- 8681 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Hayata Dair Damla Sözler ! *
HAYATA DAİR DAMLA SÖZLER ! *
¸.•*´¯) .✿ ♥´¯`•-> Söz söyleyenindir; istersen ok olur, istersen şifa... ✿⊱╮
________________________________________.¸¸.•*´¯) .✿
Karşınızdakini anlamıyorsanız veya karşınızdakini sizi anlamıyorsa, hangi güzel duyguyu hissederseniz hissedin, duygularınız hiçbir şey ifade etmez.
Bana soracak(lar)...
Ve ben, boyun bükmeden, gözünün yaşına bakmadan, hakkını yemeden sadece gerçekleri anlatacağım.
İtiraz edemeyeceğin gerçekleri...
Senin bildiğin beni de eksiksiz anlatacağım...
Sana sorarlarsa, sen de benim yaptığım gibi yap; gerçekleri, sadece gerçekleri anlat...
Cahillik, boynunuza takılan tasmaya benzer.
Ki, tasmanızın ipini elinde tutan, ipi ne kadar gevşetirse, o kadar özgürsünüzdür...
O’na de ki;
Bir gün, biri karşına çıkıp, "seni seven oldu mu?" diye sorarsa, beni anlat. Sana nasıl aşık olduğumu, seni nasıl sevdiğimi anlat.
Yine de ki;
"Sonra ne oldu?" diye sorarsa, "Ben kıymetini bilemedim. Beni benim için öldü" de.
Anlat ki seni de, beni de bilsin herkes...
•
Suskunluğumun asaletle ilgisi olmadığı gibi “uysal koyun” da değilim.
Sadece cevabımı vereceğim o muhteşem an’ı bekliyorum ki; cevabım anlamlı ve ağır olsun...
•
O’na de ki;
Bir gün çiçeklerin solup, yaprakların döküldüğünde kendinle baş başa kalacaksın.
İşte o gün anlayacaksın seni dört mevsim seveni...
Adam gibi sev, kadın gibi sevil...
Sana olan aşkım, gökteki milyonlarca yıldızın içinden sadece birini seçmek gibidir...
Aşkla başkalaşırsın ve aşkla başarırsın...
Susman gereken yerde isyan eder, isyan etmen gereken yerde susarsan, dünyanın düzenini bozarsın.
Olaki, bir gün çocuklarının özgürce ve mutlu yaşaması için kendinizi feda etmeniz gerekiyorsa, acımayın kendinize; feda edin gitsin...
Çocukların mutlu ve özgür olmadığı bir yerde, siz zaten kölesinizdir...
Karakterli yaşamayı tercih ettiğim için, siyasete mesafeliyim...
Bu demek değil ki; cahiller ve çıkarcılar tarafından yönetilmeye razıyım.
Bu demek değil ki; kardeşçe yaşadığımız memleketimizi ve milletimizi yok etmek isteyenlere susacağım.
Kim olduğuna bakmadan, siyasetçi ayrımı yapmadan, gerçekleri haykıracağım...
Öyle sev, öyle sevil ki, ayrıcalığın olsun; herkes gibi olma!
Hesaplaşman gereken bir vicdanın varsa, kimin, ne dediğinin hiçbir önemi yoktur.
Saygı, insanlar arasındaki hak ve hukukun başlangıç noktasıdır.
Mecnun’un aşkı olmasaydı, Leyla’yı; Kerem’in aşkı olmasaydı, Aslı’yı; Ferhat’ın aşkı olmasaydı, Şirin’i bilmeyecektiniz...
Aşk ki, seveni meczup eder, sevileni yüceltir...
Yazılmış bir sözü okurken, “Bana mı diyor?” veya “Beni anlatmış.” hissine kapılırsınız...
Söz size dokunuyor ise, size diyordur, sizin için yazılmıştır!..
İnsan olmanın gereğidir haksızlık etmemek ve haksızlığına boyun eğmemek!
..ve öyle sorumluluk alanları vardır ki; Hak’ı, halkı temsil edersiniz!..
Sorumluluk omuzlarınıza öyle bir biner ki; taraf tutamaz, çıkar peşinde koşamaz; kimseye köpeklik yapamazsınız!
Kim, ne olduğuna bakmadan; Hak için, halk için konuşmanız gerekir!..
Hakimlik gibi, Savcılık gibi, Gazetecilik gibi, Sanatçılık gibi, Şairlik gibi...
Gerçek, ya beyaz, ya da siyahtır; gri olma ihtimali hiç yoktur.
Bağırıp, çağırmanıza gerek yok!
Öğretmek istiyorsanız, sessiz kalarak da çok şeyi öğretebilirsiniz...
..ve sessizliğin öyle bir gücü vardır ki; bazen yazıp, çizmekten, bazen anlatmaktan çok daha etkidir!..
Bir hedefiniz varsa, birde sizin gibi düşünen dostunuz olsun...
Olaki, hedefinize ilerlerken, dara düşerseniz, elinizden tutsun...
Yalan kısa günün kârı olabilir, fakat doğruluk, iki cihan için hazinedir.
Adım atmadan, yol alamazsınız. Tohum ekmeden, ürün elde edemezsiniz...
Ki, her şey sebep, sonuç ilişkisine bağlıdır.
Sebep, sonuç ilişkisi ise, hayatınızın manasıdır...
Hayatınızın manasını, tevekkülle arayın...
Sizi hayra götürecek yegane sebep budur.
Hayat size seçenek sunar...
Lakin bazıları seçtiği hayatın, bazıları ise seçemediği hayatın bedelini öder...
Zaman seni beklemez; ya zamana uyarsın; zaman ne getirirse onu yaşarsın, ya da zamanı iken, zamana yön verip, kendi istediğini yaşarsın...
“Eleştirmek” ile “Suçlamak” arasındaki farkı bilmeyenler;
“eleştirmeyi, suçlamak sanıyorlarsa”, köleleşirler...
“suçlamayı, eleştirmek sanıyorlarsa”, zalimleşirler...
Açlıktan ölmüş birine acımak yerine, kendinize acıyın...
Çünkü bir insanın açlıktan ölmesi, insanlığın imtihanıdır!..
..ve insanlık kaybetmiştir...
İnsanlar yanlış düşünebilir...
İnsanlar yanlış da yapabilir...
Lakin insanlar, gerçekler karşısında yanlış düşünmeye veya yanlış yapmaya devam ediyorlar ve hatta bunun için diretiyorlarsa, bırakın onlar için bir musibet evla olsun...
Çıkar öyle bir şeydir ki; bazı insan(lar)ı halden, hale sokar;
bi bakmışsın kuş olmuş; uçuyordur, bi bakmışsın; balık olmuş yüzüyordur...
bi bakmışsın kaplumbağadır, bi bakmışsın tavşan...
bi bakmışsın aslan kesilir, bi bakmışsın olmuştur ceylan...
Bunları görmeden geliyorsanız, sizin de onlardan farkınız yoktur!
Dünya malı sizin olsa ne olur ki?!..
“Ömür” dediğiniz; bir damla su ile bir avuç toprak arası...
Gönül al, gönül ver...
Gönülden sev, gönülden iste...
Gönülden gül, gönül güldür...
Her şey gönül işidir; cennet, yıktığınız değil, yaptığınız gönüllerdedir Azizim!..
Bilgi büyük güçtür, fakat doğru yerde, doğru kullanırsanız...
Ahlak, vicdan ve saygı herkese lazımdır.
Onun için herkeste olması gerekir...
Güven duymak istiyorsan, istediğin kadar güven duyulur olacaksın...
İnsanların sizin gibi düşünmemesi, farklı inanç ve yaşam biçimlerine sahip olması, onları sevmemenizi gerektirmez!..
Farklılıklarımız değil midir, insanı diğer canlılardan farklı kılan?!
Dikkat edin ki; kırdığınız bir şeyin, kırılmadan önceki gibi olması mümkün değilse, kırdığınız insanın da kırılmadan önceki gibi olması mümkün değildir...
Gerçekler karanlık değildir, fakat ben gerçekleri zifiri karanlığa benzetirim.
Çünkü nadir insanlar dışında herkes zifiri karanlıktan korktuğu gibi gerçeklerden korkarlar!..
Bazı gerçekleri, “Dost” sandıklarınız öğretir; hem de beklenmedik anda sırtınızdan vurarak...
Kaybedeceğinizi hissettiğiniz an, kazanmak için hırslanırsınız...
Hırslandığınız an, kontrolü kaybetmeye başlarsınız...
..ve öfkelenirsiniz...
Hırs ve öfke ile tamamen kontrolden çıkmışsınızdır...
Ki, sakin olup, kazanabileceğiniz bir şeyi, hırs ve öfke sayesinde kaybedersiniz...
Gönül kırmayın; kimin, kiminle, nerede karşılaşacağı belli değil...
Bu dünyada olmasa bile, ahirette kesin karşılaşacaksınız...
Kimseye kötülük yapmamanız, “iyi insan” olduğunuzu göstermez!..
“İyi insan olmak” için, kimseye hiçbir kötülük yapmamakla birlikte, insanlığa faydalı olmanız gerekir.
Dünya bir tarla;
sen, tohum ekersin...
Ne ektin ise, onu biçersin...
Çok kapılar geçersin...
Ama bir gün sen de yorgun düşersin!..
Aldanma şu dünya malına;
gün gelir, göçüp gidersin!..
Bazı şeyleri geç farkedersiniz...
Geç farkettiklerinizden bazı şeyleri telafi etmek mümkündür, fakat bazılarının telafisi için çok geçtir; kaybetmişsinizdir...
..ve geç farkedip, kaybettiklerinizin kıymetini, kaybedince anlarsınız...
Geç farkedip kaybettiğiniz, sizin için “basit şeyler”se sorun yoktur, fakat yıllarca aradığınız; hayatınızı değiştirecek şeylerse, o zaman geçmişi, geleceği; kendinizi kaybetmişsinizdir...
İnsan çoğu zaman, zamanda arar teselliyi...
Lakin zaman, sona doğru azalmak olan tek görevini yerine getirir; etmez kimseyi teselli...
Baktın ki, hiçbir şey yolunda gitmiyor...
Baktın ki, bir şeyleri değiştirmek gerekiyor...
Baktın ki, bir yerden, yeniden başlamak gerekiyor...
Eskiye dair ne varsa değiştir; hatta önce kendini değiştir...
..ve insanlıktan başla!..
Zaman çaredir, fakat her şeye değil!..
Çünkü zaman, bazen olgunlaştırır, bazen ise çürütür...
Yapılan her hamlenin kazandırmayacağı gibi, bazen geri adım atmak da kaybettirmez.
İnsanın hayatındaki büyük yanlışlarından bir tanesi, anlatılanın farklı olmasına rağmen, bunu istediği gibi anlayıp, anladığı şekilde başkalarına aktarımını yapmasıdır.
Anlatılan farklıdır, fakat siz, anlatılanı, anlamak istediğiniz gibi anlarsanız, şeytana ortaklık etmişsinizdir...
Ki, sonrasını saymaya bile gerek yoktur...
Bir şeyin aslına benzetilerek yapılana; gerçek olmayana; yapmacık, yapay olana “sahte” denir.
Sahte olana, inanıp, savunmaya başladığınız için onu kendimizce “gerçek” yaparsınız...
..ve ortaya “sahte gerçek” çıkar...
..ve ömrünüzü “sahte gerçekler” uğruna harcarsınız...
Birini ‘suçlamak’ kolay, fakat birini ‘anlamak/anlayabilmek’ çok değerlidir...
Çoğu insanlar, neyin, ne olduğuna bakmadan; ‘yalan mı, gerçek mi?’ diye sorgulamadan, pervasızca suçlamayı seçerken, çok nadir insanlar, çok değerli olanı seçmiştir...
Aslında çoğu insanlar, ne kadar ‘değersiz’ olduklarını seçmişlerdir de, farkında değillerdir!..
Günü kurtarma düşüncesiyle yaşıyorsanız, zarar etmişsiniz demektir...
Ki, belki günü kurtarırsınız, fakat yarına muamma ile başlarsınız...
