- 2280 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ebedi sevgiliye doğru/ Tesettür Yolculuğu
Ebedi sevgiliye doğru/ Tesettür Yolculuğu
Henüz 16 yaşındaydı. Saçlarına o gün perçem kestirmiş ve saç bandını da takmıştı. En sevdiği pembe bluzu ve siyah pantolonu giydi. Alışveriş için dışarıya çıktı. Kendini çok beğeniyordu. Çok güzel olmuştu.
Başı dik ve gururla yürürken karşıdan, kendi yaşlarında, omuzlarına salınan büyük eşarplı , pardesülü bir genç kız geliyordu.
Utandı… Başını önüne eğdi.
Bu yaşta nefsini ayaklarının altına alan bir genç kız; yanından usulca, edebane ve mütevazi bir tavırla geçiyordu... Haliyle ve duruşuyla, sessiz ama gönülden, öyle çok şey fısıldamıştı ki… Gönlü de O’na akıp gitmişti sanki… Mıknatısa yapışan demir parçası gibi tutulduğunu hissetti…
Az önce kibirli olan kendisi nereye gitmişti?
Ya da kibir yapan nefsi nereye gitmişti?
Ruhu şimdi hâkimiyeti ele geçirmiş, ‘’hadi bakalım’’ dedi.
‘’Senin yaşlarından bir genç kız bunu yapabiliyor da, sen neden yapmıyorsun?’’
O gün beyninde ilk şimşekler çakmıştı!
O tesettürlü hanım kız; bilse idi hal diliyle, her geçtiği yerden tebliğ yaptığını…Konuşmasına gerek kalmadan, yaşayarak nasihat verebildiğini...
Kendisi de namazını kılıyordu. Ama başını kapatmak zor geliyordu.
Ezan okunduğunda namaz bohçasını açıyor; namaz eteğini, çorabını ve uzun kollu hırkasını giyiniyor, başörtüsünü de takıyordu. Seccadesini seriyor ve namazını eda ediyordu. Namazı bitince yeniden hepsini düzgün bir şekilde katlıyor ve bir sonra ki namaz vaktine saklıyordu.
Takliden yapıyordu her şeyi… Taklitte olsa sorgulamalar başlamıştı…
O zamanlar örtünmenin ayette geçtiğini bile bilmiyordu. Sorabileceği kimse yok muydu, yoksa çok çekingen olduğu için sormayı mı akıl edemiyordu?
Yine alışveriş için dışarıya çıktığı bir gündü; kolu kısa, başı açık ve pantolonluydu… Başı açık olmasına rağmen bluzlarını pantolon üzerine bırakırdı. Edepli giyinir, hatlarının belli olmasından utanırdı.
Yolda hem yürüyor, hem de analiz yapıyordu.
Sorular yumağında buldu kendisini:
Kendisine sordu:’’ Dört duvar içinde neden kapatıyorum? Beni hiçbir erkek görmüyor ki?’’
’Eğer açıklık haksa, doğruysa; namazda dört duvar içinde neden kapalıyım? Eğer kapalılık haksa, o zaman benim dışarıdaki bu halim nedir?’’
Şimşek gibi çaktı, bu soru beyninde!
İlk defa o gün kapanması gerektiğini kabullenmişti ama icraata geçmesi çok zordu.
Nefsine ağır geliyordu. Kabullenmişti lakin kolay mıydı başarmak?
Beş vakit namazında: ‘’Allah’ım beni Sen kapat, ben başaramıyorum, bir vesile ver’’ diye dua etmeye başladı. Bir destek, bir yardım eli bekliyordu.
Her ne kadar büyük şehirde yaşasalar da köklerine ve geleneklerine bağlı bir ailesi vardı.Bir gün Annesi ona bir teklifte bulundu. Köy âdetine göre artık başının kapanma vakti gelmişti.(saçlarının bir kısmının göründüğü kapanma şekli!)
Kapanmasını teklif ediyordu; ayet, hadis, bilgi vermeksizin!
