"Özelleştirme" Nedir?
"Özelleştirme": burjuvazinin ve hizmetindeki hükümetlerin işçi-emekçilere karşı başlattığı sınıfsal-siyasal ve iktisadı bir saldırıdır. Neden böyledir? Çünkü KİT’lerin "özelleştirilme"sinden her sınıfın ve katmanın çıkarı yoktur. Aksine burjuvazi, yerli ve yabancı sermaye "özelleştirme" sonucu büyük çıkarlar sağlarken, vurgunlar vururken; işçi-emekçilerin payına düşen sendikasızlaştırılma, iş güvencesinden yoksunluk, işsizlik, daha ağır çalışma ve emeklilik koşulları, reel ücretlerin düşüşü, işinden olma tehdidi ve KİT’lerin ürettiği meta ve hizmetleri eskisinden çok daha pahalıya satın alma vb olumsuzluklardır. İşte bu nedenle "özelleştirme" işçi-emekçilere yönelik bir saldırıdır!
Devlete, hükümete, siyasete, ekonomiye, eğitim ve kültüre sınıfsal bir perspektiften değil de, sınıflar üstü, sınıfların ve çıkarlarının çatıştığının reddiyesine dayalı bir perspektiften bakanların bu konuda ortak düşünmesini, "özelleştirme" veya başka bir toplumsal sorunda ortak bir yaklaşım ve tavır içinde olmasını kimse beklemesin. Sonuç olarak, temel toplumsal olayların nedenleri ve sonuçları konusunda orta yolu bulma, uzlaştırmacı veya tarafsız bir bakış söz konusu değildir.
Burjuva Yalanlar ve Özelleştirme Saldırısı
"Özelleştirme"; burjuvazinin ve onun hizmetindeki hükümetler, medya vb kesimlerin iddia ettiği gibi "zarar eden, devlete yük olan" KİT’in yerli ve yabancı sermayeye hazat mezat satılması veya peşkeş çekilmesiyle sınırlı bir uygulama değildir. Bu iddia ve propaganda bütünüyle "özelleştirme"ye karşı meydana gelecek olası kitlesel tepkileri engellemek veya en aza indirmek için ortaya sürülmüş bir aldatmacadan, gerçekleri gizleyerek, çarpıtarak işçi-emekçilere sunmaktan başka bir şey değildir. Bu yalanı propaganda edenler büyük oranda amaçlarına ulaşmışlardır.
Burjuva yalan kampanyaları eşliğinde gündeme getirilen özelleştirme saldırısı karşısında işçi-emekçi kitlelere;"Zarar eden KİT’lerin satılması, bunların devlete yük olmaktan çıkarılması" makul ve mantıklı görünmüştür. Burjuva yalanlarla oluşturulan kavrayışa uygun bir davranışın benimsetildiği bırakalım emekçileri, genel olarak işçi sınıfı, sözde onların çıkarlarını korumak için kurulmuş sendikalar ve bizzat KİT’lerde çalışan işçilerin büyük bir bölümü dahi, "özelleştirme"ye karşı gereken sınıfsal, siyasal ve sendikal tavrı alamadılar. "Zarar eden KİT"ler satılacağına göre, zarar etmeyen KİT’ler ve buralarda çalışan işçiler garantide demekti..." Burjuvazinin, onun hizmetindeki hükümetlerin ve medyanın yalana dayalı ideolojik-politik-ekonomik propagandası işçi-emekçilerin siyasal-sendikal örgütlülükleri tarafından göğüslenemediği ve geri püskürtülemediği için olanlar oldu.
"Zarar eden KİT’leri satacağız, bunların devlete yük olmasına son vereceğiz!" diyen ve sözde birbirlerinden faklı olduklarını iddia eden her hükümet, yalana dayalı propaganda kampanyalarının sendikalar ve işçi-emekçiler arasında taraf bulduğunu, özelleştirme saldırılarına karşı işçi sınıfının birlik ve dayanışma içinde karşı duramayacağını anladıkları andan itibaren ister zarar, ister kar etsin; ne kadar KİT varsa bunların satışı konusunda birbirleriyle yarışa girdiler. Özal’dan sonra gelen, burjuva hizmetkarlarının bu yarışı aynı tempoda yürütemediği eleştirisi yapılmaya başlandı. Neyse ki Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık ettiği hükümetle birlikte özelleştirme saldırısında görülmedik bir tempo yakalandı. Yerli-yabancı sermaye ve her türden uşakları olabilecek en hızlı tempoyla KİT’lerin özelleştirilmesi karşısında zevkten dört köşe oldular.