Ki, böyle devam eden bir yaşam çarkında, huzur denen bir şey yoktur...
Günü kurtarma düşüncesiyle yaşıyorsanız, geleceği inşa edemezsiniz...
Bazen yaşadıklarınız orada, öylece kalır; anlamsızca...
Çünkü hisleriniz yoktur...
Bazen ise, hisleriniz vardır, ama yaşayamazsınız; içinizde kalır...
Çaresiz kalır...
Sessizce kalır...
Boynu bükük kalır...
İnsan nefsinin kölesi olacağına, vicdanının kölesi olsaydı, herkes için iki cennet, bir cehennem olacaktı...
İnsan nefsinin kölesi olacağına, vicdanının kölesi olsaydı, şeytandan başka kimse cehennemde yanmayacaktı...
Dünya cehenneme dönmüş; geriye bir cehennem, bir cennet kalmış...
Kimin, hangisinde yaşamaya devam edeceği, neyin kölesi olduğuna bağlı...
Gerçek(ler) inkar ediliyorsa; yalan(lar), “gerçek” diye sunuluyorsa, menfaatçi konuşuyordur...
Yanılarak yanlış yapmak ile ‘yalakalık ve yaranmak uğruna’ yanlış yapmak farklı şeylerdir...
Samimi bir yanılma sonucu yanlış yapmanızı herkes anlar ve anlayışla karşılar...
Fakat ‘yalakalık ve yaranmak uğruna’ yanlış yapmışsanız; diz boyu pisliğe batmışsanız, üstünüzü temizleseniz bile, bin bir türlü kokular sürüseniz bile, bütün kokuları bastıran, o pisliğin kokusuyla ömrünüzün sonuna kadar yaşarsınız...
Sadece kendini görüyor, sadece kendini duyuyor, sadece kendini dinliyorsan, sadece haklı olan sensindir...
Hayat(ınız)ı değiştirmek istiyorsan(ız), bakış açınızı değiştirin...
ki, “ZOR” ve “İMKANSIZ” sandığınız şeylerin, aslında ‘zor ve imkansız’ olmadığını göreceksiniz...
..ve hayatla birlikte, siz de değişeceksiniz...
Geçmişinize baktığınızda, “keşke bunlar, bunlar olmasaydı” dediğiniz pişmanlıklarınız vardır...
İşte bu pişmanlıklarınız, zamanında söylemek isteyip de, söyleyemediklerinizin, bile bile göz yumduklarınızın eseridir...
Kendi hatasının özrünü bile dileyememiş birinin, başkasının hatasını eleştirmesi, ‘yüzsüzlüğün dip yapma hali’ne verilecek en mükemmel örnektir...
Azıcıkta olsa, çoğu insan başına gelmeden gerçeği görür, ama gerçekleri yaşamaktan korkar...
Küçük bir hamle değiştirecektir belki her şeyi, ama buna cesaret edemez çoğu insan...
..ve çoğu insan, gerçekleri söyleyen yerine, yalan söyleyeni tercih eder ve hatta onları daha çok sever...
Çünkü çoğu insan, kendi kendini aldatmaya ve aldatılmaya alışmıştır...
Cahil konuşmaya başlayınca, beyni ile olan irtibatını keser...
Süre verilse ve bu süre içinde, “İnsan taklidi yapın” denseydi, insanlar nasıl bir taklit yapardı acaba?!..
..ve süre sonunda taklit yapanlara, ‘İnsan taklidi yaptınız ve bitti. Peki şimdi siz nesiniz/ne oldunuz?’ diye sorulsa, insanlar nasıl bir cevap verirdi acaba?!..
Süre yok, fakat böyle bir zamanda yaşıyoruz ki; insan taklidine bile hasretiz...
Farklı düşünemeyeceksek veya farklı düşünmemize rağmen, birbirimize saygı duyup, birbirimizi sevemeyeceksek, niye insanız ki?!
Kendinde aradığın gerçeğe mi ulaşmak istiyorsun?
İnsan başkasına sorduğu soruları, kendine de sorabilmeli...
..ve insan başkasından alacağı cevabın peşine düştüğü gibi, kendindeki cevabın peşine de düşmeli...
..ve insan başkasından cevap alıyormuş gibi, kendine de cevap vermeli...
Adaletli olan insanla arkadaşlık ve dostluk edinin...
Adaletli olan insana aşık olun...
Adaletli olan insanı sevin...
Adaletli olan insanla evlenin...
Adaletli olan insanla yaşlanıp, ölmeyi düşünün...
..ve bir gün bütün bunlar oldu; adaletli bir insanla arkadaş ve dost oldunuz, aşık olup, sevdiniz ve evlendiniz, onunla yaşlanıyorsunuz...
Lakin bir gün, bu insanın adaletsiz davrandığına şahit odunuz...
İnandığınız bu insan, sizi sadece adalet duygusu üzerinden değil, bütün duygularınız üzerinden aldatmıştır...
Beraber yol yürüdüğün kişinin, seninle ne için yol yürüdüğü çok önemlidir...
Ki, aynı yolda beraber ölmek de var, yarı yolda satılmakta...
‘Din’ denince, alim oldunuz...
‘Dil’ denince, dilbilimci oldunuz...
‘Irk’ denince, insan ırklarını inceleyen Antropolog oldunuz...
‘Siyaset’ denince, “siyaset bilimci” oldunuz; bilmediğiniz siyasi ideoloji yok...
‘Kul hakkı’ diyoruz...
‘Adalet’ diyoruz...
Kısacası; ‘İnsanlık’ diyoruz...
Kimseden ses çıkmıyor!..
Çok mu zor İNSAN olmak?!
Ölmeden, ölen insanlar vardır gönlümde...
Ölmeden gömdüğün insanlar vardır, gönlüme...
İnsana sunulan öyle bir zaman vardır ki; insan, hayattın anlamını, o anlık zaman içinden alıp, kendine katacak; hayatının anlamını bulacak; asıl varlık sebebi ortaya çıkacaktır...
İşte bu anı yakalamak; asıl varlık sebebinizi ortaya çıkarmak için, asıl sorgulamanız gereken şeyleri sorgulamanız gerekmektedir!..
Yoksa herkes gibi yaşarsınız...
Birine yapacağınız iyilik, bir başkasının kötülüğüne neden olacaksa, iyilik değil, kötülük yapmışsınızdır...
Sadece cesaretiniz var, bilginiz yoksa, hiçbir şeysiniz...
Sadece bilginiz var, cesaretiniz yoksa, yine hiçbir şeysiniz...
Eğer bir şey olmak; bir şey başarmak istiyorsanız, cesaret ile bilgiyi birleştirmek zorundasınız...
Dost uyarısına tahammül edemeyecek duruma gelmişseniz, kötü son kapınızı çalmış demektir...
Birbirinizi anlamının kolay yolları varken, anlamayı zorlaştırmak insani olamaz...
Kişilik özelliklerini saymaya gerek yok; her şey olabilirsin...
Fakat karşındakine saygı duymayı öğrenemediysen, hiçbir şeysin...
Tomurcuklar, uygun koşulda yeşerip, büyüdüğü sürece meyveye dönerler...
..ve umutlarınız, bir ağacın tomurcuklarına bezerler...
Onurlu bir yaşamdan bahsedebilmeniz için, onurlu insan olmanız gerekir...
Ki, onurlu insan ne kendini satar, ne de başka insanları satın almaya kalkar...
İnsan, “zor olanı başaracağım” derken, asıl yapması gerekenleri ihmal eder...
..ve öyle bir hırsa kapılır ki insan; insanlığını, hırsına kurban eder...
Kişisel çıkarı için haksızlık karşısında sessiz kalan, eşiniz, dostunuz, akrabanız dahi olsa, onlara asla güvenmeyin!..
Çünkü bir gün onlar, kişisel çıkarları gereği, size yapılan haksızlık karşısında da sessiz kalacaklardır...
Amacınız sadece savaşmak ise; yenilip, yenilmeyeceğiniz önemli değildir; istediğinizle savaşabilirsiniz...
Fakat amacınız savaş kazanmak ise; o zaman düşmanınıza karşı uygulayabileceğiniz bir savaş sanatı ortaya koymalısınız...
Görüntüsüne bakarak, herkese “insan” diyoruz...
Lakin insanlık, görüntüyle değer biçilen/biçilecek bir şey değil!..
-İnsan kendini kaybeder mi?
-İnsan nefsine yenilir; kendini kaybeder...
Kendini kaybeden insanın, insanlığına dönebilmen için veya “insanım” diye yaşayanlarda şunların olmaması gerekir:
Benlik, merhamet yoksunluğu, kibir, haksızlık, fitne, gıybet, başkasıyla alay etme, başkasını küçük görme, öfke, iftira, haset, hayasızlık, gurur ve yalan...
Belki bu gün değil, ama yarın...
Yarın değil belki, ama ileride...
Her şeyin eskisi gibi olacağını sanırsınız...
Ne “bitti” diyebilirsiniz, ne de “bitmedi”...
Son mudur, yoksa başlangıç mı? karar veremezsiniz...
Ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır...
İşte biz buna “affetmek” veya “affedilmek” diyoruz!..
Adalet nedir biliyor musunuz?
Adalet, Hakk’ın divanında, incittiğin karıncanın hesabı sorulup, bunun hesabını vermektir.
..ve bu sadece bir tane karınca...
Geri kalanların; hayvanların, ağaçların, insanların hesabını nasıl verirsiniz artık siz düşünün!..
..ve bir gün herkes kendi adaletiyle yargılanacak...
Dik duruş, verdiğin sözden geriye dönmemek değildir!..
Yanlışsa verdiğin söz, bir değil, bin defa sözünden geriye dön...
Dik duruş, haksızlığa boyun eğmemektir...
Zengin, fakir, dost, düşman ayırımı yapmadan, haklının yanında yer alabilmektir...
Kimse mükemmel değildir. Kimse de mükemmel olmayacaktır...
Fakat insan gibi yaşamak mümkün...
Her şeyi sorarak öğrenemezsiniz; görmek lazım, gözlemlemek lazım...
Gönül gözü kör olandan korkun!
Yer bilmez, zaman bilmez...
İyilik bilmez, kötülük bilmez...
Dost bilmez, düşman bilmez...
Biri çıkar, gerçekleri anlatır; kadir, kıymet bilmez...
Ki, insanın gönül gözü kör olduktan sonra, cismi de anlam ifade etmez...
Olumlu ve olumsuz olmak üzere, geçmişinizden iki çeşit vicdan yansıması olur...
Ki bunu, ‘birincisi şu, ikincisi şu’ diyerek açıklamaya da hiç gerek yok.
Çünkü vicdanınız, tebessüm olarak yüzünüze yansımıyorsa, vay halinize...
Ortada bir sorun varsa ve bu sorunu basitleştiriyorsanız, kaybetmişsinizdir...
İnsan(lar), olduğunun dışında farklı görünüp; belki kısa bir süreliğine, insanları farklı şeylere inandırabilir(ler)...
Fakat sonunda insanın özünde ne varsa, ona dönüp, onu yaşayacaktır...
Ki, dikkat edin!
İyinin, iyiye; kötünün, kötüye döndüğünü göreceksiniz...
İnsan düşünürse, öğrenir...
İnsanların düşünmesini sağlıyorsanız, öğretmeye başlamışsınızdır...
İsteği ile ilgili sizden fikir almak ister...
Fikrinizi söyler; uyarıda bulunursunuz...
Fakat uyarınız hoşuna gitmediği için verilen cevap genelde, “öyle olacağını nerden biliyorsun? ya öyle olmazsa?” şeklinde olur...
Lakin kendi istediğinin, ‘istediği gibi olacağı garantisi’ olmadığını hiç düşünmez...
Birisine uşak olmuşsanız, herkese uşak olmanızın önü açılmıştır...
Ki, “olmam” demeyin!..
Artık herkese uşak olabilirsiniz...
Yazıyorum, çiziyorum; bazen övüyor, bazen sitem ediyorum...
