paylaşım değerlerini yükselten her söz güzel sözdür. Allah’ın hikmetlerinden, vasıflarından, sıfatlarından söz eden… Allah’ın dininin güzelliklerinden, ayetlerinin hikmetlerinden söz eden her söz elbette güzel sözlerdir. Ayetlerin anlamlarına aykırı olmadıktan sonra, asla bu sözlerin çirkinliğinden söz edemeyiz. Ancak bu sözler insanın faniliği gibi, mutlak değil değildir. Allah’ın ayetleri gibi mutlak güzel sözdür diyemeyiz. Mutlaklık, kesinlik anlayışına ulaştırdığımızda, Allah’ın ayetleriyle eşitlemiş oluruz. Onun için insanın inancının tezahürü olan bu sözler, insanın sınırlarıyla sınırlıdır.
Allah’ın ayetlerinin anlamından doğmayan ama insanca duygulardan ortaya çıkan güzel sözler de vardır. Hangi inançta olursa olsun, insanların gönüllere hitabeden, ufukları açan, insanı derinden etkileyen harika sözleri vardır. Allah’ın insana yaratılıştan verdiği, akıl, kalp ile ortaya konulan bu sözler, insanlık birikimlerinin uzantısı olarak da günümüze gelir. Toplumların tarih içinde oluşturdukları, birçok konuyu kısa bir cümleyle özetleyen güzel sözlerin var olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu tür bazı sözlerin, inançla, Allah’ın ayetleriyle, diniyle bir ilgisi yoktur. Ancak duyduğumuz zaman, duydukları zaman, ideolojileri, dinleri ne olursa olsun herkesi derinden etkileyen bu sözler, Allah’ın insanlığa yaratılışında verdiği hediyeden barettir.
İnsanlar her zaman duygulu, geniş görüşlü, hoşgörülü olmayabilir. İnsanların duygularının yükseldiği, morallerinin düzgün olduğu, kafalarının sakin olduğu, hoşgörülerinin genişlediği anlar vardır. Bu tür anlarında insanlardan harika sözler işitebiliriz. İşittiğimiz sözler bizde güven yaratır. İnsanla insan arasında bağ kuran köprü olur. Aklımızı, muhakememizi, irademizi, kalbimizi, ufkumuzu açar. Böyle olduğu zaman güzel bir söz işittiğimizi biliriz. Tabi bunun tersi durumda olabilir. Aklımızı körleştiren, muhakememizi altüst eden, irademizi köleleştiren, kalbimizde kini nefreti artıran, ufkumuzu daraltan, içimize sıkıntı düşüren sözlerde işitebiliriz. Bunları işittiğimizde güzel söz işitmediğimizin farkındayızdır.
İnsanın her zaman aynı moralde, aynı dirayette olmayacağı, performansının düşük, dikkatinin dağınık olabileceği gibi, Allah resulü de insan olarak benzeri duyguları yaşamıştır. Allah’ın resulü olarak, Allah’ın diniyle ilgili kendisine yöneltilen her konuya cevap verecek olan olarak, sıkıntıya düşmüş olabilir. Nitekim resulün zaman içinde böyle durumları yaşadığını bilmekteyiz. Onun için Allah İsra suresinin 28. Ayetinde, “Eğer Rabbinden umduğun bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle” diyerek, resulüne genişlik kazandırıyor. Gerekten bu yaklaşım çok önemlidir. Bir meselenin en doğrusunu bilememek, sorulan sorular karşısında cevap bulamamaktan sıkılmak… Allah’ın resulü için düşünülecek bir durum değil. Ancak Allah resulünün bu durumu yaşadığını bize bildiriyor. Böyle durumlarda ne yapabileceğini de öğütlüyor. “Onlara söyleyecek her herhangi bir şey bulamadığında, gönüllerini alıcı bir şey söyle” İnsanların gönüllerini almak, insanlar arasındaki bağlantıyı koparmamak önemli bir unsur olarak öne çıkartılıyor. Her ne olursa olsun, insanlara insanca davranmak söz söylemenin temeli olarak bildiriliyor.
Allah kötü sözden de örnek veriyor. İbrahim suresinin 26.ayetinde “Kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) bir ağaca benzer” diyerek, kötü sözün gövdesinden koparılmış bir ağaç gibi sağlam olmadığından söz ediyor. İyi, güzel söz sağlam bir sözdür. O insanı sarıp kucaklar. Kötü söz ise savurgandır, yalpalayandır, değişkendir. Çıkarlar doğrultusunda insanları çarpar geçer. İnsanları sarıp sarmalamaz. Aksine onları yaralar, onlara zarar verir.