Halbuki ufacık bir sohbet bile yeterdi? Kapanmasına…
Öyle açtı ki İslam’ı anlatabilecek birilerine…
Ruhunun sohbete ihtiyacı vardı. Körü körüne yaşamak değil, analiz ederek ve bilgi sahibi olarak yaşamak istiyordu. Neyi, niçin yaptığını bilerek…
O dönemler yasakların çok olduğu dönemlerdi. Birçok kişi içki, gazino ve eğlence batağındaydı.
Her şeyi kendisi öğrenmek zorundaydı. Annesinin okuma yazması yoktu. Babası ise rızık derdiyle uğraştığı için ve de dini bilgisi olmadığından maneviyat eğitimi veremiyordu.Kardeşleri de kendisi gibi İslam hakkında bilgili değilerdi.
Ağustos ayında sıcak bir yaz günüydü. Annesiyle pazara çıkacaklardı.
Annesi: ‘’Kızım hadi başını ört, öyle çıkalım’’ dedi.
İşte! Beklediği yardım eli gelmişti. Dualarının cevabı gelmişti. Annesi disiplinli bir kadındı. Annesinin sözünü ikilemedi. Hem bu teklifi zaten beklemiyor muydu?
‘’Tamam Anneciğim’’ dedi sevinçle…
Yatak odasında ki şifonyerin çekmecesine koştu. Beyaz krep bir başörtüsü vardı. Onu aldı, ayna karşısına geçti. Saçlarının bir teli dahi görünmeyecek şekilde başını kapattı. Bu yaşta daha güzel bir başörtüsü bulsa nefsine belki hoş gelirdi. Fakat mümkünü yoktu. Evdeki tek dışarısı için olan başörtü buydu. Başına sanki nur yağmış gibi hissetti… Kendi diktiği portakal rengi tuniği ve siyah uzun eteği de giydi. Evde başka tesettüre uygun giysisi yoktu. O devirlerde etek boyları kısa olurdu, normal standart ölçü: 65 cm idi… Kendi diktiği etek şimdi işine yaramıştı.
Annesiyle dışarı çıktı. Önce tüm insanlar üzerine geliyor, kötü bakışların üzerinde dolaştığını hissetti, sonra baktı ki bunun kendisinin önyargı ve kuruntusu olduğunu anladı. Aslında kimsenin umurunda da değildi. Hiçbir şey de olmamıştı, alay eden bir tek kişi bile yoktu. Herkes kendi işiyle meşguldü. O’nu korkutanın nefsinin ve şeytanın vesvesesi olduğunu anladı.
Artık yavaş yavaş tesettüre alışıyordu. Önce etek boylarını ve kol boylarını uzattı. Sonra kendi isteği ile pardesü giydi. Kuran-ı Kerim’deki tesettür ile ilgili ayetleri araştırdı.
Tesettür ile ilgili Ayetler
59.’’ Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle: (Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman, kendilerini baştan ayağa bolca örten, şeffaf olmayan) dış elbiselerini üzerlerine iyice giyinip örtsünler. Bu, onların (cariye veya hafifmeşrep değil, şerefli ve namuslu) bilinmelerine, (cinsel) taciz/sarkıntılık edilmemelerine daha elverişlidir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.[16]‘’
Ahzab Suresi/ Feyzü’l-Furkân
31.’’ Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama istekle bakmaktan) sakınsınlar, mahrem yerlerini korusunlar. Ziynetlerini/ziynet sayılan yerlerini meydana çıkarmasınlar/göstermesinler. Ancak (kendiliğinden) görünen (el, yüz) bu emrin dışındadır. Başörtülerini, yakalarının üstüne kadar (boyunlarını örtecek şekilde) koysunlar.[9] Ziynet (ve ziynet sayılan yer)lerini kendi kocalarından veya babalarından veya kocalarının babalarından veya kendi oğullarından veya kocalarının oğullarından veya kardeşlerinden veya kardeşlerinin oğullarından veya kız kardeşlerinin oğullarından veya kendi (mü’min)[10] kadınlarından veya ellerinin altındaki sahip oldukları (cariyeleri)nden veya kadına ihtiyaç duymayan (tamamen şehvetsiz) erkek hizmetçilerinden veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayacak çocuklardan başkasına aç(ıp göster)mesinler. Gizledikleri ziynetlerinin bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ey mü’minler! Hepiniz Allah’a tevbe edin (ve emirlerini yerine getirin) ki kurtuluşa eresiniz. ‘’
Nur Suresi/ Feyzü’l-Furkân
Kendisini duvarları sağlam bir kalede hisediyordu. Dışarıya çıktığında laf atmalar ve saygısız davranışlarkesilmişti . Aksine eskisinden daha fazla saygı görüyordu. Ahlakını da günden güne düzeltiyordu. Tesettüre yakışmayan ortamlarda bulunmamaya özen gösteriyordu. Çünkü artık başındaki bir bez parçası değildi, bir ayet taşımanın şuuruyla davranışlarına dikkat etmeliydi. Başörtüsünün büyüklüğünü arttırdı. Omuzlarını örtecek şekilde bağlamalar yapıyordu. Beden hatlarını belli eden giyim, tesettür olamazdı!