‘Birileri beni takdir etsin, övsün’ diye bir şey yazıp, söylemiyorum...
Kendimi, birilerine beğendirmek gibi bir derdim de yok benim...
Benim gerçekleri gören, haksızlık karşısında rahatsız olan bir vicdanım var...
Bu vicdan, son nefese kadar da susmayacak!..
Ben şeytan olmayacağım...
Ne olduğu, kim olduğu; yakın veya uzak olduğu önemli değildir...
Biriyle, iki yabacı haline geldiyseniz, hangi ortak noktada buluştuğunuza bakın...
Ki; sizi bir araya getiren ve bir arada tutan ortak nokta değerini kaybettiği an, iki yabacı haline gelirsiniz...
Birisinin üzerine vazife olup, yapması gerekeni vadederek; “lütuf gibi” sunuyor, karşısındaki de bunu sevinerek; “lütuf gibi” kabul ediyorsa, böyle bir durumda tek şey söz konusudur.
O da, sunulanı “lütuf gibi” kabul eden aptaldır.
İnsan sadece ekmeği, suyu, aşı, zamanı israf etmez!..
İnsan, sevilmeyecek insanı sever; sevgisini israf eder...
Hak etmeyene, hak ettiğinden fazla değer verir; ömrünü israf eder...
Merkezde durmak neden zordur bilir misiniz?
Çünkü herkese eşit mesafedesinizdir.
Kimseye yalakalık etmezsiniz.
Kimseye biat etmezsiniz.
Doğruya, doğru; yalana, yalan dersiniz.
Tarafınız, haktan ve hep haklıdan yanadır.
Verdiğiniz kararlar çok can yakar; daha çok düşman edinirsiniz...
Fakat vicdanınız çok rahattır; birde onunla savaşmak zorunda kalmazsınız...
İnsan gibi yaşarsınız!..
Ne arıyorsanız, gerçeğini bulun.
Sahtesi sizi avutur, gerçeği ise mutlu eder...
Bir yalana inanmış gibi yaptığınız ve hatta inandığınız için insanlar sizi ‘aptal’ sanır(lar)...
Aldırmayın; insanlar sizi öyle sansın(lar)...
Vakti geldiğinde, yalanla kazanılmayacağını ve hatta kaybetmeye mahkum olduklarını anladıkları an, sahiplerine “sanıları” iade etmişsinizdir...
Gerçeği bildiğin halde, bazen bir yalana inanmış gibi yaparsın...
Sevdiğin söylediği için yaparsın...
O, mahcup olup, üzülmesin diye yaparsın...
Hayat, insanlara farklı seçenekler sunar...
Ve bir çok insan, genelde aynı veya benzer seçenekleri tercih eder...
Dolayısıyla hatalar da genelde aynıdır...
Sen, hayatın sana sunduğu seçeneklerin içinden en farklı olanını seç.
Olaki hata yapmış olsan bile, ‘en farklı seçeneği seçtiğim için hata yaptım’ deme şansın olsun...
Belki de bu şansa, hiç ihtiyacın bile olmaz!..
Sorun ne sensin, ne de benim...
Sorun ne biliyor musun?
Sorun, “BİZ” olamayışımız...
Gerçekler gözünüzün önündedir;
bunu bilirsiniz, görürsünüz,
fakat kabul etmezsiniz.
Çünkü istediğiniz o değildir...
Çünkü ‘gerçekleri inkar ederek, kazanacağınızı sanırsınız’...
Çünkü ‘gerçekleri kabul etmemek dışında başka çareniz yoktur’...
Ta ki, kendinize gelene kadar...
İnanmadığınız bir şey için ‘inanıyormuş gibi’, inandığınız bir şey için ise, ‘inanmıyormuş gibi’ yaparak, başkalarını ‘aldattığınızı’ sanırsınız, fakat sadece kendinizi aldatmışsınızdır...
Keyfiyete dönüşen ve her önüne geleni
kırandan ve kırmaktan asla bahsetmiyorum!..
Bazen insanları kırmaktan korkmayın!..
Kırılan, acı çekip, üzülse de, belki bugün değil, ama yarın kırıldığı yerden nefes alıp,
hayat bulacaktır...
“Kırana ne olur?” derseniz.
Ona ne olduğu, ne olacağı o kadar da
önemli değildir. Çünkü o, neyi, kimi, neden
kırdığını bildiği için sonunu düşünmez...
Cisimler uzaklaştıkça küçük, yakınlaştıkça büyük görünür(ler) ya...
Bunun için bazı insanlar istisnadır...
Ki, o bazı istisna insanlar, dibinde küçülür, uzakta büyürler...
Ki, uzak kalmak/duygusal mesafe, bazıları için özlemeye neden olsa da, bazıları için unutmaya neden olur...
..ve hatta yanında/yakınında olduğu için
birini ‘çok sevecekseniz’ veya ‘sevmeyeceksiniz’ diye bir şey de yoktur...
Çünkü kimin, kimi, hangi mesafeye koyduğu çok önemlidir...
Bazen söylediklerin can yakar...
Bazen söyleyemediklerin...
Ama söyleyemediklerin kadar can yakmaz söylediklerin...
Bazen söylediklerin kaybettirir...
Bazen söyleyemediklerin...
Ama söyleyemediklerin kadar kaybettirmez söylediklerin...
Sen, doğru yolu göster...
İnanan zaten o yolda ilerler.
İnanmayan sonunda doğru yola gelir.
Zahmet çekerek gelir...
Pişmanlık duyarak gelir...
İş işten geçtikten sonra gelir...
...sonuçta bir gün o yola gelir...
Kişiden kişiye değişiyor “güzellik” tanımlaması...
Birine göre “güzel olan”, bir başkasına göre “güzel olmuyor”...
Doğaldır.
Zaman geçiyor; “güzel” diye tercih yapan, yaptığı tercihi de beğenmiyor...
Geçen zamanda bunun aksi de olabilir; beğenmediğini, beğenirsin...
Bu da doğaldır.
Lakin güzelliği sadece geçici heveslerde arayıp bulanlar, bulduklarının bittiği an, kendileri de biter...
Sadece birilerini katledince değil, insanlığını katledince de katil olursun...
İmkanın vardır da, cesaretin yoktur...
..ve her şeyi cesaretsizliğine kurban edersin...
..ve sonra esaret başlar...
Herkes sever, fakat karşılıksız sevmek ve sevilmek çok az kişiye nasip olur...
Birisinin sizi karşılıksız sevdiğinden eminseniz, aradığınız huzur ve mutluluk ondadır.
Karşılıksız sevgiyle, aradığı huzur ve mutluluğu bulan, her şeyi bulur...
İnsan, iradesi sayesinde kendisinin kim ve ne olacağını seçer...
Hayatınız boyunca yaptığınız bütün tercihler, sizin kim ve ne olduğunuzu gösterir...
..Ve bu seçim süreci sınırlı ve durgun değildir...
Dostunda vardır, düşmanında...
Sevdiğinde vardır, sevmediğinde...
Lakin öyle birisi vardır ki; o herkesten farklıdır; onun gibi sevmezsin, sevemezsin kimseyi...
Öyle bir noktaya gelirsin ki; umutların kırılmış, mücadele edecek gücün kalmamış hissedersin...
Dost bildiklerin bir anda kaybolmuş; kendini yapayalnız ve çaresiz hissedersin...
En çok güvendiklerinin, aslında hiç güvenilmeyecekler olduğunu anlarsın...
İçinden çıkılmaz anlar, içinden çıktığın anlardan daha çoktur; her şey bitti sanırsın...
Lakin beklemediğin anda, hiç beklemediğin çıkagelir...
..ve yeniden umut olur, yeni hisler olur, ‘hayatının hazanı’ sandığın dönem, yeniden bahar olur...
İnsanların farklı farklı umutları vardır...
..ve insan bazen farklı farklı umutlarının sadece kendisine ait olduğunu düşünür, fakat o öyle değildir işte!..
Sen umut edersin, fakat başkasının çaresizliğine derman olacağı için umut edersin; o görev sana verilmiştir...
Her şeyin bir nedeni vardır...
Senin yok olman neyi eksik kılar?
Var olman neye katkı sağlar?
Söyle!
Sen neden varsın?
Belki de senin ondan beklediğini, o senden bekliyordur...
Dilin varmıyorsa anlatmaya, gözlerine bakmayı da mı bilmiyorsun?!..
Sen, itilip, kakılmaya razı ol. Bırak insanlığını satan, satsın...
İtip, kakıldığın yerden kalkarsın da, insanlığını satanlar, bir daha insan olamaz(lar)...
Öyle bir şey karşına çıkar ki; ilk etapta farkına varamazsın...
Aradan zaman geçer; sana gelen, senden geçmiştir...
Senden geçmiştir ya, dikkatini çekmeye başlar, fakat iş işten geçmiştir...
..ve işte o an, neyi kaybettiğini anlarsın...
“Zaman bırakma”da üç şey meydana gelir;
1-Zamana bırakılmaması gereken şeyleri zamana bırakırsanız, kaybedersiniz.
2-Bazı şeyleri zaman olgunlaştırır, fakat bu bir kazanma değildir; tam manasıyla kazanmış sayılmazsınız.
3-İlk iki madde arasındaki dengeyi sağlayamazsanız (ne istediğinizi bilmez, yanlış tercih yaparsanız), hayatınız boyunca kaybedersiniz...
Birine öyle bi aşık olursunuz ki; ondan başkasına, onun gibi aşık olamayacağınızı düşünüp, söylersiniz...
Zaman geçer; aşkınız biter...
Zaman geçer; bir başkasına aşık olursunuz...
Ona da öyle aşık bi olursunuz ki; ondan başkasına,
onun gibi aşık olamayacağınızı düşünüp, söylersiniz...
Aradan zaman geçer; aşkınız biter...
Aradan zaman geçer; bir başkasına yeniden
aşık olursunuz...
Aşık olduğunuz kişinin azda etkisi olsa, bu durum gösteriyor ki; “aşık olduğunuzdan bir başkasına, onun gibi aşık olamayacağınızı” düşünüp, bir başkasına yeniden aşık olabiliyorsanız, aşk karşınızdaki kişi ile ilgili değil, kendinizle ilgili bir şeydir...
Gerçeklerin ortada olduğunu bilir ve görürsün, fakat buna rağmen bazen inkar eder, bazen de görmemezlikten gelirsin...
Sanırsın ki; “zamanla gerçek(ler) değişecek”...
Kendince nedenlerin olsa da, aslında değişen veya değişecek hiçbir şey yoktur...
Sadece gerçekleri yaşamayı birazcık ertelemişsindir...
İnsanların da kanatları vardır; uçamasalar bile, sevdiklerinin üzerine germek için...
“Olmaz” dediğin olur...
“Yapmam” dediğini yaparsın...
“Bitmez” dediğin biter...
Sorsalar, ‘kendini tanıdığından’ bahsedersin...
Aslında haklısındır.
Herkes bunu bilir, fakat kimse haklı olduğunu söylemez...
Veya bunun tersi de olabilir; haksızsındır, fakat kimse haksız olduğunu söylemez...
Çünkü günümüzde gerçekleri koruyup, teslim etmek yerine, çıkar ve çıkar ilişkilerini korumak daha öncelikli hale gelmiştir...
Günümüzün bu illetine meydan oku; çıkar düşkünleri tarafından hakaretlere uğrayıp, “hain” ilan edilsen bile, gerçekleri haykırmaktan korkma azizim!
Kendini mükemmel sanma azizim!
Yoların muhakkak bir yerde kesiştiği gibi, bir gün, bir yerde çelişirsin kendinle...
Kim hangi vaadi yaparsa yapsın, siz icraatlerine bakın!..
Bakın ki; icraatlerinde vicdanî adaleti olmayanlar, toplumsal adaleti sağlayamazlar.
Kötü insanların hesabına çalışıyorsan, ilk etapta dinin, dilin, ırkın, rengin hiç farketmez; onlardan biri gibisindir...
