Yaşayan Alfabe
Bir harf deyip geçmeyin.
Nelere sebep oluyor o beğenmediğin eğri büğrü "ğ" bir bilsen şaşarsınız.
Sakın benim gibi göz ardı etmeyin, hafife almayın, sırt dönmeyin biçimine, duruşuna, sessizliğine, ünsüzlüğüne bakıp bir harf için.
Sert olsun yumuşak olsun, noktalı noktasız, şapkalı şapkasız olsun her harfin hayatımızda büyük önemi var.
Eski başmuallimlerden merhum Davut Erez mahallemizin medar-ı iftiharı, saygı kalesi, eğitim camiasının duayeniydi küçük ilçemizde yetmişli yıllarda. Tabi onun muallimliği ellili yıllarda başlamıştı fakat biz onu yetmişli yıllarda tanıdık.
Başında daima fötr şapka olurdu. Kışları takım elbise üzerinde ağır koyu renk paltosu, yazları sadece takım elbise ile okula gider gelirdi.
Emekli olduktan sonra da vefat edene kadar aynı ciddiyet ve tertip ile yaşadı.
Ben onu kip ve saygın duruşu, ciddiyeti, asaleti ve başındaki fötr şapkası ile “” harfine benzetirdim.
Başmuallimin kızı Aysel Hanım benim ilkokul öğretmenimdi. Güler yüzlülüğü, şık giyimi, nazik ses tonu ve minyon tipiyle tam bir “e” idi dikkatli baktığınızda.
İsteseniz “e” harfinin üzerinde bir müddet ayırmayın gözlerinizi, gülümsediğini, başını öne eğip latif tavırlar içerisine girdiğini göreceksiniz.
İlçemizin eski öğretmenlerinden daha sonra yıllar boyu belediye reisliği yapmış Sabri Bayraktar bey’in kızı Şafak öğretmen balıketli, her zaman ve zeminde dans etmeye müsait tavırları, neşesi ve herkese yettirebildiği tükenmeyen sevgisiyle nerden bakarsanız bakın “S” olduğunu fark edebilirdiniz.
İlkokulun toprak sahasında her cumartesi- pazar günü üzerinde spor kıyafetleriyle sabah dokuzdan akşam hava kararana kadar top oynamaya eksik elemanla gelen takımlara hizmet veren ve ilçede hızlılığı ve hırsı sebebiyle “fantom Ahmet” olarak bilinen “gök gözlü” delikanlının geçirdiği trafik kazası neticesinde iki ayağını kırılınca koltuk değnekleriyle “H” harfine ne kadar benziyordu bilseniz şaşarsınız.
Komşumuz Macide teyze doğurduğuna pişman olduğunu pencereden haykırıp durduğu tıknaz,yaşına göre hırıltılı ve kalın sesli,daima dik duran sarı seyrek ve ince saçlı oğlunun,gezerken ,yaramazlık yapıp kaçarken ve annesinin yap sürüp eline verdiği ekmeği yerken oğlunun çakallara benzediğini söylediğinde ben onu “ç” gibi görürdüm her defasında.
Hükümetin değişmesiyle okul yöneticilerinin birçoğu yeni tayin yerlerine taşınacakları kamyon arama telaşına düşerlerdi. Uygun fiyat bulmak için hükümetin “güvenoyu” alamadığı haberini duyar duymaz kamyon pazarına koşarlar veya babası kamyon sahibi olan öğrencilerine yalvaran ses tonuyla “ eski mazide kaldı, hem ben size hakkınızdan fazla not verdim” ağızlarıyla yanaşırlardı.
Bu satırları yazarken gözlerimin önüne gelen lise müdürümüz Ali bey’in sürgün olduğu vilayete evini taşımak için kamyoncu Necati ile pazarlığı geliyor. Boğazına dayanan göbeğiyle lise müdürü, yıllarını memleketin evlatlarının eğitimine harcamış, bu uğurda hastalık sahibi olmuş kocaman bir “D” karşısında başında küçücük şapkasıyla bir deri bir kemik “İ” ye adeta yalvarıyor.
Üzülüyorum.
Eğitim ordusu böyle harcanmamalı, onlar bu memleketin gönül ordularını yetiştiren kahramanlar, el üstünde tutulmalı, baş tacı edilmeli.