Pardesüsünü geniş tutmaya başladı. Sonra renkler de O’nu rahatsız etmeye başladı. Göz alıcı çarpıcı renkleri eledi.
Tesettürün amacı neydi? Hoş görünmek mi? Yoksa Allahın emri miydi?
Peygamberimizin (s.a.v)tesettür ile ilgili hadislerini araştırdı. İslam büyükleri ve örnek hanım sahabelerin tesettüre verdikleri önemi okudu. Yasaklara dikkat etti. Başörtüyü kabarık gösteren ve hadis-i şerifle uyarılan topuzu bir sefer bile yapmadı.
Tesettür ile ilgili Hadisler
Umeys’in kızı Esma’dan nakledildi. Dediki:
Resulüllah (s.a.v) bir gün Hz. Aişe (r.anha)’nın evine girdi. Kızkardeşi Esma yanında idi. Üzerinde vücudunun hertarafını örten ve yenleri geniş bir elbise vardı. Resulüllah (s.a.v) onu görünce kalkıp dışarı çıktı. Hz. Aişe (r.anha) kızkardeşine “buradan uzaklaş Resulüllah (s.a.v) sende hoşlanmadığı bir şey gördü” dedi. Hz. Esma uzaklaştı arkasından Resulüllah (s.a.v) içeriye girdi.Hz. Aişe (r.anha) niçin kalkıp gittiğini sordu. Resulüllah (s.a.v) de elbisesinin yenini sadece parmakları görünecek şekilde ellerinin üzerine çekerek şöyle cevap verdi:
“Kızkardeşini görmedin mi? Müslüman bir kadın şurasından başkasını gösteremez." (Mecmeu’zzevâid nr:4168)
Hz. Âişe’den rivâyete göre, bir gün Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ ince bir elbise ile Allah Resulunun huzuruna girmişti. Resulullah (s.a.s) ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu:
"Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çagına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir." Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti." (Ebu Davûd, Libâs, 31). "Allah Teâlâ ergin kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (İbn Mâce, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed b. Hanbel, IV, 151, 218, 259).
Hz. Âişe (r. anhâ) ilk başörtüsü uygulamasını şöyle anlatır:
"Allah ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin onlar; "Başörtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." (en-Nûr, 24/31) ayeti inince, etekliklerini kesip bunlardan başörtüsü yaptılar."
Yine Safiyye binti Şeybe şöyle anlatır: "Biz Âişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ettik. Hz. Âîşe dedi ki:
"Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim Nûr sûresinde "Kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." ayeti inince, onların erkekleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Bu erkekler eşlerine, kız, kız kardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah’ın kitabını tasdik ve ona iman ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı." (Buharî, Tefsîru Sûre, 29/12; İbn Kesîr, Muhtasar, M. Alî, es-Sâbûnî, 7. Baskı, Beyrut 1402/1981, II/600).
Fetva boyutu O’na yetmemeye başladı ve takva boyutunu araştırdı. Her şeyin en güzelini yapmalıydı. Tesettüründe en güzeli olmalıydı.
Nefsine her zaman şunu söyledi: ’Cennet elbiseleri ve yaşantısı dünyadan kat kat üstündür... Ey nefsim sabret ve emre uy!’
Sadeleşti ve en sonunda siyahta karar kıldı…
Mihrican Ulupınar
[email protected]
28.02.13
00.23
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.