Fakat belli bir zaman sonra onların çıkarına olmayan düşünceleri dile getirmeye başladığın an kim olduğun; dinin, dilin, ırkın, rengin sorun olmaya başlar; artık düşmansındır...
Her insanın içinde anlatamadıkları şeyler vardır...
..ve insan anlatamadıklarını, anlatacak insan arar...
Anlatamadıklarını, anlatmadan anlayan birisi varsa, kaybetme onu.
Hak ve hakikatleri, günün koşullarına göre şekil alan ideolojiye kurban ederseniz, gün bittiğinde elinizde bir hiç kalacaktır...
“Güzel şeyler olacak ve bazı şeyler değişecek” diye hep bekler insan...
Lakin bazı şeyler güzelliklerle gelmez...
Mesela pişmanlık; “İnsanın geçmişteki davranışlarından veya belirli bir eylemi yerine getirdikten sonra üzüntü, utanç, mahcubiyet veya suçluluk karışımı hoşnut olmama duygusunu hissetmesidir.”
Pişmanlıkta hoşnut; güzel olmayan duygular hissiyatı olsada, hayatını değiştirmesi için bazı insanlara sunulan büyük bir fırsattır...
Hayatın değişiminde dönüm noktası olacak pişmanlığı, pişman oldukları an kullanmayanlar, hayatları boyunca sunulan en büyük fırsatı kaçırmışlardır...
..ve bu kez de ömürleri boyunca, büyük fırsatı kaçırmanın pişmanlığını yaşamaya devam edeceklerdir...
..ve hatta pişman olduklarına, mecbur kalacaklardır!..
Benim hayat anlayışımda, ‘benden olan haklı, benden olmayan haksız’ diye bir anlayış yoktur...
Benden olan haksızsa ve bundan dolayı başı vurulacaksa, vurulmalıdır başı...
Bazen insani duygular aklıma geliyor...
‘Şunu yazayım’ diyorum ve yazıyorum...
Sonra düşünüyorum; bazı hayvanların ortaya koyduğu hassasiyet gözümün önüne geliyor...
..ve hayvanlara haksızlık etmemek için yazdığımı siliyorum...
İnsani duyu olmasına rağmen, insan(lar)ın gösteremediği hassasiyeti hayvanlar gösteriyor ise, insanlıktan ve insaniyetten bahsetmenin hiçbir anlamı yoktur...
Mükemmel olmayabilirsin...
Mükemmel biri olmak zorunda da değilsin...
Mükemmel insan olmak, ”İYİ İNSAN OLMAK” değildir zaten!..
Sadece bir acının ifadesi değildir “ahh” demek!..
“Ahh” demek; bezen pişmanlık, bazen çaresizlik, bezen bedduadır...
İnsanın, “Ahh” deyip, ardından derin bir sessizliğe gömülmesi ondandır...
Dostuna da, düşmanına da eşit hükmeden vicdan sahibi olacaksın ki, işte o zaman adaletten bahsedebilesin...
Haksız olduğunuzu bildiğiniz halde, bahane(ler) üretmeyin. Bahane(ler) üretmek, belki sizin için avuntu olabilir, fakat hiçbir bahane sizi haklı çıkarmaz...
Genelde yalan üzerine kurulu bir düzen vardır...
Yalan üzerine kurulu düzen içinde, gerçekleri konuştuğun için çok kişiyi rahatsız edeceksin...
..ve bundan dolayı da etrafın çok kalabalık olmayacak...
..ve hatta dostundan çok, düşmanın; seveninden çok, sevmeyenin olacak...
Fakat ne olursa olsun, gerçekleri dile getirmekten vazgeçme...
Gerçekleri dile getirdiğin gün, için huzur dolacak...
..ve gerçek manada hayatı yaşamaya başladığını anlayacaksın...
Bir bakış, sonu bitmeyen şiir gibidir...
Şiirden anlamayan, anlamaz bir bakıştan...
Olmuyorsa, zorlama!
Olmayanı zorlarsan, kırarsın...
Kırdığının ne sana, ne de bir başkasına yararı vardır...
“Bana faydası olmayanın, kimseye faydası olmasın” diye düşünüp, bencil olma!..
Olmuyorsa, zorlama!
Bırak, olduğu yerde kalsın...
Senin için hayırlı olan sadece, olunca seni sevindiren de değil, olmayınca seni üzende de hayır vardır...
Olmuyorsa, zorlama!
Bir şey olur...
Birisi, birine hoşa gitmeyecek sözler eder...
O birisi, “şunu yaparım, bunu yaparım” diye esip, gürler...
Sonra yine bir şey olur...
Birisi yine hoşa gitmeyen sözler eder...
O birisi yine, “şunu yaparım, bunu yaparım” diye esip, gürler...
..ve bu böyle devam eder gider...
Her defasında o birisi, “şunu yaparım, bunu yaparım”ı nakarat olarak tekrarlayıp durur...
Aslında bir şey yaptığından veya yapacağından değildir...
Çünkü adam değildir...
Çünkü adamın ağzından söz bir kez çıkar veya tutamayacağı/yapamayacağı söz çıkmaz...
Bırak sonu gelmez hevesleri...
Bırak sonu gelmez heveslerle kendi avutanlara özenmeyi...
Özeneceksen, HİÇ’liğe / HİÇ olmaya özen!..
..ve öyle bir HİÇ ol ki; herkes sana hayran kalsın...
“Haddini Bilmek” ile “Haddini Bildirmek” arasında incecik bir çizgi vardır...
Haddini bilmekte, çizgiyi aşmamak; haddini bildirmekte ise, çizgiyi aşana karşı savaşmak vardır...
Ki, haddini bilmez; ölçüyü kaçırırsan, başkasının hakkını ihlal edeceğin gibi, haddini bildirmen gerekene karşı sesiz kalırsan, o haddini bilmezin, senin veya başkalarının hakkını ihlal etmesine göz yummuş olursun...
Onun içindir ki; “Haddini Bilmek” ile “Haddini Bildirmek” arasında incecik bir çizgi vardır!.. Biz bu çizgiye, “KUL HAKKI” çizgisi de diyebiliriz...
Bazen düşmanın ile sınanırsın...
Öyle bir an gelir ki; hüküm vermek sana kalır...
Düşmanca hüküm verdiğin an, kaybetmişsindir...
İnsanı makam ve mevkiler değerli yapmaz!..
İnsanı sırtına geçirdiği katili kumaşlar da değerli yapmaz!..
İnsanın makam ve mevkisi, üzerinde kaliteli kumaştan elbisesi yok diye insan, insanlıktan da çıkmaz...
İnsanı değerli yapan, insanlığıdır!
Ne zaman insanlığı ve insan gibi yaşamayı öğreneceksiniz?!
Bazen öyle şeylere odaklanırsınız ki;
odaklandığınız şeylerin, hayatınız için hiç bir anlamı olmadığını/olmayacağını o an anlayamazsınız...
Hatta odaklandığınız şeylerin hiç bir anlamı olmadığını/olmayacağını size anlatmak isteyenler olur, fakat onlara da kulak vermezsiniz...
Aradan zaman geçer...
Gerçeği anlarsınız, fakat hayatımızı değiştirecek şeyler, o sırada elimizden kayıp gitmiştir...
Farklılıkların farkına varmak nadide insanlara özgüdür!..
Normale alışmış insanlar farklılıkların farkına varamadıkları gibi, nadide insanları da anlayamazlar...
Bir şeyde başarılı olmak istiyorsanız, sadece istemeniz yetmez!..
..ve hatta mücadele etmenizde bir noktaya kadardır!..
Bir şeyde başarılı olmak istiyorsanız, onu hayatınızın bir parçası yapmanız gerekir...
Dürüstlük, kişiliğin özelliklerinden birisidir.
Dürüst kişilik özelliğine sahip olanlar, koşullardan ya da çıkarlardan asla etkilenmezler...
..ve hatta dürüstlük özelliğe sahip olan kişiler, yalanla kazanmak yerine, dürüstlükleri gereği ömürleri boyunca kaybetmeyi göze almışlardır...
Gerçek manada, manevi ve ahlaki değerlerin her şeyden daha değerli olduğunu anladığımız ve anladığımızı uyguladığımız gün, insanca yaşamaya başlayacağız...
..ve insan sadece kaybettiği şeyler için pişmanlık duymaz...
..ve bezen insan, hak edene, hak etmediği değeri vermediğinden pişmanlık duyduğu gibi, bazen de hak etmeyene, hak ettiğinden çok değer verdiği için pişmanlık duyar...
Bazı durumlarda topyekün bir kaybetme yoktur, fakat kaybetme ile değer verme veya verememe kıyaslandığında, hak edene hakkını layıkıyla vermemek daha ağır ve can yakıcı vicdani rahatsızlığı ortaya çıkartır...
İşte o vicdani rahatsızlık; başka bir deyişle pişmanlık, telafisi mümkün olmayan bir ihmalkarlığı telefi etmeye çalışmanın; ilkinde veya yeri ve zamanında olduğu gibi olmayacağını; anlam bulmayacağını anladığının eseridir...
Sorun sadece cahil olman olsaydı, okuyarak cahilliğini giderebilirdin...
Sorun, karektersiz olman; karakterin olmadıktan sonra, okuyup cahilliğini gidermen hiçbir şeyi değiştirmez.
Birinin doğularını destekliyoruz diye, yanlışlarını görmezden gelmek gibi cahilce bir anlayışı benimsemiyorum.
Kişileri severiz veya sevmeyiz; kişilerin yaptığı doğru ise, doğru; yanlış ise, yanlış diyemeyeceksek, hangi “insanlıktan” bahsedeceğiz?!
Bazılarının ruhu, para gibi elden ele dolaşır...
İnsan bedenini anlamlı kılan ruh, elden ele dolaştığı için beden de işlevini kaybetmiş; duygusuz, güçsüz, etkisiz, hareketsiz, neşesiz, cansız, anlamsız, renksiz ve sönük hale gelmiştir...
Ruhunu başkasına teslim edenlerin haline baksanız; irade ve idarenin kendilerinde olduğunu sanır(lar) ama, teslim ettikleri ruhlarına hükmedenlerin, bedenlerinede hükmettiklerinin farkında bile değillerdir...
Çünkü ruhunu başkasına teslim eden(ler), bedenini de çoktan teslim etmiştir(ler)...
İnsanlar “hayat tarzı”larından bahsederler...
Aslında insanların “benim hayat tarzım” dediği, kişiliklerinin dışa yansımasıdır...
İnsan(ları) tanımak istiyorsanız, “hayat tarzlarını” dikkatlice gözlemleyin...
Dünyayı sirk alanı sanan cambazlar ve cambazlara aldananlar vardır...
..ve bunlar dünyanın zevk ve sefasına öyle dalmışlardır ki; gözleri başka hiçbir şeyi görmez olmuştur...
Lakin birgün orta direk çökecek -sirk sandıkları dünya başlarına yıkılacak- ortada ne sirk alanı, ne cambazlar, ne de cambaza aldananlar kalacaktır...
“Zaman yakın mı?” derseniz.
Yakın veya uzak diyemem, fakat herkes kendi selasının okunduğunu duyacak...
Seninle fikren mücadele edemeyenler, ya kaba kuvvete, ya da makam ve mevkinin gücüne başvururlar...
Aslında bunu yapanlar, kaba kuvvetin, makam ve mevkinin gücünün karşısında, fikirlerin yenilmez olduğunu bilirler, fakat o an bunu kabul etmek işlerine gelmez...
Güzel duygular, yüreği güzel insanlarla hayat bulur...
Herkes tarafından özlenen ve dillendirilen “güzel bir dünya” için yüreği güzel insanların kıymetini iyi bilmek gerekir...
Çünkü özlenen ve dillendirilen “güzel bir dünya”nın mimarı, yüreği güzel insanlar olacaktır...
Hangi açıdan bakarsanız bakın, yüreği güzel insan olmak bir nimettir...
Ki, bu nimetle hayat bulacak nice insanlar vardır!..
Bakıyorum ki; çıkarı, insanlığından önce geliyor, sessizce üstüne çiziği atıp geçiyorum...