Başı öne doğru düşen uzun boylu, ön iki dişi iri ve araları açık olan Nedim ağabey ülkenin Demirel’den kurtulduğu için şanslı olduğunu söylerken vücuduna göre kalın kafası ile “F” harfini hatırlatıyor bana.
Ecevitçilerin arasında hatırı sayılır bir yeri olan İsmail Hakkı
Nevzat ile Suat ikiz kardeş. Birbirine çok benziyorlar.
Fakat ikisinin de bariz olarak sırıtan, kim olduğunu ihbar eden bariz hususiyetleri var. Ben ikisini de her zaman ayrıt edebiliyorum. Mahallenin kadınları abartıp “karıştırıyoruz hangisi Suat hangisi Nevzat” diyor.
Oysa Nevzat daha sessiz, daha ağırbaşlı ve oturaklı.
Suat ise yaramaz, yerinde duramayan bir çocuk.
Fıtratları farklı. Nevzat her zaman “o” ,Suat ise “ö” olduğundan bakınca fark edebiliyorum.
Özel gözlükler kullanıyorum çünkü kimse fark edemiyor.
Öğlende okulun yarıya kadar yağlı boya ile dışarının görünmesi engellenmiş camlarını zangırdatan bir sesler duyuyorum. İçimde yuvarlanan heyecan uçuruyor beni sanki.
Teneffüste ilk işim sesin olduğu meydana kaçmak oluyor.
Karşıma dikilen Enis’in iki koluna giren pos bıyıklı iki arkadaşı ellerindeki kırmızı bayrağı sallayarak “tek yol devrim!” diye bağırıyor, onlar fark edemse de kol kola girmiş halleriyle “W” olduklarını seyrediyorum.
Selami’yi tanımadınız siz. Kısa bacakları belden yukarısının ince uzun yapısı ve kocaman poposuyla “d” harfinden hiçbir farkı yoktu kanaatimce o zamanlar. Vefat edeli altı yıl olmuş. Eski bir fotoğrafında kardeşinin parantez içerisinde “rahmetli abim” yazdığını okuyunca “feysbuk” sayesinde haberim oldu benim de.
Şemsiyeci İlyas aklıma gelince hep gülerim. Tepeden dökülmüş sadece yanlarında daima kısa tuttuğu saçları vardı. Yanakları oldukça dolgundu ve konuşunca çenesinin altındaki gıdıkları sallanırdı.
Daima başının üzerinde duran gözlerine indirdiğini hiçbir defa göremediğim yuvarlak siyak gözlükleriyle bana “Ö” harfini anımsatıyordu.
Çenesi normalden birazcık uzun olan iki kardeşten Vedat bana “G” harfini, yeni camii imama hatibi olan ağabeyi Hilmi hoca ise başındaki sarığı ile “Ğ” harfiydi o zamanlar. Şimdi Hilmi hoca yaşlılıktan oldukça küçülmüş, geçirdiği trafik kazası sebebiyle iki büklüm yürüyen “r” harfine dönmüş dediler.
Eski resimlerimi karıştırırken bir yirmi üç nisan töreninde ilçenin en büyük meydanında kurulan kürsüde şiir okurken çekilen siyah beyaz fotoğrafımı görünce hüzünlendim. Fotoğrafın arka fonunda ağzında sigarasıyla ilçemizin eski kaptanlarından bir amca (merhum) tam mikrofonun altında okunan şiirleri, konuşmaları can kulağıyla dinliyordu.
O daima törenlerde belediye hoparlörünün altında olurdu, can kulağıyla. Zira bir av esnasında elindeki dinamiti zamanında atamayınca infilak ederek iki kolunu dirseklerinin üzerinden koparmış ve kulaklarını aşırı derecede sağır etmiş. Onu her gördüğümde aklıma o haliyle “t” olarak geldiğini bu satırları yazarken hayretle hatırlıyorum.
Nezihe hanım teyze iri göğüsleri ile “P” harfinden “B” harfine terfi etmişti, yedi aylık hamileyken.