Özelleştirme Saldırısı ve İşçi-Emekçiler
Burjuvazinin hizmetindeki hükümetlerin yarış içinde ve hazat mezat KİT’leri özelleştirmesi elbette ki işçi-emekçileri ilgilendirmesi ve karşı bir tutum alması gereken bir durumdur. Çünkü KİT’lerin mülk sahibinin devlet yada özel teşebbüs olması açısından olmasa da, özelleştirme saldırısının hedefleri ve sonuçları işçi-emekçilerin aleyhine bir siyasal-iktisadi ve sendikal sürecin başlangıcıydı. "Özelleştirme" adı altında yapılan, aslında işçi sınıfının kazanılmış sosyal-sendikal haklarının gasp edilmesiydi. Ne yazık ki bazı sendikalar tarafından bu gerçek görülemedi, bazılarıysa sınıf işbirlikçisi-uzlaşmacısı anlayışları nedeniyle bu durumu ne görmek ne de göstermek istediler. Bu olumsuzluklar nedeniyle Özelleştirme saldırısına karşı top yekun bir işçi-emekçi barikatı örülemedi.
İşçi-Emekçilerin örgütsüz ve devrimci bir sınıf partisinin önderliğinden, yol göstericiliğinden yoksun olduğu günümüz koşullarında özelleştirme ile ilgili gerçekler burjuvazi, uşakları ve yalan mekanizmaları tarafından çarpıtıldığı, ters yüz edildiği için burjuvazinin hizmetindeki hükümetler, lokal ve geçici direnişleri rahatlıkla alt ederek özelleştirme saldırılarını sürdürdüler. Sürdüreceklerini de ilan etmekte bir mahsur görmüyorlar. Bu "yola devam" etmek isteyen yerli-yabancı sermayenin hizmetindeki AKP seçimleri yeniden kazandı.
Öncelikle özelleştirme saldırısının sınıfsal ve siyasal boyutu gizlenerek, salt teknik ve iktisadi bir problem ve çözümü söz konusuymuş gibi bir yanılsama yaratıldı. Özelleştirme, mülkiyeti kamuya ait olan işletmeleri özel sektöre veya şahıslara satma olarak sunuldu. Özelleştirme ile KİT’lerin mülk sahipleri değişecek, devlette bu işten para kazanacak ve yeni yatırımlar yapacaktı! Oysa kazın ayağı hiç de öyle değildi.
’Zarar eden KİT’leri satacağız diye demagoji yapanlar, en karlı ve stratejik işletmeleri de peş peşe satmaya başladılar. ’Zarar eden KİT’in hükümetlerin arpalığı olduğu, teknolojik yenilenmeye gidilmediği için zarar ettiği gerçeği işçi-emekçilerden saklandı. Özelleştirme adı altında KİT’lerde çalışan işçilerin işinden ve sendikal örgütlülüğünden edileceği, işsizler ordusunun büyütüleceği ve bu yolla işçi sınıfının burjuvazi karşısındaki sendikal mücadelesinin sekteye uğratılacağı, pazarlık gücünün elinden alınacağı hiç söylenmedi. Yedek işsizler ordusunun sayısı artırılarak hem işçiler arasında dayanışma yerine rekabetin geçirileceği, hem de çalışanların işsizler ordusu üzerinden tehdit edilerek olumsuz koşullarda ve düşük ücretle çalışmaya zorlanacağı ve KİT’lerde üretilen hizmet ve metaların fiyatlarının düzenlenmesinin tekellerin insafına bırakılacağı hep gizlendi. Tüm bunlar azmışçasına, burjuva yalan ve demagoji eşliğinde gerçekleştirilen özelleştirme saldırıları sonucunda işçi-emekçileri yakından ilgilendiren eğitim ve sağlık hizmetleri de paralı hale getirildi.