Sonra diyorlar ki; “çok değiştin”
O kadar hassaslar(!) ki; değişikliği çabuk fark ediyorlar...
Ne de olsa, onlar için enayi olmamaya devam etmemek, “büyük değişiklik...”
Yaptığın hataları bilmene rağmen, hatalarından vazgeçmemek için diretiyorsan, gittiğin karanlık yoldaki lambaları bir bir söndürüyorsun demektir...
Kirlenen bir elbiseyi temizleyebilirsiniz...
..ve hatta temizlemek mümkün olmadı mı, yenisiyle değiştirirsiniz...
Peki ya temizlenmesi ve değiştirmesi imkansız olan kalp kirlenirse ne yaparsınız?!..
İnsanın kendini avutucu cevapları ve pişmanlıkları olabilir, lakin unutmayın ki; yaptığınız her kötülük, silinmesi mümkün olmayan izler bırakır...
“Kötülük yaptımsa, iyilik yaparım. Bu şekilde bunu telefi ederim” diye düşünmeyin!..
Elbette iyilik yapacaksınız; iyilik yapmaktan vazgeçmeyin, fakat silinmesi mümkün olmayan kötülüklerden uzak durun!..
Kirlenen kalbi temizlemek imkansız!..
Çünkü yıllar önce yaptığınız bir kötülüğü hayal ederseniz, bunun ne demek olduğunu anlarsınız...
Alnından akan terin tadını tatmalısın...
Nasır tutmalı avuçların...
Toz, toprak yapışmalı tenine...
Ki, emek satın alırken, emek çekenin halini anlayabilesin...
İşlerinizin yolunda gitmesi; gezip, eğlenerek güzel bir gün geçirmeniz sonucu, herkes için her şeyin yolunda ve güzel gittiğini sanırsınız...
Yatağına aç ve umutsuz girmiş insanları unutmuşsunuzdur... Ta ki aynı duruma kendiniz düşene kadar...
Göz gözü görmeyecek kadar karanlık olmadan, ışığın kıymetini bilmez insan...
Sizin için ışık saçan insanın kıymetini bilin!
Göz gözü görmeyecek zaman(lar) da gelecek...
Vicdan, hassas bir terazidir. Tartarken zerre çalan yanar...
“En ağır yüklerden birisi nedir?” diye sorsalar.
Hiç tereddütsüz, ‘Zenginlik ve İlim sahibi olmak’ derim.
Zenginlikte, fakir fukaranın gözetilmesi;
ilim sahibi olmada ise, cahil kalmışım sorumluluğu vardır...
..ve bu sorumluluk ve yük öyle bir yüktür ki; görmemezlikten ve duymamazlıktan gelmek, sorumluluk yükleneni asla kurtarmaz...
Bir kişiyi en lüks şekilde giyindirin...
Hatta altına lüks bir araba verin...
..ve bu kişiyi, hiç tanımadığı bir toplumun içine gönderin...
Bu kişinin üzerindeki elbise, altındaki lüks araba sayesinde toplumda göreceği itibar en üst seviyededir!..
Aynı kişiyi, aynı toplumun içine üstü başı perişan; bir meczup gibi gönderin...
Aynı toplumdan göreceği itibar, en kaliteli kıyafetle gittiğinde gördüğü itibarın binde biri bile olmayacaktır!..
Hatta horlandığı bile olacaktır!..
Sadece kıyafetler değişmiş; kişi, aynı kişi iken, insanların kıyafetlere göre gösterdiği itibar, insanlığın geldiği noktayı göstermektedir...
..ve ne acıdır ki; kıyafetlere göre insanlara değer verilen bir toplumda, insanlık bitmiştir!..
Mutluluğu, “bir varmış, bir yokmuş” misali değerler üstüne bina ederseniz, her kayıp helakiniz olur...
“Olmazsa olmaz”larından bahseden insanları görürsünüz...
Bu tür söylemler, abartıdan başka bir şey olmadığı gibi, bu tür düşünceye sahip insanlar kendini avutmaktan başka bir şey yapmazlar...
Ki, hiçbir insanın hayatında “Olmazsa olmaz” diye bir şey yoktur!..
..ve insan belli bir zaman sonra “olmazsa olmaz” dediğini aklına bile getirmez...
Çünkü belli bir zaman sonra şartlar değişmiş; kabullenme başlamış ve bambaşka bir hayata yelken açmıştır...
İnsan hayatın her koşulunu, bilek güreşi tutmak gibi sanar...
..ve insan kendini galip hissedecek ya, her koşulda “Galip/Haklı çıkmak” ister...
Lakin öyle anlar vardır ki; “galip/haklı” çıktığına pişman olursun...
Mesele galip/haklı çıkmaktan ziyade, gerçekleri insanlara göstermek ve gösterileni anlamak olsaydı, hiç kimse hayatın hassas konuları üzerine bilek güreşi tutmamış; galip/haklı çıkmak için rekabete girmemiş olacaktı...
..ve “sen haklı çıktın”lar, “ben sana demiştim”ler olmayacaktı...
..ve bir taraf üzülürken, bir taraf sevinmeyecekti...
Gelip geçici heveslerinin kurbanı olma!
Bir gün senden başkasına fayda sağlamayan bütün heveslerinin bir hiç olduğunu öğreneceksin...
..ve hatta bu heveslerin uğruna harcadığın, geri dönüşü mümkün olmayan zamana yanacaksın...
Unutma ki; heveslerin değişir, pişmanlıkların meydana gelir de, boşa harcadığın zaman geri gelmez!..
Hayat mücadelesi, insanın kendini unutmasına neden olur...
..ve bu mücadele bittiği an, insan kendisiyle baş başa kalır...
..ve insan, unuttuğu kendisini,
o zaman tanımıya başlar...
Lakin tam da “KENDİMİ YENİ TANIDIM” derken, hayat biter...
Her insanın dünde bıraktığı bir iz vardır...
Kimisinin bıraktığı iz iyi, kimisinin bıraktığı iz kötü...
..ve bir gün insanlığınız, arkanızda bıraktığınız izlerin değerine göre ölçülecektir...
Gerçeklerle karşılaşmanız, “OLASILIK” değildir.
..ve bunu her insanoğlu bilir...
Bunu bildiğiniz halde, gerçek olmayanlarla zaman tüketmeniz, kendinizi avutmaktan başka bir şey değildir!..
İstediğiniz kadar görmezden gelin, istediğiniz kadar kendinizi avutun, geçen her saniye, sizi “OLASILIK” olmayan gerçeğe yaklaştırıyor...
Biliyorum; bazı şeylerin telafisi imkansızdır...
Lakin bile bile yanlışa devam etmek kadar huzursuzluk veren bir şey yoktur!..
Hayat devam ediyor ise, “ÇOK GEÇ” diye bir şey de yoktur...
Son nefesten önce bile olsa, dön yanlışından!..
Hakkı, haklı olana teslim et!..
Çünkü huzurlu olarak vereceğin son nefes bile her şeye değer...
Ne bir saniye önce, ne de bir saniye sonra; zamanı gelmeden güneş doğmaz ki...
Tohum toprağa düşer de, zamanı gelmeden çatlayıp, filizlenmez ki...
S a b r e t!
Her şeyin bir vakti vardır...
“Ayağıma diken battı” diye vazgeçme!
Unutma ki; her gül bahçesine, güllük gülistanlık yoldan gidilmez...
Bazen dikenlere katlanıp; dikenli yolları aşmak gerekir!..
Birinin, bir başkasının canına zarar vermesini bir kenara bırakın...
..ve hatta malına zarar vermeyi de bir kenara bırakın...
Ki, başkasına ait olan bir şeyi, bir başkasının izinsiz alması/kullanması suçtur.
Toplumsal alanda bulunan bir ağacı, bir kenara bırakın...
Kişi(ler) kendisine ait olan bir ağacın dalını sebepsiz / keyfiyen kırmaktan korkmuyor ise, bu tür insandan korkun!..
Çünkü bu tür insanların, keyfiyen her türlü canlının hayatına kastetme olasılıkları çok yüksektir...
Çünkü bu tür insanlarda “empati” (kendini başkasının yerine koyma; kıyaslama yapma yetisi) denen şey asla yoktur!..
İmkansız gibi görünenden vazgeçmeyin!
İmkansız gibi gören, öyle bir kapıdır ki; o kapıyı açarsanız, bütün kalıpları açarsınız...
Zaman geçer...
Kıymetini bilmediğin, kaybedince kıymete biner...
..ve o kıymetini bilmediğin, sana dert olur!..
Zaman geçer...
Bugün, dün olur...
Günler, ay; aylar, yıl olur...
Fakat hiçbir şey eskisi gibi olmaz!..
Bazen kendinizi “özgür” sanırsınız...
Lakin esaret damgasını yemişsinizdir de, hissetmezsiniz...
Hayata dair, tamamlayamadığım cümlelerim var!..
Zor olduğundan değil; zamanı gelsin diye beklediğim...
Ben yazarım; neyi, nasıl algılayıp, anladığınız, sizin zihniyetinize bağlıdır!..
Tebessüm, mücevher değerindedir de, anlamaz her insan...
“Keşkeler”, doğrular kadar değerlidir. Çünkü her “keşke”, yanlıştan vazgeçiş, doğruyu buluştur...
Kişilerin toplumsal değerlerle ilgili ortaya koyabileceği bir şey yoksa, anlamsız ve önemsiz şeylerle kendini ispat etmeye çalışırlar...
Bu tür kişilerin, yüzleri boyalı ve acayip kılıkları olmasa da, palyaçodan hiç farkları yoktur.
Ülkücülerin ne çilesi biter, ne de vatan aşkı...
Aşksa vatan; her türlü çileyi çekmeye değer...
Senin farklı yüzlerin olabilir. Hatta bu başkalarının hoşuna da gidebilir...
Fakat benim gitmez; ben maymunluğu sevmem...
İnsanlık ölür mü?
Eğer ölen insan gibi insan ise, insanlık da onunla birlikte ölür...
İnsan gibi doğarsın, lakin insan gibi yaşayamazsan, insan gibi ölemezsin...
Sahipsiz, bir kenara atılmış sanma kendini!
Senden habersiz, sana sahip çıkan(lar) vardır da, sen bunu bilmezsin...
Bilemezsin kimin gönlünden ne geçtiğini...
Bilseydin, zaten böyle sanmazdın!..
Eğer biri uğruna öleceksen, o biri uğruna değmeli ölümün...
O biri, öyle biri olmalı ki; senin ölümün, onun var oluşuyla anlam bulmalı!..
Yoksa, boşunadır ölümün...
Varlığı ile yokluğu bir olan, yok demektir...
Ne varlığına kıymet vermeye, ne de yokluğuna üzülmeye değmez!..
Ağacın gölgesi var...
Ayın şavkı, toprağın verimliliği var...
Rüzgarın serinliği, güneşin ısısı var...
Dağın, taşın bile bir görevi var...
Suda hayat var...
Her canlının bir görevi var...
Lakin, her şeyden üstün yaratılan bir insan var...
Derman olamıyorsan bir derde, "üstün insan" olmanın ne önemi var?!
Malda, mevkide, hatta fiziki güzellikte sizin olsun...
Çok şey istemiyorum...
Çok değil, birazcık insan olun!..
Bir insan yanlışından dönüp, doğruyu buldu ise, eleştirmeyin!
Zaten istediğiniz doğru şeyi yapması değil miydi?!..
Bazen kendini anlatmak için ömrünü verirsin...
Bazen biri çıkar, bir ömür anlatmaya çalıştığını suskunluğundan anlar...
Uğraşmayın boşuna; yakmaktan vazgeçin...
Kül yanar mı hiç?..
İçendeki insanlık ruhu ölmüş ise, cismen insan olarak dolaşman bir anlam ifade etmez...
Bir eşyayı kırdığın(ız)da, sahibi hesap soruyor, ona hesap veriyorsun(uz)...
Kırabilirsin(iz) beni...
Fakat unutma(yın)ki; benim de sahibim var...
Allah var; O’na vereceksin(iz) hesabı(nı)...
