- 553 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Agnus Patel Arkasına Yaslandı
Kapıyı Agata Açtı adlı öykünün devamıdır.
Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Bir süredir kolumda ya da cebimde zamanı gösteren bir aygıt taşımıyordum. Cep telefonunu da bırakmıştım. Kısacası Agnus Patel geriye yaslanıp da konuşmaya ne zaman başladığını söylemem mümkün değildi.
O söze girmeden önce yaşadığı bunalımla ilgili çeşitli varsayımlar üretmiştim. Öncelikle sorun Agata ile ilişkili değildi. Yoksa Agata beni çağırmaz, Agnus’u karşısına alıp sorunu kendisi çözerdi. Agata, Agnus’la yüzleşemeyecek kadar kabahatli de değildi. Ne sesinde, ne davranışlarında, ne de yüz ifadesinde bir suçluluk duygusu hissettim. Sonradan düşününce Agata’nın yüzüne o kadar dikkatli bakmadığımı hatırladım. Belki de hiç bakmamıştım.
Agnus işini kaybetmiş olabilir miydi? Bir skandala karışıp bakanlıktaki görevinden istifa etmiş miydi? Agnus’un nasıl biri olduğunu düşününce bu o kadar da olanak dışı olmadığını anlıyordunuz. Köklü, aristokrat bir ailenin tek çocuğuydu. Eton’dan sonra Gonville and Caius kolejine gitmiş, zekası notlarına pek yansımamış olsa da mezun olmuş, devamında beklenildiği üzere dışişlerine girmişti. Hızlı parlayan doğası, diplomatik dili bir türlü öğrenememesi onu bakanlıkta arka plana itmiş, diplomatlığı ıskalayıp, yetenekli ama geleceği olmayan bir analizciye dönüşmüştü. Şimdi de omzu kalabalık birine ters bir tepki verdiği için uzaklaştırılmış olabilirdi.
’Hiç koyunlar gibi olduğumuzu düşündün mü?’
’Binlerce yılın klişesinden bahsediyorsun. Soruna cevap vermek gerekirse, evet, düşündüm.’
’Haklısın, kuşaklar boyunca insanoğlu bunu düşünmüştür. Ben ise benzetmenin ötesine geçtim. Artık biliyorum ki, bizler güdülen koyunlarız.’
Büyük bir buluş sayılmazdı. Başa çıkılamayacak miktarda komplo teorisi de aynı şeyi iddia ediyordu.
’Bizi yöneten gizli örgütler filan değil.’ diye ekledi.
Uzanıp içkisinden bir yudum aldı. Devam etmedi. Tepkimi bekliyor gibiydi.
’Kim yönetiyor o zaman? Kadınlar mı? Kol saatlerimiz mi? Bitkilerin ya da böceklerin bir arada olduklarında ortaya çıkardıkları kollektif zeka mı?’
Canım sıkılmıştı. Belli ki Agnus saçma sapan bir şeyi aklına takmış, bu da onun zihnen kilitlenmesine sebep olmuştu. Bu durumun tıpta çok bilinen bir adı vardı.
’Saçmaladığımı düşünüyorsun ama öyle değil. Hiç ’Bin Adam’ teorisini duydun mu?’
Bin Adam... İnsanın kendisinden beklentisini kırmak için bire birdir.
’Tüm uygarlığın aslında bin kişinin eseri olduğunu mu? Bu da klişe bir teori.’
’Klişe ya da değil; gerçek olan bu. Hayatımızı yasladığımız en büyük buluşlar topu topu bin kişinin eseri. Ama hangi binin? Asıl sorun burada.’
Yerinden kalktı. Kütüphanenin sokağa bakan tarafında bulunan çalışma masasına gitti. Masanın üzerindeki dosyayı alıp ban döndü.
’Bu elime geçen hafta geçti.’
’O ne?’
’Beyaz raporlardan biri. Çoğunlukla saçmalarlar ama bu diğerlerinden farklıydı.’
Raporu kucağıma bıraktı.
Siyasi Karar Alma Mekanizmasının Alfa Zekaların Güdümünden Çıkarılması
’Alfa Zeka da ne?’ deyivermiş bulundum. Agnus açıklamaya başladı.
...
’Gidiyor musun? Yarın geleceksin, değil mi?’