Allah Müslümanları Rad suresi 25. Ayetinde uyarıyor. " Allah’a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri terk edenler, yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindedir. Ve kötü yurt onlarındır. Müslümanlar Allah’a inandıklarına, ayetlerini yerine getireceklerine dair söz vermiştir. Allah’tan gelen ayetlere işittik itaat ettik diyerek sözlerini teyit etmişlerdir. Teyit ettikleri söz, sözlerin en güzeli olan Allah’ın sözleridir. Eğer insanlar, sözlerin en güzeline uyacaklarına dair verdikleri bu sözden vazgeçerlerse, aykırı davranırlarsa, onlar yeryüzünde fesat çıkarırlar. Güzeli terk etmek, çirkine gitmektir. Çirkin söz ise, insanlar arasında fesat çıkarır. Çünkü çirkin siz gövdesinden koparılmış ağaç gibi, etrafına zarar verir. Yalpalarıyla düzeni bozar. Çirkin söz söyleyen insanlar da öyledir. Sözleri insanlar arasında dolaşarak düzeni bozar. Böylece insanların düzeni bozulur, insanlar arasında fesat çıkar. İnsanlar arasında fesat çıkaranlar ise bozgunculardır.
Müslümanların tarihine baktığımızda, Müslümanlar Allah’ın en güzel sözlerini bırakarak, kendi sözlerinin peşine düşmüşlerdir. İnsanlar arasında konuşulan şeyler Allah’ın ayetlerinden çok, çeşitli konularda üretilen menkıbeler, hikâyeler olmuştur. Din adına konuşulanlar ise Allah’ın ayetlerinin hükümleri yerine, insanların hükümleri olmuştur. Güzel olduğu mutlak olan Allah’ın sözleri, Allah’ın hükümleri terk edilerek, insanların duygularından, zaaflarından, çıkarlarından beslenen sözlerin peşine düşülmüştür. Tarikatlar, mezhepler, cemaatler sözlerin en güzeli olan Allah’ın ayetleriyle ilişkilerini kurmamış, şeyhlerin, imamların, liderlerin sözlerine önem vererek, onların anlayışlarıyla ilişkilerini kurmuşlardır. Böylece Allah’ın ayetlerinde belirttiği sözlerin en güzelini terk ederek kötü sözlerin peşine düşmüşlerdir. Onların peşine düştüğü söyler sağlam değildir. İnsanların sözlerinin peşinden gidenler, kökünden koparılmış ağaç gibi, çıkarlara, ihtiraslara, hırslara doğru savrulmuşlardır. Bu misal, Allah’ın insanlığa sunduğu en güzel misallerden biridir. Allah’ın değişmez, sağlam en güzel sözleri varken, onu insanların sınırlı akıllarından, iradelerinden çıkan, her çıkışta insanın çıkarlarını, ihtiraslarını, hırslarını pekiştiren sözlerin peşine düşmek, inanan insanlara yakışmamaktadır.
Ne yazık ki günümüzün durumu da hiç açıcı değildir. Allah’ın ayetleri, yani Allah’ın sözleri, sözlerin en güzelleri Müslümanlar arasında tartışma konularıdır. Müslümanlar sözlerin en güzeline uyup, bir ve beraber olacaklarına, sözleri tartışarak ayrıldıkça ayrılırlar. Hâlbuki onlara sözlerin en güzeli olan Allah’ın ayetlerine uyarak birlik içinde olmaları emredilmişti.