Her şeyi silip, süpüren rüzgara güvenme!
Tersine eserse, senide götürür...
Hayatın iki yüzü var; biri yalan, biri gerçek...
Kendinin ne olduğunu anlamak istiyorsan, hangi yüzü taktığına bak...
Haksız olduğum zaman bana her türlü hakareti edebilirsiniz; kabulümdür...
Fakat ben haklı iken, kendinizi haklı çıkarmak için ettiğiniz her türlü hakareti kendinize ediyorsunuz...
Bina zeminden yükselir...
Zirve çıkış da zeminden başlar...
Zirveyi övüp, zemini yok saymak, geçmişe ve geleceğe ihanettir.
Kimseye, "yapma, etme, dur gitme" diye yalvaracak lüksüm yok...
Herkesin paşa gönlü bilir; giderken kapıyı çekmeyi unutmayın!
Gerçeği görmek için ben, insanlara hep tepeden baktım...
Kendinizi anlatmayın; çok şeyi gördüm, zihniyetinizi biliyorum...
Hayat bir kabuk gibidir; ince ve zarif...
Kabuğun görev ve anlamını bilen, yaşadığı hayatın anlamını da bilir...
Yaşadığı hayatın anlamını bilen, kabuğun içindeki gerçek hayatın sırrına erer...
Aldanma etrafındaki kalabalığa!
Bir gün yaşayarak öğreneceksin; sadece yürekten sevenin yanında kaldığını...
Herşey istemekle olmuyor
"Olsun" demekle iş bitmiyor
Zaman lazım
Şartların uygun olması lazım
Bu kadar yüzsüz varken, ar aramak başlı başına yanlıştır...
Ne kadar güzel makyaj yaparsan yap, arsızlığını hangi makyaj gizleyebilir ki?!..
Her şey gürültüyle gelmez...
Gürültüyle de gitmez...
Bazı şeyler sessizce gelir, sessizce gider...
..ve sessizce kaybedersin...
Üzülme!
Hayat böyledir işte...
Kırıldığın yerden hayat bulursun...
Sahip çıkamadığın her değere, bir gün başkası sahip çıkar...
Her şeyin güzeli kadar, beteri de vardır...
Her şeyin güzeline erişemeyeceğin gibi, beterinden de korunduğunu unutma...
Önce kendini bil, tanı. Sonra başkasını bilip, tanırsın...
Değer verdiğim, verdiğim değeri hak etmiyorsa, verdiğim değeri geri almasını da bilirim...
Güzel konuşmak; "bülbül gibi şakımak" bir şey ifade etmez!..
Doğru olacaksın, doğru konuşacaksın!
Kısacası: adam olacaksın!
Öyle zaman olur ki; durduğun yere bir bakarsın, ne geri gitmek mümkün olur, ne de ileri...
Ortada kalırsın...
Bazen, "KAZANDIM" sandığın, senin için kayıptır da, sen bunu çok zaman sonra anlarsın...
Kaybettiğinde aynı şekilde; "KAYBETTİM" sanarsın, fakat neyi kazandığını çok zaman sonra anlarsın...
İnsanı temiz yapan, üstündeki kıyafetleri değildir...
Temiz kıyafet giyip, nice kirli bedenler olduğu gibi, kirli kıyafet giyip, nice temiz bedenler vardır...
Duruşumuz, minare gibidir...
Belki yıkılacağız, ama eğilmeyeceğiz...
Sen kendini ne sanıyorsan, karşındakini de öyle san...
Söyleyeceğin söz, söyleyeceğin kişiye değmeli...
Onun için bazen susmayı tercih ediyorum...
İnsan olmadıktan sonra, makam ve mevki sahibi olsan ne olur ki?!
İçinde kahpelik varsa, dışındaki elbise ne işe yarar ki?!
Bugün terazi elinde olabilir; vicdansızca tartabilirsin...
Ama yarın terazi el değiştirecek; sende tartılacaksın!..
Söyle!
O gün vicdanlıca mı tartılmak istersin, vicdansızca mı?!
Namussuz olarak yola çıkmışsan, el attığın işten ne beklenir ki?!..
Her şeyi bilirim, fakat bazen bilmemezlikten gelirim...
Her şeyi görürüm, fakat bazen görmemezlikten gelirim...
Sen sanarsın ki; "bu aptal..."
Sen öyle sanarsın, öyle görürsün ve hatta sandığın, gördüğün gibi olsun istersin, ama bazen bazı şeyler, sandığın ve göründüğü gibi değildir...
İstediğin gibi de olmaz...
İnsan, insan gibi yaşasaydı, "aslında aradıkları şeyi, tek bir gülde ya da bir avuç suda bulabilirlerdi"!..
..bazen gözler göremez; gönül gözüyle bakmak gerekir!..
İşte o zaman, insan olmak gerekir...
Doğrulardan, doğruyu konuşan(lar)dan korkmayın!
Başınıza ne gelirse, eğrilerden, kıçı, başı oynayan(lar)dan gelir!
Hayat bazen eğri, büğrüdür...
Hayatın bazen inişleri, çıkışları vardır...
Hep düz bir hayat istiyorsan, düşlüyorsan, sende bir sorun vardır...
Hatayı hep başkasında aramak, bulmak, senin hatasız, mazlum olduğun sonucunu ortaya koymaz!..
Biri çok şey biliyorsa ve susuyorsa çok tehlikelidir...
Hayatı sana zehir edebilir!
Bazen yanlış tercih yaparsın...
Çok güvendiğin, umut bağladığın aslında hiç güvenilmeyecek, umut bağlanılmayacak kişidir!..
İşte o an, kazanayım derken, kaybetmişsindir...
..ve kaybettiğini anladığın an, kullandığının farkına varmışsındır...
Ortada kalmak, bırakılmak senin tercihindir...
"Keşke" demek, pişmanlıktır, fakat hatanı asla telafi etmeyecektir...
Gittiğin yol, yol değilse, sonunda uçurumun kenarına geleceksin!..
Geriye dönüşün mümkün olmadığı için kendini oradan aşağı atmaktan başka çaren yoktur!
Hayat senin düşündüğün kadar kolay olsaydı, bugün bu zorlukla(rla) karşılaşmayacaktın!..
Bazen kazandığını hissettiğin an kaybetmişsindir ve bunu zaman içinde yaşayarak anlarsın...
..ve o an iş işten çoktan geçmiştir...
Sen, beni yen(e)medin. Ben yenilmek istedim, sen yendiğini sandın!..
Sen, beni aldatamazsın. Aldattığını san diye sana izin verdim!..
Sen şimdilik biraz avut kendini...
"Benim hakkımda ne biliyorsun?" diye niye soruyorsun?
Düne bak, bu güne bak...
Aynaya bak...
Ne yaptığına bak; işte onları biliyorum...
Senin için Mevla’na değilim;
"dün dünde kaldı cancazım" demeyeceğim...
Ne ektin ise, onu biçeceksin...
"Dost ’Gidiyoruz?’ deyince, ’Nereye?’ diye sorulmaz..."
Çünkü dost, dostunu yanlış yere götürmez!..
Çünkü dost, dostunun üzülmesini istemez!..
Durduğun yerden bakınca "aptal gibi" görünüyorum herhalde?!
Unutma ki; her şey göründüğü gibi değildir...
Sana pabucu ters giydirecek kadar
zekiyim!
Haberin olsun...
Sanmayın ki, verecek cevabım yok!..
Kimisine saygımdan, kimisine sevgimden, kimisine de sabrımdan susuyorum...
Her şey senin elinde...
Hayat işte...
İçinde şifada var, zehirde!..
Kim, neyi içmek isterse...
Aşk, kendini kaybetmek ve bir başkasında bulmaktır.
Milli ve manevi değerler yok edilirken, çevrenizde suçlu aramayın. Dürüst olun; önce kendinizi suçlayın...
Ölümsüzlüğü boşuna aramayın!
Ölümsüzlük, insanlıkta...
Paraya, güce, mala, mülke önem veren insan, onlar bittiğinde bitiyor...
İnsan ol, insan gibi yaşa, insan gibi öl ki; hiç bitme!
Safından, düşman safına asker geçiyorsa, yenilmeye mahkumsundur!
Mazlum olmak iyidir; hiç olmazsa kimseye verecek hesabımız olmaz, fakat hesap soracağımız çok kişi olur...
Sen benim hayallerimi yıkamazsın!..
Fakat sen, pişmanlıkları yaşayacaksın...
Bazı insanların iki yüzü vardır!..
Birincisi; yani asıl olanı, taktıkları maskenin altında gizlidir.
Birincisini; yani asıl yüzlerini görmek için, ikincisini; yani taktıkları maskeyi düşürmeniz gerekir!
Kahpelik keşke bedenine işlemekle kalsaydı...
Kahpelik, ruhuna işlemiş!..
Pişmanlığın bile derman olmaz sana...
Huzurun diğer adıdır, anlamıyla sevmek, sevilmek...
Sevgisine ihanet eden, yüreğine ihanet etmiştir!
İlmik, ilmik dokundum, kelime, kelime yazıldım!..
İlmiğin değerini bilen, kelimenin sırrını çözen aldı beni...
Umut hayatınızı aydınlatan bir ışıktır; söndürüp karanlıkta kakmayın!
"İnsanlığı" cismi şekil olarak algılayanlar, belli bir zaman sonra hayvandan farkının olmadığını da anlayacaklar!..
Bazıları, peçete ile kendileri arasında fark olmadığını hala anlayamamış!..
Gece ile gündüzü, ak ile karayı, yalan ile gerçeği ayıramayacak kadar aptallar var...
İnsan bir yaprağa benzer; dalından koptu mu, oradan oraya savrulur gider...
Problemi/Sorunu çözmek için, onu anlamak gerekir!
Bedenim ruhuma aittir; benim pazarlanacak ruhum yok!
Adaletsizliğe göz yuman, bunu meşru sayan, kişiler, kuruluşlar, devletler eninde sonunda batmaya; yok olmaya mahkumdur.
Benim hayat prensibim; doğru üzerine kuruludur. Binlerce yanlışı, bir doğru için siler geçerim.
Devletin geleneğini tanımayanlara, bunlara uymayanlara, devlet geleneği uygulanmaz..!!!
Zamanı gelmiştir; kılıçları, silahları kınından çıkarın...
-Olmayanlar mı?
-Kazma, kürek neyinize yetmiyor bu vatan için?!
Adaleti terk edip; yalana, yanlışa arkandan sürüklediğin; seni takip eden insanların bütün günahı senindir.
İnsanın köpeği varsa, ona verdiği bir adı da vardır; onunla anılır, çağrılır.
Memlekete hırsız varsa, o hırsızlığı ile anılır.
Masum insanların akan kanında hepinizin suçu var...
Çünkü zalim vururken sustunuz!
Düzen kahpelerin eline geçmiş; kahpece tıkır tıkır işliyor...
Kendi menfaatini, vatanın, milletin menfaatlerinden önde tutuyorsan, en büyük hain sensin.
Hainlere haddini bildiremezsek, bu vatanda yediğimiz ekmek, içtiğimiz su bize zehir, zıkkım olur...
Her türlü ihanetin kol gezdiği bu ülkede, gece yatıp, sabah yataktan kalkmayı, uyanmak sanan bir sürü aptal var...
...çaresizliği anlarım!..
...fakat yanlışı bile bile, yanlıştan doğru çıkarılmaya çalışılmasını asla ama asla anlamam!..
Ana vardır; eğilir elini öperim, ana vardır; doğurduğu namussuz, şerefsiz, hain evladına küfürler ederim.
Zenginlerin yönettiği bir dünyada, fakir hep köle kalır.
Dost bildiklerin düşmanın safına geçmişse, kılıçını daha da keskinleştir.
Üstüne KIRMIZI ÇİZGİ çektiğim kişi benim için bitmiş demektir!.. Bir daha o çizgiyi silmem...
Demokrasinin önünde yer alan ve ona ilham veren sıfat olmadan, tek başına demokrasi hiçbir anlam ifade etmez.
