- 753 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER(34): ARSLAN PAŞA (SİFÂLÎ)
Mustafa CEYLAN
***************************
Sokullu’ nun “alçak ve korkak” diyerek padişaha gammazladığı Arslan Paşa, Kanunî tarafından öldürülen şairlerimizdendir. Zigatvar Seferine gidilirken otağ-ı hümayun önünde, 3 Ağustos 1566 tarihinde, Marşan adı verilen tepede öldürülmüştür. Cenazesi arabaya yüklenip Belgrad’da babasının türbesi yanında defnedilmiştir.
*
Demiştir Ki:
“Dilerim dilberimi hüsn iline şâh olsun
Ki disün kullar ana yarıcın Allah olsun.
Yol budur sînemi hançerle dil ey kaşı keman
Ki dile gelmeğe gamzen okuna râh olsun.
*
Arslan Paşa, Sifâlî mahlasıyla yazardı şiirlerini. Korkusuz, sözünü kimseden eirgemeyen, açık açık her şeyi konuşan bir kişilğe sahipti. Babası Mehmet Paşa ise Kanuni’nin halasının oğludur. Ömrü boyunca Sokullu Mehmet paşa ile çekişmiş, mücadele etmiştir. Hattâ, Kanuni’ye Sokullu aleyhinde bir mektup yazdığı ve bu mektubun padişaha ulaşmaması üzerine 15 askeriyle otağ-ı hümayuna geldiği ve durumu padişaha arz etmek istediği, bu sırada, durumdan istifade eden Sokullu, hastalığı sebebiyle, rahatsız olan Padişah’a, aleyhinde bir sürü dedikodu, gerçek olmayan şeyler iletmiş, görüşme yapılmadan idam fermanı imzalattırılmıştır. Sifâlî ile padişah arasındaki akarabalık bağının Sokullu’nun iktidarını zayıflatacağı endişesi, hüküm sürdürdüğü koltuğu koruma telaşı şairimizin öldürülmesine sebep olmuştur.
*
Osmanlı’ nın o parlak döneminde, maalesef bu tür çok sayıda öldürülme olayı gerçekleştirilmiştir. Çoğunluğu da Padişaha yakın ve şair olan kişilerdir. Kraldan fazla kralcıların, menfaat çarklarının kırılmaması için, tek adam yönetimine güdülemelerinden başka hiçbir şey değildir bunlar… Çoğunun öldürülmesi için önemli bir gerekçesine dahi rastlanılmaz.
Koltuğu ve bulunduğu mevkii koruma kaygısı ve savaşlarıdır bunlar. Günümüzde de öyle değil midir? Bakalım çevremize, iktidara, önemli mevkilere yaın ne kadar bukalemun, ne kadar yalaka varsa, süslü kaftanları üstüne sim işlemeli yelekler, ceblerine ağzına kadar para, altın-askı, yakınlarına ballı börek sunmuyorlar mı? Yaşa Varol, senden büyük yok, gökler ve yerler senin diye balonlar gibi şişirdikleri makam sahiplerinin iki dudağı arasından veya imzaları altından, sümenler altından neler neler almıyorlar ki?
Düzmece raporlar, sanal şahitler, yalan ve iftira dolu dinlemelerle günümüzde haklıların haksız olduklarını nasıl da sessiz ve çaresiz seyrediyoruz, öyle değil mi? Üstelik adalet dağıtmakla görevli mercilerin adaletsizliklerine bakıp bakıp ağzımız bir karış açık, şaşkınlık içinde olanları seyrediyoruz.
Ha dünkü Paşalar, ha bugünkü paşalar. Yalan söyleyen tarih utansın demekten başka çaremiz mi var?
*
Anlatırlar :
Donanma hazırlanmak üzeredir. Çarşı, Pazar süslenir. İçki meclisleri düzenlenir. Herkes kendi hünerini sergilemeye çalışır. Bizim şair Arslan Paşa, orta cami yakınında bir kenarda gariban bir ciğer kebapçısına rastlar. Adamcağız paşayı görünce kaçar gider. Paşa emreder ciğercinin yanına getirilmesini ister.
Ciğerci bulunur ve paşanın huzuruna çıkarılır.
Paşa :
-“Böyle bir adamın sohbetini basmış olduk. Cümleden özür dilerim. Küstahlık ettik, affetsin günahımızı” der. Gariban adam, çaresizlik içinde:
-“Affettik paşam” der.
Bunun üzerine Paşa, “kardeş olalım” diye ısrar eder.
Ve Paşa ile adam, parmaklarını kanatarak, birbirlerinin kanını emerler, kardeş olurlar.
Paşa bu kez:
-“Ben Müslüman olayım, kardeşim gavur. Hiç olacak iş mi bu?” diye sorar. Ciğerci:
-“Olmaz Paşa kardeşim” der ve adam oracıkta kelime-i şehadet getirerek Müslüman olur.
Paşa, fırsatı kaçırmaz, çağırır bir sünnetçi, ciğerciyi sünnet ettirir. Çalınır, söylenir ve oynanır.
Bu durum Padişah’a iletilir. Padişah :
-“Kullarımız arasında bunun gibi şaşkın budalalar da bulunsun bakalım” diye hoş görür.
*
Son söz şairimizden olsun :
“Tozun ki cân gözüne gözüm nuru sürmedir
Elden gelen yüzümüz yağına sürmedir.
Dedim uçurdu tîr-i müjen cân kebûterin
Güldü dedi kim inanur ana uçurma vir.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.