- 512 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAYGUSUZ ABDAL(Bölüm: 2)
KAYGUSUZ RİSÂLESİ DEVAMLA:
Mustafa CEYLAN
****************************
“Sultan Eyitdi:
-“Oğlum, bu erenler yoluna mutlak mücerredlük gerekdür. Sonunı saymayub sonra peşîmân olmakdan tek turmak yegdür. Zirâ kim, bu yol ince bir sarp yoldur. Ve bu yolun derd ü belâ vü mihnet ü cefâsı boldur. Ve bu tarika giren kişi kâdir oldugı derece elden gelen işi men’itmeye halkdan kendüye her ne cefâ gelürse sabr eyleye cânib-i Hâk’dan ne belâ nâzil olursa, kendüye ganîmet bile feryâd (u figân)kılmaya incinüb melûl olmaya. Hakk Ta’âlâ Hazreteri’ nin her işinde bir hikmet vardur. Kahr u lutfına mazhar düşmüş, meselâ dünya vü ahret, cehennem ve cennet gice ve gündüz , kış ve yaz, gam ve şâdî, ağlamak ve gülmek, tağ ve sahrâ, yokış ve iniş, hep birbirine mukabildür. Bunı fehm eyleyen safî dil’dür. Hâlâ senün pederün bir sancak begi, hadem ve haşem sâhibidür. Ol sana bu riyâzeti çekmeğe rızâ vermez, var, imdü pederünden icâzet al, andan bizüm katumuza gel ve hem gönline danış ki sonra peşîmân olmayasın…
Beğ-zâde eyitdi:
-“Sultanum, benüm pederüm sizsiz bunda kalduğuma râzı olmazsanız, ben bundan gayri yire gitmezem ve bu âsitâneyi terk itmezem. Gelmek var gitmek ve dönmek yok”, didi. Pes öyle olsa, Sultan buyurdu bir halifesine:
-“Gaybî Beğ’ün başın tıraş idün. Gaybî Beğ’ün başını tıraş itdiler. Erkân üzre tâc u hırka geydürdiler ve tekbirlerile ve pend ü nasihatıla ana kisvet geydirüb, beline kemer bağladılar. Ol âsitâne-i saadetde erenler nazarında yir gösterüb bir post döşediler. Gaybî Beğ, ol post üzerine çıkub, iki diz üzerine edebiyle oturdı. Fahr libâsını kabûl idüb dünyadan el götürdi cümleden fariğ olup, Hakk’a tevekkül kıldı.”
*
Ve
GÜLCELEŞEN MISRALARLA BİZ DEVAMLA :
Bin asır tutar bazı uykular
Yâr koynunda uyumak meselâ
Anlatılmaz, anlatılamaz.
Bir yavrunun ana kucağında
Misler gibi düş kurmasını düşünün hele
Misli bulunur mu?
Bulunmaz!
Ya musalla taşında, yâre gidiş kapısında
Kısa bir uykuya ne dersiniz?
Veya gözleri görmeyen bir insanın
Uyuması nasıldır, aklınıza geldi mi hiç?
Ham demirin alevden ocaklar önünde
Tükenişi ve teslim oluşunun uykusudur
Beyoğlu Gaybî’ nin kendinden geçişi.
Varın siz tahayyül edin….
Dedi :
-“Bir
Daha
Etmeye
Böyle zulüm
Ve atmayasın
Her canlıya oku !
Her can azizdir oğul,
Unutma ki sen de cansın
Candan cana ok atılır mı?”
Cevapladı:
-“Öperim elini, ayağını Sultanım,
Özür dilerim,
Hiç böyle düşünmemiştim.
Avdır diye bizim oralardan
Kovalaya kovalaya
Gelmiştim.”
Dedi:
-“İnsan odur, her canlıyı bir tuta
İnsan odur, öldürmeye yaşata
İnsan odur, dost, kardeş, bacı, ata
A Bey oğlu, sen seni bil sen seni
Gücün varsa öldür de gel nefsini.
İnsan odur, incitmeye gönülü
İnsan odur, gönüllere dost gülü
İnsan odur, eli, beli, dili
Sağlam tuta; bil ey Gaybî sen seni
Gücün varsa öldür de gel nefsini.”
“Ve
Feth
Zafer
Bir âhûyu
Yaralamak hiç değil
Gönüllere girmektir,
Olmaktır kimsesizin kimsesi
Olmaktır, kurtulmaktır hamlıktan Bey oğul!
Utandı,
Sıkıldı,
Pişman oldu Beyoğlu
Gök çöktü üstüne
Yer yarılıp da gireydi içine
Düşmeyeydi bu hale keşke…
Ve ekledi :
-“Sultanım, kabul eyleyin oğlunuz olayım
Hizmetinizde olayım bir ömür,
Kurtarın hamlıktan, pişirin, oldurun beni”
Sultan :
-“Beyoğlusun, zordur bu yola girmek
Ve
Çok yorucudur yolda ilerlemek
Çile, sabır gerek.
Düşersin, şaşarsın, yorulursun ay oğul,
Pişman olursun sonra,
Sarp ince, mihnet, dert, cefa yoludur bu
Terk etmektir süslü kaftanları,
Soyunmaktır benlik gömleğinden
Terki bile terk etmektir Bey Oğul,
Belâyı ganimet bilmek senin işin değil,
Kahrı da, lutfû da hoş görmek, bu başka bir iş
Var git yoluna can oğul !
Sonra,
Bir yanda süslü Dünya
Öte yanda Cennet-Cehennemli ahret
Bir yanda gece, gündüz; kış, yaz
Öte yanda gam ve neşe, gülmek ve ağlamak
Yokuş ve iniş,
Birbirine mukabildir hep
Ve arasında insan oğlu…
Var git yoluna var git oğul…
Sonra,
Sancak beği pederin
Razı gelmez bu olaya
Koyuvermez saltanattan çileye oğlunu
En iyisi sen
İzin al da öyle gel kapımıza,
Danış, düşün, karar ver de öyle gel katımıza
Pişman olmayasın a oğul.”
Durdu bey oğlu
Durdu zaman
Durdu güneş, ay, yıldızlar
Yaralı ceylandan farksız şimdi
Kımıldayası değil, kapaklanmış eşiğe
Göz ağlar, gönül ağlar,
Ceylanımda öz ağlar hey anam heyy!...
Der :
-“Pederim sizsiniz Sultanım,
Bundan gayri gitmezem hiçbir yere
Ayrılmazam bu eşikten, terk etmezem.
Gelmek var, gitmek yok;
Ölmek var dönmek yok Sultanım…”
Seslendi :
“Tiz
Gaybî
Beğimin
Tıraş edile başı
Giydirile erkan üzre
Tac ü hırka
Ve bağlana beline kemeri…”
Terkeylemek tacı, tahtı, kaftanı
Posta iki diz üzre, edeble oturmak
Ve giymek urbayı, hırkayı
Takınmak kemeri
El çekmek varlıktan,
Yoklukta erimek yok olmak
“Hiç” olmak kısaca,
Ve gönülevinin duvarına
Usta elinden besmeleyle çıkıp
Sevinçten ağlayan bir kerpiç olmak
Ah ne güzel, oh ne güzeldir ey Rabb’im !..
Mustafa CEYLAN
-----------------------------DEVAMI VAR--------------------------
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.