Agata sormaktan çok yalvarıyor gibiydi.
’Tabi, tabi, mutlaka gelirim.’ dedim ve inanıp inanmadığına bakmadan kaçarcasına evden ayrıldım. Ertesi gün gelmeyeceğimi biliyordum. Agata da biliyordu. Sanırım benim koşarcasına uzaklaştığım deliyle aynı evde kalma fikri onu korkutuyordu. Yapacak bir şey yoktu. Herkesi kurtaramazdım.
YORUMLAR
İlhan bu ikinci bölümü sevmedim. Beklentim doğrultusunda böyle söylüyorum yoksa her zaman öykülerini keyifle okuyorum. Beklentim her ikisi arasındaki sorunsal derinlikti, her sessizliğin altında yatanları.
Beklentimi bir köşeye koyarak yorum yazarsam şunu söylemek isterim, bu yazar okuyucuyu ters köşeye de yatırabilir. Beklentilerin tam aksine...
Çok saygımla
İlhan Kemal
Bu öykünün aslında ikinci bölümü yok; daha doğrusu kafamdaki devam kurgusal olarak beni tatmin etmedi. Bu yüzden de bir türlü yazmadım. Bir baktım ki ay geçmiş, bu öykünün sonu diğerlerinin yolunu tıkıyor. Bu yüzden de anlatıcıyı bir an önce o evden çıkardım. Fransızların Coup de Jarnac dedikleri şekilde kestim, attım. Kusura bakmayın çünkü zamanınızı çaldığımı düşünüyorum. Saygılarımla.
lacivertiğnedenlik
İlhan Kemal
lacivertiğnedenlik
İlhan Kemal
Home... Home again. I like to be here when I can. Buna b'r ;ey bulmak zor olmasa gerek.
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
buu sevdim sözleri harika
İlhan Kemal
Rahatsızlığım nedeniyle uzun süredir yazılardan daha doğrusu siteden uzağım. Bir kaç defa sayfanızı yokladığımı hatırlıyorum. Öykünün devamını en çok merak edenlerden biriydim biliyorsunuz. Bunu bir şey ispat etmek için söylemediğimden eminsinizdir, biliyorum. Siz tartışmasız en kaliteli yazan öykücülerim içimde ilk ikidesiniz, her zaman söylediğim gibi.
Sizin yorumunuzu da okudum. Bence bu bölüme acımasızlık etmişsiniz. Evet bu bir final bölümü değildi. Daha çok ara bölüm gibiydi. Ama diğer öyküyle birlikte okuduğunuzda -ki ben az önce öyle yaptım- yorumunuzun katı olduğunu göreceksiniz. Bu öykü bir bölüm daha giderdi. Son bölüm final olabilirdi. Ders verir gibi bulmadım da ayrıca. Sanırım biraz da hangi duygularla okumaya başladığınıza bağlı bu. Ben etkin duygum şiddetli meraktı. Bir tek koyun benzetmesi fikrimi tırmaladı. Bu da benim kişisel algılarım yüzünden. Hiç sevmiyorum bu benzetmeyi. Hatta duyunca öfkeleniyorum.
Bence öyküyü boğdunuz. Kontrolünüzden çıktığını düşündüğünüz için kürtajla değil, suni sancıyla erken doğum yaptırmışsınız öyküye diyebilirim. Bence biraz daha yaşayıp daha farklı bir şekilde bitebilirdi. Acele ettiğiniz sizde görmeye çok alışık olmadığım yazım hatalarından da belliydi.
Siz kendinizi uzun öykü ya da roman yazamam diye şartlandırmış olmayasınız? Öyküyü okumaya başladığımda (bu bölümden söz ediyorum) anlatımın romana ne kadar yakın olduğunu düşündüm ve içimden bu kalemden çok etkileyici bir roman çıkacak dedim. Fakat bitiminde yorumunuzu okudum, asıl hayal kırıklığını ben yaşamış oldum.
Sizden kesinlikle roman bekliyorum. Asla laf olsun diye söylemiyorum. Eğer bunu siz başaramayacaksanız bu sitede hiç kimse başaramaz demektir.
Yazım hatalarım olduysa mazur görün, pek net göremiyorum. Şimdi Teşekkür'ü okuyacağım.
Saygılarımla.