Kuduz köpekten korkardım ama korkmuyorum artık..
Çünkü konuşurken ağzından salyalar akan, kuduz köpekten daha tehlikeli biri var artık!
Özel günlere gösterdiğimiz yoğun ilgiyi, kötü günlere, kötülüklere nefret olup gösterebilseydik, bugün bu durumda olmazdık!
Esen rüzgara yön verebilmek için, rüzgardan kuvvetli olmalısın!..
Yoksa rüzgara boyun eğer, onunla savrulur gidersin!
Arkadaş!
Kimse kusura bakmasın; ben övülecek olanı över, sövülecek olana söverim...
Görünen o ki; şeytanın devri bitmiştir!..
Çünkü bazı insanlar, şeytanı bile koyup geçmiştir!
Kıyamet kopmadığı sürece, güneş doğmaya mahkumsa, sen nesin ki?!..
Sende zaman gelince, sevmeye mahkumsun!..
Sen vatana yar olmadıktan sonra, senin vatanı yar bellemen neye yarar ki?!.
Gülüyorum; çünkü insanların yüzüne taktığı maskenin arkasındaki gerçek yüzü biliyorum!..
Sabır, dalgaya karşı kürek çekmek gibidir!..
Bazı şeyleri gördüğümde, elimin tersini dünyaya vurup, yumruğumun altında ezesim geliyor!..
"Keşke" dediğin an, yanlışı; her şeyin olup bittiğini anlamışsındır demektir!..
...daha çocuk doğurmakla anne olunamayacağını bilmeyen bir sürü bayan var!..
Yalan konuşmaktansa, ben köylerden kovulmaya razıyım!..
Bazen bir isyanın adıdır, SUSMAK!..
Ne kadar çok şey kaybetmişsem, hepsi karşımdakini kendim gibi bilmemdendir!..
Yaşadığınız yeri geçin; yanındaki(ler) insan olacak!..
İşte o zaman her günün, ayrı bir anlamı olacak!
"Değer" öyle birşeydir ki, hep kaybedince çok büyük kıymete biner!..
Bazen sana neyin geldiğinin farkına varamazsın!..
Kaybettiğinde ne kadar değerli olduğunu anlarsın!..
Emeğe saygı, işçiye saygıdır!..
Emeğe saygı, insanlığa saygıdır!..
Emeğe saygı varsa, kendine saygı vardır!
İhanet vuku bulurken, ses çıkarmayıp, göz yumanlar, ihanete ortak olmuşlardır!
Köleler genelde korkak insanlardan çıkar. Çünkü onlar haklarını savunmaktan acizdirler!..
Bu gün kendi çıkarını düşünerek susan, tavrını ortaya koyamayan, doğru safa geçemeyen şerefsiz, yarın kendini de satar!
Sokaklara çıkıp bize yeniden duvarlara yazılar yazdırmayın!..
Bunun bedeli çok ağır olur!!!
Sokaklara çıkıp bize yeniden duvarlara yazılar yazdırmayın!..
Bunun bedeli çok ağır olur!!!
Yüzündeki simsiyah kömür karasından gözyaşı süzülen kişiye, #Madenİşçisi denir.
Bir insan satılmaya başladı mı, para gibi olur; elden ele dolaşmaya başlar!..
İnsanlığın cinsiyeti olmaz; insan insandır!..
İnsanlık, insan olabilen de var olan vicdani bir duygudur...
Bu duygu yok olduğu an, insan yok olur!
Attığın adımın bir sonrası yoksa veya şüpheliyse; durduğun yer, senin için en güvenli olan yerdir!..
Bir insan satılmaya başladı mı, para gibi olur; elden ele dolaşmaya başlar!..
Hayat, farkında olmaktır!..
Bazen neyi kazandığını,
bazen ise, neyi kaybettiğini bilmezsin!..
..bazen kendini bile bilmezsin!..
Fakat yaşadım, yaşıyorum sanırsın hayatı...
Her şey zaman içinde erir gider!..
Erimeyen, baki kalan tek şey sevgidir!..
..ama gerçek SEVGİ...
Herkesin aşk, sevgi ve mutluluk tanımları farklıdır!..
Siz aşkı, sevgiyi ve mutluluğu bildiğiniz ve tanımladığınız şekilde yaşayın...
Yalan söyleyince kızmaları ve küsmeleri anlarım da, gerçekleri dile getirince kızıp, küsmelerini bir türlü anlayamadım!..
Renklerimiz, şekillerimiz farklı olabilir, fakat hepimiz birer yaprak gibiyiz...
Nerede yaşadığımız önemli değil; önemli olan nasıl yaşadığımız!..
Bir gün hepimiz hayatın dalından koparak düşeceğiz; kimimiz sessizce, kimimiz küçük bir esinti, kimimiz bir fırtına ile düşecek...
.. ve aynı yere savrulacağız!..
İnsanın etrafı ne kadar kalabalık olursa olsun, güveneceği kimse yoksa, hep yalnız yaşar!..
Birileri kefen giyip yola çıkmış!..
Bizim kefen giymeye zamanımız yok; biz kelleyi koltuğumuzun altına alıp yola çıktık!..
Kutlu yolda ölürsek, kefeni imam giydirir!..
Zalimlerin hepsi, her konuda, her zaman haklıdır. Çünkü onlar haksız olduklarını anladıkları an zalimliği bırakırlar.
Bozkurtlar bir bir zindana kapatılıyorsa;
Bil ki, bu korkudandır!..
Bil ki, hainlerin sonu gelmiştir!
Bazen mutluluğu yaşarken, beraberinde korkuyu; üzüntüyü de yaşarsın !!!
Bu vatan için alın teri döküyorsak, zamanı gelince, uğruna kanımızı dökmeyi de biliriz!
Ey gafiller!
Bilmenizi isteriz ki;
Vatan toprağından bir çakıl taşı verilmeyecek...
Vatan, bayrak ve millet sevdamızdan, zerre kadar şuursuzluk içerisine girilmeyecektir!
İnsanı sevdim, insan gibi...
İnsanın inanıp, istediği her şeyin olması her zaman mümkündür!.. Mümkünsüzlüğü düşünmek bahanedir!
Akla, karanın, doğru ile yanlışın ayrımını yapamayanlar, ikisinin arasında kaybolup giderler!
Geçmişine; yaptığın ihanetlere, şuan durduğun ve bulunduğun yere, düşüncelerine bakarsan, soyunu ve sonunu görürsün!
Güzelse ahlakın, çok güzelsin!
Kimin, nereden baktığı çok önemlidir!
Irkçılığa, ırkçılığın penceresinden bakarsanız, ancak ve ancak onu görürsünüz!!!
Kurtuluşun bir anı ve bir çaresi vardır!
İşte o an ve çare, zalime karşı herkesin (mazlumun) aynı şeyi düşünüp, aynı şeyi yaptığı andır!
Suçunu bilmez; hatanı görüp, kabullenmezsen, hep başkalarını suçlarsın!
Yalakanın pazarı olmaz; ona her yer pazardır!
İnsandaki yüz kızarması, utanma duygusunun belirtisidir!
Utanma ise, edebin!..
Kızarmıyorsa yüzün, yoktur edebin!
Bir şeyi çok iyi anlamalısın!
Hayatta birilerini aldatmak için söylediğin yalanı, kendine söylediğini, yaptığın her hatayı önce kendine yaptığını UNUTMAMALISIN ki; zaman geldiğinde, tüm gerçekler ortaya çıktığında, bunların bedelini sen ödeyeceksin!
Güzel konuşmak kadar, yerinde susmakta bir meziyet işidir!
Topla, tüfekle değil !..
Evet... şu an kendi milletimizle değil, cahil kafalarla savaşıyoruz!
Her gönül, bir çakıl taşı gibidir !..
Er yada geç, kendini, kendisi gibi olanın yanında bulur!
İnsanları kolay anlıyorum; hatta hayvanları bile !..
Fakat insan kılığındaki hayvanları anlamak çok zor!
Şeytanla aynı noktada buluşuyorsanız, sizin de şeytandan farkınız yoktur!
...sakin ol!
Susmak bazen çok iyidir; kendinden başka kimseyi kırmazsın!
Hayat, resmin tablosu gibidir!..
Yapan, başka şey anlatır...
Bakan, başka şey görür/anlar...
Hayata nasıl bakarsanız, baktığınızı nasıl görürseniz, aynen öyle yaşarsınız!..
Görünen her şey aynıdır !..
Biz insanlar, farklı bakış açımızla; onu farklı görür, farklı yorumlarız...
Bu nedenledir ki; ortaya hep farklı görüşler çıkar !..
Fakat doğru bir tanedir !..
Doğruyu görmek; bir şeyi doğru anlamak, onu çözmek demektir!
...susma!
Hakikatler karşısında karanlık olma!!!
...susma!
Her karanlığa gebe bir günün olduğunu unutma!!!
...susma!
Her gerçek, bir tohum gibidir; zamanı gelince kırar kabuğunu, deler bulunduğu yeri...
...ve gerçeğe boy verir!
Bütün aşkların kaynağı, ilahi aşktır!.. O aşk olmadan, onu tatmadan, hiçbir aşka gelemezsin!
Gündelik aşklara kucak açanlar, gün bittiğinde tek başlarına kalırlar... Bir peçete gibi kullanılıp, atılmanın hissini yaşarlar!
Güne gülümsemek için, önce kendinize gülümseyin ki; aynı zamanda güne de gülümsemiş olursunuz!
Asıl imanın, ibadetin niyetlerde olduğunu unutmayın! Çünkü niyet olmadan, niyet edilmeden; iman, ibadet asla olmaz!!!
İnsan iki kez ölür !..
Önce gönülden düşer; YAŞARKEN ÖLÜR...
Sonra, can bedenden düşer, toprağa düşer; ÖLÜR...
Yağmurdan önce rüzgarı gelir !..
Sonra düşer yağmur, damla damla...
Ben senin derdindeyim !..
..şimdi sana SUSTUM !
--"Ne var, ne yok ?" dedi.
-Bildin dedim; Ne var, ne yok !..
--"Olamaz" dedi.
-Evet.. bildin dedim; olmadı zaten !..
--"Ah be ah" dedi.
-Bildin dedim; ah be ah...
--"Böyle yapma" dedi.
-İşte bunu bilemedin dedim; ben değil, onlar yapmadı dedim!
--"Sus" dedi.
-Bildin dedim; sustum... S U S T U M zaten!
Söylenen SON SÖZ, noktadır!
-Bazıları, yaşadıkları ortamın zevk ve sefasına dalarak; "günü yaşıyorum" der(ler), fakat yarına plan yaparlar!
-Bu, bugünün yaşanmadığının bir göstergesidir aslında !..
-Gününü yaşa, fakat insanca yaşa ki, yarına insani değerlerin taşınsın!.. bugünün ve yarın anlam kazansın!
-Yarını bir kenara bırakın; gününü yaşayanlar bilsin ki;
Yaşadığı anın ötesindeki, bir anın kıymetini
bilmeyenler, yarının kıymetini asla bilemezler !..
Yarını olmayanın, ne günü vardır, nede anı!
Mutluluk sadece aramakla bulunsaydı !..
...herkes bulurdu!
Hayatını değiştirmek mi istiyorsun?
Her güne gülümsemekle başla !..
Doğruya her yöneliş; eğrinin, yalanın, yanlışın bitmesi demektir!
Bir ışık ol !..
Aydınlat karanlığı; ne eğri, ne yalan, yanlış kalsın!
Zaman olur; aradığın değer, eline gelir!..
Zaman olur; elindeki değer, kayıp gider!..
Aradığın ve elindeki değerin kıymetini iyi bil!
Kaybettiklerin bir daha geriye gelmez!
Öyle bir an gelecek;
Sözlerim, aklına gelecek!..
Ne gidebileceksin, nede gelebilecek!..
Pişmanlıklar çare etmez, sözler yetmez olacak !..
Yüzün belki gülecek, ama için kan ağlayacak!..
Ne ahlar yetecek, ne vahlar...
Öyle bir an gelecek!