Her mevsim yağış alan bir bölgede olan ilçemizde yaşlılar ceketlerinin boyun kısmına sıkıştırdıkları şemsiyelerle gezerlerdi. İlkokul müdürümüz Faik Şişman Bey uzun boyuna yakışır bir eda ile elinde eksik etmediği yörede kullanılanlardan daha düz olan şemsiyesiyle her zaman “T” harfi olarak kaldı zihnimde yıllardır. Sevgi ve saygı dolu bir insandı.
Korkardık, severdik ve sonra yine korkardık faik Bey’den.
İlçemizin yaşlı meczuplarından “Deli Hakkı” merhum, sırtından eksik etmediği torbasıyla “q” gibi türkü söyleyerek gezerdi sokaklarda.
Küçücük cüssesi ile zayıf bedenine inat uzun sarı saçlı Feride sevimli bir “g” idi ilk bakışta. Sonra büyümüş “I” olmuş benden sonra.
Asabiliğiyle kahvehane müdavimlerin bezdiren i Fahri Bey sert ünsüzlerden “K” harfine en iyi örnekti o zamanlar.
Edebiyat öğretmenimiz ağdalı konuşması, şiirler okurken kırılıp bükülmesi sebebiyle italik “R” idi ve aramızda konuşur gülerdik okumaya başlayınca.
Vatkalı giyimi ve o zamanlar moda olan “epa” ayakkabılarının kalın tabanlarıyla “M” harfine benzettiğimiz Ganime hanımdan yediğim dayağı şu zamana kadar geçen olmadı. E, bu yaştan sonra da bu rekoru ganime hanımın “egale” etmesinden başka bir “ışık” görünmüyor.
Değerli öğretmenimin Sakarya’da yaşadığını duymuş, deprem sonrasında gönüllü çalıştığım Adapazarı’nda ağlayarak vefat edenlerin isimlerinin asıldığı listelerde adını aramıştım. Şükür bulamadım.
Biz Ganime Hanım ile farklı siyasi görüşlerde olmamıza ve okuldaki egemenliğimize rağmen o “Öğretmenlik” gibi mukaddes bir vazife üstlendiği için bizi yaramazlık yaptığımızda cezalandırmaktan asla yılmadı.
Belimde silah olduğu zaman bile küfürlü konuştuğum için kulaklarımı enseme kadar uzattığını bugün övünerek ve hocamı saygıyla yâd ederek itiraf etmekten onur duyuyorum.
Ve ben bütün bu bahsedilenlerin ayaklarına halı olmaktan gurur ve bahtiyarlık duyarak kendimi de şu halimle sadece “o” olarak görmekteyim.
YORUMLAR
Sevgili Erol
Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen öğretmenlerini bu kadar net hatırlayabilmen, hem de hangi harfe benzedikleriyle birlikte hatırlayabilmen çok müthiş bir şey. Onların her birissini değişik harflere benzetmen de çok ilginç geldi bana ve düşündüm. Bir öğretmen olarak ya da herhangi bir insan olarak acaba bem hangi harfe benziyorum?
Çok güzel bir yazıydı..Emeğine sağlık.
Selam ve sevgilerimle.
erolabi
sakın öğrencilere sormayın?
Allah mahafaza...
Selam ve saygı ile değerli Hocam..
erolabi
sakın öğrencilere sormayın?
Allah mahafaza...
Selam ve saygı ile değerli Hocam..
erolabi
sakın öğrencilere sormayın?
Allah mahafaza...
Selam ve saygı ile değerli Hocam..
erolabi
sakın öğrencilere sormayın?
Allah mahafaza...
Selam ve saygı ile değerli Hocam..
erolabi
sakın öğrencilere sormayın?
Allah mahafaza...
Selam ve saygı ile değerli Hocam..
erolabi
sakın öğrencilere sormayın?
Allah mahafaza...
Selam ve saygı ile değerli Hocam..
erolabi
sen mi "z" ..
Selam ..ile.
erolabi
Demek o da o zamanlar " I" imiş.
Bu aşamadan sonra çoğunlukla ya "d" ya " b" oluyorlar...
Bazıları da "R" oluyor,bastonla yürümek zorunda kalınca..
selam ve muhabbetle...
erolabi
Bakmalı biraz daha çok harf vardı yazamadım.. Vakit yok.
Kendime bakıyorum başkasının gözüyle....
U diyorum..
AYnada bak...
Selam ve saygı ile..