İlhan Kemal
Ben öyle diyemem çünkü yapılan operasyon sonunda elimde canlı, nefes alan, bütünlüğü olan bir öykü var mı? Yok. O yüzden de kürtaj yaptığımı düşünüyorum (Öyküden kurtulma amaçlı).
Roman yazamam dediğimde bir şartlandırmadan yola çıkmıyorum. Kendimi bir dereceye kadar tanıyorum. Hatta bir ara 'Madem roman yazamıyorum; bari birbirine bağlı öyküler yazayım' dedim ama bu düşünce bile hoşuma gitmedi çünkü birbirine bağlı karakterler ve mekanlar kullanmam gerekecekti.
Bu sözümona öyküye zahmet edip bu denli detaylı bir yorum yazmanız beni çok mutlu etti. Diğer yandan da 'Yazık, değmezdi.' dedim içimden.
En azından artık özgürüm; Agnus Patel'in komplo teorileri, iki arkadaşın tartışması, aralarındaki kişisel sorunların bu tartışmaya yansıması gibi bir metinle uğraşmayacağıma seviniyorum.
En derin saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Uzun soluklu öyküler ya da roman gerçekten sabır ister. Öykü yazmaya alışan el, romana kolayca adapte olamıyor, yakından şahit oldum buna. Ama sizin iyi bir bilim kurgu romanı yazabileceğinize inancım sağlam.
Saygılar benden.
İlhan Kemal
Roman diliyle öykünün farklı olduğu konusunda sizinle hem fikirim. Ben yazsam ne yazardım? Bilim kurgu gibi gözüküyor ama tarihi bir roman da olabilir. Örneğin çok uzun zamandır 7. yüzyılda geçen bir roman tasarım var ama yazılabilecek türden bir şey değil.
Özetle, öykülere devam.
Öykünüzü okudum...Belki de ilk okuyanlardanım ama yorum yazamadım. İlk yazıyı yeniden okumak gerekti çünkü çok ara vererek ikinciyi yazdınız.
Bu bölüm bana biraz karışık geldi aslında yalan söyleyemeyeceğim anlayamadım...
İki öyküyü birleştiremedim. Farklı konular gibi geldi.
Yine de elinize sağlık. Güzel farklı bir konu olmuş.
Selam ve sevgilerimle...
İlhan Kemal
İki bölümü birlikte tasarlamıştım. Ama orijinal halinde ikinci bölüm uzun uzadıya bir tartışmadan oluşurdu. Bu da öykünün estetiğine zarar verecekti; o yüzden çıkardım. Ama görülüyor ki o tartışmanın kırıntıları bile kafa karıştırıcı olmuş.
İlk bölüm bunalım geçiren arkadaşının ziyaretine gidiş üzerineydi. İkinci bölümde ise bunalımın sebebini öğreniyorduk. Sıkıntı kişisel sebeplerden değil, Agnus'un bakanlıkta eline geçen bir dosyadan çıkmıştı. Bu dosyada ne olduğunu Agnus kahramanımıza açıkladığında, anlatıcı Agnus'un aklını yitirdiğine hükmediyor ve apar topar evden çıkıyor. İki öykünün ortak özeti bundan ibaret.
Yarım bırakmak istemedim ama bir anlamda yarım bıraktım (Kesip atan bir son yazdım). Bundan sonrakiler daha eğlendirici olur umarım. Sevgilerimle.
Bu öyküyle ilgili açıkçası hayal kırıklığına uğradım. Eğer sayfamı düzenli olarak ziyaret edenler varsa , onlardan 'Sen de şişirmişsin kardeşim' ya da 'Böyle son olmaz; öyküyü yarım bırakmışsın' gibi yorumlar beklerdim.
Evet, böyle son olmaz. Öykü bir anlamda yarım kaldı. Sevgili başbakanımızın 'Bu bir cinayettir' diye nitelendirdiği şekilde bir önceki öyküme kürtaj yaptırdım. İyi de oldu; geçmiş öykünün vesayetinden kurtuldum. iyi de oldu, uzun soluklu bir öykü ya da roman yazamayacağımı gördüm. Öykü didaktik, bizim çok sevdiğimiz ders alınacak öyküler kategorisine doğru yol almaktaydu; zor durdurdum. Artık yeni konulara girebilirim.
Okuyan ya da pas geçenlere saygılarımla.