İnanmadığını yaşıyor, yaşamak istiyorsan; işte bunun adı, AŞK’tır !..
İnanmadığını yaşarsın; kelimeler kifayetsiz kalır; tarif edemezsin !..
Sadece, "Seni Seviyorum" dersin !..
Dostluk, yürekteki atış gibidir !..
O, nerede atarsa atsın, onu hissedersin !..
Yanında yokken bile, varlığını hissetmek yüreğini ısıtır !..
Küçücük bir gülümseme, gülüş olur bazen!
Öyle bir söz vardır ki; değer biçilemez!..
Yazarlar, çizerler ki; hiçbiri bir anlam ifade etmez !..
Sen değer biçemeyeceğimi söyle ki;
Ben olayım anlamsız!
Gözlerinden ışık saçanlar; mutlu olmayı ve mutlu etmeyi bilenlerdir!..
Sizin de ışığınız bol olsun...
Kime sorsanız, hep "İLK" olmak ister !..
Fakat bunu nerede istediğiniz çok önemlidir aslında !..
Bir yürekte hep "SON" ol !.. Çünkü bir yürekte "İLK" olmak, "SON" olmayacağın anlamına asla gelmez!!!
Karşındakine sevgini sunmadan, sevilemezsin!
Onun ilgisini çekmek, bir sunuştur aslında!..
..ki; nefrette böyledir!..
Onu da kendin sunarsın!
Doğru değilsen, başkalarında doğruluk arama!
Önce kendin doğrul!
Her yürekte gül açmaz !..
Ben senin gül yüreğine düştüm!
"DAMLA" olabilirsin!..
Fakat nereye "DAMLA"dığın önemlidir !..
Düşün sene; bir çınarda "DAMLA" olduğunu !..
Can verirken, asırlarca can bulduğunu, düşün sene!
Benim için SEVGİ, AŞK; illaki birine cismen dokunmak değildir!
Sevdiğimin yüreğine dokunuyorsam, işte o her şeye değer.
Her söz, damla gibi düşer!
Bazen can yakar, bazen can verir!
Gerçek, ışık gibidir!..
Er yada geç; bir gün, güneş gibi doğarlar!
Ahh bendeki bu AŞK var ya, bu AŞK !..
İşte her şeyin, bu AŞK !
Aşka ne gerek ışık; o kördür zaten!
Bozuk para değilim; havaya fırlatılıp oynanacak!
Değerim bütün !.. Ya yırtıp at beni, yada değerime sat beni!
Benim için değerli olan, hiç ölmez !..
Hele hele, o değerini bildi mi hiç kaybetmez!
Benim sözlerimin grisi yoktur.
Benim için bir şey, ya beyazdır, yada kara!..
Sözünde gri olanlar, şahsiyetsizlerdir!..
Onlar; doğruya doğru, eğriye eğri diyemezler; ortada kıvırıp dururlar!
Töreni unutur; örf ve adetlerini kaybedersen, kendini kaybedersin!..
Gün olur; sen köle, eşin, kızın cariye olur!..
Adi insanların sığındığı tek liman vardır; ŞEREFSİZLİK!
Efendiye hiçbir şey olmaz!
Fazla efelenme!.. bir gün öyle bir kırarlar boynuzunu, bir daha kaldıramazsın başını!..
İşte o zaman, ne efelik kalır, nede efendilik!
Güvenme güzelliğine, geçicidir !..
Bir sivilce, alır her şeyini görür !
Güvenme malına, mülküne !..
Bir kıvılcım yeter; yakar, kül eder !
Yokluk, varlık, kimsenin tapulu malı değildir !..
Bugün sendedir, yarın bende !..
Hor görme kimseyi; zenginliğin de boğulur gidersin !..
Üzülme, bir sabah fakirken zengin kalkarsın !..
Kaybetme insanlığını; ölsen bile yaşarsın!
Her şeyi tarih yazmaz!.. fakat ecdadımız, vatan saydığı her yerde tarih yazdı!
Hayatına bak; neyin yalan, neyin gerçek olduğunu görürsün !..
-Keşkelerin bir yalandır!
Gerçek olmayan, gerçeğin üstüne gece gibi çöker, fakat gerçek, zamanı gelince güneş gibi doğar!
Bir gün, elbet bizim için doğacak !..
Gün yakındır; her şey son bulacak!
"Döngel" deme !..
Ne dönerim, ne de gelirim !
Seven, sevgisinin büyüklüğü karşısında küçülmediği sürece, hiç bir sevgi anlamını bulmaz, anlamıyla yaşanmaz!
Bazı hisler, hazine gibi yürekte saklıdır !..
Hisleri saklayan kişi, izin vermediği sürece; ona sahip olmak, almak, onları dışarıya çıkarmak asla mümkün değildir!
...keşke bütün günahlar sevgi kadar masum olsaydı!
Yüreğindeki aşkın, sende olduğu gibi karşılığı yoksa, aşkın seni yakar; yollarda Kerem, çöllerde Mecnun, dağları delen Ferhat olursun!
Karşımdaki insanları, hep kendim gibi bildiğim için her defasında kaybettim!
Her AH’ın anı, geriye dönüşün anıdır!
Sadece ahh çekersin, fakat geriye ne gelen vardır, nede giden!
Asıl dirilişin ölümle başladığını bilir misin?..
Dille söylenen, yürekle tasdiklenmeyen sevgi sözcüğü; aldatıcı, avutucu; YALANDIR!..
-Yüreğindeki sevgiden emin olmayanlar, SEVEMEZLER!
Vazgeçtiklerime bakarsan, senin de vazgeçilmez olmadığını çok iyi anlarsın!
Beni anlaman için gözlerime iyi bakman, avuçlarımın içinde can çekişen isyanımın halini bilmen gerekir!
Belki beni yakarsın!..
...ama kendini de yakarsın!
Benim sana olan AŞKIM, sadece bu dünyalık değil ki!..
Umudunuz hiç bitmesin!..
Umudu biten, yaşayan ölü demektir!
Her şeyin bir mevsimi vardır ve her şey mevsiminde güzeldir!
Mevsiminde tadılmayan, olması gerektiği zamanda olduğu gibi tat vermez!
Sevginin de mevsimi vardır!.. Mutlulukta öyledir...
-Doya doya yaşamak için yaşanması gereken güzel duygularınızı başka mevsimlere ertelemeyin!
Söylemler ve davranışlar!
-İkisi de bir birinden çok farklıdır, fakat birbirini tamamlarlar!
Söylemler ve davranışlar birbirini tutmuyorsa; ikisinin anlamı bir hiç olduğu kadar, kişideki insani değeri siler atar!
En büyük savaş, insanın yüreğindedir...
..ve bu savaş öyle bir savaştır ki; ölen de, öldüren de; yenen de, yenilen de yine insanın kendisidir!..
Sadece uyuduğun zaman değil, haklılığının veya haksızlıkların karşısında sustuğun zamanda ÖLÜRSÜN!!!
Bende herkesin bir değeri vardır! Düşmanımın bile!.. fakat düşmanca!
Güzeli, değerli olanı bulmak, onu anlamı ile yaşamak değildir !.. Bulduğunun aksi isen, güzellik ve değer elinde kendini kaybedecektir!
-Başkalarında aradıklarımız kadar, aradığımızı kendimizde bulalım!
Hayatı tek kişilik okursanız !.. sadece siz yaşarsınız!
İnsanı hayata bağlayan tek şey, sönmeyen UMUTLARIDIR !
Beni tanımak mı istiyorsun?
Kendini tanı, beni tanırsın!
Çizgiler, noktaların birleşmesi ile meydana gelirler!..
Ortak noktayı bulduysanız, çizgi çizebilirsiniz!
Ben ışıksam, ben karanlıkta kalayım !..
İnsanları aydınlatmak yeter bana !..
Yeter bana sendeki aydınlık, yeter!
Ben kuruduktan sonra, sen yeşereceğini mi sanıyorsun?
-YANILIYORSUN!
Zamanla rengin solacak, sende KURUYACAKSIN!
Yüreğime düşen sözlerin, yıldırımdan beter!
Başarı, aynı kaptan yenen yemek gibidir!
Bir aynanın karşına geç ve gördüklerini yaz.
Yazdıklarını çevrendekilerle paylaş...
Kaç kişi yazdıklarına katılacak, kaç kişi katılmayacak; gör...
Gör ki; insanın aynaya yansımayan bir iç yüzü vardır...
..ve hiç UNUTMA ki; bazı şeyler aynada göründüğü gibi değildir!..
"Seni Çok Seviyorum" demekse sevgi; okudum, duydum, biliyorum !..
Küçücük bir damladır İLGİ ve damladıkça çoğalır…
Kolay olsaydın sever miydim seni?
Zoru başardım, ama sen kaybettin beni!
Ne ÖZLEMİŞİM be !..
Özle özle bir türlü bitmiyor!
Sen GÜL olsaydın da, ben hep sana YOL olsaydım !..
Sen bana değil, ben sana SERİLSEYDİM!
Mutsuz olduğumu bilirsin de, ne kadar mutlu olduğumu nereden bileceksin?
Her şeyin bir açıklaması vardır!.. olmalıdır!
Açıklaması olmayan her şey, benim için hiçtir; yoktur, gaiptir!
Sevgi, ocaktaki kor gibidir!.. Sönerse hem siz, hem de çevrenizdekiler üşür!
Öğrenmen gereken ilk şeylerden birisi; nerede susman gerektiğidir!..
Nerede susman gerektiğini bilirsen, işte o zaman duymaya ve duyduğunu anlamaya başlarsın!..
Her şeyin bir ilki vardır!.. ama ilk olmanın da bir özelliği vardır!
Güzel hayallerinizi, hayallere teslim etmeyin!
Sorma !..
Söyleyemem; SENİ ÇOK SEVDİĞİMİ !
Kanasa da YÜREK, acısa da CAN; her damla kana, her can yakıcı acıya inat sevmektir AŞK!
Yüreğimdeki sevgiydi beni aydınlatan!.. onu da SÖNDÜRDÜN !
Her yürekte SEVGİYİ filizletecek bir yer elbet vardır!..
Yeter ki yerine DÜŞMESİNİ BİLELİM!
...bazen her şeyi zamana bırakmak, KAYBETMEKTİR!..
..ve bunu zaman gösterir!
Hay aksi!..
..yine aklıma SEN geldin!
Sus, ne olur SUS!..
Kanayan yüreğimi birde SEN ACITMA !
Ey YAR!
-Sen sonsuzluk olsaydın da, ben hep sana koşsaydım!
Sonra oluyor !..
..ve hiçbir şey eskisi gibi olmuyor!
Mutluluk sadece aramakla bulunsaydı !..
..herkes bulurdu!
Ben seni sevmeseydim!.. SEN ve BEN olabilir miydik?
Bugünden yarını göremiyorsan, bugün dahil gelecek her gün ZARAR demektir!
Bilgim olmayan konuda susmayı yeğlerim. Çünkü yalan konuşmaktan korkarım!
Attığın her adımda, bastığın yerin altına gömüleceğini UNUTMA!
Belirsizlik, düşünmeyi sağlar; akabinde tedbiri arttırır!
..ve insan; elindekinin değerini kaybedince anlar!
Hiç kimsenin alnında VATAN HAİNİ diye yazman!.. Vatan hainini, VATANA YAPTIĞI İHANETTE görürsün!
İnsanın duyguları yoksa, insan çıplak gezer!
Baktığında ufukta ne görüyorsan, işte gördüğün gerçek odur!
Her şeyin SON(suz) sanmayın !..
Bazen SONun, SONuna mutluluk gelirken, bazende SON(unda) bir acı var oluyor !..
SONdan sonrada gelen var !.. UNUTMAYIN!
Cengiz KORKMAZ
* "Hayata Dair Damla Sözler" başlığı altındaki; yukarıdaki tüm /her söz(ler), - "..." işareti içindeki sözler hariç- Cengiz KORKMAZ’a aittir. Zaman içinde yeni sözler eklenecek, güncelleme yapılacaktır.
Saygılarımızla...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.