Allah’ın resulü ve arkadaşları sözlerin en güzeline uyarak, insanlık tarihine bir devrim yaşattılar. Mekkeliler eskiden beri, güzel söz diyerek atalarından gelen, bağnaz, cehalet kokan, çıkarları, ayrılıkçılığı, baskıyı, zulmü esas alan sözlerin peşinden gidiyorlardı. İnsanlar arasında adaletsizlik, eşitsizlik hâkimdi. Sınıflar yaratılmış, kölelik düzeni hâkim kılınmıştı. Batı burjuvazisinin bir benzeri, çölün ortasında, ilkel de olsa yeni bir burjuva türü oluşturmuştu. Mekkeliler, Arapların arasında Kâbe’nin ev sahipliğini bahane ederek, şımardıkça şımarmışlardı. Ancak bu böyle ilelebet sürüp gitmedi. Allah aralarından bir resul seçti ve onlara gönderdi. Resulü sözlerin en güzeliyle insanlara seslendi. Onlara cehaleti bırakmalarını, insan zaaflarından, çıkarlarından kaynaklanan, böylece insanları bölen parçalayan sözlerden uzaklaşmalarını bildirdi. Ancak bunu yaptıklarında doğruyu bulacaklarını söyledi. Benliklerini öne çıkaranlar Allah’ın gönderdiği sözlerin en güzeline uyma yerine, karşı koyarak mücadeleye giriştiler. Bu mücadele de inananlar sözlerin en güzeli olan Allah’ın sözlerinden ayrılmadılar. Israrla, azimle, sabırla sözlerin en güzeline uymayı ilke edindiler. Her türlü zorluk, baskı, zulüm, sıkıntı onları yıldırmadı. Çetin bir mücadele yaşandı. Herkes karşılığını buldu. İnkârcıların sözleri kökünden kopmuş ağaç gibi savrulup gitti. Allah’ın sözleri bu güne ulaştı. Kıyamete kadar da gideceği, bütün zamanları kuşatacağı muhakkak…
Ortada bu kadar açık, seçik tarihi gerçekler varken, bugün bir buçuk milyara yaklaşan Müslümanlar sözlerin en güzeli yerine, kendilerine egemen olan düzenlerin çirkin sözlerine kulak veriyorlar. Sözlerin en güzelini söyleyen Allah’ı eğitmen bileceklerine, kendilerine zulmeden, düşüncelerini, akıllarını, hayatlarını işgal edenlerin sözlerine uyarak, onları kendilerine öğretmen ediniyorlar.
Ortada bir gerçek var. Müslümanlar içinde bulundukları bu hali değiştirmedikçe, Allah’ta onların halini değiştirmeyecektir. Bu Allah’ın insanlara vaadidir. Ne zaman insanlar Allah’ın gönderdiği sözlerin en güzeline uyarsa o zaman, aralarında birliği, beraberliği, insanlığı yaşayacaklardır. Çünkü güzel söz, birliği, beraberliği yaşatacak güven duygularını artırır. Ayrılıkçı düşünceleri öldürür.
Müslümanların tarihinde Emevi hanedanın Halifelerinden Ömer Bin Abdulaziz’in devrimlerden biri, O’nun, Müslümanlar arasında Kur’an eğitimini hızlandırarak, insanların ayetlerle konuşmalarını sağlamasıdır. O dönemlerde insanlar aralarında menkıbeleri konuşuyor. Masallarla hayatlarını süslüyor. Din olarak, insanların hükümlerini yaşıyorlardı. Resulden hemen sonra yaşanan bu durum bugüne hiç yabancı değil. Ancak Ömer Bin Abdulaziz, Halifelik biatini aldıktan hemen sonra, âlimleri çağırarak, insanlar Kur’an eğitimi verilmesi istemiştir. Onun tarihe geçen altın sözü şudur. “İnsanlar aralarında ayetlerle konuşmayı bıraktılar. Onlara Allah’ın ayetleri öğretin ki, aralarında Allah’ın ayetleriyle konuşsunlar”
Hal böyleyken, nedense insanlar Allah gönderdiği sözlerin en güzeline uyma yerine tartışmayı seviyorlar. Tartışmak insan aklının, muhakemesinin, iradesinin, benliğinin ortaya çıkışı olarak insanı tatmin ediyor. Sözlerini süsleyebilen, demogojik söylemleriyle üste çıkan kendini karlı görüyor. Özellikle Müslümanların, Allah’ı, gönderdiği ayetleri, dinini, resulünü bahane ederek, onların arkasına sığınarak, tartışmayı kazanmak için yaptığı hareketler Allah’a karşı işlenmiş en büyük suç olarak karşımıza çıkıyor. Hâlbuki Allah ayetlerini tartışmak için değil, emirlerine uyulsun, ayetleri dinlensin, ayetlerin anlamlarıyla insan hayatı değer kazansın istemektedir. Ancak insan, Allah’ın ayetlerine göre yaşam kurarak değer kazanma yerine, tartışmalarıyla ün yaparak değer kazanmayı seçiyor. Nerede bir tartışma programı var, seyirci, dinleyici rekorları kırıyor. “Maksat muhabbet olsun” mantığıyla yapılan konuşmaların izleyicileri, dinleyicileri alabildiğine çoğalıyor. İki Müslüman bir araya gelip, anlaşmak ve bir yerlerde buluşmak için konuşma yapsa kimsenin dikkatini çekmiyor. Hatta bu tür konuşmaları yapanları davalarından dönenler olarak niteliyor. Üstüne dönüyor, Müslümanlar niye paramparça diye suçlamalar gönderiyor. Ama iki Müslüman karşı karşıya gelse, birbirleriyle acımasızca tartışsa, birbirlerine olmadık hakaretleri yapsa, büyük taraf topluyorlar. Dinleyenleri çoğalıyor. Toplum ikiye bölünüyor. Bölünenler tartışanları paylaşıyor. Onların tartışması yetmiyormuş gibi, bu sefer taraflar aylarca konuyu kendi aralarında tartışıyorlar. Birbirlerini acımasızca suçluyorlar. Neden? Neden sorusunun cevabını bulmanın hidayet olduğuna inanıyorum. Sorunun cevabını bulanların Allah’ın ipinde toplanacaklarına inanıyorum. Aksi halde şikâyet ettiğimiz şeylerin içinde ömrümüzü kaybedip gideceğiz. Yarın huzurdaki hesapta da kaybedenlerden olacağız.