Özelleştirme saldırısının ardından sendikasızlaştırma, işten atmalar çığ gibi büyüdü. 1980 den buyana işçi sınıfının sayısı ikiye katlanmasına rağmen, sendikalı işçi sayısı yarıya düşmüştür. İşsizler ordusu ise ikiye katlanmıştır. İşçi sınıfının sendikal örgütlülük, toplu iş sözleşmesi, grev vb mücadele biçimleriyle burjuvazi karşısında sosyal-sendikal haklarını koruması ve yeni haklar elde etmesi işçi sınıfı için istisna haline gelmiştir. KİT’lerin satışından elde edilen paralara yeni üretim alanlarına yatırılmadığı ve istihdam alanları yaratılmadığı için işsizler ordusu artmaya devam ediyor. İşsizler ordusu yaratmak her kapitalist düzenin bilinçli bir politik tercihidir. İddia edildiği gibi teknolojik gelişme, robotların üretim alanlarında yer alması otomatik ve kaçınılmaz olarak işsizler ordusu yaratmaz. İşçi sınıfı ve politik öncüleri de üretimde teknolojik yenilenmeye ve gelişmeye karşı değillerdir. Gerçek bir teknolojik gelişme söz konusuysa daha kısa sürede daha çok üretim yapılacak demektir. Bu durumda birilerini işten çıkarıp işsizler ordusu saflarına göndermek yerine; çalışma saatleri kısaltılarak aynı istihdam alanlarında daha çok işçi istihdam etmek pekala mümkündür. Ama burjuvazi ve hizmetkarları bunu yaparsa, işçiler arasında rekabet yaratamaz, çalışanları işsizlikle-işsizler ordusuyla tehdit ederek düşük ücretle kötü koşullar altında çalıştıramaz. Bundan dolayıdır ki en gelişmiş kapitalist-emperyalist ülkede bile bir işsizler ordusuna ihtiyaç duyulmakta burjuva politikalar ve iktisadi düzenlemeler sonucunda bilinçli olarak bir işsizler ordusu yaratılmaktadır.
İşçi ve emekçiler için yukarıda sıraladığımız ve sıralamadığımız daha bir dizi olumsuz sonuca yol açan özelleştirme saldırısını basit bir mülkiyet değişimi sorunu olarak görmek ve buradan hareketle özelleştirme yanlısı olmak veya karşıtı olmak tamamen yanlış bir tutumdur. İşçi-emekçiler için sorun KİT’lerin mülkiyetinin kime ait olduğu değildir. İşçi-emekçiler için patronun burjuva devleti mi yoksa burjuva tekelleri mi, yada tek tek burjuvalar mı olduğu da değildir. Bu değişikliğin ücretlere, fiyatlara, sendikal ve sosyal haklara nasıl yansıyacağıdır. ’Özelleştirme’ denen burjuva saldırısıyla olumsuz yansıdığıysa ortadadır.
Bu konudaki kafa karışıklığı sendikaların, solun ve işçi sınıfının farklı tutumlar takınmasına yol açmaktadır. Kimi özel mülkiyete karşı devlet mülkiyetini savunurken, kimi "KİT’ler özelleşsin ama işçilere satılsın", kimi "özelleşsin ama işçilerin işlerinden atılmayacağı konusunda güvence verilsin" derken, kimi de "sadece zarar eden ve stratejik olmayan KİT’ler satılsın" demektedir. "Özelleştirme" kapitalizmin gelinen süreçteki bir sonucudur. Nasıl ki "devletçilik" bir dönem Kemalizm’in en başat politikası ve "ilke"siyse... Devlet eliyle palazlanan tekelci sermayenin, devlet mülkiyetindeki KİT’leri mülkiyetine geçirmeye, yağmalamaya talip olmasında, devletinde her türlü yasal ve sınıfsal-sendikal engeli aşarak-ezerek bunu yapması devletin de burjuva sınıfın bir örgütü olmasıyla doğrudan alakalı bir durumdur.
İşçi sınıfı ile burjuvazi kapitalist toplumla birlikte tarih sahnesine çıkmış iki düşman sınıftır. Burjuvazi üretim araçlarının özel mülkiyetini ve iktidarı-devleti elinde bulundurmanın avantajını kullanarak işçi-emekçileri ezmekte ve sömürmektedir. Çıkarı ve varlığı bu düzenin devam etmesine bağlıdır. İşçi-emekçiler üretim araçlarının özel mülkiyetinden yoksundurlar. Tarihsel-toplumsal misyonları üretim araçlarının mülkiyetine sahip, bu ayrıcalıktan yaralanan burjuvaziyi de mülksüzleştirmek, sömürücü azınlığın çoğunluk üzerindeki diktatörlüğünü devirerek, üretken çoğunluğun ayrıcalıklı azınlık üzerindeki diktatörlüğü olan proletarya diktatörlüğünü kurarak sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız ve devletsiz bir komünist topluma doğru ilerlemektir.