Allah Müslümanlara sözlerin çirkininin nerelere kadar varabileceğini gönderdiği ayetiyle bildiriyor. Enam suresinin 108. ayetinde “Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini cazip gösterdik. Sonunda dönüşleri rablerinedir. Artık O ne yaptıklarını kendilerine bildirecektir.”
Güzel sözden ayrılıp, sözlerini çirkinleştirenlerin varacağı doruk nokta, inananların dolaylı olarak Allah’a insanları sövdürmesidir. Allah bu ayetiyle, etki, tepki hadisesini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Etki tepki… Bugün ekonominin, siyasetin, sosyolojinin, psikolojinin, felsefenin temel konularından birisidir. Etki edilgendir, karşıyı tetikler. Karşı harekete geçerek saldırıya geçer. Etkiyi doğuran olaylar, karşı tarafa söylenen sözlerdir. Bu sözler, karşı çıkma, suçlama, yargılama, hakaret, hakaretin doruk noktası sövgüdür.
İnançları, fikirleri birbirine karşı olan insanların ağızlarından çıkan sözlere dikkat etmeleri önemlidir. İnanç ayrılığı, fikir ayrılığı dünya hayatında normal şeylerdir. Allah’ın insanlara öğrettiği gerçek, dünya yaşamında her insan kendi yolunda yürüyerek Allah’a karşı olan tavrını belirler. Bu durum insan için imtihandır. Konuyu üç açıdan inceleyebiliriz.
Birincisi; her insanın Allah’ın bildirdiği doğrulara inanmama hakkı var mıdır?
İkincisi, her insan Allah’ın verdiği akıl, muhakeme, irade gücüyle diğer insanlardan farklı düşünme hakkına sahip midir?
Üçüncüsü; her insan inandıklarına, düşündüklerine ve yaptıklarına göre insanlara karşı, Allah’a karşı sorumlu mudur?
Müslümanlar olarak bu üç soruya evet diye cevap veriyorsak, o zaman insanların farklı düşüncelerinden, inançlarından dolayı, sözlerimizi sertleştirme, davranışlarımızı insanlık dışına çıkarma hakkımız yoktur.
Her insanın Allah’a ve insanlara karşı sorumlulukları vardır.
İnsanlar Allah’a karşı sorumluluklarını, Allah’a inanarak, emirlerini yaparak, dinine uyarak yerine getirirler. Allah’a inanmayanlar, emirlerini yapmayanlar, dinine aykırı davrananlar hesap günü karşılıklarını alırlar.
İnsanlar insanlara karşı sorumluluklarını, insanları severek, saygı duyarak, değerlerini paylaşarak yerine getirirler. İnsanları sevmeyen, saygı duymayan, değerlerini paylaşmayan, sorumluluklarını yerine getirmemiş demektir. İnsanların farklı inançta, görüşte olmaları onları sevmemeye, saygı duymamaya, değerleri paylaşmamaya neden değildir. Allah resulü ve arkadaşlarının Mekke’de örnekledikleri yaşam biçimi, farklı dinden olan putperest insanlara gerekli sevgiyi, saygıyı, paylaşımı sunmalarıdır.
İnsanlar insanlara nefretle, kinle yaklaşırlarsa, insanların haklarını gasp ederlerse, onlara yaşama hakkı tanımazlarsa, bu zulme karşılık bütün insanların karşı çıkmaları gerekir.
Her ne olursa olsun, insanların hakaret etme, küfretme hakları yoktur. Allah ayetleriyle bu gerçeği insanlara bildirirken, resullerini insanlara örnek kılmıştır. Allah’ın resulleri ki, resulleri örnek alarak onlara göre insanlığı yaşamak Müslümanlar üzerine farzdır, ağızlarından kötü söz çıkarmamışlardır.
İnsan aceleci, öfke sahibidir. Öfkelenen insan, acele davranışlar sergileyebilir. Kültürü hakaret etmeye, sövmeye müsaitse, karşı çıktığı insanlara hakaret eder, onlara söver. Bu sövgüde en çok nasibini, insanların kutsal saydığı değerler alır. Mesela ülkemizde bir insanı en çok kızdıracak sövgü, anaya, Allah’a, kitaba, dine, peygambere, mezhebe sövgüdür. Haddini bilmeyenler, insanların analarına, Allah’ına, kitabına, dinine, peygamberine, mezhebine söverler.
Putperest toplumun Kâbe’ye yerleştirdiği 360 putu vardı. Aralarında anlaşma olduğu zaman, birbirlerinin putlarını överlerdi. Ancak aralarına bir husumet girdiğinde, en çok sevdiklerine söverek, yani putlarına söverek onları incitmek, kızdırmak isterlerdi. Bu alışkanlık Allah’ın dini tebliğ edilirken de vardı. Yeni Müslüman olanlar, henüz gerekli bilinçlenmeye ulaşmadıklarında bazen ağızlarından, putperestlerin ilahlarına ağır sözler söylerlerdi. Bunun karşılığında da putperestler Allah’a söverlerdi. O nedenle Allah ayetiyle olayı net bir şekilde ifade ederek Müslümanları uyarıyor. İnandığınız Allah’a sövülmesini istemiyorsanız, sizde onların putlarına sövmeyin. Cümleyi genişletirsek, Allah’a hakaret edilmesini istemiyorsanız, sizde onların putlarına hakaret etmeyin. Kişilerin sevdiklerine, inandıklarına, taptıklarına, hakaret etmeniz, sövmeniz, onların da sizin inandıklarınıza, taptıklarınıza hakaret edilmesini, sövülmesini sağlar. Allah Müslümanlara bu konuda yasak getirmiştir. Her şeyden önce Müslümanların ağzına hakaret içeren sözler, sövgüler asla yakışmaz.
Elbette Müslümanların sevdikleri çoktur. İnandığı Allah, Müslümanlar için en değerli varlıktır. Müslümanlar Allah’ı, peygamberi, dinini, müminleri her şeyden çok severler. Bunlara yapılacak hakareti, sövgüyü asla kaldıramazlar. Öyleyse Müslümanlar asla, başkalarının sevdiklerine, inandıklarına da hakaret etmesinler, sövmesinler. Bunu yaparlarsa dolaylı olarak, sevdiklerine, inandıklarına, hakaret etmiş, sövmüş olurlar. Biliyorsunuz, bugünün ceza yasalarında bile, suçu işleyen ile azmettiren aynı cezayı alır. Yani yalnız suçu işleyen suçlu değildir Suçu işleyeni azmettirenlerde aynı suçu işlemiş olurlar. Allah ceza yasalarının temel mantığını ortaya koyuyor. Allah’a, dinine, peygamberine hakaret edenler, sövenler suç işler. Ancak sadece onlar suçlu değildir. Onları bu suça teşvik edenler de suçludurlar. Yani Allah bu ayetiyle kısaca diyor ki, “ey Müslümanlar, Allah’a söverek suç işleyenlere neden olan sizin onların tanrılarına sövmeniz ise, bilin ki sizde aynı suçu işlemiş olursunuz. Çünkü onların suç işlemesine neden, sizin onların tanrılarına sövmenizdir. Sizler hem onların Tanrılarına söveceksiniz, böylece onların da Allah’a sövmelerini sağlayacaksınız, hem de dönüp Allah’a küfrediyorlar diye şikâyet edeceksiniz. Böyle şey olmaz. Unutmayın ki, bu suçu başlatan sizlersiniz”
Günümüzde Müslümanlar belki en çok bu ayet kapsamına giren fiilleri işliyorlar. Kızdıkları her düşüncenin ileri gelenlerine verip veriştiriyorlar. Sözlerini hakaretten çıkararak sövgüye kadar uzatıyorlar. Bu davranışların sonucunda Allah, kendisine, dinine, resulüne, müminlere bir hakaret, bir sövgü gelirse, suçu direk Müslümanlara atıyor. Müslümanlar bunun bilincine varmalıdırlar. Sözlerine dikkat eden, saygıyı elden bırakmayan… Düşünce farklılıklarında insanlara güzelce uyarılar yapan. İnat edenleri Allah’a bırakan olmalıdırlar. Aksi halde, kızdıkları, yanlış gördükleri insanların suç işlemelerine neden olan davranışlarıyla, Allah’a karşı suç işlemeye devam edeceklerdir. Bunu yaparken de, güya Allah’ı, resulünü, ayetlerini, dinini koruduklarını iddia ederek gülün duruma düşeceklerdir.
devam edecek....