Öyleyse özelleştirme karşısında "Özelleştirme ille de yapılmalı ise; işçiler, borçlanarak işletmeleri siz satın alınız!" vb önermeler-politikalar, bunun maddi ve teknik olarak mümkün olup olmadığı bir yana, burjuva özel mülkiyet düzenini işçi-emekçiler gözünde meşrulaştırmak anlamına gelir. Özelleştirme saldırısının daha başlangıcında sınıf işbirlikçisi HAK-İŞ’e bağlı ÖZ Gıda İŞ Sendikası; "Mutlaka özelleştirilecekse biz talibiz!" diyerek, hem özelleştirmeye karşı oluşacak işçi-emekçi barikatının önünü kesmeye hem de kapitalist mülkiyeti meşrulaştırmaya soyunmuştu. İşçi ve emekçilerin ezilme-sömürülme durumuna son verecek olan üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti ortadan kaldıracak sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü için mücadele yerine, "KİT’leri siz satın alın!" vb önermeler, niyetten bağımsız kapitalist özel mülkiyet düzenini meşrulaştırmaktır.
Devlet... Kamu... Mülkiyet...
"Devlet", "devlet mülkiyeti" ve "kamu mülkiyeti" gibi kavramları sınıfsal bir bakış açısıyla ele alıp içini doldurmazsak olup bitenleri anlamak ve anlatmak yerine yaratılan toz duzmana katkı yapmış oluruz. "Devlet ezeli değildir, ebedi de olmayacaktır!" diyenlerle, "devleti ezeli ve ebedi" görenler bu kavramlara aynı anlamları yüklemezler.
Burjuva iktisatçılara ve siyasetçilere göre devlet, sınıflar üstü bir aygıttır, tüm halkın hizmetindedir. Marksist-Leninist iktisatçı ve siyasetçilere göre ise; sınıflı toplumlarda devlet, ezen-sömüren sınıfın ezilen-sömürülen sınıflar üzerindeki diktatörlük aracıdır. Asıl işlevi ve varlık nedeni barışçıl yada zora dayalı burjuva siyaset araçlarıyla burjuva egemenliğini "ilelebet payidar" kılmaktır. Sınıfsız topluma yürümenin ilk evresi olan sosyalizmde ise devlet: ezilen-sömürülen kitlelerin ezen-sömüren azınlık üzerindeki bir baskı aracıdır. Her türlü sınıfsal-siyasal-iktisadi ayrıcalığın yok edilmesine ve dünya proleter devrimlerinin gerçekleşmesine bağlı olarak proletaryanın diktatörlük aracı devlet de gereksizleşip sönümlenecektir.
Devletin sınıfsal niteliğini gizlemeyi tercih eden burjuva iktisatçısı-siyasetçisi, "devlet mülkiyeti”nin de “kamu mülkiyeti” olduğu yalanına başvurur. Bunlara göre devlete ait olan kamuya, tüm halka aittir. Ne yazık ki kimi sol çevreler de bu burjuva bilinci aşmış değildir. Devleti ve mülkiyetini halka ait gördükleri için özelleştirme saldırısına "KİT’ler halkın malıdır satılamaz!" diye karşı çıkmaktadırlar. Bu yaklaşım içinde olanlara göre devlet sınıflar üstü, sınıflardan ve sınıflar arasındaki mücadeleden bağımsız ve tarafsız bir kurumdur. Bundan dolayıdır ki güdük Türkiye burjuvazisinin palazlanma sürecinde en gözde burjuva politikası "devletçilik"ken, palazlanmış, sermayesine sermaye katmış, uluslararası sermaye ile içiçe geçmiş burjuva bir sınıfın iktidar olduğu günümüzde en başat politika "özelleştirmecilik" olmuştur. İyice biline ki, burjuvazi ve burjuva devlet etle tırnak gibiler...
Özelleştirme saldırısından ve işçi-emekçiler aleyhine sonuçlarından rahatsız olanların, yapması gereken biri ideolojik-politik, diğeri örgütsel-pratik olmak üzere iki şey var: 1-Özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, işsizleştirme saldırısına karşı: "Herkese iş, sendika ve sosyal güvence hakkı!" içerikli bir ideolojik-politik karşı cephe yaratmaktır. 2-Bu ideolojik-politik eksen üzerinde birleşik bir işçi-emekçi hareketi yaratarak-örgütleyerek özelleştirme saldırısını geri püskürtmektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.